Son Güncelleme:
Yeni yıl akşamı için 13 gezginden 24 öneri
Aralarında yazarlar, müzisyenler, oyuncular, sivil toplum örgütü liderleri olan 13 gezgin, yaşadıkları en güzel yılbaşı tatillerini anlattı, yeni yıl akşamı için dostlarına önerdikleri mekânları sıraladı. Yazar Nazlı Eray, iki kez yılbaşını geçirmek üzere gittiği Hawaii’nin Honolulu kentinden dönmekte zorlandığını söylüyor. Piyanist Fazıl Say’ın yurtdışından önerisi İsviçre’nin Luzern kenti, Türkiye’den ise Patara sahili. Şarkıcı Attila Atasoy, unutamadığı yılbaşılarından birini Şili’nin güney ucundaki Punte Arenas’ta, diğerini Çanakkale’nin Küçükkuyu kasabasında geçirmiş.
BUKET UZUNER (YAZAR)
ALCALA DE HENARES (İSPANYA)
Cervantes’in çağına ışınlanacaksınız
Yeni yıla ortaçağdan kalma sokaklarda yürüyerek, Cervantes’in roman kahramanları gibi girmek isteyenlere Madrid’in 35 kilometre kuzey doğusundaki bu küçük şehri öneririm. Kış aylarında çok soğuk olmuyor, kar yağsa bile gökyüzü çoğunlukla açık. 200 bin nüfuslu, tarihi dokusu özenle korunmuş. Dünyanın ilk planlı üniversite şehri. 16’ıncı yüzyılda kurulan üniversitesi sayesinde 1998’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Alcala, Cervantes’in doğum yeri. Dört yaşına kadar yaşadığı Casa del Cervantes restore edilip, müzeye dönüştürülmüş. Küçük evin odaları 16’ıncı yüzyılın eşyalarıyla döşenmiş.
Yataklar, sergilenen kıyafetler, bebek odası görülmeye değer. Müzenin kitaplığında yazarın dünya dillerine çevrilmiş eserleri sergileniyor. Don Kişot’un eski, kısaltılmış eksik Türkçe baskısının yerine İstanbul’dan Roza Hakmen’in YKY’den yayınlanan imzalı çevirisini götürmüştüm, şimdi müzenin kitaplığında. Müze yöneticileriyle sohbet ettiğimde, Japon turistlerin “Don Kişot’un odası hangisi” diye sorduklarını anlatmıştı... Alcala de Henares’in sokaklarına Cervantes’in çok sayıda heykeli yerleştirilmiş. Parke taşı kaplı sokaklara, ortaçağdan kalma taş binalar sıralanmış, sanki İspanya tarihinin içinden geçiyorsunuz. Küçük, hediyelik eşya satan mağazalardan lokantalara, otellerden kırtasiyecilerin tabelalarına aynı isim var: Cervantes, Don Kişot, onun atı Rosinante, sevgilisi Dulcinae. Cervantes adlı küçük bir kitapçıda çok güzel gravürler, Cervantes biyografileri bulmuştum. Gideceklere La Casa Vieja adlı restorana uğramalarını, yöre yemekleri eşliğinde Rioja şarabını, dondurmalı tatlıları tatmalarını öneririm. Alcala de Henares’e başkentten 5 Euro’luk tren biletiyle, yarım saatte ulaşılabiliyor. Madrid’te kalıp, bu kente trenle günübirlik de gidilebilir.
AVANOS (NEVŞEHİR)
Kadın dostu nadir ilçelerden
Kapadokya bölgesindeki tüm ilçelerin doğası güzel, görülmeye değer. Özellikle Barcelona’ya daha önce yolu düşmüş olanlar ünlü Katalan mimar Gaudi’nin hiç görmediği Kapadokya’yı, peri bacaları ve çevredeki diğer kaya oluşumlarıyla kendi şehrine inşa ettiğini görüp şaşacaklar.
Nevşehir ve Kapadokya yöresinde benim tercihim; özellikle yalnız gezen kadın seyyahlar ve turistler için rahat ve güvenli olması bakımından Avanos’tur. Hem güzelliği hem de merkezi konumu, halkın günlük hayatı içinde turistlerin misafir kadar doğal karşılanması, temiz ve modern aynı zamanda yerel ve otantik kalabilmesi Avanos’u bölgede öne çıkartıyor. Görülmesi gereken alanlar birbirine çok yakın, rahatlıkla geziliyor. Kapadokya yaz boyunca çok sıcak oluyor, sonbahar ve kışın ilk ayları, ilkbahar en güzel zamanı. Efsanevî İtalyan yönetmen Pasolini, 1969’da Medea filmini burada çekmişti. Avanos gezim sırasında, filmin başrol oyuncusu diva Maria Callas’ın Kaya Otel’de kaldığı odayı buldum, orada kaldım. Yılbaşında gideceklere, kristal berraklığındaki kış gökyüzünde balonla gezmelerini, bölgeye havadan bakmalarını, seramik atölyelerinde tornanın başına oturup çömlek yapımını denemelerini ve Saç Müzesi’ni gezmelerini, yerel şarap ve sebzeli kebaplarını tatmalarını öneririm.
GÜLSİN ONAY (PİYANİST)
GARMISCH PARTENKIRCHEN (ALMANYA)
Yılbaşında masal kasabasına dönüşüyor
Garmisch Partenkirchen, Bavyera eyaletinin önemli kış sporları merkezlerinden. Avusturya sınırında, Münih’e yakın. 1936 Kış Olimpiyatları, 1978 Dünya Ski Şampiyonası burada yapmıştı. Gelecek yıl ikinci kez Dünya Ski Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak. 25 bin nüfuslu şirin şehrin sokakları, meydanları noel ve yılbaşı döneminde çok güzel süsleniyor. Masal kasabasına dönüşüyor. Son 10 yılda, yılbaşı döneminde iki kez gittim, her ikisinde de dörder gün kaldım. Şehirde konser verdim. İki bin kişilik çok güzel bir konser salonu var; tamamen doluydu. Buna karşın sokağa çıktığımda etraf çok tenhaydı. Aralık sonunda bembeyaz karlarla kaplanan şehirde, bu fonun üstünde geleneksel mimari örneği evler çok güzel görülüyor. Yüksek bina yok denecek kadar az. Çevredeki dağların manzarası harika. Almancayı çok farklı bir aksanla konuşuyorlar, anlamak zor. Fakat turizm merkezi olduğu için, İngilizce biliyorlar. Restoranlarda Bavyera mutfağının ürünleri dikkat çekiyor. Mantıya benzeyen knödelleri tatmanızı tavsiye ederim.
ULUDAĞ (BURSA)
Karda beyaza boyanan çamlar unutulmaz
Benim için yılbaşı, Uludağ demektir. Çocukluğumda babam her yılbaşında arkadaşlarının aileleriyle birlikte Bursa gezisi düzenlerdi. Yeni yıla hep Uludağ’da, karlar içinde girerdik. Hatta bir ritüelimiz vardı, saat 24.00’te iskemleden aşağıya atlardık. Bunun yeni yılda şans getireceğine inanırdık. 40 yılda Uludağ çok değişti, gelişti. Yılbaşında beyaza boyanan çam ağaçlarını, uçsuz bucaksız beyazlığı izlemeyi hâlâ çok seviyorum. Artık çok sayıda turistik otel, eğlence yeri bulunuyor.
AHMET ÜMİT (YAZAR)
MOSKOVA (RUSYA)
Kızıl Meydan’da yılı karşılamak başkadır
1986’da, henüz sosyalizm yıkılmadan önce, 31 Aralık günü Moskova’daydım. Akşam olunca bir okulda bütün arkadaşlar toplanıp saat 23.00’e kadar eğlendik. Sonra Kızılmeydan’a gittik. Kar yağıyordu. Her yer bembeyazdı. İnanılmaz bir ışıklandırma yapılmıştı. Rüyada gibiydik. Kremlin Sarayı’nın kuleleri ışıklar saçılıyordu her tarafa. Işıklardan oluşturulmuş kocaman bir kızıl bayrak görünüyordu. Kızıl ışıklar beyaz karların üzerine yansıyordu. Etrafta gitar ve balalayka çalarak şarkı söyleyenler, ayrıca dünyanın en güzel kızları vardı. Muhteşem, masalsı bir geceydi benim için. Gözlerimi açtığımda bir otelin lobisinde, masada kendimi sızmış buldum. Yanımda Yunanlı genç bir kadın uyuyordu. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Herkese yılbaşını Moskova’da geçirmelerini öneririm. Ancak Moskova’ya 31 Aralık’tan bir-iki gün önce gitsinler ve Bolşoy Balesi’nde bir oyun izlesinler. Donmuş Moskova Nehri’nin üzerinde yürüsünler. Yılbaşını Kızılmeydan’da tamamlasınlar.
UÇHİSAR (NEVŞEHİR)
Yeni yılı kalede karşılayın, yıldızları seyredip şarabınızı yudumlayın
1999’da yılbaşı için arkadaşlarla değişik bir program yapmak istedik. Kapadokya’da Göreme’nin üzerinde muhteşem bir kale var. Tüflerden yapılmış, delik deşik bir kale: Uçhisar Kalesi. Tepesine çıkınca hava açıksa bir yanda Erciyes, bir yanda Hasan Dağı’nı görürsünüz. Zaten bu volkanik iki dağdan patlayan lavlar bölgeye o orijinal şeklini vermiş. Yılbaşını Göreme’de geçirecekler mutlaka bölgeye bir iki gün önceden gidip, buraları görsünler. Biz kayaların içinde oyulmuş odalardan oluşan bir otelde kaldık. Kar yağmıyordu ama yerler kar kaplıydı. Önce otelde eğlendik. Sonra elimizde şaraplar Uçhisar Kalesi’nin eteklerine çıktık. Pırıl pırıl bir geceydi. Bir yandan yıldızlar bir yandan yerde kristalize olmuş karlar parlıyordu. Göreme’nin kırmızı şaraplarıyla ısınıp hep birlikte şarkılar söyleyerek muhteşem bir yılbaşı geçirdik. Gitmek isteyenlere ısrarla öneririm.
ATTİLA ATASOY (ŞARKICI)
PUNTA ARENAS (ŞİLİ)
Yeryüzünün güney ucunda, fiyordların arasında
Patagonya yolculuğumuzda tadı damağımda kalan “Antarctic Dream” gemi yolculuğunu yılbaşında yaşamak bana farz olmuştu. İşsiz kaldığım yılbaşılardan birinde bunu kendime iş edindim. Önce Şili’nin Santiago kentine, buradan dolmuş uçaklarla ine-kalka Macellan Boğazı’ndaki Punta Arenas’a vardım. Aralıkta başlayan yaz sezonu için önceden rezerve şart. Allahtan tek kişi olunca daha kolay oluyor her şey. Bir gece otel, sonra gözağrım “Antarctic Dream” gemisi... Küçük, kırmızı, sıcak, becerikli bir gemi... Buzda kayan kırmızı mantolu bir prenses... Sanırsınız yaz sezonunda (Aralık-Şubat) Antarktika’ya giden bu narin kız değil. Ama hem yeteneği hem de personeli şaşkınlık yaratıyor. Eğitim alıp, özel giysilerle buzullarda kara keşiflerine çıktık, fiyordları gezdik. Bu turların sonrası geminin panoromik bar-lokantanda toplanıyorduk. Ve orada demlenmek en büyük keyfimizdi. Hiç tanımadığım kişilerden dost meclisi oluştu. Dünyanın bir ucundaki sohbetler, kendi ülkemdeki yalnızlıklarımı unutturdu. Ve gece, müthiş sadelikle zenginleşen dost ortamı, Şili-Arjantin içki ve müzikleriyle karnavala dönüştü. Işıklandırma dışarıdaki masal tablosunu gölgelemiyordu. Gemi bir fiyordun koynunda dinlenirken fraklı kaptan ve personel, bazısı soyunmuş yolcularla kenetli bir şölen yaşadık. Müthiş bir doğa eşliğinde, kıtanın en güneyindeki Ushuaia’ya yol alırken yeni yılı ucundan yakaladık.
