Paylaş
Çünkü, Fenerbahçe derbisinde sahadaki yerleşimden oyuncu değişikliğine kadar, oyuna el uzatan Güneş, Başakşehir’de göz göre göre gelen golü ve sonrasındaki mağlubiyeti izlemişti. Tıpkı ‘Kırmızı Pazartesi’ romanında herkesin birazdan işlenecek cinayeti bilip göz yumması gibi...
Ancak sonrasında maç üzerine biraz daha düşününce Güneş kadar, sahadaki oyuncuların da yenilgide büyük pay sahibi olduğunu düşündüm.
Çünkü, tek tek oyuncuların hiçbiri, oynama biçimlerinin sonuçsuz kaldığını görüp, başka bir seçeneği denemedi; inisiyatif alarak.
Misal Gökhan Gönül, yaptığı ortaların bir sonuç vermediğini anlamadı ve her defasında aldığı her topu kaldırmaya devam etti. Ki bunu da çok iyi yapamıyordu üstelik.
MEDEL, TOSİC’TEN ŞÜPHE ETMEDİ
Medel, ayağı kendisi kadar düzgün olmayan Tosic’in savunmadan çıkarken topu kendisinden daha fazla kullanmasından hiç kuşku duymadı. “Bu işte bir yanlışlık var” demedi.
Bu noktada futbolcunun tek kaçar yolu vardır o da hocasının böyle davranmasını sağlayacak futbol farkındalığını verip vermediği...
Güneş’in özellikle hücum bölgelerinde oyuncularını özgür bıraktığını biliyoruz.
Bu noktada ortaya ‘karar verme’ mekanizması çıkıyor. Futbol, sadece kenardaki ‘Tanrı teknik direktör’ün herşeyi önceden görüp tasarladığı bir oyun mu? Evet, bu mertebeye yaklaşan hocalar var ancak bence onları da başarılı kılan, sahada da inisiyatif alan, karar veren ve bunun yükünü de taşıma gücüne sahip olan oyunculardır.
Misal, siz hangi oyuncuyu tercih edersiniz? Yüzde 95 pas başarı oranına takık bir ‘istatistik fetişisti’ oyuncuyu ister misiniz? Hatalı pas yapmamak için sürekli en garanti noktadaki oyuncuya top atan bir tipi yani.
Yoksa, riskli olsa da, en doğru noktadaki arkadaşına topu aktarmak için inisiyatif alan oyuncuyu mu tercih edersiniz? Ama bunu yaparken iki-üç pozisyon sonrasını da hesaplayıp tedbirini düşünen bir oyuncu...
XAVİ’Yİ HEMEN ALIRDIM
Takımlarıyla birlikte sınıf atlamak isteyen teknik direktörlerin, sadece oyuncularının fiziksel kapasitelerini artırması yetmez. Bundan daha da önemli olan zihinsel idmanlardır artık. Sofoot’a harika bir röportaj veren Xavi, futbol üzerine konuşurken beyinden söz ediyor, nöronlardan söz ediyor!
Röportajı okurken şunu düşündüm: Ben bugün bir kulüp başkanı olsam takımımın başına Xavi’yi getirmek için çalışırım. Böyle bir futbol zekâsıyla başarısızlığı bile göze alırdım.
Fizik, yetenek ve akıl... Yeni futbolda ‘akıl’ bir numaraya doğru hızla yürüyor. Aklın ayağa hükmetmesi için de çalışmalarda futbolun zekâsına daha çok zaman ayırmak gerekiyor.
Xavi, artık ‘Hadi koçum’, ‘Hadi aslanım’ demenin yeterli olmadığının da altını çiziyor.Xavi’nin tarif ettiği ‘futbol ve akıl’ işbirliği esasen bazı oyuncularda doğal olarak bulunuyor. Cruyff, Platini, Maradona ve bugün Messi...
Ama ‘koşmaz’ görünen Messi’nin aslında en çok koşan, en hızlı oyuncu olduğu su götürmez çünkü onun oyun zekâsı ve düşünme hızı herkesten üstün.
Xavi’nin çizdiği tabloya göre futbol ağırlıkla şu noktaya dayandı: Boşluk ve zaman... Yani boşluğu bulacaksın ve onu da en hızlı ve doğru kararı vererek, kullanacaksın. Kendiniz kadar, rakibin de ne yapacağını kestirebilmek ve bu doğrultuda seçenekleri değerlendirmeniz lazım.
Başakşehir karşısında 90 dakika aynı ezberi oynamaktan (orta yapmak) başka bir iş bilmeyen bir Beşiktaş takımı vardı. Rakibin 10 kişi olduğunu ve bunun da 11’e 11’e göre biraz daha fazla boşluk oluşturma olanağı verdiğini; haliyle topu mümkün mertebe dolaştırmak gerektiğini düşünen olmadı. Bunu yapabilecek adaylardan Oğuzhan bile boşluk aramak yerine topu yana oynamayı tercih etti....
Paylaş