Yeşil çekirgenin aromatik bitki bahçesi
Büyükada hafta sonlarında ne kadar kalabalık olursa olsun iki büyük tepenin çevresinden geçen Âşıklar ve Manastır yolları tenhadır. İkisi birleştirildiğinde sekiz kilometreye ulaşan, deniz manzaralı, ormanlık, harika bir yürüyüş parkuru çıkar ortaya. Bu yılki gibi serin ve yağışlı geçen ilkbaharlarda biberiye, laden, püren çiçekleriyle süslenen yol boyunca bülbül, iskete, saka ve ispinozların aşk şarkılarını dinlersiniz.
Bostancı’dan vapurla 35 dakika, Büyükada İskelesi’nden orta tempolu yürüyüşle 20 dakika uzaklıktaki Aşıklar Yolu, İstanbul gibi betonlaşmaya teslim olmuş bir şehirde doğaseverin arayıp da bulamayacağı vahadır. Rum Yetimhanesi’nin bulunduğu tepenin güney yamacında, fayton yolunun yaklaşık 60 metre üstünden geçer. Yetişkin çamların gölgelediği toprak yolu faytonlar kullanmaz. Nadiren yük taşıyan at arabasına rastlarsınız. Yol güneye baktığı için Akdeniz iklimi hâkimdir. Bahar önce buraya gelir, yazın sıcakları önce bu bölgedeki yeşili kahverengiye dönüştürür. Her yıl birkaç kez vandalların saldırısına uğrayan küçük çocuk bahçesi, ağaç görünümlü üç beton bank olmasa bu yolda yürürken kendinizi kentlerden çok uzakta, bir köy yolunda hissedebilirsiniz. Güneyi göz alabildiğine Marmara’nın mavi sularıyla çevrilidir. Kuşbakışı Heybeli’nin Alman Limanı, yakınlarındaki Yassıada, berrak bahar günlerinde çok uzaklarda, ufka yakın İmralı Adası görünür. Güneybatı ufkunda Bozburun ve Samanlı Dağları’nın yeşili manzarayı tamamlar.
Hepi topu bir kilometrelik bu toprak yolda nisan ortasında ladenler eflatun ve beyaz çiçek açar. Çalı şeklindeki bu bitkilerin yaz sıcağında yapışkan özsuyla kaplanan yapraklarından rüzgârla havaya yayılan mis gibi esans baharda sadece çiçeklerindedir. Limon ve çam karışımı kokuyu hissetmek için eğilip koklamanız gerekir. Yol kıyısına dikkatle baktığınızda güneşe doğru yükselen biberiyeleri görürsünüz. Baharda coşup mor çiçek açarlar. Birkaç yaprak koparıp iki parmağınız arasında ezdiğinizde o güzel koku yükselir. Sizi geçmişe, anılarınıza götürür.
MARMARA’NIN GÜZEL KOKULU BİTKİLERİ
Âşıklar Yolu ve devamındaki Manastır Yolu aslında aromatik bitkiler bahçesi gibidir. Bir bahar günü, adanın merkezinden Kadıyoran Yokuşu’nu takiben çıkıp, bir türlü tamamlanamayan Adalar Müzesi’ne, yani Sofronios Köşkü’ne vardığınızda başlar koku şöleni. Bugün metruk bir binaya dönüşen taş köşkün yanındaki merdivenlerden Türkoğlu Sokağı’na çıkarken sizi yüksek duvarı boydan boya saran morsalkım karşılar. Hafif, uçucu bir koku kaplamıştır çevreyi. Yorucu yokuşun ardından, soluklanarak çıkarsınız merdivenleri.
Bahçe duvarlarındaki yediveren güllerinin kokusuyla girersiniz Türkoğlu’na. Metruk bahçelerdeki birkaç leylak, yol boyuna dikilmiş pelin ve lavantalar, çam kokusu şenlendirir burnunuzu. Uzaktan Bostancı kıyılarındaki yeni gökdelenleri, kuşbakışı Heybeli’den Kınalı’ya diğer adaları görürsünüz.
Âşıklar Yolu’na girdiğinizd
e aromatik bitkiler bahçesi başlar. Yol kıyısındaki su birikintilerine sıralanan yabani naneler bu mevsimde mor çiçeklerle donanır. Çok toplandığı için kekik kalmamıştır buralarda. Ama menengiç ağaçlarının yaprak saplarını kırdığınızda damla sakızının özlediğiniz kokusu gelir burnunuza. Yerler beyaz papatya kaplıdır.
Yazın en kalabalık günlerinde bile tek tük yürüyüşçü geçer bu yoldan. Bir ağacın dibine oturup gün boyunca huzur içinde kitap okuyabilir, hazirana kadar en güzel aşk şarkılarını söyleyecek bülbülleri dinleyebilirsiniz. Söğüt bülbülü, al gerdan ve saka öylesine güzel, zarif kuşlardır ki, rengârenk kostümlü opera solistlerini andırırlar. Çantanızda küçük bir opera dürbünü varsa, dalların arasına saklanmış şen şarkıcıları, konser sırasında keyifle seyredebilirsiniz.