KÜÇÜKKUYU (ÇANAKKALE)
Yağmuru, fırtınası bile güzel
Tanrı Kazdağı’nın güney ve batıya bakan eteklerini güzelliklerle donatmış, bizlere armağan etmiş. Çamlara, zeytinlere, çınarlara boğmuş, azmaklarla sulamış, müthiş bir iklimle büyütmüş, Midilli’yi kucaklayan Edremit Körfezi’yle kucaklaşmasını sağlayıp son noktayı koymuş. Onun için bu yöre halkı hep aydınlık, hep sağlıklı. Bir yılbaşı gecesi konser vereceğim kıyı otelinin çatı katındaki odam, patlayan fırtınanın ve yağmurun bütün sağnaklarını içeri alırken, hemen yakınlara düşen yıldırımlardan da nasibimizi alıyorduk. Ama ne gam... Islak kostümümle sahne alırken bile mutluydum. Yöre halkının sıcaklığı, fotoğraf çektirme izdihamı, şarkı söyleyemeden yeni yıla girmemizi sağlıyordu neredeyse... Dedim ya ne gam... Havasından, suyundan... Hele sabahki zeytinleri, balları, Kaz Dağı ve eteklerini kucaklayan bütün güzellikleri, gezdiğimiz Türkmen köyünü unutamıyorum.
TUNA KİREMİTÇİ (YAZAR)
SOFYA (BULGARİSTAN)
Dağın eteğindeki neon nehri
Geçen yıl noel ile yılbaşı arasında Sofya’daydım. Böyle zamanlarda gelin gibi süslenip gençleşiyor Sofya. Hayatın zorluklarına, ekonomik krizin etkisine rağmen insanlar umutlanıyor. Vitoşa Dağı’nın eteklerinde, neon ışıklarından bir nehire dönüşüyor şehir. Ivan Vazov Tiyatrosu, vaktiyle Nazım Hikmet’in Piraye’yi, Mustafa Kemal’in de Dimitrina’yı düşündüğü parkları ve Arnavut kaldırımı sokaklarıyla Sofya’nın edebiyatçılar için ilham verici olduğunu düşünenlerdenim. Ben geçen yılbaşını Lozenets civarındaki “Swinging Hall” adlı kulüpte geçirdim. Bizim Hayal Kahvesi tarzında, iyi, canlı müzik çalınan bir yer. Yolu düşeceklere tavsiyemdir.
ESKİŞEHİR
Anna Karenina her an bir köşeden çıkabilir
Yılbaşı geçirdiğim en hoş şehirlerimizden biriydi Eskişehir. Şehrin yılın hiçbir günü eksik olmayan enerjisi yılbaşı gecelerinde daha yoğunlaşıyor. Hatta Porsuk’a bakarak bir nevi Saint-Petersburg hissiyatı yakalamak ve bunun tadını çıkarmak mümkün. Malum, Eskişehir epeydir aşkın ve romantizmin başkenti. Bu yüzden Misak-ı Milli sınırları içerisinde alternatif yılbaşı geçirmek isteyen sevgililer için de hoş bir seçenek. Tabii soğuğu da hesaba katmak ve bir Rus romanının içinde yaşıyormuş gibi hissetmeye de hazır olmak lazım: Her an köşeden Anna Karenina görünebilir!
FADİK SEVİN ATASOY (OYUNCU)
LOS ANGELES (ABD)
Gizli bohemliğin ev sahibi
Seyahat ettiğim şehirler arasında kendimi en huzurlu, mutlu hissettiğim yer Los Angeles. Hollywood’un ışıltılı imajıyla bir önyargının kurbanı olmuş, aslında Los Angeles derininde gizli bir bohemliğin ev sahibi. Pasific Palasides’da Yogananda’nın inşa ettiği bir bahçe var: Lake Shrine. Bahçenin ortasındaki gölde rengarenk balıklar, kuğular yaşıyor. Bu bahçede Gandi’nin küllerinin durduğu bir anıt mezar var. Tüm dünyanın dini inanışları için yapılmış minik bahçeler ve değişik türlerden süslenmiş çiçeklerin arasında birden burnunuza çalınan bir koku ile çocukluk anılarınızdan birinin size geri geleceğini garanti edebilirim.
Dünyanın dört bir yanından toplanmış taşlardan oluşan müzesinde anın keyfini çıkarıp, sükunet ve huzuru bulabilirsiniz. Elvis Presley’in bir prodüksiyon firması ile zorunlu anlaşması yüzünden, bunalımlı kariyer döneminde bu bahçeye sığındığı bilinir. Kitabınızı alıp, yahut yazıyorsanız defteriniz kapıp bahçenin ilham perilerine “merhaba” diyebilirsiniz. Lake Shrine’dan çıktıktan sonra 15 dakikalık bir otomobil yolculuğuyla okyanus kenarından Malibu sahiline, Paradise Cove’a varabilir, nefis California şarabı eşliğinde deniz mahsüllerini tadabilir, okyanus kokusunu içinize çekebilirsiniz.
Amerika’nın kült filmi Comedy Horror Picture Show deneyimini yaşamadan dönmemenizi tavsiye ederim: Bir sinemada düzenlenen gösteride, film oynarken, beyaz perdenin önünde aktörler eşzamanlı olarak filme katılıyor. Seyirci bütün filmin replikleri ezbere söylüyor. Salonda hep bir ağızdan bağırıp tepki vererek, korosal bir sinema izleme yöntemine şahit oluyorsunuz. Filmin yağmurlu sahnelerinde yanınızdan kovayla geçen görevliler sizi ıslatıyor, hazırlıklı olun. Hüzünlü sahnelerde gözyaşlarınız için tuvalet kağıdı dağıtılırken, bir anda yanınızdaki seyirci elinizi kavrayıp sizi ayağa kaldırabilir ve tüm salon “seni seviyorum” diye bağırabilir.
Los Angeles’ta unutulmaması gereken en önemli şey, hangi yaştan, ırktan ve cinsiyetten olursa olsun göz göze geldiğiniz kişiye gülümsemek ve bir “merhaba”dan mahrum etmemek olmalı. Aksi takdirde antisosyal ve kibar olmayan bir tavır sergilemiş olursunuz. Giyiminiz konusunda eğer zevkli bir kişilikseniz sokakta hiç tanımadığınız kişilerden iltifat alabirisiniz, sakın şaşırmayın. Gülümsemeyi, iltifat etmeyi ve güzellik gördüğünde övmeyi sevenlerin yaşadığı bir melekler şehridir çünkü.
ATİLA EGE (DÜNYA MİRASI GEZGİNLERİ DERNEĞİ BAŞKANI)
DARWIN (AVUSTRALYA)
Yeni yıla yaz atmosferinde girdik
Avusturyalı genç dostlarımız Dan ve Tarun’la Brezilya’da tanışmış, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Pantanal’de timsahları, zehirli yılanları, pumaları, dev karınca yiyenleri birlikte görmüştük. Avladığımız piranhaları elektriğin olmadığı kampta rakıya meze yapmıştık. Bir yılbaşında davet ettiler, yaşadıkları Darwin’e gittik.
Daha bir gün önce Avustralya’nın ortasında dünyanın en büyük yekpare kayası Uluru’da aborijinlerle yaptığımız sohbetin büyülü havasından çıkamamışken, yılbaşı sabahı kendimizi geniş bir ailenin ortasında, bir yüzme havuzunun başında ve çiğ Baramundi balığı yerken bulduk. 120 bin nüfuslu Darwin, bir sahil şehri, Kuzey Eyaleti’nin başkenti. Ekvatora yakın olduğu için yaz, kış sıcak. Şehir muhteşem kanyonlar, şelaleler, nehirlerle çevrili. Doğaseverlerin Darwin ve çevresine en az 10 gün ayırmaları gerek. Med ve cezirde sular 6-8 metre yükseliyor. Bunu bir kayanın üzerinden izlerken gözlerimize inanamadık. Bir saatte çevremizdeki kayalar ve tüm sahil denizle kaplanmıştı. Sular çekildiğinde ise halk subasar ormanların dibinden el büyüklüğünde siyah yengeçleri toplayarak ziyafet çekiyor. Darwin aynı zamanda dünyanın en önemli deniz kültür incisi yetiştirme merkezlerinden. Turistlerin rağbet gösterdiği aktivitelerden biri de okyanusta balık avı. Dev balıklar yakalıyorlar. İşte dünyanın bu çok özel köşesinde, yılbaşı günü 30 dereceye yaklaşan hava sıcaklığında, tüm evler özenle ışıklandırılıyor. Gece yarısı patlayan şampanyaların sesi, havai fişeklere karışıyor. Aile fertleri yeni yıl partilerinde mayolarla havuza atlıyor.
SPİL DAĞI (MANİSA)
Yeni yıl kutlaması ertesi gün de sürdü
2000’lerin başında, bir yılbaşını farklı şekilde karşılamak istedik, “şehzadeler şehri” Manisa’nın Spil Dağı’na gittik. 31 Aralık günü öğleden sonra, dört aile, 15 kişilik grubumuzla dağa vardığımızda her yer kardı. Çamlar gelin gibi süslenmişti. Yakından bakınca yaprakların ucundaki buz kristalleri görülüyordu, güneş vurunca bunlar ışıl ışıl parlıyordu. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işlettiği bungalovlarımıza yerleştik. Birinin odasını yeni yıl yemeği için düzenledik. Şöminesi çıtır çıtış yanıyor, mis gibi reçine kokuyordu. Önceden sipariş ettiğimiz hindi dolmamız, yılbaşı pastamız, çerezlerimiz ve içkilerimiz masaya yerleştirildi. Çocuklar sevinçle karda oynuyordu. Dağın mis gibi havası, kar manzarasıyla unutulmaz bir yılbaşıydı. Ancak asıl sürprizle ertesi sabah karşılaştık: Gece kar kapılarımıza yığılmış, bizleri odalarımıza hapsetmişti. İlk şaşkınlığımız geçer geçmez kapılarımızdaki karları temizleyip birbirimize ulaştık. Telaşla jandarma ve itfaiyeyi aradık. Oysa yolu açacak ekipler şafak vakti yola çıkmıştı. Yolun açılmasını beklerken, tekrar şömineyi yaktık, geceden artan malzemeyle yeni bir sofra kurduk. Gülerek, eğlenerek en uzun yeni yıl kutlamamızı yaptık.
OSMAN ATASOY (GEZGİN)
BUZİOS (BREZİLYA)
Kahkahalarla karşılandık, yeni yılı havai fişeklerle selamladık
Hava kararırken pruvamızda Buzios’un ışıkları beliriyor. Üç gündür yoldayız. Uzaklar II Atlantik Okyanusu’nun hırçın sularını yararak ilerliyor. Yılbaşını Rio de Janerio’ya 150 kilometre mesafedeki Buzios’ta geçireceğiz. Sonra Horn Burnu’na, yani “Dünyanın ucuna” doğru seyahatimize devam edeceğiz.
Limana girerken Sibel elindeki fenerle denizi tarıyor. Balıkçıların suda yüzen halatlarının arasından geçerek demirliyoruz. Sahilden müzik ve kahkaha sesleri geliyor. Rüzgâr ve dalgaların sesine alışmış kulaklarımız için ne büyük bir değişiklik.
Ertesi gün kentin sokaklarını dolaşırken Brezilya’nın bu popüler tatil beldesinin Bodrum’a çok benzediğini fark ediyoruz. İnsanlar sahil boyunca bir aşağı, bir yukarı piyasa ediyorlar. Kalabalığın çoğu kadın. Uzun boylu, kırbaç vücutlu esmer güzelleri, son moda elbiseleri, düz tabanlı zarif sandaletleriyle salınarak sokakları arşınlıyor. Aralık Brezilya’da yaz. Plaj kıyafetleri gün boyu çıkarılmıyor. Tanga, g-string benzeri mayolarla otellerine dönen, dükkânlardan alışveriş yapan turistler görüyoruz.
