Yüreğiniz Positano’da kalacak
Amalfi sahilindeki hareketli İtalyan kasabası Positano, dünyanın başka herhangi bir yerinde benzerine rastlayamayacağınız coğrafi yapısı, renkli mimarisi, turkuvaz renkli deniziyle rüyaları gerçeğe dönüştürüyor. Yetenekli Bay Ripley, Kızgın Güneş gibi filmlerin çekildiği limon kokulu, begonvillerle bezeli kasabanın en güzel mevsimi bahar ve sonbahar. Okurumuz, film eleştirmeni Burçin S. Yalçın, bir scooter kiralayıp Positano ve çevresini keşfetti, izlenimlerini yazdı.
Kuzey Afrika ve Güney Avrupa sahillerini boydan boya yalayan Akdeniz’i değerli bir gerdanlık olarak düşünürseniz, Positano’nun onun üzerindeki en değerli taşlardan biri olduğuna şüphe yoktur. Ya da “çizme”nin tam bileğine konuşlandığından, Amalfi sahilini bir halhala benzetirsek, Positano bu halhalın ucundaki kıymetli bir pırlantadır. Gidip de dönmemek var dercesine sizi içine çeker, cazibesine karşı koyamazsınız. J.R.R. Tolkien’in görkemli yaratısı Yüzüklerin Efendisi’ndeki kayalık dağların yamacında tüm haşmetiyle dikilen Minas Tirith’i andıran jeolojik ve mimari yapısıyla bir görenin bir daha unutamayacağı, hakikaten ilham veren bir kasabadır.
HOLLYWOOD ÜNLÜLERİNİN KAÇAMAK MEKÂNI
“Capri’den sonra tüm Amalfi sahili üzerindeki en pahalı yer burası” diyor, kaldığımız Venus Inn’in işletmecisi Gippy. Kasabanın en mütevazı otelinde kalmamıza rağmen tatil bütçemizin hatırı sayılır kısmını hüpleten Positano, bu sosyetikliğini büyük ölçüde şöhretine borçlu. Diyelim, Interview dergisinin “Şu an neredesin” sorusuna Oscar’lı aktris Anne Hathaway, “Positano’yım, burası dünyada en sevdiğim yerlerden biri” diye yanıt verebiliyor. Sevgilisiyle bu yaz küçük bir kaçamak yapmış meğerse...
Kasabanın sokakları cüzdanı kalın Amerikalı ve İngilizlerle dolu. Kulağınıza İtalyancadan çok İngilizce çalınıyor. Her şeye rağmen bütçenizi tepetaklak etmeden de burada tatil yapabilmek mümkün. Elbette, bunun için, dünyanın dört bir yanından varlıklıların akın ettiği böylesi bir tatil beldesinde seçimleriniz mütevazı olmalı.
OTELİNİZ PLAJA YAKIN OLMALI
Hepsi bir yana, Positano demek uzun merdivenler inip çıkmak, kendinizi bitimsiz yokuşlara vurmak ve dar sokaklarda otomobil ve motosikletlerle köşe kapmaca oynamak demek. Kelimelere böyle dökünce çekiciliğini biraz kaybedebilir ama zaten bu beldenin sihri de köşe kapmacanın ardındaki parıltıyı tüm göz alıcılığıyla sergilemesinde yatıyor.
Bazı kasaba veya şehirlerde nerede konakladığınızın pek bir önemi yoktur. Positano’da kesinlikle var! O yüzden beldenin iki ana plajı Fornillo ve Grande’ye biraz yakın olmak gerek. Ama çok da değil, çünkü plajlara ne kadar yakınsanız, yukarıdaki ana caddeden de o kadar uzaklaşıyorsunuz, ki unutmayın, hayatın önemli bir bölümü de o caddede akıyor. O yüzden en iyisi ana cadde ile plajlar arasında bir yerlerde konuşlanmış bir mekânda konaklamak. İnterneti biraz derinlemesine kurcalarsanız, tonlarca otel, motel, hostel, pansiyonun yanında evlerde kiralık odalar da bulabilirsiniz. Daha ilginci halk kasabanın katlanarak artan turizm potansiyelinden payına düşeni kapmak için yazın evin küçük oğlunu abisinin odasına yollayıp, boşalan odayı turistlere kiralayabiliyor.
