Mehmet YAŞİN<br>myasin@hurriyet.com.tr
Son Güncelleme:
Yılın son uzun tatili başlıyor
Kış aylarının uzun, gri günlerinin ağırlığı üzerinize çökmeden sevdiklerinizle birlikte kendinize son bir kez daha zaman ayırmaya hazır mısınız? Standart tatil rotalarının dışında seçebileceğiniz pek çok alternatif var. Ekonomik kriz sonrasında Amerikalı tatilcilerin iptalleriyle ucuzlayan kruvaziyer turlarıyla okyanuslarda gezebilir, Slovenya Alpleri’nin hesaplı kayak tesislerinde karlarla kucaklaşabilirsiniz.
Yurtiçinde kış tatili için doğuya uzandığınızda gezinizi aynı zamanda keşif tatiline dönüştürebilirsiniz. Bayram trafiğinde yollara düşmek istemiyorsanız, yaşadığınız kenti farklı gözle görme fırsatını değerlendirmeniz mümkün.
KAYAKÇILARA ALTERNATİF ADRESLER
Sarıkamış kristal karlarıyla, Palandöken tesisleriyle iddialı
Kış tatilleri doğal olarak karlı dağları çağrıştırır. Hele kaymasını bilenler için, zirveden aşağılara doğru süzülüp inmek vazgeçilmez bir tutkudur. Kayakçılar bu karlı tatil günlerini sabırsızlıkla bekler. Beklerken de rüyalarında hep karlı dağları görürler. Kayak denince akla hemen ya Uludağ gelir ya da Kartalkaya. Bu iki adres yıllar boyu kayak severlere en güzel pistleri sunmuş, gecesiyle gündüzüyle unutulmaz anlar yaşatmıştır. Ben uzun bayram tatilinde bu iki kayak klasiğinin dışındaki diğer adresleri önereceğim. Bu adresler hem daha hesaplı hem kar garantili hem de bir taşla birkaç kuş vurabileceğiniz yerler.
KARS’TA KAYAK, DOĞA VE LEZZET
Türkiye’nin en doğusundaki Kars, kış tatillerinde en favori adreslerimden biridir. Uzak gibi görünse de, uzak değildir. İstanbul’dan bineceğiniz uçak sizi en fazla iki saat sonra Kars’a ulaştıracaktır. Yani Uludağ’a veya Kartalkaya’ya gideceğinizden daha kısa sürede Kars’ta olabilirsiniz. Kars, Doğu Anadolu’daki en güzel şehirlerden biridir. Sovyet işgalinden kalma, ön cepheleri süslemeli, birer saray yavrusunu andıran taş evleri seyrederken, kendinizi bir filmin içinde dolaşıyormuş gibi hissedeceksiniz.
Eğer tek amacınız kayaksa, vakit geçirmeden soluğu 60 kilometre uzaklıktaki Sarıkamış’ta almalısınız. Bu mevsimde Sarıkamış dağları, kalın beyaz örtüsünü üstüne çeker. Karlar güneşin altında pırıl pırıl parlar. Yöreyi bilenler, bu kristal karların dünyanın başka bir yerinde bulunmadığını iddia eder. Kayak uzmanları, bu karların üstünde kaymaya doyum olmadığını söyler. Kayak yapmasını bilmediğim için, bu zevki tatma şansını yakalayamadım. Eğer Sarıkamış’a giderseniz kendinize bir fırsat yaratıp, yörenin çok lezzetli yemeklerinden biri olan Velibağı’nın tadına bakmayı ihmal etmeyin. Patatesli hamurdan yapılan bu yemek, damağınızda unutulmaz tatlar bırakacaktır.
Kars’a gitmişken Çıldır Gölü’nü görmeden dönmek olmaz. Bu mevsimde göl kalın bir buz tabakası ile kaplanır. Bu buzun üstünde yürümek, insanı hem ürkütür hem şaşırtır. Gölün patlamayı andıran sesi vardır, sizi başka bir boyuta taşır. Gölün balıkçılarına rastlarsanız kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Çünkü onların kalın buzları kırarak ağlarını toplamalarını seyretmek, insana unutulmaz anlar yaşatır. Çıldır’dan sonra Ani Harabeleri’ni mutlaka görmek gerekir.
Kars’a gelip de Kaz Kebabı yemeden asla dönülmez. Çünkü kazlar, kar yemeden asla kesilmez. Yani bu mevsimde kaz çok lezzetli olur. Dönerken Kars gravyeri, çeçil peyniri, kaşar peyniri almayı ihmal etmeyin.
ERZURUM DAĞLARI KARLA KAPLI
Palandöken dağındaki tesisler, kayakseverlerin en gözde adreslerindendir. Kayaktan anlayanlar, bu dağdaki pistlerde kaymanın keyfine doyum olmadığını söyler. Bu pistler diğer kayak merkezlerinde olduğu gibi tıklım tıklım da değildir. Hem kaymanın hem de doğanın keyfini çıkarmak isteyenlere Erzurum’u hararetle öneririm.
Tatilinizin bir gününü çevre gezisine ayırırsanız, ıssız yollarda yapacağınız gezilerin, yüksek dağların, karlı ovaların görüntüsünün yıllarca gözünüzün önünden gitmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Doğunun etleri çok lezzetlidir. Çünkü hayvanlar dağlarda, ovalarda doğal besinle beslenir. Onun için bu yörenin kebaplarının tadına doyum olmaz. Eğer çevre gezisinde yolunuz Pasinler ilçesine düşerse, Kervan Lokantası’na uğrayıp, burada odun ateşinde kızaran döneri tatmanızı öneririm. Bu dönerin lezzeti dillere destandır. Sırf bunu yiyebilmek için, çevre illerden buraya gelenlerin sayısı az değildir.
