Son film, son şarkı, elma şekeri

EN iyi film dalında Oscar adayı Slumdog Millionaire Türkiye’de henüz vizyonda değil. Tayyip Erdoğan filmin DVD’sini çoktan buluyor. Eve geç gelmesine rağmen, o gece oturup filmi heyecanla izliyor.

Henüz Türkiye’de kitapçılarda yok. Deniz Baykal dünya listelerinde başı çeken Stephenie Meyer’in Fascination Tentation kitabını internetten ısmarlıyor ve kitabı iki günde bitiriyor.

Devlet Bahçeli dilinden düşürmediği Beyonce’nin son şarkılarından Greenlight ile Bob Sinclair’in çok tutan Fireball şarkısını i-Pod’una yüklüyor, gece yatarken, son bir kez daha onları dinliyor.

Ne fantezi ama. Keşke, bunlar gerçek olsa. Ne yazık, bunlara teğet bile geçmiyor bizimkiler.

TERAPİST

Obama’nın kendisi gibi siyah, bir sağ kolu var, Reggie Love.

Günün büyük bölümünde birlikteler. Spor, müzik, araba modelleri, film ve belki magazin dedikoduları üzerine konuşuyorlar. Ama, siyaset asla.

Reggie Love, Obama’nın terapisti gibi. Onu dinlendiriyor. Obama’nın her gün zaten yoğunlaşmak zorunda kaldığı siyasete girmiyor, onu belli süre için de olsa, siyasetten uzak tutuyor.

Obama siyasette o zaman daha verimli. Karar alırken, ilişki kurarken, genel anlamda yönetirken çok daha insani.

George Orwell’in
siyaset sözlüğüne kazandırdığı politik hayvan (political animal), otokratik ve bürokratik yapılarda gelişiyor.

Donuna kadar siyasetçi olduğu halde, (bir anlamda yine de political animal), siyaset dışı işlerle uğraşarak, siyaset yapanlar politik hayvan kategorisi dışında kalıyor.

SCHMIDT’İN TORUNLARI

Siyasetin zirvesinde iken, Alman Başbakanı Helmut Schmidt çekilmeye karar veriyor. Herkes şaşkın ve meraklı, neden? Schmidt çok insani:

"Mozart dinlemek istiyorum, kitap yazmak istiyorum, torunlarımla oynamak istiyorum."

Adam Başbakan, ama şu düşündüklerine bakın. Delirmiş mi, ne?

Schmidt bugün doksan yaşında. Her hafta Die Zeit’ta yazıyor. Ve bilcümle siyaset tellalı onun düşüncelerinden ders alıyor.

BİZİMKİLER

Bizimkiler siyasi gösteriş olarak değil, ama gerçekten amatör heyecanla şu ya da bu maça gitseler, son çıkan bestseller peşine düşüp, o kitabı okusalar, herkesin ilgisi çeken şu filmi izleyip, bu şarkıyı dinleseler, belki hem kendilerine terapi, hem hepimize mola.

Bizimkiler farklı bir kategori. Bizimkilerin hayatı varsa siyaset, yoksa siyaset. Onun için o kadar kuru, o kadar bıktırıcı, o kadar kısır, dar şablonlar içinde zigzaklarla yanılgı bohçası.

Onların hayatından siyaset çıktığı anda, elde geriye elma şekerinin kazığı kalıyor.

Muhasebe defterine merak

HAFTA sonunda pek çok yerde, her zamanki gibi, pek çok konuşuyor. Tayyip Erdoğan bunlardan birinde:

"Türkiye’de kimsenin kimsenin cebinde gözü olmamalı, hesabı olmamalı. Maalesef şu anda durum öyle değil. Bakıyorsunuz, birileri adeta birilerinin muhasebe defterini tutuyor. Arkadaş, bırakın da muhasebe defterimi kendim tutayım."

Dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde, ülkeyi yönetenlerin muhasebe defterlerini kendileri tutmuyor. Halk tutuyor. Halk adına, siyasal partiler, sivil toplum örgütleri ve medya tutuyor. Anonim ve hep birlikte. O defter ama maddi, ama manevi bilançolardan oluşuyor.

Tam tersine. Dünyanın herhangi bir yerinde, bir başbakan, muhasebe defterimi kendim tutarım, dediği anda, sivil toplum kurumları o deftere hücum ediyor, ne var acaba, nasıl acaba, soru ve sorgusuyla.

Bu laf üzerine, Erdoğan’ın muhasebe kayıtlarını merak ediyorum. Aktif ve pasifiyle birlikte.
Yazarın Tüm Yazıları