Güneş batıp akşam serinliği kasabanın üzerine çökünce lokantalar, barlar, lüks butiklerle dolu sokaklar hınca hınç doluyor. İş adamı Bülend Özaydınlı da yılbaşını geçirmek üzere eşi ve oğluyla Buzios’a gelmiş. Bir yılı aşkın süredir ilk defa bir Türk ailesiyle buluşacağız. Geniş yapraklı ağaçların gölgelediği otellerinde bir araya geliyoruz. Terastan bakınca koyda demirlemiş Uzaklar gözüküyor.
Yılbaşına birkaç dakika kala muazzam bir gürültü kopuyor. Gökyüzüne yükselen havai fişekler birbiri peşi sıra patlıyor. Kasabanın üzeri şemsiye gibi akan ışık demetleriyle kaplanıyor. Teknedeki günü geçmiş işaret fişekleriyle biz de bu şenliğe katılıyoruz.
Türkiye’den Buzios’a bizim gibi deniz yoluyla gitmek isteyenlerin 11 bin kilometre kat etmeleri gerekiyor. Acelesi olanlar uçakla gidebilir. THY’nin İstanbul’dan Sao Paulo’ya doğrudan uçuşları bulunuyor.
SADUN BORO KOYU (MUĞLA)
Ege’nin koynunda, Denizkızı’nın masasında
Yılın son günü Sadun Boro Koyu’na giriyorum. İçerde başka tekne yok. Denizden yükselen bir metre kalınlığında bir sis tabakası suyun üzerinde asılı duruyor. Uzaklar II yavaşça ilerliyor. Koyun dibine yaklaşınca demiri bırakıyorum. Sadun Boro’nun Kısmet yelkenlisini bağladığı sahile doğru sokuluyorum.
Etraf o kadar sessiz ki bir an evvel motoru kapatmak için acele ediyorum. Az ilerde boz renkli bir inek geviş getiriyor. Manevra yaparken başını kaldırıyor, “Kim bu münasebetsiz...” der gibi yüzüme bakıyor.
Karadaki çam ağaçlarına koltuk aldıktan sonra kontak anahtarını çeviriyorum. Koy tekrar eski sessizliğine bürünüyor. Havuzlukta kahvemi içerken etrafı seyrediyorum. Üç yanımız çam ağaçlarından yeşil bir örtüyle çevrili. Bu koyun insanı adeta sarhoş eden bir enerjisi var. İçim sevinç doluyor.
Tahtadan yapılmış bir iskelede şişman bir adam oturuyor. Kim olduğunu biliyorum; Denizkızı adlı lokantanın sahibi Efe. Levrek oltalarını kontrol ediyor olmalı. Biraz sonra botla o iskeleye çıkacağım. Masamızı kuracağız.
Gökova Körfezi’nin güney yakasındaki Okluk ya da denizciler arasındaki ismiyle Sadun Boro Koyu, Marmaris’e 30 kilometre mesafede. Bodrum’a denizden uzaklığı ise sadece 35 mil. Gökova’nın bu en korunaklı koyu her havaya kapalı. Kışın en kötü havalarda bile emniyetle kalmak mümkün. Dışarıda kıyamet kopsa içerde yaprak kıpırdamıyor. En güzel zamanı sonbahar ve kış ayları... Bu aylarda balık da bol... Suyun altındaki taşlara yuva yapan ahtapotlar ise Sadun Boro’nun mülkü! Tutmak için kendisinden izin almak gerekiyor. Sahilde üç tane kır lokantası bulunuyor. Denizkızı adlı olanı kışın da açık...
GÜVEN EKEN (DOĞA DERNEĞİ BAŞKANI)
KAVİR ÇÖLÜ (İRAN)
Kervansaraylarda öyküler dinledik
Kavir Çölü dünyada gördüğüm en etkileyici yerlerden biri. Çölde yüzlerce yıl önce inşa edilmiş kervansaraylar var. Kervansarayların kumdan duvarlarına, İranlılar’ın masalsı muhabbeti eklenince inanılmaz bir gece ortaya çıkıyor. İnsanların sorduğunuz her soruya kısa bir hikayeyle yanıt vermesi, size yeni yıl gecelerinin ve hayatın geçiciliğini hatırlatıyor. Sizi olmamız gereken hale yaklaştırıyor.
GEDİZ DELTASI (İZMİR)
Doğanın nabzını tuttup, sessizliği yaşıyorum
Yılbaşı’nda Gediz Deltası’ında, deltanın ıssız köşelerinden birinde olmayı seviyorum. Tüm İzmir eğlenceyle kendinden geçmişken, çakalların ulumasını ve flamingoların çığlıklarını dinlemek, gökyüzünü seyretmek, ateş başında sohbet etmek bana göre eğlencenin en güzeli. Asıl heyecanlı olan ise sabah güneşle beraber uyanmak. Kısa bir süreliğine de olsa dünyanın sessizliğinin tadını çıkarmak...
TİMUR ÖZKAN (ANKARALI GEZGİNLER DERNEĞİ KURUCUSU)
AMSTERDAM
Şehir meydanı şenlik yeri
90’lardan itibaren, her yılbaşını bir grup gezginle farklı kentlerin meydanlarında, sokaklarında karşılıyoruz. Dev noel ağaçlarının altında günün son dakikalarını geri sayarak uğurluyoruz. Moskova, Madrid, Varşova, Helsinki’de birbirine benzer atmosferle karşılaştık. Fakat Amsterdam’ın Dam Meydanı’nı diğerlerinden farklı. Daha coşkulu. Amsterdam, şehir içindeki 90 kanalı, bin civarında köprüsü, mimari dokusu, kanallardaki tekne evleri, farklı dinleri, ırkları buluşturan nüfusuyla sıradışı bir şehir. Roma gibi meydanlar, Venedik gibi kanallar, Paris gibi kafeler kenti. Aynı zamanda özgürlükler şehri: Kafelerinde uyuşturucu serbest, eşcinseller evlenebiliyor, onların kafe, otel, barlarında gökkuşağı bayrakları dalgalanıyor, haritalarda kırmızı noktayla işaretlenen semtlerde erotizm sokaklara taşıyor. Dam Meydanı’nı tarihi istasyon binasının önündeki Belediye Meydanı’na bağlayan Damrak şehrin merkezi. Kanal turları buradan başlıyor, meşhur “Kırmızı Fener Sokağı” da burada. Meydan günün her saatinde sokak dansçıları, canlı heykeller, müzisyenler için açık sahne. Yılbaşı gecesi dünyanın dört bir yanından turistle doluyor. Kente gitmişken görebileceğiniz pek çok müze var: Seks ve Haşhaş müzeleri, sanatseverlerin hayran kaldığı Stadeljik ve Van Gogh müzeleri. Ortaasya’dan Osmanlı’ya, oradan Hollanda’ya uzanan bir maceraya tanık olacağınız Lale Müzesi, 300 yıl öncesinden gemi örnekleri görebileceğiniz Denizcilik Müzesi, Anna Frank’ın evi... Ve pazarlar: Singel Kanalı’nın yüzer çiçek pazarı, Waterloo Meydanı’ndaki bitpazarı, peynir ve pırlanta imalathaneleri. Gideceklere bir öneri: Buket Uzuner’in burada yazdığı “Oblomov Bar’da Bir Öğle Sonrası” adlı öyküsünü Amsterdam’da, adı geçen barda okuyun...
BEYPAZARI
Ankara’nın yanıbaşındaki açıkhava müzesi
Ankara’nın Beypazarı ilçesinde yılbaşı geceleri abartılı gösterişten uzak, dingin bir atmosferde yaşanır. Sivil mimarimizin en güzel örneklerinden ahşap konaklarda konaklayabilir, geleneksel mutfağımızın unutulan lezzetlerini tadabilirsiniz. Beypazarı, Selçuklular döneminde zengin bir ticaret kasabası, Osmanlılar’da önemli bir sipahi merkeziydi. İsmini, sipahi beyinin burada yaşamasından alıyor. Bugün çoğunluğu 1800’li yıllara tarihlenen konak, han, kervansarayları, sokaklarıyla bir açıkhava müzesi ve turizm merkezi. Evlerin çoğu restore edilmiş, otel, pansiyon, restoran, müze, kültür merkezine dönüştürülmüş. Kent Tarihi Müzesi olarak düzenlenen Rüstempaşa Okulu, Beypazarı Tarih ve Kültür Evi olarak düzenlenen Nurettin Karaoğuz Konağı ile Yaşayan Müze olarak düzenlenen Abbaszade Konağı görülmeye değer. İlçe merkezinin bütün güzellikleriyle en iyi göründüğü bölge Hıdırlık Tepesi. Burada çayınızı yudumlarken, çevreyi fotoğraflayabilirsiniz. Tepenin eteğinde restorasyonu devam eden Suluhan ile 13. yy eseri Sultan Alaaddin ve 17. yy eseri Kurşunlu camileri, bu panorama içinde dikkat çeken yapılar. Beypazarı mutfağını Tarihi Taş Mektep başta olmak üzere çeşitli konaklarda tadabilirsiniz. En sevilen yemekler: ev tarhanası, Beypazarı güveci, yaprak sarma, 80 kat baklava. Çarşıda rastlayacağınız, tatmanızı, almanızı önereceğim lezzetler arasında İskoç bisküvisine rakip tereyağlı “Beypazarı kurusu”, havuç lokumu, cevizli sucuk, erişte, ev yapımı tarhana yer alıyor. İlçenin dantel, nakış gibi geleneksel el işlerini, 200 yıl önceki halini koruyan tarihi çarşıda, Alaaddin Sokak’ta hafta sonları açılan kadınlar pazarında, İmaret Meydanı’ndaki dükkanlarda bulabilirsiniz. Beypazarı’nın ünlü telkarileri Belediye’nin altındaki Gümüşçüler Çarşısı’nda yapılıyor. Kuyumcular ince gümüş, altın telleri hasır gibi örüp mücevhere dönüştürüyor...
FAZIL SAY (PİYANİST, BESTECİ)
LUZERN (İSVİÇRE)
KKL’den göl manzarası harikadır
Luzern Gölü’nün kıyısındaki şehir, yılın her ayında güzel. Kışın çevresindeki dağlar beyaza boyandığında çok daha etkileyici bir görünüme kavuşuyor. Tarih boyunca önemli bir kültür kenti olmuş. Stravinski dahil pek çok önemli sanatçı burada yaşamış. Çok güzel konser salonları var. Yazın Avrupa’nın en iddialı klasik müzik festivallerinden biri düzenleniyor. Yılbaşında da şehir süsleniyor, canlanıyor. Pek çok kültürel etkinlik düzenleniyor. Zaten, butik otelleri, şık caddeleri, casinolarıyla tam bir turizm merkezi. Ben kış aylarında gölün kıyısında yürüyüş yapmayı seviyorum. Göl kıyısındaki konser salonu KKL’nin Seebar’ından kış manzarası çok güzeldir. Yine göl kenarında tiyatrocuların buluştuğu kafelerin atmosferi görülmeye değer.
PATARA
Yeni yılın ilk gününde kumsalda yürüyün
Sevdiği kişiyle, kalabalıklardan uzak, kendini dinleyerek, çevreyi gözlemleyerek yeni yıla girmek isteyenler için Antalya’nın Kalkan Beldesi’ndeki Patara’yı öneririm. Burada 12 ayın 10’unda yaz atmosferi yaşanır. Kışın güneşli günlerinde, hatta yağmurlu fırtınalı havalarda bile doğaüstü manzaralarla, baş döndürücü renklerle karşılaşırsınız. Şimşekler mor, mavi, kırmızı kıvılcımlarla bulutların arasından akar. Gece gökyüzü yıldızlarla donanır. Binlerce yıl önce Likye Birliği’nin merkezi olan şehrin kalıntıları, Romalılardan kalma zafer takı, bazilikalar sizi geçmişe götürür. Eğer yolunuz düşerse, yeni yılın ilk yılın ilk gününde kumsalında uzun bir yürüyüşe çıkmanızı, dalgaların sesine kulak vermenizi, geçen yılı değerlendirmenizi, yeni yıla umutla başlamanızı öneririm.