Pasinler’de bir de Hacı Rüştü’nün çayevi meşhurdur. Yaklaşık yüz yıldan beri müşterilere demli çay sunan bu mekandaki semaverler de asırlıktır. Çayın suyu dağlardaki pınarlardan getirtilir. Demlenen çayın tadı bir başka olur.
Erzurum’a gelip de Cağ Kebabı denen yatık dönerden yememek olmaz. Bunu en iyi yapan yerlerden biri, Koç Kebapçısı’dır. Ateşin üstünde dönen etler, kesilip bir şişe takılır. Bu şişler ızgaranın üstüne konup, bir güzel pişirilir. Cağ kebabı bence etin en lezzetli hallerinden biridir. İnsan yemeye bir türlü doyamaz.
Muammer Usta’nın Kadayıf Dolması da, insanın damağında unutulmaz tatlar bırakır. İçinde bol ceviz bulunan kadayıf dolmaları, yumurtaya banıldıktan sonra kızgın yağda kızartılır. Şerbetin içinde bir süre bekleyen dolmalar, insanın damağını çatlatacak kadar lezzetlidir.
Erzurum’da geçireceğiniz bayram tatili, hem kesenizde büyük delik açmayacak, hem kış keyfini çıkarmanızı hem de damağınızı şenlendirmenizi sağlayacaktır.
BOZDAĞ’IN KARLI ZİRVELERİNDE
İzmir’in Ödemiş ilçesindeki Bozdağ güzel bir dağdır ama bileni, tanıyanı azdır. Adının aksine bahar aylarında yeşillere bürünen bu dağ, gerek çevresinde gerekse zirvelerinde ziyaretçilerine güzellikler sunar. Bozdağ’ın zirvelerine döne döne tırmanan ıssız yollar sizi, "Bozdağ Kayak Merkezine" götürür. 20 odalı güzel bir otelin yer aldığı bu kayak merkezinin, 650 ve 450 metre uzunluğunda iki kısa pisti, 4500 metre uzunluğunda bir de uzun pisti vardır.
Bozdağ, kayağın yanı sıra çevresindeki güzellikler de tatilinize renk katabilir. Örneğin Tire’de size hem geçmişten görüntüler, hem kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarından örnekler sunabilir. Tabii meşhur Tire Köftesi ile de unutulmaz bir ziyafet çekebilir. Tire’nin biraz ötesindeki Ödemiş’te yiyeceğiniz "Yağlı Kebap" damağınızda unutulmaz tatlar bırakacaktır. Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi kasabası, Ege’nin en güzel ve en ilginç kasabalarından biridir. Taş evleri, eski konakları, tarihi eserleri ile sizi kendisine hayran bırakacaktır. Dağın arka yüzündeki Salihli’de yiyeceğiniz "Odun Köftesi"nin tadını uzun yıllar unutamayacağınızdan emin olabilirsiniz. Salihli’ye kadar gelmişken, birkaç kilometre ötedeki Sart harabelerine uğramanız gerekir. Lydia’nın eski başkentinde görecekleriniz, bu bölgede bir zamanlar ne kadar uygar bir yaşam sürdürüldüğü konusunda sizi aydınlatacaktır.
Bayramda Bozdağ rotasını tercih ederseniz, kayaklı, tarihli, lezzetli günlerle tatilinizi şenlendireceğinizden emin olabilirsiniz.
ŞEHİR TATİLLERİ
İstanbul’da Mimar Sinan’ın, Tarsus’ta Pavlus’un izini sürün
Bayram artık kaçmakla eşanlamlı oldu. Hele bayramın önüne ardına bağlanan günlerle tatil uzuyorsa, kentlerde kimsecikler kalmıyor. Ben tatili evde geçirmeyi sevenlerin arasındayım. Bu bayram tatilinde yine İstanbul’da olacağım ve her günü başka şekilde değerlendireceğim. Eğer Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da ya da Adana’da otursaydım tatilimi nasıl geçirirdim, bunu da sizinle paylaşacağım.
İSTANBUL: SİNAN’IN PEŞİNDE
Eğer benim gibi siz de İstanbul’da oturuyorsanız, bayram tatilinde Mimar Sinan’ın peşine düşmenizi önereceğim. Ünlü mimarın birbirinden değerli eserlerini, hep uzaklardan görürüm de, bir türlü yakından inceleme fırsatını bulamam. Ama bu bayram tatilinin bir gününü bu hatamı düzeltmeye ayıracağım.
Kendime şöyle bir rota çizdim: Önce Süleymaniye Camii’nin hemen karşısındaki Rüstempaşa Camii’ne gideceğim. Burada Sinan’ın mimarlık dehasının yanı sıra, İznik çini sanatının en mükemmel örnekleriyle de karşılaşacağımı biliyorum.
Sonra bütün İstanbul’a tepeden bakan Süleymaniye Camii’nde, Sinan’ın mimarlık sanatının doruk noktasında nasıl dolaştığını izleyeceğim. Oradan Şehzadebaşı’na gidip, ustanın "çıraklık dönemi eserim" dediği Şehzade Mehmet Camii’nde, zaman ve mekanın mistik kucaklaşmasını seyredeceğim. Rotamdaki Sinan eserlerinden biri de, Kadırga sırtlarındaki Sokollu Mehmet Paşa Camii olacak. Burada da İznik çinilerinin büyüleyici renkleriyle kendimden geçeceğim. Daha sonra Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nde, Sinan’ın taş, renk ve ışıkla nasıl oynadığına şahit olacağım. En son durakta ise yine Edirnekapı’daki Gazi Kara Ahmet Paşa Camii olacak.
