Yürüyerek keşfetmek
Kent gezilerinde en çok kullanacağınız araç ayaklarınız olsun. Yürürken hem çevreyi daha iyi tanır hem de tatlı sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.
Bu haftaki yazımda da kentlerde gezmeyi anlatacağım.
Kentleri nasıl gezmeli..? Yanıtı pek zor olmayan bir soru.. Tabii ki yürüyerek. Ben her gittiğim ülkede, kaldığım otelin adresini bir kağıda yazıp cebime koyduktan ve bir de kent haritası aldıktan sonra düşerim yollara.
Bu alışkanlığımı Pekin gezisinden sonra edindim. Kaldığım otelden çıkmış, sokak sokak dolaşıyordum. Otura kalka akşama kadar yürüdüm. Ünlü Tienanmen Meydanı'na geldiğimde hem akşam olmuş hem de ayaklarım dayanılmaz şekilde sızlamaya başlamıştı. Bir taksi çevirdim. İşte ne olduysa o andan sonra oldu. Şoföre kaldığım otelin nerede olduğunu bir türlü anlatamadım. Şoför otelin İngilizce adını bilmiyordu ben de Çincesini. Çaresiz indim. Ne yapacağımı şaşırmıştım.
Meydanı dört dönerek, İngilizce bilen birisini aradım. Bu arayışım tam iki saat sürdü ve sonunda üniversitede görevli bir Alman'ın yardımıyla otelimi bulabildim. O gün bugündür yanımda, bulunduğum ülkenin dilinden yazılmış adres olmadan sokağa çıkmıyorum.
SOKAKTAKİ DOSTLUKLAR
Yürüyerek yapılan gezilerde, kentlerin daha iyi tanındığına inanıyorum. Binaları daha yakından görüyor, gündelik yaşama ait bilgilere daha çabuk ulaşıyorum. Dinlenmek için oturduğum kahvelerde kurduğum dostluklar, bir çok bakımdan işime yarıyor. Örneğin, Barcelona'da arka sokaklarda bir kahvede oturuyordum. Yanımdaki masadan oturan kır saçlı adam sigarasını yakmak için kibrit istedi. 'Yok' dedim, 'sigarayı terk ettim.' Neden terk ettim, niçin terk ettim, sağlığım nasıl..? Bu sorular bir dostluğun ilk temel taşları oldu. Kahveden beraberce çıktık. Yine yürüyerek, ünlü mimar Gaudi'nin yaptığı Sagrada Familia kilisesine ve Güell Parkı'na gittik. Daha sonra arka sokaklara dalıp, hiçbir tanıtım kitabında yer almayan küçük lokantalarda, gerçek İspanyol yemekleri yedik.
GEZİDEN BOŞ DÖNMEYİN
Bir kibrit sayesinde, kaldığım 4 gün boyunca kenti en ücra köşelerine kadar gezmiş, hiç bir kitapta yer almayan yerleri görmüş, ayrıca bir İspanyol dost edinmiştim.
Yürüyüp de yorulmasaydım, o kahveye oturmayacak, Miguel'i tanımayacaktım.
Ünlü yazar Hermann Hesse de gezilerinde hep yürümeyi tercih ettiğini belirtir ve şunları söyler: 'Pazardaki ve sokaktaki yaşam, güneşin dansı, topraktaki ve sokaktaki gölgeler, bir ağacın gökyüzüne uzanan ucu, bir hayvanın sesi ve hareketi, insanların yürüyüşü ve davranışı. Sokakların kalabalığı.. İç dünyasında bunları aramadan, yaşamın kaçış yollarını sorgulamadan seyahate çıkan insan, geriye bomboş döner..'
Yürüyüşler sırasında hep mutlu rastlantılar olmaz, tatsız karşılaşmalar da gelir insanın başına. Şimdi anlatacağım bunlardan biri. Somali'nin başkenti Mogadişu'da bir ara sokakta yürüyordum. Tam önümde askeri bir araç durdu. İçinden inenler, kaldırımda yürüyen gençleri toplayıp araca bindirdiler. Ben de fotoğraflarını çektim. Keşke çekmez olsaydım. Askerler üstüme çullanıp, tekme tokat filmimi aldılar. Meğerse cepheye götürmek için sokaklardan asker topluyorlarmış. Ellerinden, ismimin Arapça söylenişi sayesinde kurtuldum. Böylelikle, yürürken her ülkede her fotoğrafın çekilmeyeceğini öğrendim.
