Paylaş
Gizli diyorum, çünkü açığa çıkmasın diye, hemen örtbas edilsin diye, bir iki günah keçisiyle mesele kapatılsın diye olmadık çaba harcanıyor.
Hatırlatmayı şuradan yapayım: Bu ülkede, dünya derbisi denen bir maçta, bir taraftar, tribünden yarı beline kadar sarkıp siyah bir futbolcuya muz salladı muz. Ne oldu? Muzu sallayan dalga geçer gibi “Bir operasyon geçirdim o yüzden genelde meyveyle besleniyorum. Tam meyveyi yerken tezahüratlar başladı, elimde meyve olduğu için onu salladım. Benim siyahî arkadaşım var. Böyle bir şey yapmam mümkün değil” dedi çekildi kenara.
O vakitler Fenerbahçe yönetimi “Bu konunun burada kapanması gerektiğini düşünüyoruz” dedi, Galatasaray Başkanı “Irkçılık olayı, Türkiye’nin olayı değildir. Türkiye’nin alıştığı bir olay değildir. Türkiye’de olmaması gereken ve hakikaten yabancı bir üründür. Kazaen ve tesadüfen maalesef o gün o stada düşmüştür” dedi.
Ah keşke. Değil. Değil işte. Maalesef öyle değil.
Irkçılığın varlığını reddetmekle ırkçılığı lanetlemek arasında dağ gibi fark var. Bu yapılan ırkçılığın varlığını reddetmek. Üstüne gitmemek. Durmadan halının altına süpürmek. Oysa ırkçılıkla mücadele edebilmek için, yokmuş gibi davranma refleksinden hızla uzaklaşmak, üstünü örtmeden, üstüne gitmek gerekiyor. Bu yapılmadığında sonuçlarının ne olduğunu görüyoruz işte.
Hâlbuki her bir ırkçı çıkışın üstüne gidilseydi, adı konsaydı, suçu işleyenlere gerekli cezalar verilseydi bu iş bu noktalara gelmeyecekti.
Toplaşıp toplaşıp “Bizde ırkçılık yoktur” demek yerine; beğenmediği futbolcusuna “Yamyam” diyen yönetici caydırıcı bir ceza alsaydı, milli maçlarda avaz avaz “Ayağa kalkmayan Ermeni olsun” diye böğürenlere gereği yapılsaydı, etnik kimliklere karşı yükselen sloganlara, Yahudi takımlarına edilen küfürlere engel olunsaydı, yıllarca Diyarbakırspor maçlarında avaz avaz yapılan ırkçı tezahüratlara sadece “Kötü tezahürat” denip geçilmeseydi bugün ırkçılıkla mücadelede belli bir yol almış olacaktık.
Taraftarı işine gelince şiddettin baş sorumlusu ilan etmek, işine gelince müşteri muamelesi yapmak, örgütlü taraftarın sesini kısmakla uğraşmak yerine bu meselelerle uğraşılsaydı başka bir yerde olunacaktı bugün.
Siyaseti spora her türlü karıştırıp sonra da “Aman spora siyaset karışmasın” yalanını yutturmaya çalışmak yerine, Passolig’le filan şiddetin çözüleceğine inandırmaya debelenmek yerine, ırkçılıkla, ayrımcılıkla, düşmanlık üreten dille uğraşılsaydı böyle olmayacaktı.
Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra tribünlere beyaz bere ile gelenler, “Hepimiz Ogün’üz” alçak sloganını atanlar yok sayılmasa, unutulmasa, münferit kabul edilmese bambaşka olacaktı.
Daha geçen sene memleketin bir takımının, Amed Sportif’in yöneticileri, maç sonunda, statta linç edilmeye kalkıldığında ortalık ayağa kalksaydı, Gomis’e o korkunç ırkçı söz ağızdan çıkamayacak, Deniz Naki’ye de o yumruk atılamayacaktı.
Ha tabii ırkçılık beğendirmek lazım bazılarına. Birilerine yapılınca ırkçılık birilerine yapılınca değil. Yok öyle.
Paylaş