ALTERNATİF: Boğaz kıyısında balık tutmak, Şile, Ağva taraflarında, ormanlarda yürüyüş, kıyı restoranlarında balık ziyafeti.
ANKARA: GEÇMİŞE DÖNÜŞ
Eğer bayram tatilinde Ankara’da olsaydım, arabama atlayıp 1,5 saat ötedeki Beypazarı’na giderdim. Yörenin en güzel kasabalarından biri olan Beypazarı, İpek Yolu üstünde, özellikle Bağdat’a giden kervanların konakladıkları önemli bir yerleşim yeriydi. Eğer önerime uyup bu yolculuğa çıkamaya niyetlenirseniz, rahat bir ayakkabı giymeyi ihmal etmeyin. Çünkü kasabanın ara sokaklarında çok yürüyeceksiniz.
Evliya Çelebi’ye göre kasabada duvarları kerpiçten, ikişer katlı 3060 ev varmış. Şimdi bu evlerin yarıya yakını onarılmış, eski güzelliğine kavuşturulmuş. Onun için insan, dar sokaklarda yürürken kendini geçmişte dolaşıyormuş gibi hissediyor.
Kasabanın çarşısı da eskiyi anımsatan görüntüler içeriyor. Bir yanda bakır döven sanatçılar, bir yanda yemeni diken saraçlar, yorgancılar, ipek burgu dokuyan ustalar...
Beypazarı’nın, evleri kadar yemekleri de ünlü. Çiğ börek benzeri Yarımca, Akpüskül üzümünün yaprağına sarılan, küçük parmak büyüklüğündeki etli yaprak sarması, etli, tavuklu, sebzeli güveç, 80 katlı baklava damak çatlatan lezzetlerin başında geliyor. Beypazarı’nın bir de dillere destan "Kuru" su var. Un, süt ve tereyağı ile yapılan, galeta benzeri bu yiyecek kasabanın gurur kaynağı.
ALTERNATİF: Abant’ta veya Kartalkaya yaylalarında yürüyüş, Yedi Göller, Hitit Müzesi.
ADANA: TARİHİN BAŞKENTİNE
Bayramda Adana’da olsaydım, hiç düşünmez tatilin bir gününü Tarsus’ta geçirirdim. En fazla bir saatlik yol. Tarsus’a Kleopatra Kapısı’ndan girmenizi öneririm. Söylenceye göre Kleopatra, İ.Ö 41 yılında, Romalı komutan Antonius ile buluşmak üzere buraya gelmişti. Gözlükule höyüğünün olduğu yerde törenlerle karşılanmış, o zamanlar deniz kıyısında olan bu kapıdan kente girmişti.
Kapıdan kente girdikten sonra rotanızı, Hıristiyanlar için önemli dini bir merkez olan Aziz Pavlus Kilisesi’ne çevirebilirsiniz. Bu kilise daha önce mevcut olan çok eski bir kilisenin temelleri üstüne 1830 yılında inşa edilmiş.
Tarsus tarih boyunca hep lider kent olmuş. Hititler, Asurlular, Persler burayı kendilerine başkent seçmiş. Tarsus’un geçmişindeki görkemini tam olarak kavrayabilmeniz için, 1993 yılında bir rastlantı sonucu ortaya çıkartılan "Antik Cadde"nin üstünde bir yürüyüş yapmanızı öneririm. Bazalt taşlarla kaplanmış cadde, antik dönemde kentteki altyapının sağlamlığını, dönemin zenginliğini gözler önüne seriyor. Tarsus’a gelmişken "Yedi Uyurlar Mağarası"nı ziyaret edip, dilek dilemeyi de unutmayın.
Eğer vaktiniz olursa şelalenin kıyısındaki restorana gidip, Tarsus’un ünlü fındık lahmacununun, soğanla yoğrulmuş satır kıyması kebabının, üstüne tereyağı dökülmüş humusun tadına bakmayı da ihmal etmeyeceğinizi umuyorum.
ALTERNATİF: Kazancılar Çarşısı’nda ciğer yemek, Kuş Pazarı’nda dolaşmak, Misis antik kentini gezmek.
İZMİR: YAKINDAKİ CENNET
Güneye doğru yaptığım yolculuklarda mutlaka otoyoldan çıkıp, bir koşu Tire’ye uğrayıp hasret gideririm. Onun için İzmirlilere de bayram tatilinde bu şirin kasabayı önereceğim. Tire’ye Bizans tarihçisi Pachmeres "Keşişler Yöresi" demiş. Evliya Çelebi "Şehr-i Muazzama" demeyi uygun görmüş. Katip Çelebi ise "Eski Taht Şehri"ni yakıştırmış. Aydın Vilayeti Salnamesi’nde Tire için "Ulemalar Yatağı" başlığı açılmış.
Bir solukta kavuşacağınız Tire’nin eski sokakları görülmeye değer. Ben her seferinde başka bir güzellik keşfediyorum. Güre Dağları’na yaslanmış olan bu dar sokaklardaki ağaçlar da evler kadar eski. Eğer önerime uyup Tire’ye giderseniz camileri görmeden sakın dönmeyin. Büyük çoğunluğu 15. yüzyıla ait olan camilerin gerek kubbelerinde, gerekse minarelerinde tuğla işçiliğinin en güzel örneklerini görebilirsiniz.
