Paylaş
Emeğiyle, alın teriyle kazandığı, vergisini ödediği helal parayı evladının yemeğine, giysisine, eğitimine harcayan anne-babanın huzuru ve hazzı, türlü üçkağıt veya torpil yardımıyla kolay yoldan kazanılmış milyonları milyarları sağa sola saçanda bulunur mu hiç? Haksız rekabetin norm haline geldiği, centilmence oynayanın enayi yerine konduğu, futbolun sahanın çook ötesine taştığı, kulüplerin kimliksizleştirilip alınıp satıldığı, kuralların adalet terazisinde tartılarak değil taraflara göre “yorumlandığı” bir ortamda, son 3 senedir eldeki kısıtlı imkanı en verimli şekilde kullanarak ve üstelik sırtını da kendi camiası dışından hiç bir kişiye-kuruma dayamadan hedefe ulaşan Altay’ın yöneticisinden taraftarına, oyuncusundan çalışanına hissetmekte olduğu da işte böyle bir haz, böyle bir huzur ve böyle bir keyiftir bu sezonun da sonunda.
İnanmadınız mı? “Yok canım, abartıyorsun” diye mi düşündünüz? Sağda solda anlatılan “koridor masalları” kafanızı mı karıştırdı? Geri dönüp bütün bir sezona bakmanızı tavsiye ederim size. Şampiyon olarak tamamladığına göre, Altay’ın toplamda en fazla puanı aldığı malumunuz zaten. Bu 34 haftalık sezonda içeride 36, dışarıda 26, toplamda 62 kez ağları sarsmış bu takım. Bu açıdan içeride 4., dışarıda 3., toplamda da 1. takım Altay. Nasıl olur demeyin, kombine bir takım olduğunu söylüyor rakamlar, içeride de, dışarıda da oynamış, skor yapmış, puan almış Altay. Yerde yatarak zamana oynamamış, içeride 39 puan toplamış, deplasmandan da 27 puan koparmış.
Peki bu kadar puanı nasıl almış bu takım? Bu 34 maçı 1’i kaleci 21 futbolcu ile oynamış ve toplam 85 sarı kartla cezalandırılmış. Bu sezon bu grupta mücadelesini tek bir kırmızı kart dahi görmeden tamamlayan tek takım olmuş. Üstelik devre arasında transfer yasağını kısıtlı bütçesi nedeniyle kaldıramamış, tek bir takviye dahi yapamamıştı Altay. Sezonu 21 futbolcu ile oynayan Altay’ın rakipleri çok daha geniş kadrolar ile katılmış lige, yetmediği yerde devre arasında transferler takviyeler yapmışlar. Bandırma ve Gümüşhane 26’şar, Şanlıurfa 29, Sakarya ise 30 futbolcu ile bu rekabette mücadele etmiş. Sözün özü, bu kadar puanı yerde yatarak toplamadığı gibi, elindeki dar kadroya ve sınırlı rotasyon imkanlarına rağmen rakiplerine oranla gayet centilmence mücadele ederek toplamış çimlerden Altay. Peki çim üstünde centilmen de, perde arkasında çirkefleşmiş mi bu kulübün yöneticileri? Rakiplerine hiç tribün yasağı koydurmuş mu mesela? Ya da fahiş fiyatla bilet sürmüş mü hiç piyasaya? Elbette hayır, taraftarıyla gelmek isteyen tüm rakiplerine kapıyı açmış, sayısal sınırları kaldırmış, üstelik bilet fiyatlarını da kendi seyircisine uyguladığı makul düzeylerde tutmuş Altay yönetimi. Örneğin, sezonun son haftası oynanan final maçında 3.500 dolayında Gümüşhane’li taraftar, Altay’ın güzel oyununu ve şampiyonluğunu 5 TL’ye izleme şansı bulmuş İzmir Atatürk Stadı’nda. Gelen misafirler de hak ettikleri muameleyi yaşamışlar İzmir’de sezon boyunca, İstanbul’dan gelen Pendikspor taraftarlarının, yağmurun başlaması üzerine kapalı tribüne geçmelerini sağlamış Altay yönetimi. Bu sezon oldukça fazla sayıda deplasman maçını tribünden izleme şansım oldu. Bu deplasmanlarda (Sakarya hariç) Altay takımının ve taraftarlarının alkışlarla karşılandığına, el üzerinde tutulduğuna ve sonuç ne olursa olsun alkışlarla uğurlandığına şahit olmaktan büyük keyif duydum. Altay’ın tarihinin ve geçmişten bugüne ortaya koyduğu kulüp kimliğinin, bu sempatinin en büyük sebebi olduğunu söyleyebilirim. Ama Altay’ın bu sezon rakiplerine karşı yukarıda bahsettiğim centilmence ve sportmence davranışlarının da, gördüğü bu muamelede önemli payı olduğunu düşünüyorum doğrusu. Aslına bakarsanız, ikisi de birbirini tamamlayan sebepler.
Transfer ettiği kulübe mutabık kalınan transfer bedelini ödediği ve hatta sezon öncesi kampına götürdüğü yeni santraforu (Yıldıray Koçal) sezon başlangıcına bir kaç gün kala ilginç (!) şekilde elinden uçup rakibine konuveren Altay’ın elinde kalan 2 santrafordan biri, hem de en skoreri sakatlanıp haftalarca kadrodan uzak kaldığında Altay yarıştan kopmadıysa bu uzun maratonda, işte bu “zeki, çevik ve ahlaklı” duruşun bir sonucudur. Şampiyonlukla olduğu kadar, böyle bir yönetime, teknik kadroya, oyuncu kadrosuna ve taraftara sahip olmakla da övünmektedir bu camia.
Övünerek, çalışarak ve daha da güzel günlerin geleceğine güvenerek…
Paylaş