Paylaş
Geçen sene şahaneydi bakın. “Lig bitti” diye üzülmeye kalmadan Avrupa Şampiyonası başladı, o bitti Olimpiyat başladı. Yine de doydum diyemem, tadı damağımda kaldı.
Bence ligin bitmesinin en kötü taraflarından biri de “transfer sezonu” denen acayip zaman diliminin başlamış olmasıdır. Öyle tuhaf bi aralıktır ki bu, futbolla seyirci olarak, belli bir mesafeden ilgilenen insanlar için gerçeklerle kurulan bütün bağlar kopar.
Ne doğru, ne yanlış asla bilemezsin. Kim geliyor, kim kalıyor, kim gidiyor asla emin olamazsın. Hem inanmak istersin hem de bilirsin ki yok öyle bir şey. Bu zaten bir ön kabuldür: Transfer sezonunda her şey olabilir ve bu çoğu kez, hiçbir şey olmayacağı anlamına gelir.
Transfer sezonunda maç yoktur. Futbol yoktur. Bütün bu koşturmaların, yazıp çizmelerin, milyon euro hesaplarının başrol oyuncusu olan futbolcular bile yoktur ortada. Sahneden çoktan çekilmişlerdir, arada havuz kenarında çektirdikleri tatil fotoğraflarını görürsün. Artık yöneticiler, menajerler ve spor basınından oluşan bermuda şeytan üçgenindesindir.
Transfer sezonu açılışı, genellikle şöyle açıklamalarla yapılır:
“Kulüp olarak bu sene transferi erken kapatacağız, yeni transferleri kampa yetiştireceğiz.”
Sezon şu cümle ile sonlanır: “Transferde ince eleyip sık dokuyoruz, hızlı karar vermek istemiyoruz, henüz transfer sezonu kapanmış değil.”
Transferin en sık kullanılan klişelerinden biri “Sadece ufak pürüzler kaldı” cümlesidir. Günlük hayatta; amaca ulaşıldığı, işin bitmiş sayılabileceği, yapılacak birkaç basit dokunuş kaldığı anlamına gelen “ufak pürüz”, transfer sezonunda üç beş milyon euro demektir. Neyse ki transfer klişelerinin temel mantığını çözmüş olanlar için mesele yoktur, gerçek şudur: Ufak değil büyük, pürüz değil sorundur yaşanan.
Gerçekleşen transferlerden sonra futbolcuların kurmazlarsa olmaz cümleleri vardır. “Yuvama geldiğim için çok mutluyum” cümlesi bunların önde gidip flama sallayanıdır. Çünkü transfer olan futbolcu, mutlaka ama mutlaka çocukluğundan beri o takımı tutuyordur.
Bu listeye; “Dünyanın en büyük kulüplerinden birine geldim”, “Çok büyük bir camiaya geldiğimin bilincindeyim”, “Burada rakip olarak oynadığım maçlardaki müthiş atmosferi unutamamıştım”, “Hedefleri olan bir kulübe geldim”, “Elimden gelenin en iyisini yapacağımdan taraftarımızın şüphesi olmasın”, “Burada çok güzel bir kardeşlik ortamı var” cümlelerini de eklemek gerekir.
Yurtdışından transfer olmuş yabancı bir futbolcu için iki şahane seçenek vardır. Ya aynı takımda oynadığı Türk futbolcu arkadaşı ona, bu kulübün büyük taraftarını anlatmıştır ya da yöneticiler; İstanbul’u, boğazı ve Türk yemeklerini anlatmışlardır. “Kararımda bunlar çok etkili oldu” biçiminde biter bu röportaj.
Heyecanı yüksek tutmaya ayarlı çok güzel transfer klişeleri vardır. “İş, eşini ikna etmeye kaldı” gibi. Biraz da umut verenleri “Çocukları için okul bakıyor”, “Transferin bu hafta açıklanması bekleniyor”, “Oyuncuyla her konuda anlaşma sağlandığı belirtildi” olarak sıralanabilir.
“Bize gelen resmi bir teklif yok” en sevdiğim menajer klişesidir. Futbolcunun hâlihazırda oynadığı takımın taraftarını rahatlatan, transfer dedikodularında adı geçen takımın taraftarını heyecanlandıran, bi taraftan da piyasayı kızıştıran müthiş bi cümledir. “Teklif yok” mu diyo? “Teklif var ama resmi değil” mi diyo? “Müsaitiz teklifleri görelim” mi diyo? Ne diyo?
Gerçekleşemeyen transferlerin ardından hazır tutulan klişeler de çok güzeldir. “İskelet kadroyu bozmadan gerekli takviyeleri yaptık”, “Yönetim anlaştı, hoca istemedi”, “Müzmin sakat çıktı” gibi. Ama sanırım en güzeli, her şeyi özetleyeni, “Yapamadık, olmadı, anlaşamadık, paramız yetmedi” diyemeyecek olan yöneticinin cümlesidir: “Bizde transfer bitmez.”
Bitse de lig başlasa.
Paylaş