Yılların dokunuşundan kaçan cennet Kaş
Britanyalı seyahat yazarı Annabelle Thorpe, geçen ay The Guardian’daki yazısında Antalya’nın en özel köşelerinden Kaş’ı mercek altına aldı. “Neden sürekli Türkiye’nin el değmemiş deniz kıyısındaki Kaş’a dönüyorum” başlıklı yazısında 30 yıldır tatilini geçirdiği kasabanın şaşırtıcı bir şekilde aynı kaldığını iddia etti. Yazarın tespitlerini Kaşlılara sorduk.
Gazeteci Annabelle Thorpe’un The Guardian’daki köşe yazısı popüler tatil noktası Kaş’la ilgili yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. 30 yıldır aynı yerde tatil yaptığını söyleyen gazeteci-yazar Kaş’ın eşsiz ve korunmuş kimliğini vurgularken Kalkan ile kıyaslıyor ve sonuçta Kaş’ın sadece fiziksel güzellikleri değil, aynı zamanda su katılmamış Türklüğünü de büyüleyici bir şekilde yansıttığını belirtiyor. Gazeteci, Kaş’ın neredeyse hiç değişmemesinin, onun özgün ve otantik bir destinasyon olarak kalmasını sağladığını vurguluyor. Peki, durum gerçekten böyle mi? Yıllarca Kaş’a tatile gidip sonunda Kaş’a yerleşenlerle konuştuk.Kaş merkeze 10 dakika mesafede bir düzine farklı koy var. (Kaputaş Plajı)
‘Türklüğünü koruyor, doğru; Kalkan gibi yabancılara göre tasarımını değiştirmedi’
Koray Günyaşar, yeme-içme yazarı
Kaş, dünya çapında değer görmeye namzet bir ‘doğa ve kültür turizmi’ destinasyonu. Tüm yıl boyunca devam ettirilebilen dalış sporu, Likya Yolu’nun tam ortasında olması, yamaç paraşütü, kano ve hatta kanyon sporlarına yönelik alanlarının varlığıyla görece dar bir yüzölçümünde çok sayıda etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Tüm bunları yaparken Patara, Xanthos, Tlos, Phellos, Kyaneai başta olmak üzere onlarca antik kent ve kalıntıyı gezme imkânı var. Kaş merkeze 10 dakika mesafede denize girebilecek bir düzine farklı koy bulabilirsiniz. Üstelik komşu Yunan adası Meis 20 dakika uzaklıkta. Dünyada bu kadar kısa mesafede bu çeşitlilikte güzellikleri barındırabilen çok az yer var.
Zor ulaşılması, kendine ait kültürü, doğal güzellikleri ve eski mimarisinin güzelliği... Tüm bunları sizi yormadan, üstünüze gelmeden, nazikçe önünüze sermesi çok değerli. Kendinizi buraya ait hissettiğinizde de sizi sarıp sarmalayan bir büyüsü var.Kaçak yapıların bindirdiği yük nedeniyle ilçede susuzluk ve arıtma sorunu artıyor.
Kaş maalesef çok uzun süredir kaçak yapılaşma tehdidiyle karşı karşıya... Zor ulaşılmasının getirdiği avantajla koruyabildiği güzelliği özellikle son 10 yılda ciddi bir saldırı altında. İmar planlarında yer almayan kaçak binaların ve buna bağlı gelişen ‘kaçak’ apartların ilçeye bindirdiği yük sebebiyle susuzluk, yazın kilometreleri bulan trafik, sık elektrik kesintileri, kanalizasyon ve su arıtma sorunları üst üste binmiş vaziyette. Diğer yandan büyük otel zincirleri kasabaya girmeye başladı. Yıllarca doğa turizmi ve ekolojik turizmin alt kollarıyla, küçük otel ve pansiyonculukla ayakta duran bir ilçe adım adım kitle turizminin vahşi kollarına itiliyor. Bu durum doğal olarak Kaş’ın ruhu, yaşamı, çağrıştırdıkları noktasında ciddi bir tehdit. Kaş’ın son 10 yılda ‘değişim geçirmekte’ olduğunu söyleyebiliriz. Evet, Kaş çok güzel ama artık yorgun, üzgün ve daha korumasız...
