Paylaş
Dünyada kahve tüketimi sıralamasında ilk 20’de bile değiliz. Ama okkalı bir Türk kahvesi olmadan günü geçirmek çoğumuz için imkânsız. İster nesilden nesile geçen bir alışkanlık deyin, ister kafein bağımlılığı...
İklim değişikliği sebebiyle düşen hasat miktarları küresel kahve fiyatlarında son 10 yılın en büyük artışlarına sebep oldu. Bu yıl dolar bazındaki 3.5 kat artış herkeste bir panik de yarattı. E, bizdeki kur dalgalanmalarını da hesaba katınca tablo diğer ülkelere göre biraz daha endişe verici oluyor haliyle.
Bu hasat miktarı düşüşlerine ve fiyat artışlarına şaşırmamak gerek. Biliminsanları gümbür gümbür gelen iklim krizini ve yaratacağı sıkıntıları her fırsatta dile getirdi. Dünyanın en büyük kahve tedarikçisi Brezilya başta olmak üzere, üretime elverişli birçok bölgedeki uzun ve aşırı yağışlar veya kuraklık, fazla soğuk ve don olayları tarımı olumsuz etkiledi; mahsulde istikrarsızlık yarattı. Hal böyle olunca, akla bu iklim değişikliğiyle hangi topraklarda yetiştirilebileceği, hangi ülkelerin ‘yeni kahve ülkeleri’ olabileceği soruları geliyor. Fakat maalesef araştırmacılar durumu pek parlak görmüyor. Yükselen sıcaklıklarla birlikte 2050’ye kadar kahve yetiştirmeye uygun alanların yüzde 50 oranında azalması bekleniyor. Ama diğer yandan da geçen aralık ayında Tanzanya’da yaptığım çekimlerde öğrendiğim kadarıyla iklim oradaki üretimi Güney Amerika kadar etkilememiş mesela. Dramatik bir fark yaşanmadığını anlatmışlardı.
YENİ ÇÖZÜMLER DE GELECEK
Bir tarafta yükselen fiyatlar, diğer tarafta tüm dünyada sayıları her geçen gün çoğalan kahve dükkânları, bu işi sanat olarak gören barista’lar ve kahvenin bir sosyalleşme aracı olarak hayatımıza entegrasyonu... Peki, kahvenin yerini ne tutabilir dersiniz? Tabii ki en önemli atak birkaç ay önce, bizim de ‘Gastronomi Kazanı’ haberlerimizde duyurduğumuz gibi, dünyada kahve tüketiminin en yüksek olduğu Finlandiya’dan geldi. Finli biliminsanları kahve yapraklarından temin ettikleri hücre kültürlerini biyoreaktörlerde kontrol edilebilir sıcaklık, ışık ve oksijen ortamında çoğaltarak lezzet ve koku olarak kahveye çok benzeyen yeni bir madde elde etti. Tadı nasıl mı? Uzmanlara göre bu kahve tat olarak tek menşeli yani bir Kenya veya Brezilya kahvesinin karakterini taşımıyor. Alışık olduğumuzdan farklı bir kahve harmanı gibi; kafein miktarı düşük, meyvemsi notaları zayıf. Elbette tadını başta yadırgayanlar olacaktır ama konu tehdit altındaki milyarlarca dolarlık bir endüstri olunca bence lezzeti geliştirme konusunda yeni çözümler mutlaka gelecektir. Ayrıca daha az emek ve kaynak kullanımı sebebiyle yapay kahve gerçeğinden daha sürdürülebilir görünüyor.
Acaba Türk kahvesini bu yapay kahveden üretsek nasıl olur? Kahve içmemin yasak olduğu bir dönem ben İtalya’dan aldığım kavrulmuş arpa kahvesini daha ince çekip denemiştim, o yoklukta pek hoşuma gitmişti doğrusu. Fakir-i tiryakiyeyle, yani bir zamanlar içildiğini çok duyduğumuz nohut kahvesiyle kendini avutmuş bir neslin torunlarıyız, malum. 1. Dünya Savaşı sonrası yaşanan maddi sıkıntılar, kahve ithalatının durması gibi sebeplerden ötürü doğan kahve ihtiyacını nohudu toz haline getirip kahve yaparak çözmüşüz zamanında... Köpük yapsın diye de biraz karbonat ilave etmişiz. Bamya tohumlarını kavurup içen de olmuş, daha önce yapılan gerçek kahvenin köpüğüyle tekrar kahve pişiren de (cavcav kahvesi)... Anlayacağınız, her daim bir yolunu bulmuşuz 40 yıl hatır yaratmak için. Tabii ki durumlar pek iç açıcı değil ama sonuçta kahve bir keyif içeceği. Acaba buğday gibi tahıllarda yaşayacağımız sıkıntıya mı daha fazla odaklansak; ne dersiniz?
Paylaş