NAZLI ERAY
HONOLULU (ABD)
Sanki ölüp gözümü cennette açmıştım
Hawaii’nin başkenti Honolulu’ya iki kez yılbaşı döneminde gittim, ikisinde de birer hafta kaldım, dönmek istemedim. San Francisco’dan, Guam Adası üstünden 14 saatlik uçuşla ulaştım. Ama bu kadar zahmete değdi. Ölüm sonrasında cennette gözünü açmak gibi bir his yaratıyor insanda. Bu dünyanın dışında, çok farklı bir atmosfer. Okyanusun ortasında küçücük bir noktada olmak insanı etkiliyor. Uzakdoğu’nun iç burkan fakirliği yok. ABD’nin parçası olmasına karşın özgünlüğünü koruyor. Havaalanında bizi şişman noel babalar karşıladı. Salonda suni kar yağıyordu. Kapıdan çıkınca sıcak, nemli bir dünyaya girdik. Kaldığım Hawaii Hilton, bu otel zincirinin dünyada gördüğüm en güzel tasarımlarından biriydi: Orkideler, incilerle, rengarenk süslenmiş salonlar, restoranlar, ortasında gökyüzünü görebildiğim geniş bir meydan, mermer beyazı kumlu bir sahil. Waikiki Beach’te yılın son günbatımını izledim, inci avcılarıyla tanıştım, suya bakıp resim yapan ressamlar portremi çizdi, çevrede rengarenk büyük papağanlar uçuyordu. Kendimi takvim yapraklarından birinin içinde hissettim. Yılbaşını hem ABD hem Polinezya usulüyle kutluyorlar. Kentin içindeki çarşılar süsleniyor. Yol kenarında meşaleler yanıyor. Sokaklar tehlikesiz. Halkı çok güleryüzlü. Herkes çalışıyor: Tahta maske yapanlar, ipe orkide dizenler... Renk bolluğu var, gündüzü de gecesi de renkli. Havada hep yerel müzik var. Pazarda kumaşcılar, ipekleri metrelerce açıyor, rengarenk. Yakında terziler var, hemen dikiveriyor. Şehrin arka sokaklarındaki gece kulüplerinde genç kızlar sahnede çıplak dans ediyor. Bayağılıktan uzak, son derece estetikler, dansları mum alevlerini andırıyor. Ada mutfağında her yemeğe mutlaka ananas ekleniyor. Ananasa ve ıstakoza doyuyorsunuz. Trader Vic’s restoranlarının mönüsü kadar atmosferleri de unutulmaz. Yemyeşil ormanın içinde, ağaçlara rüzgar çanları asılmış, rüzgarda çanlar çalıyor, aralarında büyük papaganlar uçuyor. İnsandan korkmuyorlar. Renkleri gözalıcı: Koyu kırmızı, yeşil, mavi... Bu kadar güzelliği bırakıp ayrılmak zor oluyor. Uçakta Amerikalı bir gruba kulak misafiri oldum. Hararetle “Rio mu güzel Honolulu mu” tartışması yapıyorlardı. Çoğunluk oyunu Honolulu’dan yana kullandı. Buna ben de katılıyorum.
HATAY
Mistik atmosfer, unutulmaz lezzetler
Mistik bir atmosferde, unutulmayacak lezzetlerin eşliğinde yeni yıla girmek isteyenlere Hatay’ı öneririm. Yılbaşı akşamı Türkiye’de havanın ılık olduğu şehirlerden biridir. Bir kış günü, Samandağ sahilinde dalgaları seyretmiştim. Rüzgar denizin kokusunu getiriyordu, dalgaların rengi etkileyiciydi. Sonra 2300 yıl önce esirlerin kayaları oyarak dağda açtıkları görkemli Titus Tüneli’nden geçmiştim. Hemen arkasındaki dağda, yine kayalara oyulmuş 12 kaya mezarı vardı. Bunlardan en büyüğü beşikli mağaranın, girişteki sütunları, galerileri gözalıcıydı. Yakınlardaki Hazreti Hıdır’ın Makamı olarak bilinen türbeye uğradım. Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal mekandı. Halk Hz Musa ile Hz Hıdır’ın burada buluştuğuna, her cuma Akdeniz’in taşarak dalgalarıyla bu kutsal mekanı yıkadığına inanıyordu. Özel bir ritüeli vardı türbenin. Bunu yakındaki bakkaldan öğrendim. Koşarak girdim, köşelere yığılmış tütsü taşlarından birer avuç alıp, diğer köşelere serpiştirdim ve aynı hızla çıktım. Sonra bir dilek tuttum. Türbeden çıkışta, narenciye bahçeleri arasında yürüdüm. Portakal, mandalina ikram ettiler. Hatay merkezindeki parke taş döşeli daracık sokakların herbiri farklı bir sürpriz görüntüye açılıyordu. Dünyanın sayılı mozaik koleksiyonlarından birine sahip olan Hatay Müzesi’ni gezerken tuhaf bir duyguya kapıldım: Duvardaki panolardan binlerce yıl öncesinin insanları sanki adımlarımı izliyordu. O kadar canlıydı görüntüleri. Hatay mutfağı muazzam bir zenginlik. Harbiye semtinde, Şelale Restoran’da, şelalenin sesini dinleyerek tattığım mezelerin, yemeklerin tadı hâlâ damağımdadır. Hatay’ın özel, çok hafif künefesini de anmadan geçmeyeceğim.
AYNUR TATTERSALL (GAZETECİ)
LONDRA (İNGİLTERE)
Themes kıyısında şampanyanızı açın, havai fişekleri izleyin
Yeni yıl yaklaşırken heyecan sarar beni, sürprizlerle dolu yeni bir yıla özlemin iç kıpırtısıdır bu. Londra’da yaşamama, her anı Londra’lı gibi hissetmeme rağmen yeni yıla bu şehirde girmek için sabırsızlanırım. Yeni bir yılı kucaklamanın heyecanıyla iki kat hareketlenen şehre bu haliyle tekrar aşık olurum. O gizemli havası tekrar büyülüler beni.
Rengarek süslenmiş, hergün geçtiğim arnavut kaldırımlı sokaklardan ilk defa geçiyormuşum gibi hissederim. O, her saat çalan çanlar sanki bir başka tınlar. Giderek soğuyan hava, sanki yüzüme beni uyandırmak, yeni yıla hazırlamak için vurur. Kentte heyecan yeni yılın birkaç hafta öncesinde başlar. Noel nedeniyle süslenen mağaza ve sokaklar sizi büyük güne yavaş yavaş hazırlar. Dünyanın dört bir yanından binlerce kişi gelir şehre.
GEÇEN YIL HAVAİ FİŞEKLERİ 700 BİN KİŞİ İZLEDİ
Yılbaşının en ilgi çeken organizasyonu Thames Nehri’ndeki havai fişek gösterileri. Dünyanın en yüksek dönme dolaplarından London Eye’dan yapılıyor. 135 metre yükseklikteki dönme dolap üzerinde sunulan renk cümbüşünü geçen yıl 700 bin kişi izledi. Hep bir ağızdan geri sayıp, sonra şampanyayla kutladılar. Ben de elimde kadehimle oradaydım. Böyle bir kalabalığı daha önce görmemiştim. Bir önceki yıl alana geç gittiğim için kalabalığın çok uzağında kalmış, bu atmosfere tanık olamamıştım. Havai fişek gösterileri Victoria, Westminster ve Southbank’ı içeren alanda, nehrin iki kıyısından izlenebiliyor. Görüntü nehre yaklaştıkça güzelleşiyor. Bunun için erkenden gidip, güvenlik şeridinden geçmelisiniz. Alan dolunca girişler durduruluyor.
Kalabalığın içine girmeden havai fişekleri izlemek isterseniz nehirdeki restoran gemilere rezarvasyon yaptırmalısınız. Yemek, içki, müzik dahil fiyatlar kişi başı 140 sterlin’den başlıyor. (300 TL)
NEHİR MANZARALI RESTORAN VE BARLAR
Nehre yakın manzaralı bar ve restoranlar özel programlar düzenliyor. Sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenebileceğiniz, hem yemek yiyebileceğiniz hem de muhteşem havai fişek gösterilerini izleyebileceğiniz restoran ve barlar arasında en çok reyting alanlar; Millbank Tower’ın 29’uncu katındaki Altitude 360, Southwark’daki Las Iguanas, South Bank’taki nehir manzaralı sekiz katlı ünlü Oxo Tower. Mönülerin fiyatı kişi başı 190 sterlinden başlıyor. Saat 19.00’dan önce restoranda olmalısınız. (www.viewlondon.co.uk)
TİYATROLAR, ŞOVLAR
West End’in ünlü tiyatroları yeni yılın ilk günü açık. Şu anda en popüler 10 oyun: We Will Rock You, Chicago, Les Miserables, The Lion King, The Phantom of the Opera, Oliver, Billy Elliot, Thriller, Grease ve Mamma Mia. Filmi çok ilgi gören Mamma Mia ve Billy Elliot’ı görmenizi tavsiye ederim. Oyunların çoğu Picadilly Circus veya Victoria İstasyonu’ndan yürüme mesafesinde. Biletinizi Londra’ya gelmeden, internetten ayırtın. (www.visitlondon.com)
Yeni yılın ilk günü yapılacak en güzel şey, Victoria İstasyonu önünden başlayıp uzun bir yürüşe çıkmak. Önünüze sırasıyla Buckingham Sarayı, St. James Park, Green Park ve Hyde Park gelecek. Kraliyet parklarında yürüyüşün keyfine doyum olmuyor. St James Park içindeki Cafe in The Park’da özel sunulan İngiliz kahvaltısıyla güne başlayabilir, ardından 350 hektarlık alana yayılan Hyde Park’ın Serpentine Bar’ında geleneksel İngiliz çayı eşliğinde havuçlu keki tadabilirsiniz. Yolunuz Hyde Park’a düşmüşken, 4 Ocak’a kadar açık kalacak lunaparka, buz pateni sahasına gözatabilirsiniz.
Londra’nın en eğlenceli organizasyonlarından biri yılın ilk günü gerçekleştiriliyor. Bu yıl 25’inci kez yapılacak Yeni Yıl Yürüyüşü, Parlamento Meydanı’ndan başlayacak. Yürüyüşe 20’den fazla ülkeden 10 binden fazla kuruluş temsilcisinin katılması bekleniyor. Geleneksel kıyafetler içindeki katılımcıların müzikler eşliğinde yaptığı bu gösteriyi kaçırmayın.
İNDİRİMLER BAŞLADI
Eğer daha hareketli bir gün geçirmek ve alışveriş yapmak isterseniz, lüks mağazalarda neredeyse yüzde 90’a varan indirimler başladı. Alışverişin kalbi Oxford Circus çevresinde atıyor. Oxford Steet ve Regent Street üzerinde Timberland, Hugo Boss, River Island, Debenhams, Mango, New Look, Zara başta olmak üzere birçok marka indirimde. Aklınıza gelecek her şeyi bulabileceğiniz Selfridges, Harvey Nichols ve Harrods’a gibi çok katlı mağazalar yeni yılda müşterilerine sürprizler hazırlıyor.
BUNLARI UNUTMAYIN
* Panoromik şehir turu için üstü açık Original Tour ve Big Bus’ı tercih edebilirsiniz. 28 sterlinlik bilet 24 saat geçerli. Duraklarda inip binebilirsiniz. Fiyata Thames Nehir turu dahil. * Otelinizin rezarvasyonunu mümkün olduğunca önceden yaptırın. Son dakika fiyatları hep zamlı oluyor. Easy Otel ve benzeri ucuz üç yıldızlı otellerde havlu, saç kurutma makinesi dahil pek çok hizmet için ekstra ücret talep ediliyor. * Şehir gelişkin bir metro ağına sahip. Ucuz ulaşım için Londra’ya vardığınızda hemen metroda, otobüste ucuz seyahat için oyster kart alın. Merkez metro istasyonlarında Türkçe dil destekli makineler var. * Otelinizin metro istasyonuna yakın olmasına dikkat edin. Victoria İstasyonu’nu merkez alıp oradan alışverişin kalbinin attığı Oxford Circus’a, Parlamento’nun olduğu Westminister’a, Buckingham Sarayı’na, National History Müzesi’ne kolayca ulaşabilirsiniz.
