Paylaş
Kadro kalitesi açısından bir karşılaştırma yaptığımız vakit, maçtan evvel Beşiktaş’ın rakibinden birkaç gömlek üstün olduğunu iddia etmek zor değildi. Nitekim Kara Kartallar, ilk hafta mağlup oldukları Avellino ve Nanterre ile birlikte bu grubu kolayca ilk sıralarda bitirmesi öngörülen takımlar arasında yer alıyorlar. Fakat bu durum, sahaya o kaliteyi her daim layıkıyla yansıtabilmeyi size garanti etmiyor. Yani teori, pratiğe hep kağıt üzerindeki planlara uygun şekilde geçmeyebilir. Hele ki, Beşiktaş’ın yaşadığı gibi bir kimlik arayışı sürecindeyseniz. Üstüne üstlük bir de, Nymburk gibi, ekmeğini sadece yüksek tempolu hücumlar sayesinde bulduğu boş atışlardan çıkarabilen bir rakibe karşı oynarken, işler daha da zorlaşır.
Açıkçası maç, tam da böylesi bir arayışın yan etkileri içerisinde başladı. Normalde oldukça kötü yüzdelerle dış şut kullanan Nymburk, pota altında hücum ribauntlarını tamamlamak dışında hemen hiçbir tehlike yaratamadığı için yine çareyi yüksek tempo üzerinden bulunacak boş dış atışlarda aradı. Yüksek tempoda halen savunma kurgusunu ve alan paylaşımı döngüsünü oturtamadığımız için, Beşiktaş daha deplasmana alışma evresindeyken Lawrance ve Hruban’ın isabetleriyle skor bir anda 8-0’a geldi. Beşiktaş bu dönemde, Strawberry üzerinden oynamayı tercih ederek doğru bir karar verdi ve bir nebze olsun toparlandı. Karar doğruydu, çünkü bu takımın yapılanması içerisinde Strawberry, kilidi açma rolünü de üstlenmek zorunda. Fakat saha avantajını (ligde ve BCL’de şu ana dek yaptığı gibi) gayet iyi kullanan Nymburk, rüzgârı arkasına alarak yakaladığı ritimle ilk periyodu 23-14 önde kapattı. Weems ve Diebler gibi skorerlerin devreye girememesi kadar, Sertaç ve Lima’ya içeride yeterince top inmemesi ve rakibin değişmeli alan savunmasına yine yüksek tempoda hücum etmeye çalışmamız da bu farkta büyük birer etkendi.
İkinci çeyrekte, rakibin oyunun temposunu dilediğince dikte etmesine yine izin verdik. Bu bölümde Uşak maçı ile takıma güzel bir ‘merhaba’ diyen Semih’i sahaya süren koç Ufuk Sarıca, meyvelerini toplamaya başladı. Fakat hücum ribauntlarında rakibin bize yaşattığı kabus dinmeyince, Kenan’ın ve Strawberry’nin savunmadaki çabaları boşa gitti (ilk çeyrekte tam 8 hücum ribaundu verdik). Nymburk yine 12 saniyeden kısa süren hızlı hücumlarla dengemizi bulmamıza izin vermedi, fakat Sertaç’ı 4 numaraya çekip Semih – Sertaç ikilisini aynı anda oyunda tutunca, aradığımız boş şut fırsatlarını yakaladık. Ama yüksek yüzdeyle şut atamamanın ceremesini çekmeyi sürdürdüğümüz için, oyuna ancak Semih’in arka arkaya iki güzel savunma çabasından gelen hızlı hücumları bitirince ortak olabildik. Semih’in maç eksiğinin göze çarptığı yerlerde, Sertaç’a top indirerek farkın açılmasını önledik ve gayet verimsiz geçen ilk yarı, sadece 5 sayı farkla, 36-31 aleyhimize noktalandı. Lima’nın pota altına penetre eden rakip kısaları caydırma becerisi, farkın tek hanelerde kalmasında kritik bir rol oynadı.
Ne olduysa, devre arasında oldu ve o ana dek yokları oynayan, fakat bu yılki kadronun en kritik parçası olması gereken Diebler, üçüncü çeyreğe 3/3 üçlükle başladı. Alan savunmasını biz de rakip gibi değişmeli ve tempolu şekilde uygulamaya başlayınca, skora denge geldi ve o noktadan sonra hiç geriye dönüp bakmadık. Strawberry – Diebler – Weems üçlüsüne en büyük katkı, savunmasını sağlam şut isabetleriyle süsleyen Can Mutaf’tan geldi. Rakibin jokerleri Lawrance ve Kendrick Ray genel görünümde oldukça kötü dış şut yüzdelerine inince, Hovacik, Benda ve Hruban’dan gelen ekstra basketler dışında Beşiktaş’ın skordaki liderliğini tehdit eden çok az şey kaldı. Hatta rakibi üç kez yarı saha ihlaline zorladığımız için, avantajımız daha da büyüdü. Sertaç’ın blok ve ribaunt konusundaki azmi, takdire şayandı. Bu sayede, kağıt üzerindeki kadro kalitesi avantajı, sahaya da nihayet yansımış oldu. Zaten bütün mesele, kalite sahaya yansıyana dek böylesi deplasmanlarda kazasız belasız skorda tutunabilmektir.
Tüm maçı kör atışlarla geçiren Ray, maçın sonunda Hruban ile birlikte sürpriz üçlüklere imza atsa da, Sertaç’ın hayati sayıları ile bu kritik evreyi de gerektiği gibi oynamayı başaran Beşiktaş, sahadan 70-64 galip ayrılan taraf oldu. Strawberry, Sertaç ve double-double yapan Weems, çift haneli sayılara ulaşmayı başaran isimler oldular.
