Paylaş
FIBA Şampiyonlar Ligi’ndeki on birinci grup maçını kendi seyircisi önünde oynayan Beşiktaş Sompo Japan, birinci ve üçüncü çeyreğini felaket, ikinci ve dördüncü çeyreği ise baş döndürücü bir ivmeyle oynadığı müsabakanın neticesinde CEZ Nymburk’a rövanşı alma şansı tanımadı ve sahadan 91-80’lik bir zaferle ayrıldı. Maçın önemli bölümünde skor kısırlığını Clark’ın inisiyatifleri giderirken, Adams – Kenan ikilisinin yan yana oynadığı dakikalarda hücum ve (tam saha zone press üzerinden gelen) savunma verimliliği arttığı için tüm siyahlar beyaza döndü.
Dardan Berisha takviyesi sayesinde beş maçlık bir galibiyet serisiyle buraya gelen Nymburk, grubun zirvesine gözünü dikmişti; Beşiktaş’ın ise takım içi dengelerinin kaybolduğu, serseri mayın gibi oynadığı şu günlerde bu maçtan elde edilecek bir galibiyete çok ihtiyacı vardı. Deplasmandaki ilk maçta gördüğümüz birinci çeyrek tablosunun bir karbon kopyasını yaşayarak maça başlayan Nymburk, yeni kurtarıcısı Berisha eşliğinde Benda ve Hruban ile dış şutları sıralamayı, bizim de moralimizi bozmayı başardı. Çekya temsilcisi o kadar ivmelenmişti ki, dış şutlarda felaket bir istikrarının (!) olduğunu ezelebed bildiğimiz, şahsına münhasır oyun kurucuları Lawrance bile bir (zor) üçlük sokabilmişti. Bu bölümde savunmada rakip kısalara çok kolay geçilmemiz, adam eksilten rakibe bolca kolay turnike şansı sağladı ve topu eline alan her Nymburk’lu, potaya gitme ve bunun üzerinden gelecek varyasyonlarla boş arkadaşlarına pas dağıtma sevdasına kapıldı. Bu bölümde hücum ribauntları ve Strawberry üzerinden gelen kurgularla ayakta kalsak bile, yaptığımız basit ve bol top kayıplarının neticesinde çeyreği 25-29 geride kapattık. Rakibin “mini Kenneth Faried”i Ray de inanılmaz bir takip smacı ile gözlerimizin pasını sildi.
İkinci çeyrekte, topu pota altına indirmeyi akıl etmeye başladık ve özellikle Sertaç ile eşleşecek hiçbir oyuncusu olmayan rakibe faul problemi başta olmak üzere birçok zorluk çıkardık. Clark ve Palacios’un topla bolca oynama merakına yenik düşmeleri hariç, Adams-Kenan ikilisinin ve tam sahada baskılı alan savunmasının faydalarını görüp 180 derecelik bir değişim yaşadık. Oyun değil oyuncu kalitesiyle zor ve garantisiz, tekinsiz sayı bulduğumuz görünümü terk edip, rakibin ivmesini tümden kestik. Burada Adams, Weems ve Kenan’dan gelen tempo sayıları ve Adams’ın iki muazzam “Showtime” asisti ile havaya girdik ve uzunların boyalı alan civarında topu alınca potaya gidip faul aldırmayı benimsemesi ile, ilk beş dakikasında sadece iki sayı yediğimiz çeyreği 51-37 önde tamamladık. İki hücumda daha akıllıca oynayabilsek, maçı devre bitiminde kopartmış olabilirdik. Ama (sakatlığı sebebiyle yine kadroda yer almayan Boatright gibi) Adams da eli ısınınca gemi azıya almayı seçti ve 20 yerine 16 sayılık farkla yetindik.
Üçüncü çeyrekte, ilk çeyreğin bir benzerini yaşadık. Tıpkı Lawrance gibi şut konusunda tam bir facia olan atletik swingman Ray, ilk maçın aksine biraz ritme girince yine potaya eser miktarda penetre teşebbüsünde bulundu ve hepsinden başarıyla ayrıldı. Dahası, bu çeyrekle birlikte devreye giren ve sadece yakaladığı boş üçlük atışlarının yarısını sokarak oyuna damgasını vuran Peterka da Berisha ile beraber rakibi yeniden dirilterek farkı tek hanelere indirdi. Bu evrede uzunların topla fazla oynama ve rakipten gelen akıllıca yardım savunmasına rağmen pota altında şansını fazla zorlama akımı işimizi iyice zorlaştırdı. Üzerine bir de Strawberry ve Adams’ın temel basit hataları yüzünden kaçan müsait turnikeler ve uzunların çeşitli top kayıpları da eklenince, Sertaç’ın oyuna girişine dek hücumda yine tıkandık ve savunmada yine kâbus gördük. Barac’a ve Benda’ya karşı büyük bir boy, güç ve yetenek avantajı olan Sertaç’a topu indirmeyi hatırlayınca kendimize geldik ama bizi krizden çıkartan, Strawberry’nin mesaj niteliğindeki cevap üçlüğü oldu. Çeyrek bitiminde Ray uzaklardan çok ekstra bir isabetle skoru 67-60’a taşıdı ve biz, kaçırdığımız 7 faul atışına yakınır hale geldik.