ALTERNATİF: Eski Foça, Bergama, Çeşme Dalyanköy’de balık, Ilıca’da Kumru, Urla iskesinde katmer ziyafeti.
ANTALYA: SÖNMEYEN ANTİK ATEŞ
Bayramda Antalya’da kalacaklar için seçenek çok. Zaten kent, bayram tatili için gelenlerle dolup taşacak. Aslında bayram tatilinde Antalya’yı turistlere bırakıp çevreye kaçmak en akıllısı. Örneğin ben olsam arabama atlar Olympos’taki Yanartaş’a giderim.
Bu ateş antik çağdan beri, Olympos Dağı’nın eteklerindeki tepelerden birinde yanıp duruyor. Ateşin yanına ulaşabilmeniz için ormanların içinden geçen bir patikadan yaklaşık bir saat tırmanmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.
Ateş, sık ağaçların arasında, yaklaşık 50 metre çapındaki kayalık bir alanın ortasındaki delikten çıkıyor. Homeros bu ateşi "önü aslana, arkası yılana, ortası keçiye benzeyen ve nefes verdiğinde ağzından alevler saçan" bir yaratık olarak tarif ettiği Khimaira’yla ilişkilendirilmiş.
Eğer şansınız varsa ve hava izin verirse Olympos’un o güzelim sahilinde, masmavi suların kıyısında kendinize bir ziyafet çekebilirsiniz.
ALTERNATİF: Kaleiçi’nde dar sokaklarda dolaşmak, Saklıkent’e çıkmak, Termessos’ta antik tiyatroyu ziyaret, Bey Dağları’nı keşif gezisi.
KRUVAZİYER
O liman senin, bu liman benim
Sizi bilmem ama ben yolcu gemisinde seyahat etmeyi çok severim. İlk gezime sonradan jilet olan ünlü Ankara gemisiyle çıkmıştım. İstanbul’dan başlayan yolculuk sırasında liman liman İspanya’ya kadar gidip dönmüştüm. İşte bu yolculuktan sonra bulduğum her fırsatta gemiyle yolculuk yaptım.
Bu yolculuklarım arasında unutamadıklarım oldu. Örneğin "Queen Elizabeth 2" transatlantiğiyle İngiltere’nin Southampton limanıyla New York arasında yaptığım yolculuğu hiçbir zaman aklımdan çıkaramadım. Bir başka uzun deniz yolculuğumu, Pasifik Prenses adındaki bir yüzer otelle Akdeniz’de gerçekleştirdim. O gezi liman liman olduğu için çok keyifliydi. Pire, Napoli, Monako, Barselona... Her limanda o ülkenin tadına baktım, rıhtımlarında aylaklığın keyfini çıkardım, arka sokaklarda kentlerin gerçek yüzünü gördüm... Güzel bir geziydi. İnsanın oteli ile birlikte gezmesinin ne kadar zevkli olduğunu bu gezide keşfettim... Akşama kadar taban tepip yoruluyor, akşam gemiye dönünce iki dirhem bir çekirdek giyinip, bardaki yerimi alıyordum. Gemi limandan ayrılırken kente el sallayıp, batan güneşe karşı kadeh kaldırıyordum. Gece o bar senin bu lokanta benim, trafik ve zaman derdi olmadan dolaşıyor, uykum gelince de iki adım ötedeki odama çekilip, dalga seslerinin söylediği ninni eşliğinde rüya aleminde kayboluyordum.
Son gemi yolculuğumu da Karayib Denizi’nde yaptım. Miami’den bindiğim Costa Atlantica adlı gemi bir yüzer otele benziyordu. Türkiye’de herkes soğuktan donarken, ben Karayib denizindeki cennet adalarda sıcaktan bunalıp, gölgelik serin kuytular aradım.
Gemi yolculukları çok rahattır. İstediğin zaman yat, istediğin zaman kalk, istediğin kadar oku, ye, iç, eğlen. Değişik limanlarda inip, değişik yaşamların arasında dolaşıp, akşam eve döner gibi gemiye dönmenin keyfine diyecek yoktur. Eğer önerime kulak verecek olursanız, Hürriyet Seyahat’in sayfalarında birçok gemi turu ilanı bulacaksınız. Bir tanesine hemen telefon edip yerinizi ayırtın.
YURTDIŞI
Şarm El Şeyh’te dalışAlpler’de ucuz kayak
Uzun bayram tatilini yurtdışında geçirmek niyetindeyseniz size birkaç önerim olacak. Eğer hem kış sporlarıyla haşır neşir olayım, hem de inanılmaz bir coğrafya içinde gezineyim diyorsanız size Slovenya’yı öneririm. Avrupa’nın bu küçük ülkesinin her köşesi bir tabloyu andırıyor. Göller, karlı dağlar, ormanlarla kaplı olan Slovenya Alpleri’ndeki kayak tesisleri oldukça hesaplı. Kayak yapmanız için dağda kalmak gibi bir zorunluluk yok. Teleferikler sizi zirveye kadar taşıyor. Birkaç Euro ödedikten sonra muhteşem pistlerde kaymanın keyfini çıkartabiliyorsunuz.
