Türkiye’nin ses tarihi

Cemal Ünlü’nün yazdığı Git Zaman Gel Zaman. Fonograf-Gramofon-Taş Plak kitabı, Türkiye’nin yalnız ses tarihini incelemiyor, o ses tarihine paralel, birçok zevk değişimini, yazı üslubumuzu, gündelik zevklerimize yaklaşımın tarihini de veriyor.

Ünlü’nün kitabının başında ses kayıt cihazlarının icadından başlayıp, gelişimine kadar olan tarihi bölüm, özellikle bizde müziğin yaygınlaşmasının, Türk ve Batı müziği ayrımlarının başlamasının niteliği konusunda bize epeyce bilgi veriyor. O bilgiler çok önemlidir, çünkü Cumhuriyet’ten sonra ortaya çıkan alaturka-alafranga kavgasının da su yüzündeki özetidir.

Belli yaşta olanlar kullanmıştır, bir çoğumuzun çocukluğunda evimizde zemberekli gramofonlar vardı. İğne kutuları kimimizde hálá durur.

Kitabın Önsöz’ünü okuduğunuzda, gerçekten çok emek verilmiş bu kitaba bir çok kişinin, uzmanın, tarihçinin, koleksiyoncunun yardım ettiğini, bilgi pintiliğinde bulunmadığını göreceksiniz.

Ne yazık ki bizde sonradan yazılacak kitaplara yardımcı olacak ciddi bir arşiv yoktur.

Sözgelimi, Santuri Ethem Bey’in doldurduğu kayıtlardan biri bile bulunamamıştır.

Ses kayıt tarihi bölümü, okur için gerekli bir teknolojik giriştir. Bilinen gerçektir ki, teknoloji ile sanatlar, toplumsal gelişmeler, zevk değişimleri arasında paralellikler vardır.

Genel icat tarihini izleyen sayfalarda gramofonun önce İstanbul’a, sonra Türkiye geneline yayılışının sonuçları anlatılmaktadır.

Hiç kuşkusuz bu aleti sadece dinleme açısından ele almak tek yönlü bir değerlendirme olur, onun kayıt işlevine değinmek gerekir.

Anadolu’da halk müziğine ait birçok parça bu aletle kaydedilerek, radyo arşivlerine aktarılmıştır.

Her simgenin, her logonun hoşumuza giden bir tarihi vardır. Sahibinin Sesi’nin macerası da bu ilgi çekici öykülerinden biridir.

Yalnız, Sahibinin Sesi’nde görünen köpek Nipper meşhur değildi, İstanbul Ansiklopedisi’nin I. cildinde yer alan Aktör Kedi Tekir de çok meşhurdu.

Cemal Ünlü’nün açıkladığına göre, o da 23 Aralık 1952’de yirmi iki yaşında ölmüş, tiyatro bahçesinin bir köşesine defnedilmiştir.

Gramofon müzik zevkimizi değiştirdi, dinlediğimiz, sevdiğimiz sanatçıların kayıtlarını evimize götürmemizi mümkün kıldı.

Batı müziği tarzında bizim sanatçılarımızın eser icralarının yanısıra Batı müziğinin bestelerini de dinleyebildik. Teknoloji böylece bir açıdan da zevk devrimini sağlamıştı.

Cemal Ünlü’nün kitabında; ilk ses ve saz sanatçılarımızın çalışmalarını okuyabilirsiniz.

Yalnız müzik sanatçılarının mı gündeminde fonograf, gramofon var.

Ahmet Mithat Efendi bile bir romanında suçlunun ifadesinin bu aletlere kaydolduğundan söz eder.

Klásik Batı müziğine ilginin daha çok olduğu dönemler acaba 1930’lu yıllar mıydı?

5 Kasım 1931’de bir dergide Alfred Cortot’nun Sahibinin Sesi’nden çıkan Brahms’ın Macar Rapsodisi tanıtılmaktadır.

Kitabın, müzik ve sinema tarihimizin bir dönemine damgasını vuran bir olayına da dikkatinizi çekmek isterim.

O da Arap filmlerine Saadettin Kaynak’ın yazdığı Türkçe müziklerin konulması meselesidir.

Ses tarihimizi okumak gerekiyor, uygarlığın, zevkin neresindeyiz sorusunun karşılığı ancak böyle bulunabilir.