Kaplan kelebekleri Âşıklar Yolu’nun bir başka güzelliğidir. Marttan kasıma ağaçların arasında gösteri uçuşu yaparlar. Yürüyüşçüleri sever, kimi zaman yol boyunca eşlik ederler. Baharda yürürken bu yolun hiç bitmemesini istersiniz. İşte o zaman yapılacak en iyi iş uygun bir yer bulup oturmak, doğayla bütünleşmektir. Çocuk parkının önündeki banklarda ya da biraz ilerisinde boşluğa balkon gibi açılan kayalıkda oturup tefekküre dalabilirsiniz.
TAVŞANLAR ARTIK GÖRÜNMEZ OLDU
Yürüyüşçüyseniz, bir buçuk kilometrelik Âşıklar Yolu sizi kesmez. Yola devam ettiğinizde Rum Mektebi’ni Lunapark Meydanı’na bağlayan asfalta çıkar, aşağılarda faytonların toplandığı meydana ulaşırsınız. Buradan Aya Yorgi’ye tırmanan yokuşa girip, ilk sol ya da ilk sağdan orman yoluna sapın. Bu yol Aya Yorgi Tepesi’nin çevresinden dolaşıp 4.5 kilometre sonra aynı noktaya çıkar. Âşıklar Yolu gibi topraktır. Farkı ise daha bakir ve daha geniş ufka sahip olmasıdır. Soldan girip, hiç sapmadan Eşek Adası’nı görene kadar yürüdüğünüzde, adanın şimdi ormana dönüştürülmeye çalışılan eski çöplüğüne çıkarsınız. Güzergâhın en güzel kısmı bu noktada başlar. Aya Yorgi Kilisesi’nin altından geçen bu yolda yürürken Bakırköy’den Yalova’ya tüm Marmara ayaklarınızın altındadır. Unutmayın ki bu manzara Burgazlı Sait Faik’e
Türk edebiyatının ölümsüz öykülerini yazmak için ilham vermiştir. Size de şehrin kaosunda örselenen yüreğinizi onarmak için güç, doğayla bütünleşmek için ilham verecektir.
Manastır Yolu’ndan araç geçmediği için orman yolu ladenlerle kaplanmış, geriye paralel iki patika kalmıştır. Yerlere dikkatle bakarsanız, tavşan izlerini görürsünüz. Gökyüzünde ise onların ortaya çıkmasını bekleyen atmacaları. 10 yıl öncesine kadar gündüz saatlerinde uzaktan rahatlıkla izlenebilen yabani tavşanlara rastlamak artık pek mümkün değildir. 1990’larda birden artan, görünür hale gelen güzelim yabani tavşan kolonisini eli tüfekli vahşiler silip süpürmüştür. Yine de şanslı gününüzdeyseniz, yuvasından yeni çıkmış bir yavru tavşan çıkabilir karşınıza. Ağaçları ise 1980’lerde kıyıdan başlayan bir yangında, bir günde yok olmuştur.
Manastır Yolu nisanda Marmara çiğdemiyle, ardından biberiye, kızılcık, laden, kocayemiş çiçekleriyle kaplanır. Kimi zaman bisikletliler geçse de bu yol genellikle hiç kullanılmaz. Öylesine sessizdir ki bir martı süzülerek yakınınızdan geçse, kanatlarından çıkan ses kulağınızda Fantom etkisi yaratır. Sadece rüzgârı, yazın ağustosböceklerini duyarsınız.
KUŞBAKIŞI SEDEF ADASI
Yolun Heybeli’ye bakan tarafında, yangın gözetleme kulesinin hemen altında kayalık bir alan bulunur. Bu kayalara oturup, yaklaşık 130 metre yüksekten Dil Burnu’nu, Heybeli, Burgaz ve Kınalı’yı seyretmeye doyum olmaz.
Dönüşte kıvrılarak alçalan yoldan tekrar Lunapark Meydanı’na inersiniz. Âşıklar Yolu’na bağlanan yokuşa girip, ilk sağa saptığınızda sizi adanın merkezine ulaştıracak bir başka ıssız toprak yola bağlanırsınız. Acem Köşkü adı verilen
1.5 kilometrelik bu orman içi güzergâh yukarıdan Sedef Adası’nı, Reşat Nuri Güntekin’in evini ve Maden Mahallesi’ni görür. Üst tarafında ise Türkiye’nin en büyük ahşap yapılarından Rum Yetimhanesi yer alır.
Önceki hafta sonunda, güneşli bir günde, Kadıyoran Yokuşu’ndan başlayıp, bu güzergâhı yürüdüm. Yaklaşık 30 yıldır hafta sonlarında geçtiğim bu rotada ilk kez makro objektifle çiçek fotoğrafı çekmeyi denedim. Yan yana duran bir laden ve kızılcık çiçeğinin fotoğrafını çekerken rastladım fosforlu yeşil renkte, siyah benekli çekirgeye. Hepi topu 2 santimetreydi boyu. İstanbul’un gürültüsünden uzakta, akşam güneşinde, çiçeğin içinde, Marmara’nın güzelim mavisine karşı keyif yapıyordu. Çok imrendim…
Siz olsanız imrenmez miydiniz miydiniz?