Paylaş
Artık kendimiz yoğuz.
Seyircilerimiz de kalmadı.
Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar.
Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır…Perde!
EuroLeague maçlarımızda, ruhunu yavaş yavaş kaybeden takımımızın durumunu, Tomas Fasülyeciyan tiradından, Münir Özkul ağzıyla duymak gerek. Sanki, son 4 maçtır bulunduğumuz ruh halini özetlemiyor mu?
Savunma sertliği yoksa, seyirci maça dahil olamıyor. Seyirci yoksa, ateşiyle var olan oyuncular silikleşiyor. Bu kısır döngü içine, hücumdaki basit top kayıpları da ekleniyor ve doğal sonuç olarak müsabaka konsantrasyonu replikler gibi salonda kayboluyor.
Kabul ediyoruz ki, takım halinde maçların sonlarında şansızlıklar yaşadık. Son toplarda uygun pozisyonlar yaratmamıza rağmen isabet bulamadık veya son saniye şutlarını savunamadık. Fakat asıl sıkıntı bunlar değil. Geçen yıldan farklı olarak, konsantrasyon kayıpları yaşadığımız anlarda bir türlü saha içi liderini bulamıyoruz. Neyse ki Dixon dönüyor.
Baskonia müsabakasına Koç Obradovic’in farklı 5’iyle başladık. Özellikle Dixon’ın geri gelmesiyle, takım kimyasında eksiklik çektiğimiz, “ben tek siz hepiniz” yaratıcılığına da kavuştuk. Üstüne Thompson’dan beklenen orta mesafeden pas istasyonu olma görevini, oyuncu ilk 5 dakika içinde 2 asistle yerine getirince, hücumda Guduric’e topsuz penetre şansını doğurduk. Fakat potamızda gördüğümüz ilk 11 sayıyı boyalı alandan yedik. Thompson dışında yumuşak kalmamızı, Shengelia üzerinden değerlendirdiler. Ofansta, pas temposundan uzaklaşmamıza rağmen bireysel hücumlarla skor üreterek maça tutunabildik. Farkın 8 sayıya çıktığı anlarda da, kurtarıcı Vesely’nin savunma direnci tüm takıma sirayet etti. Takım arkadaşının yaptığı blok, boş oyuncuya yetişemeyeceğini bilmesine rağmen çılgınlar gibi koşması tüm takımı uyandırıyor. İlk yarı boyunca, Baskonia’nın %71’le 2-sayılık atışlarda isabet bulması ve 2 çeyrek boyunca sadece 4 faul yapmamız konsantrasyon kaybımızı tokat gibi yüzümüze vuran istatistik oldu. Temsilcimizdeyse, Thompson-Guduric’in toplamda 19 sayı üretmesi sayesinde 2 sayılık farkla soyunma odasına gitmeyi başardık.
Sinan Güler’in oyuna girdiği anlarda, sahaya koyduğu enerjiye çok ihtiyacımız var. İkinci yarıya onunla başlamamız takım halinde hücum yaratıcılığımızı arttırdı. Savunma tarafındaysa, hareketli elleri sayesinde Baskonia oyun kurucularına kolay pas izni vermedi. Üstüne Polonyalı hakemin düdükleri de seyirciyi kendine getirince, maçta ilk defa 50-49 öne geçtik. Taraftarın maça dahil olduğu anları dikkatli izlemek gerek. Vesely savunma vitesini yükseltiyor ve takımı çeken bir lokomotife dönüşüyor. Eğer vagonlar hücumda ayak uydurabilirlerse, takım lideri bulamama problemini de ortadan kaldırmış oluyoruz. Müsabakanın 3.periyodunda yaratılan kaotik ortam Baskonia’nın tüm oyun ritmini aldı götürdü. Çeyrek sonunda Nunnally’nin smacı bitirdikten sonra kafa üstü düşmesi, felaket geçmekte olan “5 Ocak” tarihine bir iz daha bırakır nitelikteydi. Bu sakatlıkla birlikte, EuroLeague organizasyonunun herhangi ciddi bir probleme anında müdahale edemediğini de öğrenmiş olduk. Salona ambulans sokan NBA ile kıyaslayınca, sporcuya verilen değer farkı iyice ortaya çıktı. Tadı tuzu kalmayan müsabakanın son çeyreğinde, takımımız müsabaka yoğunluğunu kaybetmedi ve 79-74’lük skorla galip geldik.
Sert geçen mücadeleye en güzel cevabı duayen Aydın Boysan vermiş zaten.
“Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar içinse sadece dua edin. Sakın kavga etmeyin ve gününüzü mahvetmesine müsaade etmeyin. Çünkü hayat sabahları pişmanlıklarla kalkmak için çok kısa.”
Paylaş