Kış soğuğunda yaz sefası yapmak istiyorsanız Güney Afrika tam aradığınız adres. Yaz başını yaşayan bu ülkede vahşi doğanın içinde bulunmak, lezzetli yemekler yemek, şaraplar içmek size unutulmaz bir tatil yaşatacaktır. Mısır’da Şarm El Şeyh kıyılarında bu mevsimde doya doya denize girebilir, denizin altındaki renkli dünyayı seyredebilir, Sina Çölü’nde safari macerasını yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde KKTC’de de kış ortasında bahar havasının keyfini çıkarabilir, huzurlu bir ortamda yaşam pilinizi şarj edebilirsiniz.
KAYAKÇILARA ALTERNATİF ADRESLER
Sarıkamış kristal karlarıyla, Palandöken tesisleriyle iddialı
Kış tatilleri doğal olarak karlı dağları çağrıştırır. Hele kaymasını bilenler için, zirveden aşağılara doğru süzülüp inmek vazgeçilmez bir tutkudur. Kayakçılar bu karlı tatil günlerini sabırsızlıkla bekler. Beklerken de rüyalarında hep karlı dağları görürler. Kayak denince akla hemen ya Uludağ gelir ya da Kartalkaya. Bu iki adres yıllar boyu kayak severlere en güzel pistleri sunmuş, gecesiyle gündüzüyle unutulmaz anlar yaşatmıştır. Ben uzun bayram tatilinde bu iki kayak klasiğinin dışındaki diğer adresleri önereceğim. Bu adresler hem daha hesaplı hem kar garantili hem de bir taşla birkaç kuş vurabileceğiniz yerler.
KARS’TA KAYAK, DOĞA VE LEZZET
Türkiye’nin en doğusundaki Kars, kış tatillerinde en favori adreslerimden biridir. Uzak gibi görünse de, uzak değildir. İstanbul’dan bineceğiniz uçak sizi en fazla iki saat sonra Kars’a ulaştıracaktır. Yani Uludağ’a veya Kartalkaya’ya gideceğinizden daha kısa sürede Kars’ta olabilirsiniz. Kars, Doğu Anadolu’daki en güzel şehirlerden biridir. Sovyet işgalinden kalma, ön cepheleri süslemeli, birer saray yavrusunu andıran taş evleri seyrederken, kendinizi bir filmin içinde dolaşıyormuş gibi hissedeceksiniz.
Eğer tek amacınız kayaksa, vakit geçirmeden soluğu 60 kilometre uzaklıktaki Sarıkamış’ta almalısınız. Bu mevsimde Sarıkamış dağları, kalın beyaz örtüsünü üstüne çeker. Karlar güneşin altında pırıl pırıl parlar. Yöreyi bilenler, bu kristal karların dünyanın başka bir yerinde bulunmadığını iddia eder. Kayak uzmanları, bu karların üstünde kaymaya doyum olmadığını söyler. Kayak yapmasını bilmediğim için, bu zevki tatma şansını yakalayamadım. Eğer Sarıkamış’a giderseniz kendinize bir fırsat yaratıp, yörenin çok lezzetli yemeklerinden biri olan Velibağı’nın tadına bakmayı ihmal etmeyin. Patatesli hamurdan yapılan bu yemek, damağınızda unutulmaz tatlar bırakacaktır.
Kars’a gitmişken Çıldır Gölü’nü görmeden dönmek olmaz. Bu mevsimde göl kalın bir buz tabakası ile kaplanır. Bu buzun üstünde yürümek, insanı hem ürkütür hem şaşırtır. Gölün patlamayı andıran sesi vardır, sizi başka bir boyuta taşır. Gölün balıkçılarına rastlarsanız kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Çünkü onların kalın buzları kırarak ağlarını toplamalarını seyretmek, insana unutulmaz anlar yaşatır. Çıldır’dan sonra Ani Harabeleri’ni mutlaka görmek gerekir.
Kars’a gelip de Kaz Kebabı yemeden asla dönülmez. Çünkü kazlar, kar yemeden asla kesilmez. Yani bu mevsimde kaz çok lezzetli olur. Dönerken Kars gravyeri, çeçil peyniri, kaşar peyniri almayı ihmal etmeyin.
ERZURUM DAĞLARI KARLA KAPLI
Palandöken dağındaki tesisler, kayakseverlerin en gözde adreslerindendir. Kayaktan anlayanlar, bu dağdaki pistlerde kaymanın keyfine doyum olmadığını söyler. Bu pistler diğer kayak merkezlerinde olduğu gibi tıklım tıklım da değildir. Hem kaymanın hem de doğanın keyfini çıkarmak isteyenlere Erzurum’u hararetle öneririm.
Tatilinizin bir gününü çevre gezisine ayırırsanız, ıssız yollarda yapacağınız gezilerin, yüksek dağların, karlı ovaların görüntüsünün yıllarca gözünüzün önünden gitmeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Doğunun etleri çok lezzetlidir. Çünkü hayvanlar dağlarda, ovalarda doğal besinle beslenir. Onun için bu yörenin kebaplarının tadına doyum olmaz. Eğer çevre gezisinde yolunuz Pasinler ilçesine düşerse, Kervan Lokantası’na uğrayıp, burada odun ateşinde kızaran döneri tatmanızı öneririm. Bu dönerin lezzeti dillere destandır. Sırf bunu yiyebilmek için, çevre illerden buraya gelenlerin sayısı az değildir.
Pasinler’de bir de Hacı Rüştü’nün çayevi meşhurdur. Yaklaşık yüz yıldan beri müşterilere demli çay sunan bu mekandaki semaverler de asırlıktır. Çayın suyu dağlardaki pınarlardan getirtilir. Demlenen çayın tadı bir başka olur.
