Türk siyasetinin prensi

İSMAİL CEM’i yurtdışından dönüp Cumhuriyet’te çalışmaya başladığında tanıdım. Bilgisini zarafetle süsleyen kişiliği hemen dikkatimi çekmişti.

Bu hali, kibarlığı, siyaset dünyasına girdiğinde de devam etti. Konuştuğunun arkasında araştırma vardı, ne söylediğinin farkındaydı. Bir siyasetçinin günü kurtaran konuşmalarına onda rastlamadım.

Cumhuriyet’ten sonra Ercan Arıklı ile birlikte çıkardığı haftalık ABC Dergisi’nde, sanat/edebiyat sayfasını yönetirken daha yakından tanıdım, dostluğundan mutlu oldum.

Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi yayımlandığında, geri kalmışlığa bakışın boyutunu zenginleştirmişti.

Cemal Süreya, 99 Yüz kitabında onu şöyle tanımlamıştı:

"Yarının çocuğudur İsmail Cem. 1960’lı yıllarda yazı ve düşünce dünyasında ilk boy gösterdiği günlerde de öyleydi.

Ülkemizde özeleştiri yapabilecek birkaç kişiden biri."


Gazeteciliğinde, sayfaya bilginin, bilimin yansıması için çaba gösterdi. Cumhuriyet’te yazı işleri müdürü iken, daha sonraki gazetecilik deneyimlerinde de sağduyu eşliğinde görev yapma anlayışından ödün vermedi.

* * *

MESLEK
anılarım arasında da yer alıyor. Bir kez daha yazmalıyım.

Kemal Tahir, Yorgun Savaşçı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandığında radyoda kitap üzerine bir konuşmamı dinledikten sonra İsmail Cem beni telefonla aradı, TRT’nin başında olsaydım, seni konuştururdum, dedi.

TRT Genel Müdürü olduğu gün telefonla beni arayıp bu vaadini hatırlattı ve uygulamaya koydu.

Kültür Bakanı iken, kültürel gündeme geniş açıdan baktı. Televizyonun, kültürün, sanatın, edebiyatın yayılmasında taşıdığı işlevin bilincindeydi. İsmail Cem’in CNN TÜRK’te yaptığı konuşmayı anımsadım. Kültürel özerkliği savunmuştu, dillerin, dinlerin özgürlüğünden yanaydı.

Çatışmaların değil, makul uzlaşmaların adamıydı.

Türkiye Avrupa - Avrasya kitabından bir cümle, onun Türkiye hakkındaki çağdaş görüşünü yansıtır:

"Bu kitabın amacı, 2000’li yıllar Türkiye’sinin, insanlığın büyük yürüyüşüne getirebileceği özgün katkıyı irdelemektir.

Türkiye’mizi daha ileriye götürecek yöntem şudur: Toplumun, kendi tarihsel, kültürel birikiminin ve Cumhuriyet İhtilali’nin doğrultusunda kendini yenilemesi ve Türkiye’yi çağdaş değerler ışığında yenileştirmesi..."


Hoşgörüye gösterdiği sevgi ve saygının belirtisi olarak da, gerek Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi, gerek Sosyal Demokrasi ya da Demokratik Sosyalizm Nedir, Ne Değildir kitaplarının başına Mevláná Celáleddin Rûmi’den alıntılar koymuştu.

* * *

GERÇEK
bir aydını, iyi bir dostu kaybettim.
Yazarın Tüm Yazıları