Yürürken mümkün olduğunca arka sokakları tercih edin. Oralar, ülke hakkında daha çok bilgi verecektir sizlere. Ben, ilginç görüntüleri hep arka sokaklarda yakaladım.
BİR FİLOZOF OLUN
Yürüyün dediysek de işi o kadar abartmayın. Bazen kentin en işlek meydanında bir kahveye oturup etrafı gözleyin. Bu gözlem bile sizin kenti tanımanıza yardımcı olacaktır. Ben bu tür oturuşlarda , yanımdan geçen kalabalıklara ait olmayan bir hayalet gibi hissederim kendimi. Görünmez bir adammışım gibi, önümden geçenlerin yaşamlarına tanıklık ederim.
Yazar Heinrich Heine de bir yazısında benimle aynı görüşü paylaşıyor: 'Londra'ya bir filozof yollayın ama sakın ola ki bir şair yollamayın. Oraya bir filozof gönderip, bir köşebaşına oturtun. O orada bütün kitaplardan öğrenebileceğinden fazlasını öğrenir. O, o köşebaşında kentin nabzının atışlarını kulaklarıyla dinleyip, gözleriyle görebilecektir..'
Eğer gittiğiniz kentte metro varsa mutlaka bir kaç duraklığına binin. Yer altındaki yollar, o kentin başka bir yüzünü anlatacaktır.
GÖZDE YERLER
Geçen ay Barcelona'da katıldığım bir toplantıda, çeşitli ülkelerden gelen gezi yazarlarına 1999'un en gözde yerlerini sormuştum. Ortaya bir liste çıktı. Tatilinizi programlarken işinize yarar umuduyla sizlere sunuyorum.
Almanya'nın başkenti Berlin, hemen herkesin önerdiği yerlerin başında yer alıyor.
Vietnam da liste başı. Hala bakirliğini koruyan bu ülkeye fuhuş sektörü el atmadan gidilmesi öneriliyor.
Madagaskar da yıldızı giderek yükselen ülkelerin arasında. Özellikle doğa tutkunları için en doğru adres.
Moğolistan düzlükleri de gözde yerler arasında. Göçebe yaşam türü sona ermeden, ünlü Moğol çadırlarında geçireceğiniz bir tatilin çok keyifli olacağına şüphe yok.
Finlandiya'nın Bin Göller bölgesi, balık tutmayı, yürüyüş yapmayı, köpeklerin çektiği kızaklarla gezmeyi, sıcak saunadan çıkıp, karlar içinde yuvarlanmayı ve şöminede et kızartmayı sevenler için birebir.
Alaska, hem yaz hem de kış turizmi için ideal. Issız bucaksız tundralar, başı karlı dağlar ve eskimolar. Dönüşte anlatacak çok şeyiniz olacak.
New York'tan kiralanacak bir karavanla, Amerika'yı bir baştan diğer başa geçmek.
Bavul üzerine çeşitlemeler
Yolculuğa çıkarken yanınızda götüreceğiniz bavul ve valiz ne büyüklükte olmalıdır..? İşte can alıcı bir soru. Doğru yanıt bulunmazsa, tüm gezi bir kabusa dönüşebilir. Çok büyük bir bavul alırsanız, taşımakta güçlük çekersiniz. Küçük bavula ise bir şey sığdıramazsınız.
Peki doğru yanıt nedir..? Aşağıdaki anlatacaklarım, yıllardan beri yollarda olan bendenizin deneyimleri. Yine de en doğru yanıt olduğunu iddia edemem. Aklınıza yatanları uygulayabilirsiniz.
Eğer yurt içinde, uçakla yolculuk ediyorsanız veya yurt dışı geziniz 2-3 gün ile sınırlıysa öyle büyük boy bavula gerek yok. Kabine kabul edilebilir ölçüdeki valiz yeterli olabilir. Bu da sizi uzun uzadıya bavul bekleme zahmetinden kurtarır.
