Paylaş
Uzatmalarda 88-84 ile galip gelen taraf Beşiktaş Sompo Japan olsa da, Darüşşafaka’nın da galip gelmek için gereken hemen her şeyi layıkıyla yaptığını belirtmek lazım. Tabi bu yorum, yazıldığı kadar sade ve basit anlaşılmamalı; pek çok değişkenin bir araya gelmesi sayesinde, her iki takım da, bir unutulmaz müsabakaya daha imza attı. Mesela, sezon başından beri formsuz olan James Bell, bugün inanılmaz bir ritim tutturarak bize ne kadar tehlikeli ve yetkin bir şutör olduğunu ispatladı. Aynı şekilde Beşiktaş’ta da Boatright’ın sahalara dönmesi hem iyi hem de kötü yan etkileriyle maça gizlice damga vurdu. Ama maçın kahramanı, Beşiktaş adına Sertaç ve Weems, Daçka adına ise (nihayet kafasını toplamışa benzeyen, bir daha Beşiktaş’taki hatalarını yapmamasını umduğumuz) JaJuan Johnson ve Cummings’di.
Taktik savaşlarının seçkinliğiyle devam edecek olursak; Beşiktaş’ın 4 veya 5 kısalı beşlerine Daçka uzun beşlerle, Daçka’nın kısa beşlerine ise Beşiktaş (icabında çift pivotlu) uzun beşlerle dengeleyici cevaplar vermeye özen gösterdi. Mesela Michael Eric de sahadayken, kısa Beşiktaş beşine karşı ters eşleşmeleri kullanan JaJuan Johnson adeta kariyer maçını oynadı. Aynı durum, bu maçla birlikte seviye atladığını ispatlayan Sertaç Şanlı için de geçerli. Tabi her iki takımın da clutch anlarında kurtarıcısı olması beklenen isimlerden (Wilbekin ve Boatright) tam aksi yönde verim alması sonucu, Beşiktaş işi gizli kahraman Strawberry’ye, Daçka da Cummings’e bıraktı.
Boatright’ın maç içerisinde özgüven ve şut ritmi bulması için koç Ufuk Sarıca çok sabretti, çok anlayış gösterdi ve destek oldu. Ama, tıpkı bir zamanların Rick Apodaca’sı veya Chris Lofton’ı gibi, Boatright da isabet buldukça yeni fırsatları harcamaya, inadına kötü tercihler ve zorlama atışlar yapmaya başladı. Bu, Beşiktaş’ın maç sonunda 4 sayılık farkını koruyamamasında (ve de maçın uzatmaya gitmesinde) başat etkendi. Sonlarda Wilbekin’in cömertçe harcadığı fırsatları, başta ligimizin en âkil oyuncularından Erkan Veyseloğlu’nun, ardından da Strawberry ve Sertaç’ın gerektiği gibi değerlendirmesi sayesinde Beşiktaş galip geldi.
Sertaç’ın üzerinde biraz daha durmakta fayda var. Şu an Beşiktaş’ta, Pınar Karşıyaka’daki sisteminden 1 Bobby Dixon, 1 Juan Palacios 1 de Kenny Gabriel kadar eksik olan Ufuk Sarıca, Sertaç’tan bir Palacios ve Gabriel yaratmaya çalışıyor. Clark, yani Palacios/Gabriel karışımı olan diğer uzunumuz da dönünce, bu ikili bu sayede çok daha fazla can yakacaktır. Ama Sertaç, bugün tam 6 hücum ribaundunu, hem de en kritik yerde toplayarak, hem takımın ribaunt sorununa, hem de faul çizgisindeki kronik arızalarına deva olabileceğini gösterdi. Açıkçası, şimdilerde kariyeri inişe geçen Barcelona’lı Ante Tomic’in zirve dönemindeki katkısını ve etkisini sahaya sundu Sertaç. Özellikle de gözetleme kulesi misali, uzun boyunun, çabukluğunun ve soğukkanlılığının avantajı ile, Weems’in en kritik yerde gelen üçlüğüne yaptığı asist gibi çok muteber ve hayati paslar çıkartıp alan ve oyun açtı. Yetmedi, hem post oyununda, hem de yüzü dönük hücumlarda devleşti. Kilit anlarda eli hemen hiç titremedi, savunmada hiç savsamadı veya düşmedi. Maçı 21 sayı 8 ribaunt ile tamamlasa da, sahaya yansıyan katkısı daha büyüktü. Üstelik, Semih’in maça her iki pota altında da dominant başladıktan sonra çabukluk, ikili oyun savunması ve kondisyon bakımından zayıf kalması sebebiyle, Sertaç tam 27 dakika sahada kaldı ve yorgunluğa karşı da galip gelmeyi başardı. Tek kelimeyle, helal olsun. Yerli oyunculara sayı atma özgürlüğü verildiği zaman neler başarılabildiğine de güzel bir âbide yarattı böylelikle Sertaç...