Ayrıca kitapla beraber verilen CD’nin içinde müzik tarihimizden 7 parça, bir de taş plakların kataloğu var.

KİTAPTAN

Kayıt tarihinin öncüsü

Hafız Áşir Efendi

Türk kayıt tarihinin en ilginç kişilerindendir. Fonografın İstanbul’a geldiği ilk günlerde Sirkeci’de ‘Gülistan’ adında bir ‘fonografhane’ açtı. Fonograf makinelerinin yanı sıra kendi sesiyle kaydettiği silindirler satıyordu. Sonra 78 devirli taş plaklara okumaya başladı. Disc Pour Zonophone, Odeon, Favorite Record, Orfeon Record, Sahibinin Sesi firmaları için yaklaşık 700 kayıt gerçekleştirdi. Ayrıca kendi adını ve fotoğrafını taşıyan ‘Hafız Aşir Record’ firmasını kurdu, plaklarını yayınladı. Kayıt tarihinin bu çok ilginç öncüsü plaklara; gazeller, şarkılar, türküler, ninniler, semailer, maniler okudu. Son görevi Odeon firmasının müzik direktörlüğü ‘stüdyo rejisörlüğü’ olmuştur. Hafız Áşir Efendi Türk kayıt tarihinde en uzun faaliyet gösteren ve en fazla kayıt gerçekleştiren sanatçıdır.

Köpek maması logosu olacakken dünyanın en meşhur logolarından biri oldu

Sahibinin Sesi

The Gramophone CO. plak firması; sonradan dünyanın en ünlü logosu olacak gramofon borusunun önünde plak dinleyen köpek resmi, 17 Ekim 1899 yılında Ressam Francis Barraud’dan satın alındı... Ressam sevgili köpeği Nipper’in borudan gelen sesleri dinlerken takındığı sevimli durumunu resmetmişti ve aslında bir köpek maması firmasına satmayı tasarlıyordu. The Gramophone Co. on yıl kadar resmi logo olarak, değişik plak etiketlerinde kullandı. Nipper; ‘His Master’s Voice’ başlığı ile ilk kez 1910 yılında birlikte görüldü... Odeon, Columbia gibi artık tüm dillere girmiş bir isim olmadığı için de, firmanın İngiltere’deki yetkilileri yerel firmaları özgür bıraktı... His Master’s Voice başlığı; Fransa’da; ‘La Voix de Son Maitre’, İtalya’da ‘La Voce del Padrone’, İspanya’da La Voz de Su Amo’, Almanya’da ‘Die Stimme Seines Herrn’, Türkiye’de ise ‘Sahibinin Sesi’ olarak bilinip, tanındı...

İlk Türk tangosu

Plaklara kaydedilen ilk Türkçe sözlü tango 1932 yılında Sahibinin Sesi firmasının yayınlamış olduğu ‘Mazi’dir. Seyyan Hanım’ın seslendirdiği bu eser Necip Celal Andel’e aittir. Bu kayıttan yaklaşık beş yıl önce yayınlanan bir başka Sahibinin Sesi plağında besteci, piyanist Muhlis Sabahattin Bey ‘Tango Türk’ isimli eserini seslendirmiştir. İtalya’da müzik eğitimi almış ve daha çok operet bestecisi olarak ünlenmiş Muhlis Sabahattin yeniliklere açık bir sanatçıydı. Operetlerinde, çarliston, Vals-Boston, fokstrot gibi günün moda danslarını kullanırdı. 1916 yılından itibaren Avrupa’yı kasıp kavuran ‘tango’ modası nihayet İstanbul’a ulaştı. Muhlis Sabahattin Beyde taş plaklara kaydedilmiş ‘sözsüz’ ilk tango örneği veren bir besteci olarak kayıt ve musiki tarihindeki yerini almış oldu.

