Tatil dediğin çabuk bitiyor

Lig bitmiş, bir yerde ben de bitmişim. Böyle durumlarda yapılan bir şey vardı di mi? Hah, tatil! Ben onu yapayım...

Fakat insan yapmaya yapmaya tatil alışkanlığını da kaybediyor. Bayağı uzun bir süredir tatile çıktığında evde oturan biri için plan program yapmak zor oluyor. Hoş, tatile çıkmasam da evde oturuyorum ya, neyse.

Pasaportun süresi dolmuş; haydi iki günde onu çıkartsam, geçerli tek vize ABD vizesi; o kadar organize olamayacağım.

Daha yakın bir yer olmalı diye düşünürken aklıma Çanakkale geliyor.

Ne zamandır aklımda. Okumak başka, gidip görmek başka. Bu konuda memleketimizin sayılı uzman kişilerinden Gürsel Bey neticede ahbabımız. Niyetim, Gürsel Bey’in Atlas’ın mart sayısı için hazırladığı rehberi alıp yola koyulmak ve Çanakkale-Gelibolu civarlarını gezmek.

Arıyorum ve diyorum ki ‘Usta ben Gelibolu’da mı kalayım, Çanakkale’de mi?’

‘Kıpırdama, haber bekle benden’ diyor. Beş dakika sonra bir otel telefonu, bir de taksici telefonu veriyor bana. Yapmam gereken tek şey, Eceabat’a gitmek ve taksiciyi aramak.

*

Ben törenleri kaçırmış, fakat bölgeye ulaşmakta azimli Anzak turist gibi hazırlanırken arkadaşlarım ‘Tek başına gidilir mi oraya, ruh hastası mısın?’ makamından giriyorlar hadiseye.

Hayır, ‘Kalkın beraber gidelim’ desem, aralarında gelecek olan da yok. O zaman niye engel olmaya çalışıyorsun di mi?..

Bu geziyi yapmamam için neredeyse total bir muhalefet oluşturuluyor. Sonunda bir gün Gürsel Bey giderken yancı yazılma kararı alıp programı iptal ediyorum.

Tekrar televizyon seyreden fesleğen saksısı formatında oturmaya başlıyorum evde.

Birden televizyonda ‘Antalya Rallisi’ yazısı beliriyor.

Ben tatildeyim, Antalya’da ralli var. Otomobil bir kenara, bisiklete bile binmeyi bilmiyorum ama ralli seyrediyorum.

Hem bunun ötesinde iki yakın arkadaşım (futbol sezonunu tribünde beraber geçirmişiz, bunun dışında da zaten yakın arkadaşlarım) kafayı bu ralliyle kırmış iki insan.

Arıyorum ve diyorum ki: ‘Gidiliyor mu ralliye afacanlar?’

Cevap: ‘Ulan isimlerimizi bile Antalya ve Ralli olarak değiştiriyoruz biz senenin bu zamanı, sorulur mu?’

Hemen mümkün olan ilk uçağa bilet ayarlanıyor, minimalist yapıda bir çanta hazırlanıyor ve ‘Nerede kalınacak?’ diye sormadan hooop, Antalya’ya gidiliyor.

*

Bu minik tatilin her etabını 20’şer sayfa yazmak suretiyle bir kitap bile yazılabilir.

Antalya yöresindeki iyi kalpli, iyi niyetli vatandaşlarımızın enteresan yol tarif şekilleri üzerine 40 sayfa yazı çıkarırım herhalde. Mesela bir tanesi ‘Aha şu arkadaşı takip edin’ diyerek yoldan geçmekte olan bir TIR’ı gösterdi.

Bir diğeri ‘Bekleyin, şimdi biri gelip yol sorar, beraber gidersiniz’ dedi. Nasıl ya? Zaten biz yol sormuşuz. Orada bekleyip yol soran başka birini niye bekleyeceğiz? Beraber kaybolmak daha iyi bir şey mi? Veya biz çok salak duruyoruz da, yol sorduğumuz arkadaş bir sonrakine tarif ederek hadiseyi kolaylaştırmayı mı amaçlıyor?.. Bize niye tarif etmiyorsun ya?!

Hálá içinden çıkamadığım bu sorularla sizi de yormayayım. Ama ağırımıza gitti.

*

Oteller konusunda yüksek beklentileri olmayan biriyim. Temiz olsun yeter. Çünkü her türlü acayip yerleşim biriminde, her türlü acayip ortamda yatmışlığım var bunca zamandır. En enteresanı Karayolları Bölge Müdürü’nün makam odasıydı.

Tesisin bekçisi, sokakta kalmayalım diye foto muhabiri arkadaşımla bana bu odayı göstermişti. İyi kalpli insan, müdürün odasını gösteriyor. Çok zaman oldu ama ben neresi olduğunu yazmayayım, adamcağızın başı derde girmesin...

Neyse... Havaalanından yola koyulduk. Zifiri karanlıkta Antalya-Kemer yolunu tüketmeye çalışıyoruz. Bir şekilde yoldan çıkmadan Kemer’e, oradan da Çamyuva’ya ulaştık.

Beklentimiz yüksek değil. Yani İtalya’nın Garda Gölü kıyısında gecesi 500 sterline (1.250 YTL) kalınan Villa Feltrinelli ummuyoruz.

Fakat kahvaltıda açık büfe bekçiliği yapan aşçıya ‘Yumurtalar katı mı?’ diye sorduğumuzda ‘Zobronoçki’ cevabı almak gibi şaşkınlıklar yaşamak azminde de değiliz.

Ben adam kafa buluyor sandım. Sonra elemanlardan birine ‘Aşçı Türkçe bilmiyor olabilir mi?’ dedim; ‘Evet arkadaş Ukraynalı’ cevabı aldım.

‘Yumurta yumurtadır; haşlama aşamasında ne kadar yorum katabilir ki?’ dedik ve yedik haliyle.

O-hoooo; yer bitmiş ya! Ben daha size ‘Havuz kaydırağından niye uzak durulmalıdır?’, ‘Iron Maiden tişörtlü ve Karadeniz aksanıyla Türkçe konuşan Ukraynalı animatör’, ‘Antalya şehir trafiğinde yapılmaması gerekenler’ ve bunun gibi pek çok mühim konuda görüşlerimi aktaracak, yeni nesillerin ufkunu açacaktım...

Belki haftaya, belki de hiç yapmayız bu işi. Keyfimiz bilir di mi?

Döndüm yani netice itibarıyla. Ama bu yeniden gitmeyeceğim anlamına gelmiyor.

Bünye deniz suyuna bandırıldı bir kere. Yaz boyunca iflah olmaz!
Yazarın Tüm Yazıları