Erzurum’a gelip de Cağ Kebabı denen yatık dönerden yememek olmaz. Bunu en iyi yapan yerlerden biri, Koç Kebapçısı’dır. Ateşin üstünde dönen etler, kesilip bir şişe takılır. Bu şişler ızgaranın üstüne konup, bir güzel pişirilir. Cağ kebabı bence etin en lezzetli hallerinden biridir. İnsan yemeye bir türlü doyamaz.
Muammer Usta’nın Kadayıf Dolması da, insanın damağında unutulmaz tatlar bırakır. İçinde bol ceviz bulunan kadayıf dolmaları, yumurtaya banıldıktan sonra kızgın yağda kızartılır. Şerbetin içinde bir süre bekleyen dolmalar, insanın damağını çatlatacak kadar lezzetlidir.
Erzurum’da geçireceğiniz bayram tatili, hem kesenizde büyük delik açmayacak, hem kış keyfini çıkarmanızı hem de damağınızı şenlendirmenizi sağlayacaktır.
BOZDAĞ’IN KARLI ZİRVELERİNDE
İzmir’in Ödemiş ilçesindeki Bozdağ güzel bir dağdır ama bileni, tanıyanı azdır. Adının aksine bahar aylarında yeşillere bürünen bu dağ, gerek çevresinde gerekse zirvelerinde ziyaretçilerine güzellikler sunar. Bozdağ’ın zirvelerine döne döne tırmanan ıssız yollar sizi, "Bozdağ Kayak Merkezine" götürür. 20 odalı güzel bir otelin yer aldığı bu kayak merkezinin, 650 ve 450 metre uzunluğunda iki kısa pisti, 4500 metre uzunluğunda bir de uzun pisti vardır.
Bozdağ, kayağın yanı sıra çevresindeki güzellikler de tatilinize renk katabilir. Örneğin Tire’de size hem geçmişten görüntüler, hem kaybolmaya yüz tutmuş el sanatlarından örnekler sunabilir. Tabii meşhur Tire Köftesi ile de unutulmaz bir ziyafet çekebilir. Tire’nin biraz ötesindeki Ödemiş’te yiyeceğiniz "Yağlı Kebap" damağınızda unutulmaz tatlar bırakacaktır. Bozdağ’ın eteklerindeki Birgi kasabası, Ege’nin en güzel ve en ilginç kasabalarından biridir. Taş evleri, eski konakları, tarihi eserleri ile sizi kendisine hayran bırakacaktır. Dağın arka yüzündeki Salihli’de yiyeceğiniz "Odun Köftesi"nin tadını uzun yıllar unutamayacağınızdan emin olabilirsiniz. Salihli’ye kadar gelmişken, birkaç kilometre ötedeki Sart harabelerine uğramanız gerekir. Lydia’nın eski başkentinde görecekleriniz, bu bölgede bir zamanlar ne kadar uygar bir yaşam sürdürüldüğü konusunda sizi aydınlatacaktır.
Bayramda Bozdağ rotasını tercih ederseniz, kayaklı, tarihli, lezzetli günlerle tatilinizi şenlendireceğinizden emin olabilirsiniz.
ŞEHİR TATİLLERİ
İstanbul’da Mimar Sinan’ın, Tarsus’ta Pavlus’un izini sürün
Bayram artık kaçmakla eşanlamlı oldu. Hele bayramın önüne ardına bağlanan günlerle tatil uzuyorsa, kentlerde kimsecikler kalmıyor. Ben tatili evde geçirmeyi sevenlerin arasındayım. Bu bayram tatilinde yine İstanbul’da olacağım ve her günü başka şekilde değerlendireceğim. Eğer Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da ya da Adana’da otursaydım tatilimi nasıl geçirirdim, bunu da sizinle paylaşacağım.
İSTANBUL: SİNAN’IN PEŞİNDE
Eğer benim gibi siz de İstanbul’da oturuyorsanız, bayram tatilinde Mimar Sinan’ın peşine düşmenizi önereceğim. Ünlü mimarın birbirinden değerli eserlerini, hep uzaklardan görürüm de, bir türlü yakından inceleme fırsatını bulamam. Ama bu bayram tatilinin bir gününü bu hatamı düzeltmeye ayıracağım.
Kendime şöyle bir rota çizdim: Önce Süleymaniye Camii’nin hemen karşısındaki Rüstempaşa Camii’ne gideceğim. Burada Sinan’ın mimarlık dehasının yanı sıra, İznik çini sanatının en mükemmel örnekleriyle de karşılaşacağımı biliyorum.
Sonra bütün İstanbul’a tepeden bakan Süleymaniye Camii’nde, Sinan’ın mimarlık sanatının doruk noktasında nasıl dolaştığını izleyeceğim. Oradan Şehzadebaşı’na gidip, ustanın "çıraklık dönemi eserim" dediği Şehzade Mehmet Camii’nde, zaman ve mekanın mistik kucaklaşmasını seyredeceğim. Rotamdaki Sinan eserlerinden biri de, Kadırga sırtlarındaki Sokollu Mehmet Paşa Camii olacak. Burada da İznik çinilerinin büyüleyici renkleriyle kendimden geçeceğim. Daha sonra Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’nde, Sinan’ın taş, renk ve ışıkla nasıl oynadığına şahit olacağım. En son durakta ise yine Edirnekapı’daki Gazi Kara Ahmet Paşa Camii olacak.
