Paylaş
Onlarla yaşamayı öğrenmişiz. Kanıksamışız. Şaşırmıyoruz artık. Üzülüyoruz ama hiç şaşırmıyoruz. “Hamurunda var” dedikleri şey. Yapısal. Israrla “Beni böyle sev seveceksen” diyen bir takım. Elden bir şey gelmiyor.
Ama bu defa “Amaan bizim takım işte bilmediğimiz şey değil” , “Başarılı Hoca’nın takımdan ayrılması bizde adettendir” ya da “Yine Hoca’yı harcadılar Matmazel!” diye okuyamıyoruz olanları.
Okursak çok ayıp olur. Zaten ne oluyorsa, “ayıp” mefhumuyla aramıza koyduğumuz mesafe yüzünden oluyor.
Tam olarak ne olduğunu ben bilemem. Huzursuzluğun esasında kimden, kaynaklandığını; yönetimin, futbolcuların, Hoca’nın bu sıkıntıdaki payının ne kadar olduğunu da bilemem.
Ama bildiğim bir şey var, o da, efendi gibi ayrılmayı beceremeyen bu ergen tavrın çok ayıp olduğu. İşi, berbat bir boşanmaya çevirmek, haklılığını ispatlamak için ağzına geleni söyleyebilmek, ses kayıtları filan sızdırmak çok ayıp.
“Bayan arkadaş” göndermelerini filan şurada tekrar etmeye utanıyorum. Ayrılıkta haklılığını ispatlamaya debelenenlerin ilk yaptığı şeydir bu sularda yüzmek. Bayan arkadaşmış. Lafa bak ayrıca.
İkincisi de mahallenin en güvenilir abisinin de kendisi gibi düşündüğünü cümle âleme duyurmaktır. Kuyt’ın adının zikredilmesi bu yüzden tesadüf değil. “Futbolcunun aile yaşantısı olacak kardeşimciler”in “Aile babası” olması hasebiyle çok sevdikleri Kuyt’ın “Hocayı iyi ki göndermişsiniz” demesini referans göstermek tam da bunu yapmak oluyor işte. Çok ayıp. Kuyt böyle düşünüyor olabilir, bunu söylemiş de olabilir. Başkan neden bu biçimde açık ediyor bunu bize?
Sorun ne olursa olsun ayrılmayı beceremiyoruz biz. Kavuşmayı da beceremeyiz o ayrı. Ayrılmakla kavuşmak arasındaki o yerden besleniyoruz, o da apayrı.
“Fenerbahçe’ye duyulan aşk tek taraflı aşktır” derdi babam. “Karşılık beklemeyeceksin, böyle kabul edeceksin.” Futbolla ilgili babamdan öğrendiklerimi mıh gibi aklımda tutuyorum, karşılık filan beklediğim yok ama ayıp oluyor artık. Yapma diyesi geliyor insanın. Yapma.
Mazinde bir tarih yatar, yapma Fenerbahçe!
Paylaş