Turist geldiği an kilise çanları çalsın AB musluğu gizlice bozulsun, hiç kapanmasın

Yunanistan’da gelirin en önemli üç kalemi, yani gemicilik, turizm ve AB fonları kırmızı alarm veriyor. Adalara turist ayak basmazsa ne olacak? İşte duyduğum komik öneriler.

Ekonomik krizle yatıyor, ekonomik krizle kalkıyoruz. Etrafımızda herkes bize, biz de çaresiz çevremizdekilere ekonomik krizden bahsediyoruz. Vesellam aylardır günlük yaşantımızın vazgeçilmez parçası oldu “ekonomik kriz”.
Ancak birilerinin bu krizi sürekli bize hatırlatması sinir bozucu. Sanki biz sade vatandaşlar hiçbir şeyin farkında değiliz, öyle güle oynaya dörder beşer bir masanın etrafında toplanıyor, önümüze birer parça lokum alıyor ve odadaki sinek ilk hangimizin lokumu üzerine oturacak yarışı yapıyoruz...
Hayır efendim... O kadar tekrarlanmasına gerek yok. Kriz var biliyoruz, kemiklerimize kadar hissediyoruz işte...
Mesela Yunanistan’da sanayi yok denecek kadar az, dolayısıyla işsizlik oranında büyük patlama tehlikesi sınırlı. Ancak, gelirin en önemli üç kalemi, yani gemicilik, turizm ve AB fonları kırmızı alarm veriyor.
Dünyada 1 numara olan Yunan deniz nakliyatı, taşınacak malın azalması nedeniyle krizin eşiğinde. Bu sektördeki sarsıntılar kendini göstermeye başladı.
Dedikodulara bakılırsa, 1926 yılında İstanbul’dan gelen Rumların kurduğu, 15 yıldır şampiyonluk yüzü görmeyen, bu sezon da lider Olimpiakos’un tam 19 puan gerisinde bulunan “acıların takımı” AEK’nın borç batağından kurtulmasına tek çare olarak görülen Dimitris Melinasidis adlı armatör, kulübü satın almaya yanaşmıyor. Neden? Çünkü aldığı 20 yeni tanker denizin ortasında öyle bekliyor. Bankalara borçlarını ödeyebilmekte de zorluk çekiyormuş adam.
Turizmde de “kara yaz” yaşanacak deniyor. Karamanlis hükümeti turizm propagandası için bütçeden ayırdığı parayı ikiye katladı ama herkes umutsuz.
Adalara turist ayak basmazsa ne olacak? Duyduğum iki “öneriyi” aktarayım:
1.Gemiden tek turist çıksa bile hemen karşılama töreni düzenlensin. Belediye başkanı, adanın ileri gelenleri yanyana dizilsin. Kiliselerde çanlar çalsın.
2. Adalara gelen tek tük turistler kaçırılsın. Polis öyle arama marama yapmasın. Fidye midye de istenmesin. Kaçırılan turistlerin anası, babası, kardeşi, sevgilisi çaresiz adalara gelecek, böylece turizm üçe beşe katlanacak.
Yunan ekonomisini ayakta tutan üçüncü kaynak olan AB’nin para muslukları ise 2013’te tamamen kapanacak. Onbinlerce çiftçi, binlerce traktörle 3.5 milyar Euro’yu bulan taleplerinin kabul edilmesi için ülkenin tüm karayollarını günlerce trafiğe kapattı. Hükümet ancak 500 milyon Euro vaatedebildi.
AB fonlarında yaklaşan “the end” nedeniyle “düşünülen” çareler ise şunlar:
1. Brüksel’de AB para musluğunun gizlice bozulması ve “aaa kapanmıyor” denmesi.
2. AB’nin paraları akıtacağı yeni üye ülkelere giden hatlarda kaçak boru inşa edilmesi.
Şaka bir yana, ekonomik kriz buralarda insanların yaşamını her geçen gün daha da zorlaştırıyor.

KÖPRÜLER SERGİSİ ANKARA’DA

Başbakan Kostas Karamanlis’in tarihi Ankara ziyaretinden bir ay önce “Suyun Öte Yanından” köşesi, 22 Aralık 2007’de “Tuvaller ve iki kadın” başlığı altında Yunan başkentinde “Köprüler” adıyla ortak bir sergi açan TC’nin eski Atina Başkonsolosu Bahattin Gürsöz’ün eşi Hatice Kumbaracı Gürsöz ve sanat hayatına Viyana operasında soprano olarak başlayan, sağlığı bozulunca da fırçalara sarılan Sofia Kalogeropulu’yu konuk etmişti.
Yazının son paragrafında bu serginin Ankara’da açılmasını ve Karamanlis’in ziyaret programına dahil edilmesini önermiştik.
Kısmet bugünlere imiş.
“Köprüler” 13 Şubat 2009’da Ankara’da Devlet Resim ve Heykel Müzesi Fahri Korutürk salonunda açıldı.
Serginin organizasyonunu Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Fotis Ksidas üstlendi. Açılışta, MGK Genel Sekreteri Tahsin Burcuoğlu, Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Yekta Göngör Özden, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın eşi Prof. Dr. Yıldız Atalay göze çarpan isimlerdi.
Sergide emeği geçenleri ve iki sanatçıyı yürekten kutlarım.