ALCALA DE HENARES (İSPANYA)
Cervantes’in çağına ışınlanacaksınız
Yeni yıla ortaçağdan kalma sokaklarda yürüyerek, Cervantes’in roman kahramanları gibi girmek isteyenlere Madrid’in 35 kilometre kuzey doğusundaki bu küçük şehri öneririm. Kış aylarında çok soğuk olmuyor, kar yağsa bile gökyüzü çoğunlukla açık. 200 bin nüfuslu, tarihi dokusu özenle korunmuş. Dünyanın ilk planlı üniversite şehri. 16’ıncı yüzyılda kurulan üniversitesi sayesinde 1998’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Alcala, Cervantes’in doğum yeri. Dört yaşına kadar yaşadığı Casa del Cervantes restore edilip, müzeye dönüştürülmüş. Küçük evin odaları 16’ıncı yüzyılın eşyalarıyla döşenmiş.
Yataklar, sergilenen kıyafetler, bebek odası görülmeye değer. Müzenin kitaplığında yazarın dünya dillerine çevrilmiş eserleri sergileniyor. Don Kişot’un eski, kısaltılmış eksik Türkçe baskısının yerine İstanbul’dan Roza Hakmen’in YKY’den yayınlanan imzalı çevirisini götürmüştüm, şimdi müzenin kitaplığında. Müze yöneticileriyle sohbet ettiğimde, Japon turistlerin “Don Kişot’un odası hangisi” diye sorduklarını anlatmıştı... Alcala de Henares’in sokaklarına Cervantes’in çok sayıda heykeli yerleştirilmiş. Parke taşı kaplı sokaklara, ortaçağdan kalma taş binalar sıralanmış, sanki İspanya tarihinin içinden geçiyorsunuz. Küçük, hediyelik eşya satan mağazalardan lokantalara, otellerden kırtasiyecilerin tabelalarına aynı isim var: Cervantes, Don Kişot, onun atı Rosinante, sevgilisi Dulcinae. Cervantes adlı küçük bir kitapçıda çok güzel gravürler, Cervantes biyografileri bulmuştum. Gideceklere La Casa Vieja adlı restorana uğramalarını, yöre yemekleri eşliğinde Rioja şarabını, dondurmalı tatlıları tatmalarını öneririm. Alcala de Henares’e başkentten 5 Euro’luk tren biletiyle, yarım saatte ulaşılabiliyor. Madrid’te kalıp, bu kente trenle günübirlik de gidilebilir.
AVANOS (NEVŞEHİR)
Kadın dostu nadir ilçelerden
Kapadokya bölgesindeki tüm ilçelerin doğası güzel, görülmeye değer. Özellikle Barcelona’ya daha önce yolu düşmüş olanlar ünlü Katalan mimar Gaudi’nin hiç görmediği Kapadokya’yı, peri bacaları ve çevredeki diğer kaya oluşumlarıyla kendi şehrine inşa ettiğini görüp şaşacaklar.
Nevşehir ve Kapadokya yöresinde benim tercihim; özellikle yalnız gezen kadın seyyahlar ve turistler için rahat ve güvenli olması bakımından Avanos’tur. Hem güzelliği hem de merkezi konumu, halkın günlük hayatı içinde turistlerin misafir kadar doğal karşılanması, temiz ve modern aynı zamanda yerel ve otantik kalabilmesi Avanos’u bölgede öne çıkartıyor. Görülmesi gereken alanlar birbirine çok yakın, rahatlıkla geziliyor. Kapadokya yaz boyunca çok sıcak oluyor, sonbahar ve kışın ilk ayları, ilkbahar en güzel zamanı. Efsanevî İtalyan yönetmen Pasolini, 1969’da Medea filmini burada çekmişti. Avanos gezim sırasında, filmin başrol oyuncusu diva Maria Callas’ın Kaya Otel’de kaldığı odayı buldum, orada kaldım. Yılbaşında gideceklere, kristal berraklığındaki kış gökyüzünde balonla gezmelerini, bölgeye havadan bakmalarını, seramik atölyelerinde tornanın başına oturup çömlek yapımını denemelerini ve Saç Müzesi’ni gezmelerini, yerel şarap ve sebzeli kebaplarını tatmalarını öneririm.
GÜLSİN ONAY (PİYANİST)
GARMISCH PARTENKIRCHEN (ALMANYA)
Yılbaşında masal kasabasına dönüşüyor
Garmisch Partenkirchen, Bavyera eyaletinin önemli kış sporları merkezlerinden. Avusturya sınırında, Münih’e yakın. 1936 Kış Olimpiyatları, 1978 Dünya Ski Şampiyonası burada yapmıştı. Gelecek yıl ikinci kez Dünya Ski Şampiyonası’na ev sahipliği yapacak. 25 bin nüfuslu şirin şehrin sokakları, meydanları noel ve yılbaşı döneminde çok güzel süsleniyor. Masal kasabasına dönüşüyor. Son 10 yılda, yılbaşı döneminde iki kez gittim, her ikisinde de dörder gün kaldım. Şehirde konser verdim. İki bin kişilik çok güzel bir konser salonu var; tamamen doluydu. Buna karşın sokağa çıktığımda etraf çok tenhaydı. Aralık sonunda bembeyaz karlarla kaplanan şehirde, bu fonun üstünde geleneksel mimari örneği evler çok güzel görülüyor. Yüksek bina yok denecek kadar az. Çevredeki dağların manzarası harika. Almancayı çok farklı bir aksanla konuşuyorlar, anlamak zor. Fakat turizm merkezi olduğu için, İngilizce biliyorlar. Restoranlarda Bavyera mutfağının ürünleri dikkat çekiyor. Mantıya benzeyen knödelleri tatmanızı tavsiye ederim.
ULUDAĞ (BURSA)
Karda beyaza boyanan çamlar unutulmaz
Benim için yılbaşı, Uludağ demektir. Çocukluğumda babam her yılbaşında arkadaşlarının aileleriyle birlikte Bursa gezisi düzenlerdi. Yeni yıla hep Uludağ’da, karlar içinde girerdik. Hatta bir ritüelimiz vardı, saat 24.00’te iskemleden aşağıya atlardık. Bunun yeni yılda şans getireceğine inanırdık. 40 yılda Uludağ çok değişti, gelişti. Yılbaşında beyaza boyanan çam ağaçlarını, uçsuz bucaksız beyazlığı izlemeyi hâlâ çok seviyorum. Artık çok sayıda turistik otel, eğlence yeri bulunuyor.
AHMET ÜMİT (YAZAR)
MOSKOVA (RUSYA)
Kızıl Meydan’da yılı karşılamak başkadır
1986’da, henüz sosyalizm yıkılmadan önce, 31 Aralık günü Moskova’daydım. Akşam olunca bir okulda bütün arkadaşlar toplanıp saat 23.00’e kadar eğlendik. Sonra Kızılmeydan’a gittik. Kar yağıyordu. Her yer bembeyazdı. İnanılmaz bir ışıklandırma yapılmıştı. Rüyada gibiydik. Kremlin Sarayı’nın kuleleri ışıklar saçılıyordu her tarafa. Işıklardan oluşturulmuş kocaman bir kızıl bayrak görünüyordu. Kızıl ışıklar beyaz karların üzerine yansıyordu. Etrafta gitar ve balalayka çalarak şarkı söyleyenler, ayrıca dünyanın en güzel kızları vardı. Muhteşem, masalsı bir geceydi benim için. Gözlerimi açtığımda bir otelin lobisinde, masada kendimi sızmış buldum. Yanımda Yunanlı genç bir kadın uyuyordu. Ne olduğunu hatırlamıyordum. Herkese yılbaşını Moskova’da geçirmelerini öneririm. Ancak Moskova’ya 31 Aralık’tan bir-iki gün önce gitsinler ve Bolşoy Balesi’nde bir oyun izlesinler. Donmuş Moskova Nehri’nin üzerinde yürüsünler. Yılbaşını Kızılmeydan’da tamamlasınlar.
UÇHİSAR (NEVŞEHİR)
Yeni yılı kalede karşılayın, yıldızları seyredip şarabınızı yudumlayın
1999’da yılbaşı için arkadaşlarla değişik bir program yapmak istedik. Kapadokya’da Göreme’nin üzerinde muhteşem bir kale var. Tüflerden yapılmış, delik deşik bir kale: Uçhisar Kalesi. Tepesine çıkınca hava açıksa bir yanda Erciyes, bir yanda Hasan Dağı’nı görürsünüz. Zaten bu volkanik iki dağdan patlayan lavlar bölgeye o orijinal şeklini vermiş. Yılbaşını Göreme’de geçirecekler mutlaka bölgeye bir iki gün önceden gidip, buraları görsünler. Biz kayaların içinde oyulmuş odalardan oluşan bir otelde kaldık. Kar yağmıyordu ama yerler kar kaplıydı. Önce otelde eğlendik. Sonra elimizde şaraplar Uçhisar Kalesi’nin eteklerine çıktık. Pırıl pırıl bir geceydi. Bir yandan yıldızlar bir yandan yerde kristalize olmuş karlar parlıyordu. Göreme’nin kırmızı şaraplarıyla ısınıp hep birlikte şarkılar söyleyerek muhteşem bir yılbaşı geçirdik. Gitmek isteyenlere ısrarla öneririm.
ATTİLA ATASOY (ŞARKICI)
PUNTA ARENAS (ŞİLİ)
Yeryüzünün güney ucunda, fiyordların arasında
Patagonya yolculuğumuzda tadı damağımda kalan “Antarctic Dream” gemi yolculuğunu yılbaşında yaşamak bana farz olmuştu. İşsiz kaldığım yılbaşılardan birinde bunu kendime iş edindim. Önce Şili’nin Santiago kentine, buradan dolmuş uçaklarla ine-kalka Macellan Boğazı’ndaki Punta Arenas’a vardım. Aralıkta başlayan yaz sezonu için önceden rezerve şart. Allahtan tek kişi olunca daha kolay oluyor her şey. Bir gece otel, sonra gözağrım “Antarctic Dream” gemisi... Küçük, kırmızı, sıcak, becerikli bir gemi... Buzda kayan kırmızı mantolu bir prenses... Sanırsınız yaz sezonunda (Aralık-Şubat) Antarktika’ya giden bu narin kız değil. Ama hem yeteneği hem de personeli şaşkınlık yaratıyor. Eğitim alıp, özel giysilerle buzullarda kara keşiflerine çıktık, fiyordları gezdik. Bu turların sonrası geminin panoromik bar-lokantanda toplanıyorduk. Ve orada demlenmek en büyük keyfimizdi. Hiç tanımadığım kişilerden dost meclisi oluştu. Dünyanın bir ucundaki sohbetler, kendi ülkemdeki yalnızlıklarımı unutturdu. Ve gece, müthiş sadelikle zenginleşen dost ortamı, Şili-Arjantin içki ve müzikleriyle karnavala dönüştü. Işıklandırma dışarıdaki masal tablosunu gölgelemiyordu. Gemi bir fiyordun koynunda dinlenirken fraklı kaptan ve personel, bazısı soyunmuş yolcularla kenetli bir şölen yaşadık. Müthiş bir doğa eşliğinde, kıtanın en güneyindeki Ushuaia’ya yol alırken yeni yılı ucundan yakaladık.
