Truva Atı’nı almayalım

Tahta at Truva surlarının dışında duruyor. Sözüm ona Atinalıların armağanı.

Truva’da tartışma başlıyor. Birileri, atı içeri almaktan yana. Ama, başkaları da, tersini söylüyor: "Hayır, tahta atı içeri almayalım."

Atı almaktan yana olanlar kenti yönetenler, ciddi bir çoğunluk. Atın alınmasına karşı çıkanlar ise, küçük bir azınlık.

Yönetenler, atın alınmasına karşı çıkanları hain ilan ediyor, onları hapse atıyor ve tahta atı içeri alıyor.

Sonrası malum. Tahta atın içinden çıkan düşman askerleri Truva’da sur kapılarını açıp, kenti ele geçiriyor. Bir kent-devlet tarihten siliniyor.

HELE BİZİM İÇİN

Oysa, taht at içeri alınmasaydı, Truva için tarih çok başka akacaktı.

Amerikalı tarihçi Barbara Tuchman The March of Folly (Ahmaklığın Yürüyüşü olarak çevrilebilir) kitabında, Truva örneği dahil, tarihte bazı olayları ele alıyor ve şu çok önemli sonuca varıyor:

"Tarihin her döneminde ve dünyanın her coğrafyasında, belli bir azınlık, yaşanan olaylarla ilgili, o sırada doğruları söylüyor, ama yönetenler onları dinlemiyor, hatta hapse atıyor."

Tuchman’ın tarihçi olarak gözlemi şöyle sürüyor:

"Yönetenlerin erdemi, farklı düşünceleri dinlemek, doğruyu belki onlar söylüyor, diyerek onlara kulak vermektir. Çünkü, her zaman doğruyu söyleyen birileri var."

Çok geçerli bir gözlem. Hele de, geçmişte ve günümüzde bizim için.

TERÖRÜ FARK ETMEK

Birkaç gündür Milliyet’te Fikret Bila’nın Genelkurmay eski başkanları ve eski kuvvet komutanları ile PKK ve Kürt sorununa dönük röportajını okuyorum.

Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapmış emekli orgeneral Aytaç Yalman şunu söylüyor:

"Kürt yok dedik, sorunu göremedik. Kürtler dilini konuşmak, şarkısını söylemek istiyordu, ama biz, Kürt yoktur, diye eğitilmişiz. Sosyal talepleri bile yıkıcı faaliyet saydık. Hem sosyal sorunu, hem de terörün başlayacağını fark edemedik". (Milliyet, 3 Kasım 2007).

Bir açıdan özeleştiri. Ama, öte yandan, çok vahim. Kuvvet komutanlarının MGK üyesi olduğu, MGK’nın ülke yönetimindeki etkinliği düşünülürse, bir MKG üyesinin, terörü fark edemedik demesi çok acı.

Bugünlere nasıl gelindiğinin aynası. Kürt sorunu olmadığı kabul edildiğine göre, o yönde politika yok. Olması gerekir, diyenlere o günlerde hain, diye bakılıyor.

EVREN’İN İTİRAFI

Dün aynı yazı dizisinde Kenan Evren itiraf ediyor:

"Kürtçe konuşulmasını yasakladık, 12 Eylül’de bir hatamız da, oydu. Biraz ağır yasak koyduk, hata yaptığımızı sonra anladım."

O dönemde, Kürtçe konuşmayı yasaklamanın hata olduğunu söyleyen ve yazanlara, hain, damgası vuruluyor. Kürt sorunu ve terör bugün bu noktaya, işte bu devlet politikalarıyla geliyor. Bunu bugün itiraf iş değil. Sadece tarih karşısında mahcubiyet ve sorumluluk.

Amin Maalouf’un kitabında var: "Bir insana en büyük saldırı, onun diline saldırıdır, çünkü dil insanın kimliğidir."

Ama, o kitap nerede, o eğitim nerede?

DERS ALMAK

Terörün bugün geldiği noktada iki tartışma var.

Erdoğan-Bush görüşmesi daha yeni sona eriyor, bizim TV’ler AKP’nin seçme yalakalarını ekrana çıkarıyor ve onlar o anda Erdoğan’ın kazandığı başarının destanını anlatıyor. Oysa, Cumhurbaşkanı Gül bile görüşmeye daha ihtiyatla yaklaşıyor. Yalakalık, tarihle çelişiyor. Yönetime fenalık yapıyor.

İkincisi, çok temel ve derin. Teröristle değil, etnik terörle mücadelenin çok farklı yolları var. Çok geniş düşünmek gerek. O düşünceleri el çabukluğu ile, hain ilan etmek, yeni çıkmazlara zemin hazırlamakla eş anlamlı.

Erdoğan’ın eleştiriye hiç tahammülü yok. Kendisini hep haklı görüyor. Her yaptığının doğru olduğunu sanıyor. Tersini söyleyenlere müthiş kızıyor.

Çaresi ne? Çok basit. Bilmem kaç yıl sonra, o da bir röportajda, "biz o zaman hata yaptık" der, olur biter.
Yazarın Tüm Yazıları