GAZETECİNİN ŞANSI

Gazetecilikte gerekli vasıflar bir yana şans da önemli bir faktör. Hiç beklemediği bir anda, hiç ummadığı bir yerde haberin içinde bulur kendini gazeteci. Bir de o anda o yerde etrafta başka bir meslektaşı bulunmuyorsa, keyfine diyecek yoktur.
Ziraat Bankası’nın Atina’daki merkez şubesinin açılış töreninden sonra verilen yemek davetine birkaç dakikalığına uğradım. Ardından adımlarım beni birkaç yüz metre ötedeki Karaköy Güllüoğlu baklavacısının şubesine sürükledi.
İşletmenin ortaklarından dostum Aris Prodromidis’i görünce içeri girdim. Bilmem kaçıncı kez İstanbul’un nezih mekanlarını, iyi kebapçılarını konuşurken kapıda baklavanın profesörü Nadir Güllü ve yanında da Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren belirdi.
Şansa baksanıza...
Bakanla tanıştık... Hal hatır sorduk. Hoş bir sohbete daldık.
Kaymaklı baklavalar da geldi az sonra.
Gazeteci, karşısında bakan gördü mü hiçbir faktörü gözönüne almadan peş peşe soru soran meslek sahibi değildir.
Her şeyin yeri vardır, zamanı da...
Tatlı yedik, tatlı sohbet ettik. Hepsi bu...
Haber “patlatamadım” üzgünüm.
Ama yine de bu fotoğraf bir tek bizde var...

Hayırlı olsun Ziraat Bankası

Türkiye’de gündemin bu kadar yoğun olduğu, bu kadar hızla değiştiği bir sırada, Ziraat Bankası’nın Atina ve Gümülcine’de iki şube açması size o kadar da önemli gelmeyebilir. Ancak, bu şubelerin açılabilmesi için yaklaşık iki yıldır yaşanan güçlüklerin, engellerin nasıl aşıldığını az çok bilen biri olarak “mucize” gerçekleşti desem inanır mısınız?
Biraz gerilere dönelim...
Hürriyet’in 4 Eylül 2006 tarihli sayısında ilginç bir anket yayınlandı.
Yunan Etniki Bankası (NBG) Finansbank’ı yeni satın aldığı dönemde iki ülke halkının nabzını ölçen anketin sonuçlarına göre, Yunanlıların yüzde 60-70’i Türk yatırımcıların Yunanistan’da banka, şirket, medya kuruluşu, GSM operatörü, hatta bakkal dükkanı bile satın almalarına olumsuz bakıyordu. Aynı ankette, Yunan işadamlarının Türkiye’deki yatırımlarına olumsuz bakan Türklerin oranı ise sadece yüzde 20-30 olarak gösteriliyordu.
İşte böyle bir ortamda ilk adımlarını attı Ziraat Bankası. Karamanlis hükümeti de gerekli siyasi iradeyi göstererek onay verdi.
Sonrasında bir sürü bürokratik engeller dikiliverdi Türk bankasının karşısına. Temsilci, oturma izni alamıyor çünkü çalışma izni yok. Çalışma izni alamıyor çünkü oturma izni yok misali.
Yunan medyası da “Türk bankasının Yunanistan’da ne işi var” gibi akıl almaz senaryolarla karşı çıktı bu işe.
Hükümetlerin siyasi iradelerinde iyi ki bir değişiklik, bir sapma olmadı ve iki yıl sonra “mutlu son”a ulaşıldı.
Nedendir bilinmez, Yunan hükümetinden bir bakan hatta bir bakan yardımcısının katılmamasına rağmen (Dışişleri Bakan Yardımcısı Varviçyotis Türk-Yunan İş Konseyi’nin verdiği yemek davetine katıldı) Atina’daki açılış töreninde, içimden yine de hep “Allah’a şükür bugünleri de gördük” diyordum.
Bugün Ziraat Bankası’nın Yunanistan’da şubeler açması, ilişkilerin her alanda eskiye kıyasla farklı ve daha iyi olmasının sonucu.
Biraz da daha gerilere dönelim.
Tarihe bir göz atarsak, aslında Ziraat Bankası Yunanistan’a geri döndü. Çünkü Ziraat Bankası (Menafi Sandıkları) Osmanlı İmparatorluğu döneminde de bugünkü Yunanistan toprakları içinde faaliyet gösteriyordu.
Gümülcine’deki şube (bugünkü şubeden sadece 100 metre mesafede) 1914 yılına kadar açık kaldı. Bölge sakinlerine çiftçi kredisi veren bankanın serveti, daha çok ödenmemiş kredilere karşılık haciz yoluyla aldığı gayrımenkullerden oluşuyordu. 1915 yılında Yunan ekonomi bakanlığına geçen banka “Makedonya-Epir Agrotiki (Ziraat) Bankası” adını aldı.
Yazarın Tüm Yazıları