ALTERNATİF: Boğaz kıyısında balık tutmak, Şile, Ağva taraflarında, ormanlarda yürüyüş, kıyı restoranlarında balık ziyafeti.
ANKARA: GEÇMİŞE DÖNÜŞ
Eğer bayram tatilinde Ankara’da olsaydım, arabama atlayıp 1,5 saat ötedeki Beypazarı’na giderdim. Yörenin en güzel kasabalarından biri olan Beypazarı, İpek Yolu üstünde, özellikle Bağdat’a giden kervanların konakladıkları önemli bir yerleşim yeriydi. Eğer önerime uyup bu yolculuğa çıkamaya niyetlenirseniz, rahat bir ayakkabı giymeyi ihmal etmeyin. Çünkü kasabanın ara sokaklarında çok yürüyeceksiniz.
Evliya Çelebi’ye göre kasabada duvarları kerpiçten, ikişer katlı 3060 ev varmış. Şimdi bu evlerin yarıya yakını onarılmış, eski güzelliğine kavuşturulmuş. Onun için insan, dar sokaklarda yürürken kendini geçmişte dolaşıyormuş gibi hissediyor.
Kasabanın çarşısı da eskiyi anımsatan görüntüler içeriyor. Bir yanda bakır döven sanatçılar, bir yanda yemeni diken saraçlar, yorgancılar, ipek burgu dokuyan ustalar...
Beypazarı’nın, evleri kadar yemekleri de ünlü. Çiğ börek benzeri Yarımca, Akpüskül üzümünün yaprağına sarılan, küçük parmak büyüklüğündeki etli yaprak sarması, etli, tavuklu, sebzeli güveç, 80 katlı baklava damak çatlatan lezzetlerin başında geliyor. Beypazarı’nın bir de dillere destan "Kuru" su var. Un, süt ve tereyağı ile yapılan, galeta benzeri bu yiyecek kasabanın gurur kaynağı.
ALTERNATİF: Abant’ta veya Kartalkaya yaylalarında yürüyüş, Yedi Göller, Hitit Müzesi.
ADANA: TARİHİN BAŞKENTİNE
Bayramda Adana’da olsaydım, hiç düşünmez tatilin bir gününü Tarsus’ta geçirirdim. En fazla bir saatlik yol. Tarsus’a Kleopatra Kapısı’ndan girmenizi öneririm. Söylenceye göre Kleopatra, İ.Ö 41 yılında, Romalı komutan Antonius ile buluşmak üzere buraya gelmişti. Gözlükule höyüğünün olduğu yerde törenlerle karşılanmış, o zamanlar deniz kıyısında olan bu kapıdan kente girmişti.
Kapıdan kente girdikten sonra rotanızı, Hıristiyanlar için önemli dini bir merkez olan Aziz Pavlus Kilisesi’ne çevirebilirsiniz. Bu kilise daha önce mevcut olan çok eski bir kilisenin temelleri üstüne 1830 yılında inşa edilmiş.
Tarsus tarih boyunca hep lider kent olmuş. Hititler, Asurlular, Persler burayı kendilerine başkent seçmiş. Tarsus’un geçmişindeki görkemini tam olarak kavrayabilmeniz için, 1993 yılında bir rastlantı sonucu ortaya çıkartılan "Antik Cadde"nin üstünde bir yürüyüş yapmanızı öneririm. Bazalt taşlarla kaplanmış cadde, antik dönemde kentteki altyapının sağlamlığını, dönemin zenginliğini gözler önüne seriyor. Tarsus’a gelmişken "Yedi Uyurlar Mağarası"nı ziyaret edip, dilek dilemeyi de unutmayın.
Eğer vaktiniz olursa şelalenin kıyısındaki restorana gidip, Tarsus’un ünlü fındık lahmacununun, soğanla yoğrulmuş satır kıyması kebabının, üstüne tereyağı dökülmüş humusun tadına bakmayı da ihmal etmeyeceğinizi umuyorum.
ALTERNATİF: Kazancılar Çarşısı’nda ciğer yemek, Kuş Pazarı’nda dolaşmak, Misis antik kentini gezmek.
İZMİR: YAKINDAKİ CENNET
Güneye doğru yaptığım yolculuklarda mutlaka otoyoldan çıkıp, bir koşu Tire’ye uğrayıp hasret gideririm. Onun için İzmirlilere de bayram tatilinde bu şirin kasabayı önereceğim. Tire’ye Bizans tarihçisi Pachmeres "Keşişler Yöresi" demiş. Evliya Çelebi "Şehr-i Muazzama" demeyi uygun görmüş. Katip Çelebi ise "Eski Taht Şehri"ni yakıştırmış. Aydın Vilayeti Salnamesi’nde Tire için "Ulemalar Yatağı" başlığı açılmış.
Bir solukta kavuşacağınız Tire’nin eski sokakları görülmeye değer. Ben her seferinde başka bir güzellik keşfediyorum. Güre Dağları’na yaslanmış olan bu dar sokaklardaki ağaçlar da evler kadar eski. Eğer önerime uyup Tire’ye giderseniz camileri görmeden sakın dönmeyin. Büyük çoğunluğu 15. yüzyıla ait olan camilerin gerek kubbelerinde, gerekse minarelerinde tuğla işçiliğinin en güzel örneklerini görebilirsiniz.
ALTERNATİF: Eski Foça, Bergama, Çeşme Dalyanköy’de balık, Ilıca’da Kumru, Urla iskesinde katmer ziyafeti.