KÜÇÜKKUYU (ÇANAKKALE)
Yağmuru, fırtınası bile güzel
Tanrı Kazdağı’nın güney ve batıya bakan eteklerini güzelliklerle donatmış, bizlere armağan etmiş. Çamlara, zeytinlere, çınarlara boğmuş, azmaklarla sulamış, müthiş bir iklimle büyütmüş, Midilli’yi kucaklayan Edremit Körfezi’yle kucaklaşmasını sağlayıp son noktayı koymuş. Onun için bu yöre halkı hep aydınlık, hep sağlıklı. Bir yılbaşı gecesi konser vereceğim kıyı otelinin çatı katındaki odam, patlayan fırtınanın ve yağmurun bütün sağnaklarını içeri alırken, hemen yakınlara düşen yıldırımlardan da nasibimizi alıyorduk. Ama ne gam... Islak kostümümle sahne alırken bile mutluydum. Yöre halkının sıcaklığı, fotoğraf çektirme izdihamı, şarkı söyleyemeden yeni yıla girmemizi sağlıyordu neredeyse... Dedim ya ne gam... Havasından, suyundan... Hele sabahki zeytinleri, balları, Kaz Dağı ve eteklerini kucaklayan bütün güzellikleri, gezdiğimiz Türkmen köyünü unutamıyorum.
TUNA KİREMİTÇİ (YAZAR)
SOFYA (BULGARİSTAN)
Dağın eteğindeki neon nehri
Geçen yıl noel ile yılbaşı arasında Sofya’daydım. Böyle zamanlarda gelin gibi süslenip gençleşiyor Sofya. Hayatın zorluklarına, ekonomik krizin etkisine rağmen insanlar umutlanıyor. Vitoşa Dağı’nın eteklerinde, neon ışıklarından bir nehire dönüşüyor şehir. Ivan Vazov Tiyatrosu, vaktiyle Nazım Hikmet’in Piraye’yi, Mustafa Kemal’in de Dimitrina’yı düşündüğü parkları ve Arnavut kaldırımı sokaklarıyla Sofya’nın edebiyatçılar için ilham verici olduğunu düşünenlerdenim. Ben geçen yılbaşını Lozenets civarındaki “Swinging Hall” adlı kulüpte geçirdim. Bizim Hayal Kahvesi tarzında, iyi, canlı müzik çalınan bir yer. Yolu düşeceklere tavsiyemdir.
ESKİŞEHİR
Anna Karenina her an bir köşeden çıkabilir
Yılbaşı geçirdiğim en hoş şehirlerimizden biriydi Eskişehir. Şehrin yılın hiçbir günü eksik olmayan enerjisi yılbaşı gecelerinde daha yoğunlaşıyor. Hatta Porsuk’a bakarak bir nevi Saint-Petersburg hissiyatı yakalamak ve bunun tadını çıkarmak mümkün. Malum, Eskişehir epeydir aşkın ve romantizmin başkenti. Bu yüzden Misak-ı Milli sınırları içerisinde alternatif yılbaşı geçirmek isteyen sevgililer için de hoş bir seçenek. Tabii soğuğu da hesaba katmak ve bir Rus romanının içinde yaşıyormuş gibi hissetmeye de hazır olmak lazım: Her an köşeden Anna Karenina görünebilir!
FADİK SEVİN ATASOY (OYUNCU)
LOS ANGELES (ABD)
Gizli bohemliğin ev sahibi
Seyahat ettiğim şehirler arasında kendimi en huzurlu, mutlu hissettiğim yer Los Angeles. Hollywood’un ışıltılı imajıyla bir önyargının kurbanı olmuş, aslında Los Angeles derininde gizli bir bohemliğin ev sahibi. Pasific Palasides’da Yogananda’nın inşa ettiği bir bahçe var: Lake Shrine. Bahçenin ortasındaki gölde rengarenk balıklar, kuğular yaşıyor. Bu bahçede Gandi’nin küllerinin durduğu bir anıt mezar var. Tüm dünyanın dini inanışları için yapılmış minik bahçeler ve değişik türlerden süslenmiş çiçeklerin arasında birden burnunuza çalınan bir koku ile çocukluk anılarınızdan birinin size geri geleceğini garanti edebilirim.
Dünyanın dört bir yanından toplanmış taşlardan oluşan müzesinde anın keyfini çıkarıp, sükunet ve huzuru bulabilirsiniz. Elvis Presley’in bir prodüksiyon firması ile zorunlu anlaşması yüzünden, bunalımlı kariyer döneminde bu bahçeye sığındığı bilinir. Kitabınızı alıp, yahut yazıyorsanız defteriniz kapıp bahçenin ilham perilerine “merhaba” diyebilirsiniz. Lake Shrine’dan çıktıktan sonra 15 dakikalık bir otomobil yolculuğuyla okyanus kenarından Malibu sahiline, Paradise Cove’a varabilir, nefis California şarabı eşliğinde deniz mahsüllerini tadabilir, okyanus kokusunu içinize çekebilirsiniz.
Amerika’nın kült filmi Comedy Horror Picture Show deneyimini yaşamadan dönmemenizi tavsiye ederim: Bir sinemada düzenlenen gösteride, film oynarken, beyaz perdenin önünde aktörler eşzamanlı olarak filme katılıyor. Seyirci bütün filmin replikleri ezbere söylüyor. Salonda hep bir ağızdan bağırıp tepki vererek, korosal bir sinema izleme yöntemine şahit oluyorsunuz. Filmin yağmurlu sahnelerinde yanınızdan kovayla geçen görevliler sizi ıslatıyor, hazırlıklı olun. Hüzünlü sahnelerde gözyaşlarınız için tuvalet kağıdı dağıtılırken, bir anda yanınızdaki seyirci elinizi kavrayıp sizi ayağa kaldırabilir ve tüm salon “seni seviyorum” diye bağırabilir.
Los Angeles’ta unutulmaması gereken en önemli şey, hangi yaştan, ırktan ve cinsiyetten olursa olsun göz göze geldiğiniz kişiye gülümsemek ve bir “merhaba”dan mahrum etmemek olmalı. Aksi takdirde antisosyal ve kibar olmayan bir tavır sergilemiş olursunuz. Giyiminiz konusunda eğer zevkli bir kişilikseniz sokakta hiç tanımadığınız kişilerden iltifat alabirisiniz, sakın şaşırmayın. Gülümsemeyi, iltifat etmeyi ve güzellik gördüğünde övmeyi sevenlerin yaşadığı bir melekler şehridir çünkü.
ATİLA EGE (DÜNYA MİRASI GEZGİNLERİ DERNEĞİ BAŞKANI)
DARWIN (AVUSTRALYA)
Yeni yıla yaz atmosferinde girdik
Avusturyalı genç dostlarımız Dan ve Tarun’la Brezilya’da tanışmış, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Pantanal’de timsahları, zehirli yılanları, pumaları, dev karınca yiyenleri birlikte görmüştük. Avladığımız piranhaları elektriğin olmadığı kampta rakıya meze yapmıştık. Bir yılbaşında davet ettiler, yaşadıkları Darwin’e gittik.
Daha bir gün önce Avustralya’nın ortasında dünyanın en büyük yekpare kayası Uluru’da aborijinlerle yaptığımız sohbetin büyülü havasından çıkamamışken, yılbaşı sabahı kendimizi geniş bir ailenin ortasında, bir yüzme havuzunun başında ve çiğ Baramundi balığı yerken bulduk. 120 bin nüfuslu Darwin, bir sahil şehri, Kuzey Eyaleti’nin başkenti. Ekvatora yakın olduğu için yaz, kış sıcak. Şehir muhteşem kanyonlar, şelaleler, nehirlerle çevrili. Doğaseverlerin Darwin ve çevresine en az 10 gün ayırmaları gerek. Med ve cezirde sular 6-8 metre yükseliyor. Bunu bir kayanın üzerinden izlerken gözlerimize inanamadık. Bir saatte çevremizdeki kayalar ve tüm sahil denizle kaplanmıştı. Sular çekildiğinde ise halk subasar ormanların dibinden el büyüklüğünde siyah yengeçleri toplayarak ziyafet çekiyor. Darwin aynı zamanda dünyanın en önemli deniz kültür incisi yetiştirme merkezlerinden. Turistlerin rağbet gösterdiği aktivitelerden biri de okyanusta balık avı. Dev balıklar yakalıyorlar. İşte dünyanın bu çok özel köşesinde, yılbaşı günü 30 dereceye yaklaşan hava sıcaklığında, tüm evler özenle ışıklandırılıyor. Gece yarısı patlayan şampanyaların sesi, havai fişeklere karışıyor. Aile fertleri yeni yıl partilerinde mayolarla havuza atlıyor.
SPİL DAĞI (MANİSA)
Yeni yıl kutlaması ertesi gün de sürdü
2000’lerin başında, bir yılbaşını farklı şekilde karşılamak istedik, “şehzadeler şehri” Manisa’nın Spil Dağı’na gittik. 31 Aralık günü öğleden sonra, dört aile, 15 kişilik grubumuzla dağa vardığımızda her yer kardı. Çamlar gelin gibi süslenmişti. Yakından bakınca yaprakların ucundaki buz kristalleri görülüyordu, güneş vurunca bunlar ışıl ışıl parlıyordu. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın işlettiği bungalovlarımıza yerleştik. Birinin odasını yeni yıl yemeği için düzenledik. Şöminesi çıtır çıtış yanıyor, mis gibi reçine kokuyordu. Önceden sipariş ettiğimiz hindi dolmamız, yılbaşı pastamız, çerezlerimiz ve içkilerimiz masaya yerleştirildi. Çocuklar sevinçle karda oynuyordu. Dağın mis gibi havası, kar manzarasıyla unutulmaz bir yılbaşıydı. Ancak asıl sürprizle ertesi sabah karşılaştık: Gece kar kapılarımıza yığılmış, bizleri odalarımıza hapsetmişti. İlk şaşkınlığımız geçer geçmez kapılarımızdaki karları temizleyip birbirimize ulaştık. Telaşla jandarma ve itfaiyeyi aradık. Oysa yolu açacak ekipler şafak vakti yola çıkmıştı. Yolun açılmasını beklerken, tekrar şömineyi yaktık, geceden artan malzemeyle yeni bir sofra kurduk. Gülerek, eğlenerek en uzun yeni yıl kutlamamızı yaptık.
OSMAN ATASOY (GEZGİN)
BUZİOS (BREZİLYA)
Kahkahalarla karşılandık, yeni yılı havai fişeklerle selamladık
Hava kararırken pruvamızda Buzios’un ışıkları beliriyor. Üç gündür yoldayız. Uzaklar II Atlantik Okyanusu’nun hırçın sularını yararak ilerliyor. Yılbaşını Rio de Janerio’ya 150 kilometre mesafedeki Buzios’ta geçireceğiz. Sonra Horn Burnu’na, yani “Dünyanın ucuna” doğru seyahatimize devam edeceğiz.
Limana girerken Sibel elindeki fenerle denizi tarıyor. Balıkçıların suda yüzen halatlarının arasından geçerek demirliyoruz. Sahilden müzik ve kahkaha sesleri geliyor. Rüzgâr ve dalgaların sesine alışmış kulaklarımız için ne büyük bir değişiklik.
Ertesi gün kentin sokaklarını dolaşırken Brezilya’nın bu popüler tatil beldesinin Bodrum’a çok benzediğini fark ediyoruz. İnsanlar sahil boyunca bir aşağı, bir yukarı piyasa ediyorlar. Kalabalığın çoğu kadın. Uzun boylu, kırbaç vücutlu esmer güzelleri, son moda elbiseleri, düz tabanlı zarif sandaletleriyle salınarak sokakları arşınlıyor. Aralık Brezilya’da yaz. Plaj kıyafetleri gün boyu çıkarılmıyor. Tanga, g-string benzeri mayolarla otellerine dönen, dükkânlardan alışveriş yapan turistler görüyoruz.
Güneş batıp akşam serinliği kasabanın üzerine çökünce lokantalar, barlar, lüks butiklerle dolu sokaklar hınca hınç doluyor. İş adamı Bülend Özaydınlı da yılbaşını geçirmek üzere eşi ve oğluyla Buzios’a gelmiş. Bir yılı aşkın süredir ilk defa bir Türk ailesiyle buluşacağız. Geniş yapraklı ağaçların gölgelediği otellerinde bir araya geliyoruz. Terastan bakınca koyda demirlemiş Uzaklar gözüküyor.