Olumlu yanlara, Strawberry’nin topu sağa vurduktan sonra başlattığı ve durdurulamayan penetrelerini ve sayı attıktan hemen sonra rakibe tam sahada yaptığı âni baskıyla kaptığı topları ilave edebiliriz. Bunun yanı sıra, rakibin aksine benchten (başta Sertaç olmak üzere) muazzam sayı katkısı almamızın da galibiyet yolundaki etkisini yadsıyamayız (fark 34-2). Tabi bu defa kabul edilebilecek bir yüzdeyle (%68) faul attığımızı da unutmayalım.
Gelelim, olumsuz yanlara. Kısalar, halen daha savunmada çok çabuk geçiliyorlar. Wilbekin, Cummings ve Ross gibi delicileri olan Daçka’ya karşı penetre savunması (ve buna bağlı olarak, yardıma gelen savunmacıdan doğan boşluğa atılan paslar ve o paslardan doğan kolay basketlere sebebiyet veren ikili oyun savunması) sınıfta kaldı, diyebiliriz. Bunun ilacı, Weems ve Diebler’ın savunmada bir parça daha konsantre olmasıydı, ve bu gerçekleşince Beşiktaş kimi zaman önemli serilere imza atabildi. Weems’in 5 faulle oyun dışı kalması (ki, 5. faulde verilen kararın yanlış olduğunu, maçın sonunda Cummings’e benzer bir hareket yapıldığında faul çıkmaması ispatladı), Beşiktaş’ı savunmada zora soktu. Ama Erkan, bu sorunu layıkıyla giderdi. Bu sezon gerilerden gelip farkı kapatma ve maçı kazanma konusunda giderek bir otorite haline gelen Daçka’ya karşı, Beşiktaş uzatmalarda olması gerektiği gibi direndi.
Olumsuz yanlara, Kenan’ın halen daha Emir Preldzic’ten hallice, yani fiziken hatalı olan şut mekaniği; Diebler’ın yine ilk yarıda potayı hiç görmemesi (fakat bunda, ona perdelemelerden sonra top aldırmamak için çok uğraşan Daçka dış savunmasının da payı büyüktü); Strawberry’nin sadece 1. Ve 3. Periyotlarda maça damga vurması, devamında ise hataya yatkın oynaması; Boatright’ın “haddini bilmeyerek”, kendini Will Solomon seviyesinde zannederek oynama ısrarı, ikili oyunlarda ve kritik anlarda yaptığı (ve pahalıya mâl olan) dev hataları, yani henüz takıma tam adapte olamaması; ve de Lima’nın böylesi maçlarda çok süre bulamayacak kadar vasat bir dış şutör ve faul atıcısı olması hususlarını ekleyebiliriz. Ayrıca, yarı sahada sete set oynanan her türlü hücumda, adam değişmeli alan savunmamız (penetre zaafı hariç) iyi iş görse bile, açık alanda, yüksek tempoda yaşanan yerleşememe, alan ve adam paylaşamama ve ivmeye tepki gösterememe sorunları tüm hızıyla devam ediyor. Neyse ki, Diebler ve Strawberry başta olmak üzere, Beşiktaş’ın da çok yönlü ve etkili hücumcuları var (Boatright’ın aksine onlara atıcı değil, hücumcu demek lazım).
Böylece Beşiktaş, BSL’deki beşinci maçında üçüncü galibiyetini aldı, ve evvela, bu sezon başa baş veya yakın giden maçları elinden kaçırma, kaybetme sendromuna bir son verdi (ya da Uşak maçından sonra, ibreyi aksi yöne daha da fazla çevirdi, diyelim). Kadrodaki kalite, çeşitlilik ve derinlik sahaya yansıdıkça, ribauntlarda üstünlüğü elden bırakmadıkça, galibiyet rakibe değil, Beşiktaş’a yakın olacaktır. Belki Michael Roll’a benzer bir guard transferi yaparak, Kenan’ın yükü azaltılabilir ve hücumdaki verim arttırılabilir. Üstelik, tam saha baskıya karşı da önlem alınmış olunur.
Koç Ufuk Sarıca’ya ve Kara Kartallar’a tekrar tebriklerimi sunar, Daçka’ya da takım halinde takdirlerimi iletirim.
Paylaş