Eğer ehliyetiniz varsa mutlaka scooter kiralayın. Sadece kasabayı turlamak için değil, Amalfi sahilindeki diğer değerli taşları avcunuza almak için de müthiş bir fırsat bu.
Kasabanın çarşısındaki birbirinden güzel sanat galerileri epeyce vaktinizi çalacak, bizden söylemesi. Özel el boyama seramik, sandalet yapan mağazalar da kışkırtıcı. Butiklerin en meşhurlarından biri Antica Sartoria. Keten elbiseler, limon desenli bikini, etek ve elbiseler alabileceğiniz, herkesin sözbirliği etmişçesine koluna taktığı bu mağazaya uğramalısınız.
MANZARALI RESTORANLAR GÖZ ALICI MÖNÜLER
Positano’nun geceleri ise ayrı bir göz alıcı. Hava kararırken yamaçtaki tüm binalar ateşböceği misali birer birer parlamaya başlıyor. Birbirinden lezzetli mönüleriyle pek çok restoran emrinize amade. Deneyebildiklerimizden Saraceno d’Oro’nun mönüsündeki alternatifler bölümünde ızgarada kızartılmış peynirini, deniz mahsullü spagettisini veya Hotel Montemare’nin restoranı Il Capitano’nun karabiber soslu bifteğini ve ev yapımı limonlu turtasını tavsiye ediyoruz. Limon demişken, İtalya’nın narenciye bahçesi olan bölgenin başlıca içeceği limonçello da nefis bir aroma bırakacak damağınızda. Nefis terasıyla Akdeniz’i yumuşacık bir pike gibi üstünüze örten Il Capitano, belki tam da manzaranın aslan payını aldığı için, kasabanın en görkemli restoranı. Yemekten sonra Hotel Montemare’nin lobisine sızıp masanın üzerindeki Positano kitaplarını inceleyin. Yörenin 1940’lardan bugüne nasıl kırık dökük bir sahil köyünden para basan bir turistik cennete dönüştüğüne fotoğraflar üzerinden tanıklık edin. Bunun dışında, İtalya’da olduğunuzu unutmayın, pizza ve makarnanın hası da her daim mönülerde elinizin altında. Fiyatlar hakkında da küçük bir ipucu verelim, iki kişilik akşam yemeği cebinizden ortalama 50 Euro’yu eksiltecek.
Yemek sonrası hemen kasabanın merkezinden geçip kendinizi Grande plajına atabilirsiniz. Dilerseniz bar veya kafelerinde muhabbete dalabilir ya da kumdaki şezlonglara uzanıp dalga sesleri eşliğinde yıldızları izleyebilirsiniz. Oradayken bir dans ve müzik festivaline de rastgelirseniz, inanın keyiften ve günün tatlı yorgunluğundan şezlongda nasıl uyuyakaldığınızı anlamayacaksınız bile. Püfür püfür hava iki saatlik şekerlemeden sonra tüylerinizi hafiften kabartmaya başlıyor yalnız, haberiniz olsun!
Madem söz yine döndü dolaştı plajlara geldi, Positano’nun iki plajını kıyaslayalım. Zeytin ağaçlarıyla bezeli bahçelerin ve begonvillerle kaplı yazlık dairelerin arasından dik merdivenlerle inilen Fornillo, Positano’nun gösterişsiz plajı. Denizi Grande plajındaki kadar berrak olmasa da inanın aradaki fark bu plajı kolayca gözden çıkarabileceğiniz kadar büyük değil. Grande’ye göre daha sakin olması avantajı. Hemen sağ yanındaki dev falez nedeniyle günbatımına erkenden merhaba demesi ise bir başka ilginç yönü. Öbür tarafta, Grande plajı elbette hem avantajını hem de dezavantajını merkezde olmasından alıyor. Kalabalık, çocuk gürültüsü ve civardaki tekneler az biraz başınızı ağrıtabilir ama bunların hepsi o berrak turkuvaza bedeninizi verince uçup gidiyor.
En acısını ise dönerken yaşıyorsunuz: Bir de bakmışsınız, yüreğiniz sizinle gelmiyor!