Annabelle Thorpe’un yazısında “Türklüğünü harika şekilde koruyor” kısmına katılıyorum. Kaş, Kalkan’ın aksine hiçbir zaman İngiliz, Alman ya da Rus turistin isteklerine göre yaşamı ve mimarisi tasarlanmış bir yer olmadı. Ekonomik krizlerde bile Kaş’ın kendi ziyaretçisi Kaş’tan elini çekmedi. İşletmelerin hâlâ önemli kısmı, Çeşme ve Bodrum kitlesinden kendini ayrıştırmış, daha rahat, bohem ve entelektüel bir kitleye hitap ediyor. Bu durum hâlâ Kaş’ı daha sahici, samimi ve güzel kılıyor. Katılmadığım kısım değişim... Kaçak yapılaşmayla büyüyen mahalleleri, ev bulamadığı için tayin olup gitmeye çalışan memurları, altyapı sorunu sebebiyle kirlenen denizleri, su ve elektrik sorununu görmezden gelip vahşi turizmin getirisiyle ‘değişmekte’ olan ziyaretçi kitlesini yok saymak ve ‘değişmedi’ demek, Kaş’ın geleceğini tehlikeye atmak olur.
‘Sadece yazın değil, sonbaharda ve kışın da turist var’
Mert Gider, Paydos Pansiyon’un kurucusu
Kaş dünyadaki eşsiz yerlerden biri. Yeterince medeni ve doğasına fazla dokunulmamış.
Yaşımdan ötürü 50 yıl öncesini bilemem ama 20 yıl önce nasılsa şimdi de aynı.
Yakın geçmişe kadar Meis’e vizesiz gidilebiliyordu. Ne yazık ki şu an Schengen’i olanlar gidebiliyor. Dilerim tez zamanda değişir.
Annabelle Thorpe’un yazdığı gibi burayı duyup tatile gelen, şehir hayatından bıkmış çok kişi, sonra burada yaşamanın hayallerini kuruyor. İmkânı olan, şartlarını zorlayıp, daha az kazançlı bir iş kurup, kariyerlerini hiçe sayıp yerleşiyor. Bu, günümüzün rekabetçi dünyasında ilgimi çeken garip konulardan biri aslında.
Sonbahar ve kış aylarında da turistler geliyor, hatta kışın gelenlerin sayısı yıldan yıla artıyor. Bazen düşünüyorum, eğer burası coğrafi olarak yerleşime uygun olsaydı muhtemelen çoktan büyük illerimizden biri olmuş ve birçok güzelliği de yok edilmişti. Çevrede Patara gibi, Kekova gibi benzersiz yerler var. Ama illa Kaş derseniz antik tiyatrosu bile yeter.
‘Özlem duyuyorsunuz’
Nur Akyüz, Pakamama takı mağazasının işletmecisi
Kaş’ın dokunulmamış doğası, tarihi yapısı ve enerjisi insanı bir süre orada yaşadıktan sonra kendine bağlıyor. Biraz ayrı kalsanız hemen özlüyorsunuz.
Kaş’ta ne yazık ki artık ev bulma ve kira sorunları var. Tarihi, doğası ve hâlâ küçük bir kasaba niteliğinde oluşu değişmeyen unsurlarından...
Gazetecinin dediği gibi 30 yılda çok büyük değişiklikler olmadı. Eski yapısını koruyor. Denizi, doğası ve tarihi yapısı Kaş’ı değerli kılan özellikleri. Tarihi yaşanmışlıklardan kalan izlerin ayakta olması da çok etkileyici. Kentin içinde başka medeniyetlerin izlerini rahatlıkla takip edebiliyorsunuz.