Paylaş
Klişelerin; anlamın içini boşaltan, sürekli aynı basmakalıp lafları duymaktan, aynı tekrarlanan hareketleri görmekten, insanda bi tür sağırlık, bi tür körlük yaratan bi yanı var muhakkak. E klişe, basmakalıp demek zaten, biliyoruz
Bergson, “Hayatın değişen akışı içinde çeşitli durum ve eylemlerin tekrarı komiktir” demişti. Bence klişelerin doğasında var olan bu tekrar fikri, bir yandan insanı bıktırırken bir yandan da meseleyi son derece eğlenceli bir hale getiriyor. Cem Yılmaz’ın da mesela, mizahını bunun üzerine inşa ettiğini görüyoruz. Klişe denen şeyi muazzam gözlemleyerek, tekrarlanan eylemlerden doğan komiği çok iyi okuyarak, klişeyi çok iyi kurcalayarak ve dibine dinamit koyarak.
Transfer klişelerini yazdımdı geçen, sevmişsiniz, klişeden devam edelim madem, spor spikerlerinin/yorumcularının klişelerine bakalım. Ha ona bakmadan evvel, memleketin gelmiş geçmiş en şahane futbol klişesini yazayım, zira geçen yazı için, “Sevgili Doktor” Ekim Bey uyardı, “Holosko artı bir miktar para” klişesini yazmamışsınız diye. Dedim “Doktor, o klişeler üstü bir klişe, listenin en başına koyarım onu.” Buyrun koydum.
Benim spor spikeri/yorumcusu klişeleri listemin tepesinde “Lig maratonu” klişesi oturur. Memlekette kendinden başka hiçbir spora hayat hakkı tanımayan futbol, en bilindik klişesini atletizmden devralmıştır: “Uzun sürecek lig maratonu başlıyor” denmeden lig asla başlamaz. “Uzun süren lig maratonu bitti” denmeden de zinhar bitmez.
Maçlar da biliyorsunuz muhakkak, “Maç başlama vuruşu ile başlıyor” diyerek başlar. “İlk kırk beş dakikanın son düdüğü çaldı” diyerek ilk yarı, “Hakem doksan dakikayı bitiren düdüğü çaldı” diyerek maç bitirilir. Başka türlüsü mümkünsüzdür.
Mesela şu aşağıdaki cümlelerin en az üçünü duymadan maç izlemiş biri varsa çıksın söylesin valla geri alır yenisini yazarım yazının:
“Her iki takım da sahaya galibiyet için çıkıyor”,
“Pas verecek arkadaşını aradı”,
“Hakem orta yuvarlağı gösterdi”,
“Savunma son anda uzaklaştırdı”,
“Çabuk çıkma düşüncesi”,
“Ceza sahası içi bir hayli kalabalık”,
“Hızlı bir hücum şansı”,
“Doğrudan kaleyi düşündü”,
“Ayak koydu”,
“Az adamla yakalandılar”,
“Uzaklardan çok sert bir vuruş”,
“Hakem pozisyona çok yakın”,
“Savunmanın arkasına sarktı”,
“Karşılıklı top kayıpları”,
“Kademede boşluklar”,
“Topa yükseklik kazandırdı”,
“Ağlara giden top gol olarak değer kazanmadı”,
“Golsüz beraberlik devam ediyor”.
Yok di mi. Dedim ben size. Yabancı takımlarla yapılan maçların klişe cümleleri de çok şahanedir bakın:
“Aman çocuklar dikkat, telafisi olmayan dakikalar bunlar”, “Çok tehlikeli geldiler”, “Derin bir oh çekiyoruz”, “Vurdurmayalım oralardan”, “Yapmayın çocuklar”, “Maalesef kalemizde golü gördük” en sevdiklerim arasındadır.
Duya duya bıkıyoruz, sağırlaşıyoruz, sağırlaştıkça da artık duymaz oluyoruz belki tamam. Ama kabul etmek gerekiyor ki, klişelerin gülümseten bir tarafı olduğu gibi, bir yandan da tanıdık bildik olmaktan gelen insana güven veren bi yanı var. Bu yanlarını seviyorum. Oyunun genelinde topa sahip olan taraf olmamı sağlıyor belki de.
Paylaş