Paylaş
Açılış oturumu ve bakanların konuşmaları medyaya zaten yansıdı. Çalıştayın esas ürünü komisyonlardan çıkan raporlar olacak. Ben, e-biletin etkileriyle 6222 sayılı Sporda Şiddet Yasası’nın medyadaki algısına dair maddeyi tartışan komisyondan bilgiler vereceğim. Vali yardımcıları, hakimler, savcılar, akademisyenler ve benim gibi gazetecilerin de bulunduğu komisyonda öne çıkanlar şöyle:
RETİNA TARAMASI DEĞİL, ADALET
E-BILETE rağmen olaylar neden önlenemiyor?
-Oyunun adil olduğuna inanç düşük.
-Özel güvenlik göstermelik.
-Ahbap çavuş ilişkisi sürüyor.
-Medya mensuplarından kulüp yöneticilerine kadar şiddet dili terk edilmedi.
-Yetkili birim çok, ama sorumlu belirsiz.
-Kanun, yönetmelik ve talimatlar tam uygulanmıyor veya çifte standart var.
Komisyonda, e-biletin ticari bir ürüne dönüştürülmesine itirazlar olurken,taraftarın kriminalize edilmesi de eleştirildi. “Taraftarın retinası taransın” gibi öneriler, insan haklarına aykırı bulundu. Fakat emniyet mensupları e-biletten çok memnun olduklarını ve sürekli güncellenen biyometrik fotoğraf kullanılmasını da önerdiler.
DEDİKODU VAR, İSPAT YOK
6222’ye dair tespitler:
-Çok kötü bir dille yazılmış.
-Yetki karmaşası var.
-Cezalar orantısız.
-Protokol tribünü büyük dert.
6222 ve medya... Hâlâ daha belgeye dayanmadan, dedikokudulara itibar ediliyor. Artık ‘sosyal medya’, oyuna olan güveni ‘klasik medya’dan daha fazla sarsıyor ve kimse “Gel, ispatla” demiyor.
Ayrımcılık, ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi nefret suçlarına dair de bir tartışma yapıldı. Amed olayının kabul edilemezliğinin altı çizildi. Ülkemizde, niyetten bağımsız olarak, ırkçı söylemlerin olduğu belirtilirken liderliği cinsiyetçiliğin aldığı da vurgulandı. Nefret suçu en çok da rakiplere karşı körükleniyor. Çalıştayın en büyük
eksiği taraftarın olmamasıydı. Oysa bizim “Neden sahaya atlıyorsun, kaçak giriyorsun, küfür ediyorsun” sorularının
cevaplarına ihtiyacımız var. Bu konuda Ege Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ahmet Talimciler’in 1500 taraftarla daha önce yaptığı bir çalışma var. Spor sosyolojisi ve psikolojisi alanında yeni ve çok sayıda çalışma yapılması şart.
RANIERI, NASIL ŞAMPİYON OLDU?
O BIR ‘kaybeden’di. En fazla ‘ikinci’ydi. Yani ‘kazanan’a iman eden bu dünyada, aslında ‘hiçbir şey’di. Ama akiplerinden önce kendi komplekslerini yendi. Socrates dergisindeki şu alıntıya bakalım: “Klopp ve Guardiola’nın antrenmanlarını, maçlarını yakından takip ettim. Futbol ve hayat böyledir; açık fikirliyseniz, hep daha fazlasını öğrenebilirsiniz.” Karakolluk olmuş Vardy, taç atmayı bildiğinden şüphe edilen Mahrez, Leicester’a imza attığı günü lanetleyen Schmeichel ve bir ara “Futbolu bırakıp, muhasebeci mi olsam acep” diyen Morgan’dan oluşan ‘kaybedenler’den bir Premier Lig şampiyonu yarattı 64 yaşındaki Ranieri...
Premier Lig’in fabrika ayarlarıyla daha önce oynayan başka İtalyanlar da oldu: Di Matteo ve Mancini gibi... Zola’dan başlayarak çok futbolcu da var. Premier Lig’deki ‘İtalyan işi’ni iyisi mi Ali Ece’den okuyun. Sevgili Ali, yeni çıkan ‘Ayak Oyunlarından Akıl Oyunlarına Futbol’ kitabında Alman altyapı devrimi ile ‘çok kaliteli bir ürün’ olmasa da İngilizlerin, ‘pazarlama’ marifetiyle liglerini nasıl bir dünya markasına dönüştürdüğünü de anlatıyor. Ve, 90’larda çok daha iyi bir lig olmasına rağmen İtalyanların ‘mallarını’nı satmayı beceremediğini de -esprili dili de eksik etmeden- anlatıyor, Ali Ece...
Paylaş