Yemyeşil vadide, cennet gibi güzel bahçe
Divriği’den Erzincan’a giderken çalan türküye kulak kabartıyorum: “Eğin dedikleri bir küçük şehir/ Ana ben cahilem, çekemem kahır...” Kemaliye’nin eski adı Eğin. Fırat’ın Karasu koluyla beslediği bereketli topraklar aynı zamanda ‘Sakin Şehir’ unvanlı.
Radyoda çalan türkü “Dön gel ağam, dön gel paşam Eğinli misin?” diye sürüyor. Eğinli değilim ama içimdeki bu seyahat tutkusu olduğu müddetçe memleketimin her bir köşesini görmeye kendimi yeminli sayıp zaman zaman yollara düştüğüm doğrudur. Türkülere, şiirlere, romanlara konu olan, Anadolu’nun şirin ilçesi Kemaliye, eski adıyla Eğin, tarih kokan sokakları, yarısı taş, yarısı ahşaptan evleri ve büyüleyici güzelliğiyle Karasu’nun kenarında adeta saklı bir cennet gibi karşılıyor bizi... Fırat’ın iki kolundan biri olan Karasu’nun, yıllar içinde kayaları aşındırarak oluşturduğu yemyeşil bir vadide yamaca doğru yükselen bir yerleşim alanı Kemaliye.
Karasu, bu şirin ilçenin ortasından geçip giderken adı gibi kara akmıyor. Sarp kayaların arasında vadi boyunca süzüle süzüle kıvrılıyor, yemyeşil görüntüsüyle doyumsuz bir güzelliği yansıtıyor. İlçeye girer girmez manzara ve hatırı sayılır insan kalabalığına şaşırmıyoruz. Bir zamanlar bu topraklardan yaban illere göçler çok olunca hasret türküleri vadinin eteklerinde yankılanıp durmuş. Lakin bugün Eğin, kuş uçmaz kervan geçmez konumundan çoktan çıkmış. Sakinliği ve güzelliğiyle büyüleyen Karanlık Kanyonu ve dünyanın en zor yolları arasında gösterilen 8 kilometrelik ‘Taş Yolu’yla turizmin parlayan yıldızlarından biri olmaya aday. ‘Eğin’ sözcüğünün Horasan’da ‘Ağın’ denen bölgeden gelen bir oymağın adı olduğu söyleniyor. Kelime zamanla ‘Eğin’ şeklini almış. Bir başka kaynağa göre de ‘cennet gibi güzel bahçe’ demek.
Bugünkü adının veriliş hikâyesiyse Eğinliler için gurur verici. 1922’de, yöre halkının kurtuluş mücadelesindeki katkılarından dolayı TBMM kararıyla bizzat Atatürk’ün kendi adından esinlenilerek ilçenin adı ‘Kemaliye’ olarak değiştirilmiş. 2021 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne alınan Kemaliye, 2022’de de Cittaslow (Sakin Şehir) ağına dâhil edilerek ülkemizin uluslararası iki ödüle sahip nadir yerlerinden biri oldu. Bir yeri en iyi tanımanın yolu orayı adım adım dolaşmaktır deyip Kemaliye’nin sokaklarına atıyoruz kendimizi. Girdiğimiz birçok sokakta evlerin altından geçen kanallardan gürül gürül akan sularla karşılaşınca şaşırıyoruz.
Çağıl çağıl akan su sanki tabiatın coşkusunu ve neşesini de beraberinde getiriyor. Bu ses bir melodi gibi hem kulaklarımızı hem ruhumuzu okşuyor. İlk durağımız Kemaliye Kültür ve Etnografya Müzesi oluyor. Müzede Kemaliye’ye özgü yerel kıyafetler, geçmişte kullanılmış günlük ev eşyası ve eski paralar sergileniyor. İkinci uğrak noktamız da içinde kayaç, mineral, fosil ve biyolojik ve jeolojik örneklerin sergilendiği Prof. Dr. Ali Demirsoy Doğa ve Tarih Müzesi. Bir zamanlar yöre delikanlılarının çalışmak için büyük şehirlere gitmelerinin ardından eşleri ya da yavukluları tarafından dillendirilen birbirinden güzel, buram buram hasret ve sevda kokan sözlerin tabelalar üzerinde sergilendiği Mani Sokağı’nı es geçemiyoruz.
Bir hayli ilgi çeken sokak, halk edebiyatı meraklılarının hoşça vakit geçirebileceği bir mekân olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. İlçeyi dolaşırken bir yöresel lezzet durağı çıkıyor karşımıza: Lökhane... Burası özel bir işletmeciye ait. Kemaliye’nin coğrafi işaretli ürünü ‘Eğin/Kemaliye dutu’ ve cevizden yapılan, ‘padişah tatlısı’ olarak da adlandırılan ‘lök’ damaklarımızda enfes bir tat bırakıyor. Maalesef zamanımızın yetersizliği nedeniyle Karanlık Kanyon’u gezemiyoruz. Bu doğal güzellik günümüzde base jump, wingsuit atlayışı, rafting gibi su sporuyla ilgilenenler tarafından bir hayli ilgi görüyor. Aldığımız bilgilere göre kanyonun üzerinde yapılması planlanan ‘Sırat On Fırat’ isimli asma yürüyüş köprüsü de şimdiden heyecan yaratan bir proje olarak dikkat çekiyor.
‘O köy bizim köyümüzdür’
“Orada bir köy var uzakta/Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” şiiri hepimizin hafızasındadır. Bu eseri Ahmet Kutsi Tecer’in doğduğu yer için yazdığı söylenir. İşte bu malum köy, Kemaliye’nin hemen yanı başında, 5 km’lik mesafedeki Apçağa Köyü. Yolumuzu buralara kadar düşürmüşken uğramayı da ihmal etmiyoruz. Ahmet Kutsi Tecer Kültür Evi’nde şairin kişisel eşyası, köy yaşamında kullanılan otantik eşya, yöresel kıyafetler, eski tarım aletleri ve köye ait eski fotoğraflar sergileniyor. Kemaliye’den ayrılırken zihnime yine aynı türkü takılıyor. Eşimin “O türkü değişmiş” demesiyle gerçekten türkünün sözlerini birazcık değiştirdiğimi fark ediyorum: “Eğin dedikleri bir küçük şehir, bu ne güzellik Ya Rab! Yanından akıp giden bir güzel nehir...”