Paylaş
Aslında sordukları şu: “Nasıl oluyor da başka bir takıma aşkla bağlıyken, taraftarı olmadığın bir takımı yazıyorsun durmadan? Neden sürekli Beşiktaş’a bakıyorsun, neden gözünü alamıyorsun? Ne var?”
Aşk var aşk. Aşka bakıyorum. Beşiktaşlıların, Beşiktaş’ı göğüslerine vura vura sevmelerine bakıyorum. Böyle bir sevmek nasıl bir sevmek diye anlamaya çalışarak bakıyorum. Adını bir türlü koyamadığım, başka sevmelere benzetemediğim sevme biçimlerine bakıyorum.
HANGİMİZ SEVMEDİK
Aman yanlış olmasın; taraftarlar arası takım sevgisi yarıştırıyor, sonuçları değerlendiriyor ve birinciliği Beşiktaşlılara veriyor filan değilim. Kimim ben bunu yapacak. Ne münasebet. O değil benim demem. Elbet biz de çok seviyoruz, elbet herkes çok seviyor takımını. Gülüyor ağlıyor seviniyor. Onunla yatıyor onunla kalkıyor bazen. Aklını yitiren var. Elbet. Ama Beşiktaşlıların Beşiktaş’ı sevme biçiminde bi başkalık var. Kim ne derse desin var. Onu diyorum, ona bakıyorum, onu yazıyorum.
Ben mesela hayatımda onların Optik Başkan’ı sevdikleri gibi bir sevmek görmedim. “Çok sevdik be abi” bence bu dilde kurulmuş en şahane cümlelerden biridir. Öyle yalın öyle kısacık ama akıl almaz biçimde dolu. Bin tane dize yazsan böyle anlatamazsın. “Çok sevdik” diyor. Daha öte ne diyeceksin. Nasıl diyeceksin. Diyemezsin.
Yılları saymayı bilirim, gün saymışlığım çoktur, saatleri saymakta üstüme yoktur. Ama arkadaş, ben böyle dakika saymayı onlarda gördüm. Şeref Bey Stadı’na kavuşmak için dakikaları biir biir saydıklarını gördüm. Gözümle gördüm, hepimiz gördük. Bir yandan da eski statlarını sevmekten vazgeçmediklerini, “eskisi gitsin yenisi gelsin” havalarına hiç girmediklerini, oradaki paha biçilmez anıları nasıl sımsıcak tuttuklarını gördük.
Beşiktaşlılar ağlaya ağlaya veda ettiler eski evlerine, ağlaya ağlaya karşılıyorlar şimdi yeni evlerini. Hüzün, sevinç, mutluluk, gurur, dün, bugün, yarın, başarı, başarısızlık, umut, umutsuzluk, aşk, coşku, hasret, vuslat, vefa, cefa, eve dönüş hepsi birbirine karışmış bir ağlamak.
ÖMRÜMÜZÜN EN GÜZEL GÜNLERİ
O gün orada olup, Şeref Bey Stadı kapılarını açtığı an onlarla ağlamayı çok istedim. Ben “akıllı stat” filan anlamam. İşin içinde akıl varsa beni bulamazsınız zaten. Sadece orada olup, Beşiktaş’ı sol yanlarını çürüte çürüte sevenlerin yuvalarına ilk bakışlarına bakmak istedim. O anı görmek çok istedim. Olmadı. Passoligim yok, o yok, bu yok. Orada olamayacağım.
Ben orada olamayacağım ama Mehmet Şamil orada olacak. Şeref Bey orada olacak. Ahmet Fetgeri, Fuat Balkan, Mehmet Galin, Şeref Görkey, Baba Hüsnü, Baba Hakkı, Şükrü Gülesin, Süleyman Seba, Güven Önüt, Şan Ökten, Mühendis Oktay, Yusuf Tunaoğlu, Vedat Okyar, Kazım Kanat orada olacak. Optik Başkan kollarını iki yana açmış orada olacak.
Recep Adanır, Sanlı Sarıalioğlu, Rasim Kara, Mehmet Ekşi, Serpil Hamdi Tüzün, Gordon Milne, Bako, Kadir-Ulvi-Gökhan-Recep, Samet Aybaba, Rıza Çalımbay, Ziya Doğan, Metin-Ali-Feyyaz, Fani Madida, Şifo Mehmet, Sergen Yalçın, Stephan Kuntz, Daniel Amokachi, İbrahim Üzülmez, Lucescu, Tigana, Pascal Nouma, İlhan Mansız, Oscar Cordoba, Antonio Carlos Zago, Guiaro Ronaldo, Daniel Pancu, Tomas Sivok, Fabian Ernst, Ersan Adem Gülüm, Atınç Nukan orada olacak.
“Ömrümüzün en güzel günlerinin sonuna geldik” diyerek kartal kanatlarını takıp yuvanın üstünden uçan Bilic o gün oraya konacak.
Süreyya Soner tabii orada olacak.
Ankara katliamında yitirdiğimiz Ata Önder Atabay boynunda halkın takımı atkısıyla orada olacak.
Stat inşaatında kaybettiğimiz emekçi kardeşimiz Şahin Aydın orada olacak.
Ve elbette Lefter ve Metin Oktay da orada olacak.
Vakit tamam.
Aç kapılarını Şeref Bey Stadı, Beşiktaş gelecek.
Paylaş