Büyük bir bavul almak niyetindeyseniz, fermuarsız ve sert malzemeden yapılanları tercih etmenizi öneririm. Bir gezim sırasında, Şikago havaalanında fermuarı patlamış, içindeki eşyalar etrafa saçılmış bir bavulla karşılaştığımdan beri ben öyle yapıyorum. Tabii ki tekerlekli olanını tercih edin.
Anahtarlı kilit yerine şifreli kilitleri tercih edin. O küçücük anahtarlar her an kaybolabilir. Tabii şifreyi de unutma tehlikesi var. Bir keresinde ben unuttum ve otelin çilingirine kilidi kırdırmak zorunda kaldım. Ogün bugündür şifreyi yazıp, cüzdanıma koyuyorum.
Sakın pahalı marka bavullarla yola çıkmayın. Hırsızlar, ünlü markaları taşıyan bavulların içinde neler olduğunu çok merak ederler.
Sizin bavulunuzla aynı renk ve büyüklükte bir çok bavul olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Ben bu karışıklığı önlemek için fosforlu renkte bir kuşakla ortadan bağlıyorum.
Bavulun üstüne etiketinizi asmayı veya yapıştırmayı asla ihmal etmeyin. Hatta kapağın içine de yazmanızda da büyük yarar var.Bir keresinde, etiketi düşen bavulun bana ait olduğunu görevliye kanıtlayıncaya kadar akla karayı seçtim. Ayak üstü yapılan sınavda, gözlerim kapalı, çoraplarımın renklerini, gömleklerimin biçimini söyleyerek bavulumu kurtarabildim. Kapağın içine ad yazma işini, beni sınava çeken görevliden öğrendim.
Bavul yerleştirme ayrı bir yetenek isteyen bir iş. Ben, ancak yıllar süren bir eğitimden sonra öğrenebildim. İngiliz uşaklar, patronları için hazırladıkları bavulun içindeki eşyaların, günlerce süren yolculuk sonunda hemen giyilir halde olmasına özen gösterirlermiş. Eğer bavuldan buruşuk bir şey çıkarsa, kendilerini işini beceremeyen biri sayarlarmış. Yani başarılı bir uşak olmanın ilk şartı iyi bavul yapmaktan geçermiş.
Önce götürmeyi planladığınız giysilerinizi yatağın üstüne serip, son bir elemeden geçirin. Her giysinizi katlamadan önce bir güzel fırçalayın.
Bavulunuzu şu sırayla yerleştirmenizi öneririm: En alta ayakabılar, mont veya pardesü. Daha sonra pantalon veya eteklikler. Onların üstüne kazaklar. Bir üst sıraya ceket ve en üste gömlek ve tişört türü giyecekler. Çorap, mendil, iç çamaşırı türü giyecekleri dolgu maddesi olarak kullanın. Ve mutlaka kayışlarını bağlayın.
Eğer bavulunuz kapanmakta zorlanmıyorsa, en üste katlanabilir yedek bir çanta koymakta her zaman fayda var. Çünkü yapılan alışverişleri sığdıracak yer bulmakta zorlanabilirsiniz.
Gideceğiniz yere varır varmaz, ilk iş olarak bavulu açıp, yerleştirin. Çok buruşan giysilerinizi banyoda küvetin rayına asıp, küveti kaynar su ile doldurun. En fazla bir saat içinde tüm kırışıklar yok olacaktır.
ŞEREF KÜRSÜSÜ
Kadın ve macera
Adı: Elizabeth Hoff. Norveçli. 26 yaşında. Kürek çekerek Atlantik Okyanusu’nu geçmek için İspanya'nın Tenerife kentinden yola çıktı. Hedefi 3 bin 300 mil uzaklıktaki Barbados. Elizabeth bu yolculuğu 100 günde tamamlamayı planlıyor. Okyanus'un azgın dalgalarına meydan okuyan bu genç kadını şeref kürsüsünün en üst basamağına oturtuyorum.