En titiz ve zor beğenen sanatçılardan biri

Tanburi Cemil Bey

Türk kayıt tarihinin en büyük yıldızlarından bir de Tanburi Cemil Bey’dir. Kendisinden önceki tambur tavırlarını değiştiren ve taş plaklara sayısız eser kaydeden sanatçı aynı zamanda en titiz ve zor beğenen sanatçılardan da biridir. Örneğin; çalmaya başlamadan önce mutlaka çok iyi bir ‘akort’ yaptığı bilinir. Tanburi Cemil Bey ilk kayıtlarını 1903-4 yıllarında gerçekleştirmiştir. Taş plak kayıt teknikleri o günlerde henüz başlangıç aşamasındaydı ve tambur, gitar, ud, gibi çalgılarla kayıt iyi netice vermiyordu...Bu nedenle Cemil Bey önceleri kemençe plakları yapmayı tercih etmişti. 1908 yılında Odeon firması araya hatırlı kimseleri koyarak, pek çok güçlüğü aşmış, Cemil Bey’i bir dizi kayıt için ikna etmişti. Karşılık olarak da ‘Kredi Liyone Bankası’na 100 Napolyon altını yatırmıştı. Cemil Bey huzursuzdur ve henüz ikna olmamıştır. Ertesi sabah Odeon firmasına gelir ve ‘Kayıtları gerçekleştirmeyeceğini, parayı bankadan almalarını’ söyleyip, gider... Sanatçı kayıt tekniklerinin bir miktar iyileşmesinden sonra 1912’de plak yapmaya başlar. Ancak bir dizi ön koşulla. Koşullardan biri; ‘Her plağın önceden kendisi tarafından denetlenmesi ve oluru alınmadan basılmamasıdır’.

Ses kaydı yapılan ilk Müslüman Türk

Fikriye Hanım

Ses kaydı gerçekleştiren ilk Müslüman Türk asıllı hanım okuyuculardan biridir. Süreyya Operet Heyeti’nin önde gelen sanatçılarından olan Fikriye Hanım, Sahibinin Sesi firması adına Muhlis Sabahattin Bey’in operet şarkılarını, fantezi şarkıları seslendirmiştir. Fikriye Hanım AX 467 numaralı Sahibinin Sesi plağına Muhlis Sabahattin Bey’in Ayşe Opereti’nden ‘Gel Okşa Beni’ isimli şarkıyı okumuştur. Plağın arka yüzünde ise Muhlis Sabahattin Bey’in piyanosu ile seslendirmiş olduğu ‘Tango Türk’ yer almıştır. Fikriye Hanım’la birlikte taş plaklara seslerini veren iki hanım şarkıcı daha vardır. Faize Hanım (Ergin) ve Nezahat Hanım’lardır. Türk asıllı Müslüman hanımların gerçekleştirdikleri ‘ilk kayıtlar’ ses kayıt aygıtlarının İstanbul’a gelişinden yaklaşık 30 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Şarkı sözlerini Názım Hikmet’in yazdığı operet

Lüküs Hayat

Türk taş plaklarına azımsanmayacak sayıda yapılan müzik türü kayıtlarından biri de operetlerdir. Bu operetlerin en ünlüsü de Cemal Reşit Rey ve Ekrem Reşit Rey kardeşlerin 1932-33 yıllarında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda temsil edilen ‘Lüküs Hayat’ isimli operetleridir. Bu operetlerde şarkı sözlerini Názım Hikmet yazmaktaydı. Operetin yönetmeni Muhsin Ertuğrul o yıllarda sinema filmleri çekiyordu ve bu filmlerin senaryolarını da Mümtaz Osman takma adıyla yine Nazım Hikmet yazmaktaydı. Üç Saat operetiyle başlayan, Deli Dolu ile devam eden operetler dizisinin en beğenilen ve tutulanı Lüküs Hayat olmuştu. Bu müzikli oyunun ‘Dünya Senin Be Bal Kabak’, ‘Ah Berelim’ ve ‘Lüküs Hayat’ isimli şarkılarını oyunların başrolünü oynayan Hazım Körmükçü plaklara okumuş ve belki de operetin şarkılarının popüler olmasını, dillerden düşmemesini sağlamıştı... Bu kayıtlar; koleksiyonlarının en gözde taş plakları olarak yerlerini almıştır.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Maria Publig - Mozart - Can

Nebil Özgentürk - Bir Yudum İnsan - Yolculukları Alfa

E.M. Forster - Meleklerin Uğramadığı Yer - İletişim

Tarık Dursun - K. Sümbülteber - Dünya

Cahide Birgül - Ah Tutku Beni Öldürür müsün - İş Kültür
Yazarın Tüm Yazıları