MOTOSİKLET KİRALAYIN, ÇEVREYİ KEŞFE ÇIKIN
Motosikletle Positano’dan yola çıkıp limon ve zeytin kokuları eşliğinde sevimli küçük kasaba Praiano, Amalfi’nin merkezi ve müthiş bir dağ kasabası olan Ravello’yu turlamanın keyfi tarif edilemez. Hayli dar bu yolda azami dikkat göstermek şartıyla elbette... Avrupa’nın en güneyindeki fiyord da yolunuzun üzerinde, sakın ıskalamayın! Yolculuk boyunca dev falezin yamacına iliştirilmiş asfaltta Akdeniz’in mavisiyle kol kola gidiyorsunuz. Manzara aklınızı başınızdan alıyor. Ravello’ya uzanmışken çiçeklerle bezeli Villa Rufolo’yu gezin. Yaz aylarındaki çılgın kalabalıklar çekilip sonbahar geldiğinde burada klasik müzik festivali düzenleniyor. Ravello’daki Hotel Palazzo Sasso, Travel + Leisure dergisinin Ocak 2011 sayısında “Dünyanın En İyi 25 Oteli” listesine sekizinci sıradan girmiş. Hani belki birkaç gün de orada geçirmek isteyen olursa diye... Meraklısının dünya gözüyle hiç değilse bir kez deneyimlemesi gereken bir atmosfer Ravello. Hazır motosikletinizle Amalfi sahilinde seyre dalmışken, yolunuzun üzerindeki Minori ve Maiori plajlarının da tadını çıkarın!
Motosiklet sizi bir yerde daha saklı cennetlere ulaştırabilir: Capri’de... Positano’daki Grande plajından bir deniz otobüsüne atlayabilir, dünya sosyetesinin adeta üşüştüğü, heyula gibi kayaların üzerine kurulmuş bu adaya doğru yelken açabilirsiniz. Yaklaşık yarım saatlik yolculuk sonunda sizi pek çok sürprize gebe bir ada bekliyor. Olur da diğer turistlere kıvrak bir çalım atıp bir motosiklet kiralarsanız, adanın kıvrımlı yolları sizi dosdoğru Marina Piccola ve Faro plajlarına götürecek. Faro’nun azgın dalgalarıyla oynaştıktan sonra hemen plajın yanı başındaki Avrupa’nın en büyük deniz fenerlerinden birini de (motosikletçi amcanın yalancısıyız!) bir süre doyasıya seyredebilirsiniz. Oradan Gradola Koyu’na iner ve biraz da paraya kıyabilirseniz, teknelerle Grotta Azzurra denilen müthiş bir deniz mağarasının derinliklerine akabilirsiniz. Ve inanın, yazdıklarım Capri’yle ilgili yalnızca bir fragman; uzun vakit ayırabilirseniz üstü açık taksilerinden enfes villalarına kadar doyasıya seyredeceğiniz epik bir film Capri. Zamanınız varsa Villa Agusto’yu da gezmeyi ihmal etmeyin.
ŞÖHRETİNİ STEINBECK’E BORÇLU
Positano, ortaçağ devleti Amalfi’nin liman şehirlerinden biriydi. 16 ve 17’nci yüzyıllarda gelişti. Lakin 19’uncu yüzyılda cazibesini yitirdi, halkı akın akın Avustralya’ya göç etti. 1930’lara kadar da mütevazı bir balıkçı kasabası olarak kaldı. Kimilerine göre, turizm patlamasını John Steinbeck’e borçlu. Ünlü yazar 1953’te Harper’s Bazaar’da “Positano tuttuğunu koparır” diye yazmış. “Oradayken size hiç de gerçekmiş gibi görünmeyen, ne var ki ancak ayrıldıktan sonra gerçek olduğunu fark ettiğiniz düşsel bir mekândır.” Doğrusu, Gippy’nin konakladığımız sıradan odasının balkonundan tepelere inci gibi sıralanmış binaları, falezlerle kucaklaşan denizine bakarken bile Steinbeck’in hislerini duyumsamamak elde değil.
NASIL GİDİLİR
THY haftada beş gün Napoli’ye uçuyor. Sonra önünüzde iki seçenek var: Ya otobüsle Napoli Limanı’na inip feribota binecek ya da metroyla gara ulaşıp, oradan trenle Sorrento’ya ve ardından otobüsle Positano’ya geçeceksiniz.