Paylaş
Çok duyuyoruz, duydukça bıkıyoruz, bıktıkça duymayı bırakıyoruz ondan. Klişe de bu demek ya zaten. Yoksa hepsi binlerce yıllık tecrübeden süzülmüş laflar.
Bi şeyin klişeye dönüşmesinin en büyük sıkıntısı bu. Çoğu kez doğru olan bi şeyin içi boşalıyor. Anlamsızlaşıyor. Sığ sularda yüzüyormuşsun hissi veriyor. Esasında çoğu zaman öyle değil.
“Klişe” sözcüğünün hikâyesine baktığımız zaman mesele netleşiyor. Sözcüğe adını veren klişe aslında bir kalıp. Baskı için kullanılan bir kalıp. Kitap basmak için; yazıların, resimlerin, ne basılacaksa artık üzerine onların çıkarıldığı bi kalıp. Kavram da buradan geliyor. Basmakalıp yani. Esasında tekrara ve tek tipliğe vurgu. Ama lazım bi şey işte. Klişe olmadan basılamıyor o kitaplar.
“Hayırlısı olsun” klişeleşmiş bir temenni mesela. Öyle çıkıverir ağızdan. Söyleniverir. Klişeleştiği için artık duyulmaz hale gelmiştir. Aslında muazzam özet. Bi şey yaşamışlar da görmüşler de bilmişler de söylemişler. Hakikaten hayırlısı olsun.
“Bir gün beylik beyliktir” de öyle. Annem, hamileliğimin son günlerinde “Yat kızım yat, biraz dinlen, bi daha zor, bir gün beylik, beyliktir” dediydi. “Ne diyo ki” diye baktıydım öyle. Çok iyi anladım sonradan ne dediğini.
Ziya Paşa’nın meşhur “Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” dizesi de öyle. Bu dizeye bu memlekette acık kulak verilse müthiş işe yarar.
Mesela Gaziantepspor Teknik Direktörü İsmail Kartal’ın “Fenerbahçeliyim” açıklaması kimseyi bu kadar meşgul etmez, mesele olmaz, kimsenin canı böyle sıkılmaz. İş bu kadar uzamaz. Üzerine bin tane açıklama yapılması gerekmez.
“ŞAHSIN GÖRÜNÜR RÜTBE-İ AKLI ESERİNDE”
Konu gayet basit. İsmail Kartal Fenerbahçelidir. Şenol Güneş Trabzonsporludur, şu Beşiktaşlıdır, bu Galatasaraylıdır. Bunları bütün dünya bilir. Bu durum hangi takımı çalıştırırlarsa çalıştırsınlar değişmez.
Mesele, işlerini en iyi şekilde yapacaklarına inanmakta. İşlerini yaparken tuttukları takım için değil, sorumlu oldukları takım için çalıştıklarına inanmakta. “Meslek ahlakı” diye bi şey olduğuna ve her bir hocanın bu ahlaka uygun davranacağına inanmakta.
Açıklamanın Fenerbahçe maçından bir gün önce yapılması rahatsız edici bulunmuş. Sormuşlar söylemiş. Söylese de söylemese de belli işte tuttuğu takım. Bu kadar uzatmanın, istifaya davet etmenin, bin tane açıklama yaptırmanın âlemi yok. “Gereksiz olmuş, zamansız olmuş bu açıklama” denebilir en fazla. Bundan fazlası fazla.
Bundan fazlası berbat bir ima. Tehlikeli. Kimsenin kimse üzerinde böyle bir şaibe yaratmaya hakkı yok. Sonu da yok ayrıca. İyileşmeyen bir futbolcunun iyileşmeme sebebini kulüp doktorunun başka takımı tutmasıyla açıklamaya kadar gider bu.
Ben de tuttuğum takım iyi oynasın istiyorum, kazansın istiyorum, hep kazansın istiyorum. Her taraftar ne yaşıyorsa takımıyla, ben de onu yaşıyorum işte tuttuğum takımla. Spor yorumcuları, spor yazarları, teknik direktörler, futbolcular, kulüp doktorları, kulüp tercümanları filan da böyle yaşıyor. Ama işlerini yaparken gönülden yakınlık kurdukları takımla aralarına koymaları gereken mesafeyi koyuyorlar. Bu öyle zor bi şey de değil. Anahtar kavram meslek ahlakı burada. Ona sahip olmayanları ben bilmem. Onlar kendilerini bilir.
En sevdiğim mevsim klişesi ile bitireyim o halde: “Kar yağsa da mikroplar kırılsa.”
Paylaş