Paylaş
Aslında annenin fazla bi şey istediği yoktur. Yapması gereken her şeyi yapmıştır. On beş dakika arkasına yaslanacaktır. Bi çay içecektir. Ama bi türlü bitmek bilmeyen bi şımarıklık izin vermez.
Onu da ister bunu da ister, muhakkak huzursuzluk çıkarır, istediği olmazsa kalkar salonun ortasındaki topa vurur, rahmetli kayınpederin fotoğrafının olduğu çerçeveyi tuzla buz eder. “Bi huzur ver artık” tam bu anın, bi yudum içebildiği çayı bırakıp elektrik süpürgesini çalıştırmak zorunda kalan annenin cümlesidir.
Bu ülkenin futbolseverlerinin Fatih Terim’le ilişkisi bence bu biçimde. Kendisine bin yıldır sunulabilecek bütün imkânlar sunuluyor, yapılması gereken her şey fazlasıyla yapılıyor, unvansa unvan, paraysa para, destekse destek ne varsa veriliyor ve fakat kendisi bize asla huzur vermiyor. Fatih Terim’in yönettiği milli takımı arkamıza yaslanıp, elimize bi bardak çay alıp, huzur içinde seyredemedik biz.
Bu yazı, Fatih Terim’le huzursuzluk tarihimizi hatırlatmaya çabalayacak. Ama biliyorum kendisiyle ilgili eleştiri yazısı yazmak için önce methiyeler düzmek, yazdığı destanların hakkını teslim etmek, başarılarından dem vurmak gerekiyor. Sonra edilebilirse iki laf edilebiliyor. İzin verirseniz ben öyle yapmayacağım. Çünkü Fatih Terim’in yakaladığı türden yakalanmış başarıları başarıdan saymıyorum. Bu hakkı senelerce bu ülkenin mili takımının bir sporcusu olmaktan alıyorum. Sırtımı da spor ahlakı denen şeye yaslıyorum.
Huzursuzluk tarihimiz, Şenol Hoca’nın başında olduğu milli takımımız 2002 yılında dünya üçüncüsü olup geldiğinde başladı. O yaz hep birlikte heyecanlandığımız, birlikte güldüğümüz, aynı şeye sevindiğimiz son yazdı. Şenol Hoca’nın ağzından “Keyif verdik, keyif aldık”tan başka şey duymamıştık.
Belki de sırf bu yüzden, Şenol Hoca, o başarıyı, milli bi meseleden çok dünyanın en büyük spor organizasyonundan aldığımız ve oraya verdiğimiz keyfe bağladığı için, yeteri kadar “Destan yazdık, tarih yaptık, kaplan dövdük, timsah kovaladık” demediği için bir sürü berbat laf ettiler. Karizmasız dediler, hoca değil takım kazandı dediler, kolay gruplar dediler. Hoca dönüp tek laf etmedi. Etmedi çünkü kendini biliyordu. Doğrusunu eğrisini biliyordu. Döndü, durmadan taşlar koydu kariyerinin üstüne. Sonucu hepimiz biliyoruz. Huzur.
Dönelim huzursuzluğa. Futbolseverlerin futbolsever olmaktan utandığı berbat bir gece: 16 Kasım 2005. İsviçre maçı. Tekmeler, çelmeler, küfürler. Soyunma odasında yaşanan rezalet. Türkiye futbol tarihinde simsiyah bir gece. Sonra cezalar, kilometrelerce uzakta oynanan maçlar.
10 Eylül 2008’de bi daha. Belçika maçı. Birbirine giren teknik direktörler, yedek kulübesine yürüyen, top fırlatan, karşı takımın hocasına saldırmasına ramak kala zor durdurulabilen Fatih Terim.
Euro 2016 elemelerinde skora öfkelenip sandalye fırlatmalar. Letonya maçının devre arasında rakip hocayla gerilmeler.
Soru soran gazetecilere “Siz hasta mısınız?” diye atarlanmalar.
Görüntü alan gazeteciye edep yerini gösterip “Onu çekme bunu çek” demeler.
“Ben ders almam veririm” açıklamaları.
Bütün bu laflar için vakit bulurken saygı duruşu sırasında ülkesinin bombalı katliamda katledilmiş insanlarını yuhlayanlar için tek bir cümle kurmamalar.
Bitmek bilmeyen bi kibir. Sürekli bi azar. Müthiş üstten mafyatik bi ton.
İşte bunlarla kazanılan başarıyı başarıdan saymıyorum. Kaldı ki başarı filan da yok ortada herkes biliyor da işte neyse.
Bana ayrılan yer bitti Fatih Terim’le huzursuzluk tarihimiz bitmedi. Son yaşananlara gelemedim bile daha bakın. Mekân basmalara. Kendini adalet yerine koymalara. Yoksul halkın parasıyla alınan tazminata. Görevdeyken huzursuzluk, giderken bütün takım taraftarlarını birbirine katan bi huzursuzluk, bitmeyen bi huzursuzluk.
Yazı boyunca Şenol Güneş’ten “Şenol Hoca”, Fatih Terim’den “Fatih Terim” olarak söz etmem de tesadüf değil. Bin yıl en büyük takımlarda teknik direktörlük yapabilirsiniz, destanları silip silip baştan yazabilirsiniz, kupaların birini kaldırıp birini indirebilirsiniz ama “Hoca” olmak bambaşka bir şeydir. Teknik direktörlük eğitimle, kursla, sertifikayla alınır, aman yanlış anlaşılmasın büyük emek işidir bi şey demiyorum. Ben şunu diyorum; sizden başka kimse sizi hoca yapamaz, kimse de hocalığınızı elinizden alamaz.
Bu cümleyi kurma hakkını da Fatih Terim’e sunulan imkânların milyonda birinin kenarından geçmemiş sporcuların hocası olduğum yıllardan alıyorum.
Bi huzur verin artık.
Paylaş