Yılbaşına birkaç dakika kala muazzam bir gürültü kopuyor. Gökyüzüne yükselen havai fişekler birbiri peşi sıra patlıyor. Kasabanın üzeri şemsiye gibi akan ışık demetleriyle kaplanıyor. Teknedeki günü geçmiş işaret fişekleriyle biz de bu şenliğe katılıyoruz.
Türkiye’den Buzios’a bizim gibi deniz yoluyla gitmek isteyenlerin 11 bin kilometre kat etmeleri gerekiyor. Acelesi olanlar uçakla gidebilir. THY’nin İstanbul’dan Sao Paulo’ya doğrudan uçuşları bulunuyor.
SADUN BORO KOYU (MUĞLA)
Ege’nin koynunda, Denizkızı’nın masasında
Yılın son günü Sadun Boro Koyu’na giriyorum. İçerde başka tekne yok. Denizden yükselen bir metre kalınlığında bir sis tabakası suyun üzerinde asılı duruyor. Uzaklar II yavaşça ilerliyor. Koyun dibine yaklaşınca demiri bırakıyorum. Sadun Boro’nun Kısmet yelkenlisini bağladığı sahile doğru sokuluyorum.
Etraf o kadar sessiz ki bir an evvel motoru kapatmak için acele ediyorum. Az ilerde boz renkli bir inek geviş getiriyor. Manevra yaparken başını kaldırıyor, “Kim bu münasebetsiz...” der gibi yüzüme bakıyor.
Karadaki çam ağaçlarına koltuk aldıktan sonra kontak anahtarını çeviriyorum. Koy tekrar eski sessizliğine bürünüyor. Havuzlukta kahvemi içerken etrafı seyrediyorum. Üç yanımız çam ağaçlarından yeşil bir örtüyle çevrili. Bu koyun insanı adeta sarhoş eden bir enerjisi var. İçim sevinç doluyor.
Tahtadan yapılmış bir iskelede şişman bir adam oturuyor. Kim olduğunu biliyorum; Denizkızı adlı lokantanın sahibi Efe. Levrek oltalarını kontrol ediyor olmalı. Biraz sonra botla o iskeleye çıkacağım. Masamızı kuracağız.
Gökova Körfezi’nin güney yakasındaki Okluk ya da denizciler arasındaki ismiyle Sadun Boro Koyu, Marmaris’e 30 kilometre mesafede. Bodrum’a denizden uzaklığı ise sadece 35 mil. Gökova’nın bu en korunaklı koyu her havaya kapalı. Kışın en kötü havalarda bile emniyetle kalmak mümkün. Dışarıda kıyamet kopsa içerde yaprak kıpırdamıyor. En güzel zamanı sonbahar ve kış ayları... Bu aylarda balık da bol... Suyun altındaki taşlara yuva yapan ahtapotlar ise Sadun Boro’nun mülkü! Tutmak için kendisinden izin almak gerekiyor. Sahilde üç tane kır lokantası bulunuyor. Denizkızı adlı olanı kışın da açık...
GÜVEN EKEN (DOĞA DERNEĞİ BAŞKANI)
KAVİR ÇÖLÜ (İRAN)
Kervansaraylarda öyküler dinledik
Kavir Çölü dünyada gördüğüm en etkileyici yerlerden biri. Çölde yüzlerce yıl önce inşa edilmiş kervansaraylar var. Kervansarayların kumdan duvarlarına, İranlılar’ın masalsı muhabbeti eklenince inanılmaz bir gece ortaya çıkıyor. İnsanların sorduğunuz her soruya kısa bir hikayeyle yanıt vermesi, size yeni yıl gecelerinin ve hayatın geçiciliğini hatırlatıyor. Sizi olmamız gereken hale yaklaştırıyor.
GEDİZ DELTASI (İZMİR)
Doğanın nabzını tuttup, sessizliği yaşıyorum
Yılbaşı’nda Gediz Deltası’ında, deltanın ıssız köşelerinden birinde olmayı seviyorum. Tüm İzmir eğlenceyle kendinden geçmişken, çakalların ulumasını ve flamingoların çığlıklarını dinlemek, gökyüzünü seyretmek, ateş başında sohbet etmek bana göre eğlencenin en güzeli. Asıl heyecanlı olan ise sabah güneşle beraber uyanmak. Kısa bir süreliğine de olsa dünyanın sessizliğinin tadını çıkarmak...
TİMUR ÖZKAN (ANKARALI GEZGİNLER DERNEĞİ KURUCUSU)
AMSTERDAM
Şehir meydanı şenlik yeri
90’lardan itibaren, her yılbaşını bir grup gezginle farklı kentlerin meydanlarında, sokaklarında karşılıyoruz. Dev noel ağaçlarının altında günün son dakikalarını geri sayarak uğurluyoruz. Moskova, Madrid, Varşova, Helsinki’de birbirine benzer atmosferle karşılaştık. Fakat Amsterdam’ın Dam Meydanı’nı diğerlerinden farklı. Daha coşkulu. Amsterdam, şehir içindeki 90 kanalı, bin civarında köprüsü, mimari dokusu, kanallardaki tekne evleri, farklı dinleri, ırkları buluşturan nüfusuyla sıradışı bir şehir. Roma gibi meydanlar, Venedik gibi kanallar, Paris gibi kafeler kenti. Aynı zamanda özgürlükler şehri: Kafelerinde uyuşturucu serbest, eşcinseller evlenebiliyor, onların kafe, otel, barlarında gökkuşağı bayrakları dalgalanıyor, haritalarda kırmızı noktayla işaretlenen semtlerde erotizm sokaklara taşıyor. Dam Meydanı’nı tarihi istasyon binasının önündeki Belediye Meydanı’na bağlayan Damrak şehrin merkezi. Kanal turları buradan başlıyor, meşhur “Kırmızı Fener Sokağı” da burada. Meydan günün her saatinde sokak dansçıları, canlı heykeller, müzisyenler için açık sahne. Yılbaşı gecesi dünyanın dört bir yanından turistle doluyor. Kente gitmişken görebileceğiniz pek çok müze var: Seks ve Haşhaş müzeleri, sanatseverlerin hayran kaldığı Stadeljik ve Van Gogh müzeleri. Ortaasya’dan Osmanlı’ya, oradan Hollanda’ya uzanan bir maceraya tanık olacağınız Lale Müzesi, 300 yıl öncesinden gemi örnekleri görebileceğiniz Denizcilik Müzesi, Anna Frank’ın evi... Ve pazarlar: Singel Kanalı’nın yüzer çiçek pazarı, Waterloo Meydanı’ndaki bitpazarı, peynir ve pırlanta imalathaneleri. Gideceklere bir öneri: Buket Uzuner’in burada yazdığı “Oblomov Bar’da Bir Öğle Sonrası” adlı öyküsünü Amsterdam’da, adı geçen barda okuyun...
BEYPAZARI
Ankara’nın yanıbaşındaki açıkhava müzesi
Ankara’nın Beypazarı ilçesinde yılbaşı geceleri abartılı gösterişten uzak, dingin bir atmosferde yaşanır. Sivil mimarimizin en güzel örneklerinden ahşap konaklarda konaklayabilir, geleneksel mutfağımızın unutulan lezzetlerini tadabilirsiniz. Beypazarı, Selçuklular döneminde zengin bir ticaret kasabası, Osmanlılar’da önemli bir sipahi merkeziydi. İsmini, sipahi beyinin burada yaşamasından alıyor. Bugün çoğunluğu 1800’li yıllara tarihlenen konak, han, kervansarayları, sokaklarıyla bir açıkhava müzesi ve turizm merkezi. Evlerin çoğu restore edilmiş, otel, pansiyon, restoran, müze, kültür merkezine dönüştürülmüş. Kent Tarihi Müzesi olarak düzenlenen Rüstempaşa Okulu, Beypazarı Tarih ve Kültür Evi olarak düzenlenen Nurettin Karaoğuz Konağı ile Yaşayan Müze olarak düzenlenen Abbaszade Konağı görülmeye değer. İlçe merkezinin bütün güzellikleriyle en iyi göründüğü bölge Hıdırlık Tepesi. Burada çayınızı yudumlarken, çevreyi fotoğraflayabilirsiniz. Tepenin eteğinde restorasyonu devam eden Suluhan ile 13. yy eseri Sultan Alaaddin ve 17. yy eseri Kurşunlu camileri, bu panorama içinde dikkat çeken yapılar. Beypazarı mutfağını Tarihi Taş Mektep başta olmak üzere çeşitli konaklarda tadabilirsiniz. En sevilen yemekler: ev tarhanası, Beypazarı güveci, yaprak sarma, 80 kat baklava. Çarşıda rastlayacağınız, tatmanızı, almanızı önereceğim lezzetler arasında İskoç bisküvisine rakip tereyağlı “Beypazarı kurusu”, havuç lokumu, cevizli sucuk, erişte, ev yapımı tarhana yer alıyor. İlçenin dantel, nakış gibi geleneksel el işlerini, 200 yıl önceki halini koruyan tarihi çarşıda, Alaaddin Sokak’ta hafta sonları açılan kadınlar pazarında, İmaret Meydanı’ndaki dükkanlarda bulabilirsiniz. Beypazarı’nın ünlü telkarileri Belediye’nin altındaki Gümüşçüler Çarşısı’nda yapılıyor. Kuyumcular ince gümüş, altın telleri hasır gibi örüp mücevhere dönüştürüyor...
FAZIL SAY (PİYANİST, BESTECİ)
LUZERN (İSVİÇRE)
KKL’den göl manzarası harikadır
Luzern Gölü’nün kıyısındaki şehir, yılın her ayında güzel. Kışın çevresindeki dağlar beyaza boyandığında çok daha etkileyici bir görünüme kavuşuyor. Tarih boyunca önemli bir kültür kenti olmuş. Stravinski dahil pek çok önemli sanatçı burada yaşamış. Çok güzel konser salonları var. Yazın Avrupa’nın en iddialı klasik müzik festivallerinden biri düzenleniyor. Yılbaşında da şehir süsleniyor, canlanıyor. Pek çok kültürel etkinlik düzenleniyor. Zaten, butik otelleri, şık caddeleri, casinolarıyla tam bir turizm merkezi. Ben kış aylarında gölün kıyısında yürüyüş yapmayı seviyorum. Göl kıyısındaki konser salonu KKL’nin Seebar’ından kış manzarası çok güzeldir. Yine göl kenarında tiyatrocuların buluştuğu kafelerin atmosferi görülmeye değer.
PATARA
Yeni yılın ilk gününde kumsalda yürüyün
Sevdiği kişiyle, kalabalıklardan uzak, kendini dinleyerek, çevreyi gözlemleyerek yeni yıla girmek isteyenler için Antalya’nın Kalkan Beldesi’ndeki Patara’yı öneririm. Burada 12 ayın 10’unda yaz atmosferi yaşanır. Kışın güneşli günlerinde, hatta yağmurlu fırtınalı havalarda bile doğaüstü manzaralarla, baş döndürücü renklerle karşılaşırsınız. Şimşekler mor, mavi, kırmızı kıvılcımlarla bulutların arasından akar. Gece gökyüzü yıldızlarla donanır. Binlerce yıl önce Likye Birliği’nin merkezi olan şehrin kalıntıları, Romalılardan kalma zafer takı, bazilikalar sizi geçmişe götürür. Eğer yolunuz düşerse, yeni yılın ilk yılın ilk gününde kumsalında uzun bir yürüyüşe çıkmanızı, dalgaların sesine kulak vermenizi, geçen yılı değerlendirmenizi, yeni yıla umutla başlamanızı öneririm.