Son çeyrekte Adams’ın hatası ve Vyoral’in isabetiyle ritmimiz rakibe devrolunsa bile, erkenden girdiğimiz faul probleminin etkilerini, üç kırılma ânında başarı sağlayarak çıktık; ilkinde Weems, isabetli üç sayılık atışı esnasında rakibe faul aldırıp 4 sayılık bir oyunla bize en kritik yerde ilaç oldu; devamında Strawberry’nin tepeden ansızın gelen üçlüğü ve (Adams ile Kenan’ın turnikelerinin ardından) yine Strawberry ile Adams’ın art arda attıkları hayatî üçlükler, skoru bir anda 88-70’e taşıdı ve rakibin direncini paramparça etti. Kalan sürede (erken form tutmak deyiminin canlı örneği olan) Lawrance ve Ray ile faul çizgisine gelip kolay sayı bulmanın peşine düşen Nymburk’a karşı iyi savunma yaptık, hücumda da sabredip topu iyi paylaştık ve de süreyi eriterek maçı (yine inişe geçen Diebler’a rağmen) 91-80 kazandık.
Rakipte Ray, Peterka ve geldiği günden beri ilk kez bu kadar düşük yüzdede kalan (5/14) Berisha çift hanelere ulaşırken, Beşiktaş’ta tam 6 oyuncu (Clark, Sertaç, Kenan, Adams, Strawberry ve Weems) on sayıyı geçti (esasen Erkan hariç süre alan her oyuncumuz sayı katkısı verdi). Böylelikle, sahada her ne kadar istikrar, süreklilik, devamlılık ve güven arz edemesek de, yeni kimliğimizde dengeleri henüz oturtamasak da, Gora maçındaki yıkımın ardından oldukça ihtiyaç duyduğumuz bir galibiyet elde edip grupta liderlik koltuğundan inmemeyi başardık. Dahası, iki maçta da Nymburk’u yendiğimiz için, grubun zirvesindeki sıralama adına büyük avantaj yakaladık. Darısı, en kilit maçta Nanterre karşısında da aynısını yapabilmeye olsun. Yeni transfer Adams ise, Efes’ten bildiğimiz gibi, Boatright ile aynı kafa yapısına sahip olsa da, fizik, atletizm ve savunma ribauntları bakımından ondan bir gömlek üstün. Bu da, epey lehimize işliyor şimdilik...
Kimlik demiştik; rotasyona yapılan iki takviye (Palacios ve Adams) ve yaşanan bir ayrılık (Lima), takımın savunma kurgusunu baştan başa değiştirecek veya bu kadar bozacak türden, bu derece büyük bir etki yaratamaz. Değişimin sırrı, rotasyonda değil, kimlikte. Hücum ağırlıklı, atıcılarla dolu halen gelen kadro, artık (özellikle kısalarda) sertlik, baskı ve savunma verimliliği yönünden fire vererek oynamayı amaçlıyor. Kısacası, bu değişim bir rotasyon – oyuncu değişimi değil, baştan başa bir kimlik değişimi. Yoksa Strawberry, Diebler ve hatta Kenan gibi kısaların savunmada artık çok daha kolay ekarte edilmeleri, üçlükleri bu kadar riske edip şutlara el göstermeyi boşlamaları başka türlü açıklanamaz. Son 3 maçının ikisinde 90’ın üzerinde sayı yiyen Beşiktaş, sene başında rakiplerine 75 sayıyı zor attıran Beşiktaş değil. Değerlendirmelerimizi, yeni “hücum takımı” kimlikli Beşiktaş üzerinden yapmakta fayda var; hiç değilse, kıyaslamalar yaparken hayal kırıklığı yaşamamak için...
Ribauntlarda 45-31 üstünlük sağlayan Beşiktaş’ta emeği geçen herkese tebrikler...
Paylaş