Bunca kelamın maksadına, yani genel analize gelecek olursak:
1. Michael Roll – Michael Thompson ikilisinin gidişinden sonra, Roll’un üstlendiği oyun kuruculuk vazifesinin sadece Kenan’a yıkılması, hücum verimimizi epeyce etkiliyor. Kenan’ın her maç geçen seneki BSL final serisinde sergilediği performansı göstermesini bekleyemeyiz, bu yüzden Strawberry ve Diebler’ın ondan yük alması şart. Kaldı ki, bu isimlerin hiçbirisi açık alanda hızlı tempolu oyunu, yarı sahadaki dinamik set hücumlarından fazla sevmiyor. Beşiktaş’ın henüz modern basketbol yapısına tam alışamadığı ortada. Bu işi Boatwright’a teslim etmek, ikinci bir Thompson faciasına davetiye çıkarmak demek olur. Dolayısıyla, arayış sürüyor. Kenan’ın da bir an evvel bireysel hücumunu ilerletmesi lazım, çünkü rakipler onu tek başına tam sahada baskıya alacak kadar “saygısız” davranabiliyor, ona hücumda önemsiz olduğunu hissettiriyor ve Kenan’ın yüzdeleri de onları haklı çıkarıyor (bu maçta %14 ile oynadı).
2. Semih’in gelişi ile, pota altı kuvvetlendi, ama bir o kadar da yavaşladı. Hareketli ve dış şuta sahip uzun oyuncu rolü için Sertaç’ın kendini geliştirmesi büyük bir nimet, fakat ne Lima ne de Semih orta mesafenin dışında tehdit arz etmiyorlar ve bu da hızlı tempoda alan açma çabasına olumlu yansımıyor. Üstelik, Clark gelene dek bu durum değişmeyecek.
3. Şutör 4 numara arayışında Erkan ve Weems gibi alternatifler daima mevcut, evet. Fakat her ikisi de eskisi kadar yüzdeli şut atamıyor henüz. Oysa ki bir vakitler Avrupa’nın en ölümcül iki şutöründen birisiydi Weems (öteki de, adaşı Kyle Kuric’ti). Nanterre ve Strasbourg günlerine nazaran duraksama, hatta gerileme evresinde olduğunu bile söyleyebiliriz.
4. Bu maçta, içeride silahı bulunmayan bir rakibe tam 18 hücum ribaundu verdik, bu konudaki yaramız kanamayı sürdürüyor ve kolay kolay dinecekmiş gibi de görünmüyor. Bu tablonun bir benzeri, yine Sertaç
– Semih ikilisinin merkezde olduğu 2017 EuroBasket Türkiye kadrosunda da yaşanmıştı, dolayısıyla Clark’ın dönüşü veya Lima’nın daha fazla süre alması gibi radikal hamleler olmadan, ribaunt sorunumuz sürecektir.
5. Bir benzeri durum, faul çizgisinde geçerli. Geçen seneki final serisinde bu konuda büyük acı çekmiştik ve Boatwright sakatlıktan dönene dek, rotasyonda faul atışı konusunda bileğine güvenebileceğimiz çok az oyuncu var.
6. Pınar Karşıyaka’daki sistemin kurmaylarından üçü (Erkan, Diebler ve Strawberry), Ufuk Hoca’nın en çok güvendiği isimler. Erkan’ın rolü hep belli. Fakat Strawberry istikrarsız; Diebler ise, topu elinde istemeyen, son noktayı koymayı veya set düzeninde var olmayı seven bir tamamlayıcı/taşıyıcı. Onların liderliği benimsemeleri, sezonun devamında Beşiktaş’ın hedefleri için fazlasıyla belirleyici bir unsur olacak.
7. Nymburk, Çek milli takımının önemli kozlarından Benda, Hruban ve Pumprla’ya sahip; fakat Lawrence ve Ray gibi atletik silahlar ve topa yön vermesi beklenen isimler tutarlı oynamadıkça, Çek asıllı oyuncuların bireysel skor silahı görevi görmesi çok zor. Hele bir de Diggs gibi bir bitirici eğer formsuzsa, o vakit galibiyet şansları, mucizelere kalır ve 80’li, 100’lü sayılar bir hayal olur. Kadromuzun kaliteli kumaşı, savunmada iyi bir gün geçirmese bile, rakibiyle arasındaki seviye farkını net bir biçimde ortaya koydu. Zaten böylesi maçlarda birkaç kritik pozisyon doğru oynanınca, kötü giden bir müsabaka bile lehe çevrilebilir. Bu da, kazanmayı bilme kültürünün ispatıdır.
8. Skorda işler zora girince isolation üzerinden istikrarlı skor üretebilecek tek oyuncumuz, yani Boatwright, sakatlıktan henüz dönemedi. Onun yokluğunda Diebler ve Can'a daha büyük görev düşecektir. Veya Semih'in gelişiyle topu boyalı alana daha fazla indirerek hücum yelpazesi genişletilebilir.
9. Lise takımının salonlarına benzeyen bir sahaya sahip Nymburk, böylesi ufak bir seyirci desteğiyle bile önemli kozlar yakalıyor. Fakat 200-300 kişilik salonda 20-30 kişilik bir Beşiktaş taraftar kafilesi, maç boyunca hiç durmadan takımı destekledi ve deplasman dezavantajının kolay atlatılmasını sağladılar. Alkışlar, önce seyircilerimize gelsin.
Takımımızı bu turnusol kağıdı misali maçtaki zaferinden ötürü tebrik eder; koç Ufuk Sarıca’ya, yeni yapılanmadaki kimlik arayışında başarılar dilerim.
Paylaş