ANTALYA: SÖNMEYEN ANTİK ATEŞ
Bayramda Antalya’da kalacaklar için seçenek çok. Zaten kent, bayram tatili için gelenlerle dolup taşacak. Aslında bayram tatilinde Antalya’yı turistlere bırakıp çevreye kaçmak en akıllısı. Örneğin ben olsam arabama atlar Olympos’taki Yanartaş’a giderim.
Bu ateş antik çağdan beri, Olympos Dağı’nın eteklerindeki tepelerden birinde yanıp duruyor. Ateşin yanına ulaşabilmeniz için ormanların içinden geçen bir patikadan yaklaşık bir saat tırmanmanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.
Ateş, sık ağaçların arasında, yaklaşık 50 metre çapındaki kayalık bir alanın ortasındaki delikten çıkıyor. Homeros bu ateşi "önü aslana, arkası yılana, ortası keçiye benzeyen ve nefes verdiğinde ağzından alevler saçan" bir yaratık olarak tarif ettiği Khimaira’yla ilişkilendirilmiş.
Eğer şansınız varsa ve hava izin verirse Olympos’un o güzelim sahilinde, masmavi suların kıyısında kendinize bir ziyafet çekebilirsiniz.
ALTERNATİF: Kaleiçi’nde dar sokaklarda dolaşmak, Saklıkent’e çıkmak, Termessos’ta antik tiyatroyu ziyaret, Bey Dağları’nı keşif gezisi.
KRUVAZİYER
O liman senin, bu liman benim
Sizi bilmem ama ben yolcu gemisinde seyahat etmeyi çok severim. İlk gezime sonradan jilet olan ünlü Ankara gemisiyle çıkmıştım. İstanbul’dan başlayan yolculuk sırasında liman liman İspanya’ya kadar gidip dönmüştüm. İşte bu yolculuktan sonra bulduğum her fırsatta gemiyle yolculuk yaptım.
Bu yolculuklarım arasında unutamadıklarım oldu. Örneğin "Queen Elizabeth 2" transatlantiğiyle İngiltere’nin Southampton limanıyla New York arasında yaptığım yolculuğu hiçbir zaman aklımdan çıkaramadım. Bir başka uzun deniz yolculuğumu, Pasifik Prenses adındaki bir yüzer otelle Akdeniz’de gerçekleştirdim. O gezi liman liman olduğu için çok keyifliydi. Pire, Napoli, Monako, Barselona... Her limanda o ülkenin tadına baktım, rıhtımlarında aylaklığın keyfini çıkardım, arka sokaklarda kentlerin gerçek yüzünü gördüm... Güzel bir geziydi. İnsanın oteli ile birlikte gezmesinin ne kadar zevkli olduğunu bu gezide keşfettim... Akşama kadar taban tepip yoruluyor, akşam gemiye dönünce iki dirhem bir çekirdek giyinip, bardaki yerimi alıyordum. Gemi limandan ayrılırken kente el sallayıp, batan güneşe karşı kadeh kaldırıyordum. Gece o bar senin bu lokanta benim, trafik ve zaman derdi olmadan dolaşıyor, uykum gelince de iki adım ötedeki odama çekilip, dalga seslerinin söylediği ninni eşliğinde rüya aleminde kayboluyordum.
Son gemi yolculuğumu da Karayib Denizi’nde yaptım. Miami’den bindiğim Costa Atlantica adlı gemi bir yüzer otele benziyordu. Türkiye’de herkes soğuktan donarken, ben Karayib denizindeki cennet adalarda sıcaktan bunalıp, gölgelik serin kuytular aradım.
Gemi yolculukları çok rahattır. İstediğin zaman yat, istediğin zaman kalk, istediğin kadar oku, ye, iç, eğlen. Değişik limanlarda inip, değişik yaşamların arasında dolaşıp, akşam eve döner gibi gemiye dönmenin keyfine diyecek yoktur. Eğer önerime kulak verecek olursanız, Hürriyet Seyahat’in sayfalarında birçok gemi turu ilanı bulacaksınız. Bir tanesine hemen telefon edip yerinizi ayırtın.
YURTDIŞI
Şarm El Şeyh’te dalışAlpler’de ucuz kayak
Uzun bayram tatilini yurtdışında geçirmek niyetindeyseniz size birkaç önerim olacak. Eğer hem kış sporlarıyla haşır neşir olayım, hem de inanılmaz bir coğrafya içinde gezineyim diyorsanız size Slovenya’yı öneririm. Avrupa’nın bu küçük ülkesinin her köşesi bir tabloyu andırıyor. Göller, karlı dağlar, ormanlarla kaplı olan Slovenya Alpleri’ndeki kayak tesisleri oldukça hesaplı. Kayak yapmanız için dağda kalmak gibi bir zorunluluk yok. Teleferikler sizi zirveye kadar taşıyor. Birkaç Euro ödedikten sonra muhteşem pistlerde kaymanın keyfini çıkartabiliyorsunuz.
Kış soğuğunda yaz sefası yapmak istiyorsanız Güney Afrika tam aradığınız adres. Yaz başını yaşayan bu ülkede vahşi doğanın içinde bulunmak, lezzetli yemekler yemek, şaraplar içmek size unutulmaz bir tatil yaşatacaktır. Mısır’da Şarm El Şeyh kıyılarında bu mevsimde doya doya denize girebilir, denizin altındaki renkli dünyayı seyredebilir, Sina Çölü’nde safari macerasını yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde KKTC’de de kış ortasında bahar havasının keyfini çıkarabilir, huzurlu bir ortamda yaşam pilinizi şarj edebilirsiniz.