Teoman’ın acıları ve terapi süreci

Teoman’ın bizlere kızdığı birkaç temel nokta var. ‘Çok kısa aralıklarla ve çok fazla sayıda albüm yaptın’ diyoruz, ‘Ne yani çok albüm yapmak yanlış mı, içimden öyle geldi’ diyor.

İyi tamam da kendini tekrar ediyorsan, şarkı yazarı olarak tehlike sinyalleri veriyorsan, hangi şarkın hangi albümdeydi karıştırmaya başladıysak ortada bir sorun var demektir.

Bana sorarsanız Teoman öyle lay lay lom şarkılar yazacak, konserlerinde rock star atraksiyonları yapacak bir adam değil. Gayet ağır bir ağabey. Bir müzisyen olarak da kişisel kalp ağrılarından beslendiği çok açık. İşte bu nedenle şarkı sözlerinde görsel bir yan da var. Dinlediğimizde, zihnimizde; babasının öldüğü yaşta olmanın efkarıyla doğumgününü bir barda yapayalnız kutlayan otuzlu yaşlarındaki adamı görüyoruz. Çünkü o adam Teoman’ın ta kendisi.

DOĞRU ADIM

Sözün kısası Teoman acı çekmezse şarkı yazamaz, söyleyemez. Şarkı söyleyemiyorsa ya da dinleyicisi yaptığını beğenmezse çok acı çeker. Lakin biliriz ki acı çekerse iyi şarkı yazar. İyi şarkı yazınca da kendine yaptığı terapi başarıya ulaşmış olur. Artık ihtiyacı olan tek şey yeni bir acıdır.

Niyetim lafazanlık yapmak değil. Ama bence bu paradoks, Teoman’ın üretkenlik mevsimlerini fena halde belirliyor. Son albüm, ‘En Güzel Hikayem’, Teoman diskografisinde çok farklı bir yerde duruyor.

Teoman gibi kendi şarkılarını yazan, işin en ince ayrıntısına kadar bizzat ilgilenen, Türk rock’ının içinde kendine ait kulvar yaratmış bir adamın; ruh hali girdaplarında boğulmadan ve daha az satmayı göze alarak kesinlikle bu yaklaşımı bozmaması gerekiyor.

Mesele sertlik ya da melodi meselesi değil. Bir duruş meselesi.

İşte Tarkan Gözübüyük gibi özel bir adamla çalışırsan; Burak Gürpınar, Volkan Başaran, Tuğrul Akyüz; Alper Erinç ve Sunay Özgür gibi doğru adamları yanına alıp, ortaya düzgün bir grup sound’u çıkartırsan; Pop Virüs de der ki, işte Teoman’ın müzik serüveninde geldiği noktada atması gereken doğru adım buydu.

BİR DE UYARI

Her yaptığını satın alan geniş bir kitlenin gücüne yaslanıp kendini tekrar etmek mi, yoksa cesur bir adım mı?

Bence ikinci seçenek Teoman’a çok yakıştı.

‘Güzel Bir Gün’, ‘Bugün’, ‘Gökdelenler’, ‘Ayna’, ‘Tuzak’; çok iyi şarkılar. Sound ve düzenlemeler yerli yerinde. Mor ve Ötesi’nin ‘Dünya Yalan Söylüyor’daki sound’una şapka çıkartmıştık. Şimdi bir selam da Teoman’a çakıyoruz.

Ancak her iki albüme müzik adamı olarak katkılarından ötürü Tarkan Gözübüyük’e en derin saygılarımızı sunmaktan da geri kalmıyoruz.

Ve Teoman’ı sadece bir noktada uyarmak istiyoruz.

Evet, bir film karesini andıran sözler yazabilmek şarkı yazarının en özel silahlarından biridir. Ancak Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmayalım. Yani asıl derdimiz güzel sözlere müzikal fonlar oluşturmak değil, sözüyle müziğiyle iyi bir şarkı yaratmak, öyle değil mi?

Sadece potansiyel bir tehlike, uyarmadan edemedim.
Yazarın Tüm Yazıları