NAZLI ERAY
HONOLULU (ABD)
Sanki ölüp gözümü cennette açmıştım
Hawaii’nin başkenti Honolulu’ya iki kez yılbaşı döneminde gittim, ikisinde de birer hafta kaldım, dönmek istemedim. San Francisco’dan, Guam Adası üstünden 14 saatlik uçuşla ulaştım. Ama bu kadar zahmete değdi. Ölüm sonrasında cennette gözünü açmak gibi bir his yaratıyor insanda. Bu dünyanın dışında, çok farklı bir atmosfer. Okyanusun ortasında küçücük bir noktada olmak insanı etkiliyor. Uzakdoğu’nun iç burkan fakirliği yok. ABD’nin parçası olmasına karşın özgünlüğünü koruyor. Havaalanında bizi şişman noel babalar karşıladı. Salonda suni kar yağıyordu. Kapıdan çıkınca sıcak, nemli bir dünyaya girdik. Kaldığım Hawaii Hilton, bu otel zincirinin dünyada gördüğüm en güzel tasarımlarından biriydi: Orkideler, incilerle, rengarenk süslenmiş salonlar, restoranlar, ortasında gökyüzünü görebildiğim geniş bir meydan, mermer beyazı kumlu bir sahil. Waikiki Beach’te yılın son günbatımını izledim, inci avcılarıyla tanıştım, suya bakıp resim yapan ressamlar portremi çizdi, çevrede rengarenk büyük papağanlar uçuyordu. Kendimi takvim yapraklarından birinin içinde hissettim. Yılbaşını hem ABD hem Polinezya usulüyle kutluyorlar. Kentin içindeki çarşılar süsleniyor. Yol kenarında meşaleler yanıyor. Sokaklar tehlikesiz. Halkı çok güleryüzlü. Herkes çalışıyor: Tahta maske yapanlar, ipe orkide dizenler... Renk bolluğu var, gündüzü de gecesi de renkli. Havada hep yerel müzik var. Pazarda kumaşcılar, ipekleri metrelerce açıyor, rengarenk. Yakında terziler var, hemen dikiveriyor. Şehrin arka sokaklarındaki gece kulüplerinde genç kızlar sahnede çıplak dans ediyor. Bayağılıktan uzak, son derece estetikler, dansları mum alevlerini andırıyor. Ada mutfağında her yemeğe mutlaka ananas ekleniyor. Ananasa ve ıstakoza doyuyorsunuz. Trader Vic’s restoranlarının mönüsü kadar atmosferleri de unutulmaz. Yemyeşil ormanın içinde, ağaçlara rüzgar çanları asılmış, rüzgarda çanlar çalıyor, aralarında büyük papaganlar uçuyor. İnsandan korkmuyorlar. Renkleri gözalıcı: Koyu kırmızı, yeşil, mavi... Bu kadar güzelliği bırakıp ayrılmak zor oluyor. Uçakta Amerikalı bir gruba kulak misafiri oldum. Hararetle “Rio mu güzel Honolulu mu” tartışması yapıyorlardı. Çoğunluk oyunu Honolulu’dan yana kullandı. Buna ben de katılıyorum.
HATAY
Mistik atmosfer, unutulmaz lezzetler
Mistik bir atmosferde, unutulmayacak lezzetlerin eşliğinde yeni yıla girmek isteyenlere Hatay’ı öneririm. Yılbaşı akşamı Türkiye’de havanın ılık olduğu şehirlerden biridir. Bir kış günü, Samandağ sahilinde dalgaları seyretmiştim. Rüzgar denizin kokusunu getiriyordu, dalgaların rengi etkileyiciydi. Sonra 2300 yıl önce esirlerin kayaları oyarak dağda açtıkları görkemli Titus Tüneli’nden geçmiştim. Hemen arkasındaki dağda, yine kayalara oyulmuş 12 kaya mezarı vardı. Bunlardan en büyüğü beşikli mağaranın, girişteki sütunları, galerileri gözalıcıydı. Yakınlardaki Hazreti Hıdır’ın Makamı olarak bilinen türbeye uğradım. Hıristiyanlar ve Müslümanlar için kutsal mekandı. Halk Hz Musa ile Hz Hıdır’ın burada buluştuğuna, her cuma Akdeniz’in taşarak dalgalarıyla bu kutsal mekanı yıkadığına inanıyordu. Özel bir ritüeli vardı türbenin. Bunu yakındaki bakkaldan öğrendim. Koşarak girdim, köşelere yığılmış tütsü taşlarından birer avuç alıp, diğer köşelere serpiştirdim ve aynı hızla çıktım. Sonra bir dilek tuttum. Türbeden çıkışta, narenciye bahçeleri arasında yürüdüm. Portakal, mandalina ikram ettiler. Hatay merkezindeki parke taş döşeli daracık sokakların herbiri farklı bir sürpriz görüntüye açılıyordu. Dünyanın sayılı mozaik koleksiyonlarından birine sahip olan Hatay Müzesi’ni gezerken tuhaf bir duyguya kapıldım: Duvardaki panolardan binlerce yıl öncesinin insanları sanki adımlarımı izliyordu. O kadar canlıydı görüntüleri. Hatay mutfağı muazzam bir zenginlik. Harbiye semtinde, Şelale Restoran’da, şelalenin sesini dinleyerek tattığım mezelerin, yemeklerin tadı hâlâ damağımdadır. Hatay’ın özel, çok hafif künefesini de anmadan geçmeyeceğim.
AYNUR TATTERSALL (GAZETECİ)
LONDRA (İNGİLTERE)
Themes kıyısında şampanyanızı açın, havai fişekleri izleyin
Yeni yıl yaklaşırken heyecan sarar beni, sürprizlerle dolu yeni bir yıla özlemin iç kıpırtısıdır bu. Londra’da yaşamama, her anı Londra’lı gibi hissetmeme rağmen yeni yıla bu şehirde girmek için sabırsızlanırım. Yeni bir yılı kucaklamanın heyecanıyla iki kat hareketlenen şehre bu haliyle tekrar aşık olurum. O gizemli havası tekrar büyülüler beni.
Rengarek süslenmiş, hergün geçtiğim arnavut kaldırımlı sokaklardan ilk defa geçiyormuşum gibi hissederim. O, her saat çalan çanlar sanki bir başka tınlar. Giderek soğuyan hava, sanki yüzüme beni uyandırmak, yeni yıla hazırlamak için vurur. Kentte heyecan yeni yılın birkaç hafta öncesinde başlar. Noel nedeniyle süslenen mağaza ve sokaklar sizi büyük güne yavaş yavaş hazırlar. Dünyanın dört bir yanından binlerce kişi gelir şehre.
GEÇEN YIL HAVAİ FİŞEKLERİ 700 BİN KİŞİ İZLEDİ
Yılbaşının en ilgi çeken organizasyonu Thames Nehri’ndeki havai fişek gösterileri. Dünyanın en yüksek dönme dolaplarından London Eye’dan yapılıyor. 135 metre yükseklikteki dönme dolap üzerinde sunulan renk cümbüşünü geçen yıl 700 bin kişi izledi. Hep bir ağızdan geri sayıp, sonra şampanyayla kutladılar. Ben de elimde kadehimle oradaydım. Böyle bir kalabalığı daha önce görmemiştim. Bir önceki yıl alana geç gittiğim için kalabalığın çok uzağında kalmış, bu atmosfere tanık olamamıştım. Havai fişek gösterileri Victoria, Westminster ve Southbank’ı içeren alanda, nehrin iki kıyısından izlenebiliyor. Görüntü nehre yaklaştıkça güzelleşiyor. Bunun için erkenden gidip, güvenlik şeridinden geçmelisiniz. Alan dolunca girişler durduruluyor.
Kalabalığın içine girmeden havai fişekleri izlemek isterseniz nehirdeki restoran gemilere rezarvasyon yaptırmalısınız. Yemek, içki, müzik dahil fiyatlar kişi başı 140 sterlin’den başlıyor. (300 TL)
NEHİR MANZARALI RESTORAN VE BARLAR
Nehre yakın manzaralı bar ve restoranlar özel programlar düzenliyor. Sabahın ilk ışıklarına kadar eğlenebileceğiniz, hem yemek yiyebileceğiniz hem de muhteşem havai fişek gösterilerini izleyebileceğiniz restoran ve barlar arasında en çok reyting alanlar; Millbank Tower’ın 29’uncu katındaki Altitude 360, Southwark’daki Las Iguanas, South Bank’taki nehir manzaralı sekiz katlı ünlü Oxo Tower. Mönülerin fiyatı kişi başı 190 sterlinden başlıyor. Saat 19.00’dan önce restoranda olmalısınız. (www.viewlondon.co.uk)
TİYATROLAR, ŞOVLAR
West End’in ünlü tiyatroları yeni yılın ilk günü açık. Şu anda en popüler 10 oyun: We Will Rock You, Chicago, Les Miserables, The Lion King, The Phantom of the Opera, Oliver, Billy Elliot, Thriller, Grease ve Mamma Mia. Filmi çok ilgi gören Mamma Mia ve Billy Elliot’ı görmenizi tavsiye ederim. Oyunların çoğu Picadilly Circus veya Victoria İstasyonu’ndan yürüme mesafesinde. Biletinizi Londra’ya gelmeden, internetten ayırtın. (www.visitlondon.com)
Yeni yılın ilk günü yapılacak en güzel şey, Victoria İstasyonu önünden başlayıp uzun bir yürüşe çıkmak. Önünüze sırasıyla Buckingham Sarayı, St. James Park, Green Park ve Hyde Park gelecek. Kraliyet parklarında yürüyüşün keyfine doyum olmuyor. St James Park içindeki Cafe in The Park’da özel sunulan İngiliz kahvaltısıyla güne başlayabilir, ardından 350 hektarlık alana yayılan Hyde Park’ın Serpentine Bar’ında geleneksel İngiliz çayı eşliğinde havuçlu keki tadabilirsiniz. Yolunuz Hyde Park’a düşmüşken, 4 Ocak’a kadar açık kalacak lunaparka, buz pateni sahasına gözatabilirsiniz.
Londra’nın en eğlenceli organizasyonlarından biri yılın ilk günü gerçekleştiriliyor. Bu yıl 25’inci kez yapılacak Yeni Yıl Yürüyüşü, Parlamento Meydanı’ndan başlayacak. Yürüyüşe 20’den fazla ülkeden 10 binden fazla kuruluş temsilcisinin katılması bekleniyor. Geleneksel kıyafetler içindeki katılımcıların müzikler eşliğinde yaptığı bu gösteriyi kaçırmayın.
İNDİRİMLER BAŞLADI
Eğer daha hareketli bir gün geçirmek ve alışveriş yapmak isterseniz, lüks mağazalarda neredeyse yüzde 90’a varan indirimler başladı. Alışverişin kalbi Oxford Circus çevresinde atıyor. Oxford Steet ve Regent Street üzerinde Timberland, Hugo Boss, River Island, Debenhams, Mango, New Look, Zara başta olmak üzere birçok marka indirimde. Aklınıza gelecek her şeyi bulabileceğiniz Selfridges, Harvey Nichols ve Harrods’a gibi çok katlı mağazalar yeni yılda müşterilerine sürprizler hazırlıyor.
BUNLARI UNUTMAYIN
* Panoromik şehir turu için üstü açık Original Tour ve Big Bus’ı tercih edebilirsiniz. 28 sterlinlik bilet 24 saat geçerli. Duraklarda inip binebilirsiniz. Fiyata Thames Nehir turu dahil. * Otelinizin rezarvasyonunu mümkün olduğunca önceden yaptırın. Son dakika fiyatları hep zamlı oluyor. Easy Otel ve benzeri ucuz üç yıldızlı otellerde havlu, saç kurutma makinesi dahil pek çok hizmet için ekstra ücret talep ediliyor. * Şehir gelişkin bir metro ağına sahip. Ucuz ulaşım için Londra’ya vardığınızda hemen metroda, otobüste ucuz seyahat için oyster kart alın. Merkez metro istasyonlarında Türkçe dil destekli makineler var. * Otelinizin metro istasyonuna yakın olmasına dikkat edin. Victoria İstasyonu’nu merkez alıp oradan alışverişin kalbinin attığı Oxford Circus’a, Parlamento’nun olduğu Westminister’a, Buckingham Sarayı’na, National History Müzesi’ne kolayca ulaşabilirsiniz.