Turmepa’nın Marmara alarmı

RAHMİ Koç’un çalışma hayatında 50. yılını kutladığı gecenin ertesi günü Nakkaştepe’deyiz.

Rahmi Koç, Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (İMO) Genel Sekreteri Eftimios Mitropoulos’un onuruna öğle yemeği veriyor.

Mitropoulos’u DenizTemiz Turmepa Onursal Başkanı şapkasıyla ağırlıyor.

Davetliler arasında Avrupa Birliği Deniz Ulaşımı Direktörü Fotis Karamitsos, Eşref Cerrahoğlu, Asaf Güneri, Şadan Kalkavan gibi armatörler var.

Öğle yemeği mini bir "deniz zirvesi"ne dönüşmüş durumda.

2005 yılında, Nakkaştepe’de daha kapsamlı bir "deniz zirvesi"ne katılmıştık.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da katıldığı o zirvede konuşulanları hatırlıyorum.

Denizlerimizin alarm verici kirliliği, "kıyı master planına" acil gereksinim gibi şeyler.

Aradan üç yıl geçmiş.

Nakkaştepe’deki masanın etrafında aynı şeyler konuşuluyor.

Deniz kirliliği daha da korkunç boyutlara ulaşmış.

Özellikle imara açılan Göcek hızlı yapılaşmanın kurbanı.

Turmepa Yönetim Kurulu Başkanı Eşref Cerrahoğlu, "Turmepa olarak Ulaştırma, Çevre ve Bayındırlık bakanlıklarıyla Deniz Müsteşarlığı’nı Göcek’te acil bir tespit toplantısına çağırıyoruz" diyor.

Göcek’te milyon dolarlara lüks villalar yapılıyor ama altyapı, arıtma eksik.

Dört marinası var.

Bunlara ilaveten, Milli Nizam Partisi kurucularından işadamı Hasan Aksay tarafından yapımına başlanan iki marina Göcek’in benzersiz koylarını daha da kirletecek.

YAT SAHİPLERİNİN ÇOĞU BİLİNÇSİZ

Cerrahoğlu, "Biz marinaya karşı değiliz. Bugün hangi marinaya gidersen git yer yok. Türkiye 20-30 marina daha kaldırır ama bunların planlı bir şekilde yapılmaları gerek" diyor.

Sözü bir kez daha "kıyı master planı"nın gerekliliğine getiriyor.

Balık çiftlikleri, marinalar, oteller için böyle bir master plan kıyılarımızı korumak için olmazsa olmaz koşul.

Bu arada denizi en fazla kirletenler yat sahipleri.

Cerrahoğlu’na göre, yat sahiplerinin yüzde 95’inin "yat sahibi" olmaya hakları yok.

Sintinelerini yetkililer tarafından belirlenmiş yerlere boşaltmıyorlar.

Yardım için yanaşan Turmepa teknelerini reddediyorlar.

Turizmin göz bebeği Göcek için çalan alarm zilleri Marmara Denizi için de geçerli.

DenizTemiz Genel Sekreteri Levent Ballar, kesinlikle Marmara Denizi’ne girilmemesi gerektiği görüşünde.

Ballar’ın dikkat çektiği hesap ortada.

İSKİ’nin 2004 verilerine göre şebekeye 2 milyon metreküp su veriliyor.

Yani bir o kadar atık su var.

Peki nereye gidiyor bu atık sular?

Çoğu ön arıtma denilen işlemden sonra "derin deniz deşarjı" adıyla olduğu gibi Marmara Denizi’ne basılıyor.

Ön arıtma suyu temizlemiyor.

Görünen pisliklerinden arındırıyor.

Esas temizleme işini biyolojik arıtma tesisleri yapıyor.

Bunlardan İstanbul’da beş adet var.

Yine İSKİ’nin verdiği rakama göre arıtma kapasiteleri 303 bin metreküp.

2 milyon metreküpün sadece 303 bini gerçek bir arıtma işleminden geçiyor ise Marmara’ya akan atık suları siz hesaplayın...

Üstelik bu rakamlar 2004 yılı verileri.

KURAL VAR ÖLÇÜM YOK

İşte bu yüzden DenizTemiz Dergisi’nin son sayısına konuşan Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı’ndan deniz biyoloğu Levent Artüz, "Marmara Denizi’ni kaybettik" diyor.

Marmara Denizi’yle ilgili en uzun soluklu izleme projelerinden birinin başında olan Artüz öyle diyor ama ne İstanbullular ne de İstanbul Belediyesi bir hazineyi yitirmekte olduğumuzun farkında.

Geçtiğimiz yıllarda büyük bir tantanayla "İstanbul plajlarına kavuştu" kampanyası başlatan İBB deniz ölçümlerini devamlı yapıyor mu?

Sanmıyorum.

Zira hemen yanı başımdaki Caddebostan Plajı’nda "Plaja Nasıl Girilir" kurallarını gördüm ama ölçümleri görmedim.

Kurallar yerinde ama deniz kirli mi değil mi belli değil.

Özellikle hafta sonları çoluk çocuk herkes Boğaz kıyılarına ve bu plajlara koşuyor.

Yüzme bilenler bilmeyenler kendilerini serin sulara bırakıyor.

Marmara’nın suyu temiz mi değil mi pek de umurlarında da değil doğrusu.

Kutuplardaki ayılara duyarlı ama Marmara Denizi’ni merak etmiyor

DenizTemiz dergisine konuşan Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı deniz biyoloğu Levent Artüz, vakfın deniz araştırmaları için en iyi ve en gelişmiş donanıma sahip olduğunu söylüyor.

Vakfın araştırmacılarının çoğu gönüllü.

Ne ki dört mevsim deniz ölçümleri yapan vakıf çoğu zaman kaynak sıkıntısı çekiyor.

Örneğin son olarak yaptığı "Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartarı" projesi için 40 bin Euro’luk bir kaynak arayışında.

Vakfın yaptığı araştırmalarla ilgili yurtdışından da bilgi almak isteyenler başvururken buradaki ilgisizlikten yakınıyor Artüz.

"Türkiye’deki hiçbir doğa derneği, kutuplardaki ayılardan, foklardan başını kaldırıp kendi mutfağındaki yangın hakkında bilgi almayı aklına getirmiyor"
diyor.

Marmara Denizi çok önemli bir deniz.

Artüz’ün de dikkat çektiği gibi "dünyada bir ülkenin kıyılarıyla tamamıyla sahip olabildiği tek deniz."

Karadeniz, Akdeniz ve hatta okyanus ekosistemlerini birleştiriyor.

Farklı su kütlelerine, inanılmaz biyolojik çeşitliliğe sahip.

Marmara Denizi’ni korumamız gerek.

Yazarın Tüm Yazıları