Yaz sonu sakinliği, sığ ve sıcak deniziyle güvenli iki adres
Gizem ve minik seyyah Lorin’in bu ay rotası Kuzey Ege’nin gözdesi Ayvalık ve ardından bir klasik olan Erdek... Ayvalık’ta çocuklarla birlikte yapacak çok şey yokmuş gibi görünse de sığ ve bu mevsimde sıcak olan denizi, rengârenk ara sokakları huzur dolu bir tatil vaat ediyor. Erdek ise İstanbul’a yakınlığı, Marmara’nın en güzel denizi, koruduğu 90’lar ruhu ve bütçe dostu olmasıyla cazibe noktası...
Eylülde deniz tatili için Kuzey Ege her zaman iyi bir seçenektir. Hem o buz gibi deniz suyu ısınır, hem kalabalıklar sakinleşir hem de akşamları Ege’nin nemli yapış yapış havası yerine tatlı serin bir yaz akşamı karşılar sizi. Biz bu ay Lorin’le Ayvalık’ı gezmek istedik. Ben en son, evlendiğimiz ilk yıl eşimle gitmiş, bir daha yolumu bu tarafa düşürememiştim. Sığ denizi aklıma gelince, yüzmek üzere olan Lorin için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüm. Bodrum’dan sabah 9.00’da yola çıktık ve 13.30 civarı otelimizdeydik. Lorin, artık yol uzun dediğimde vurup kafayı uyuduğundan molasız, kolay bir yolculuk oldu.
Biz davetli olarak D-Resort Murat Reis’te konakladık. İtiraf etmeliyim Lorin’le yaptığımız anne-kız tatillerinde ilk defa dinlendim, kendime vakit ayırabildim hatta koca bir yaz 20 sayfadan öteye gidemediğim kitabımı bitirmek üzereyim. Bunun sebebi otelin çok kompakt olması. Misal odanızdan denize ya da havuza gitmek bir dakika. Bir dakikada oda, bir dakikada kids club ve restoranlara ulaşabiliyorsunuz. Lorin’i kids club’dan çıkarmak için her defasında yalvarmak zorunda kaldım. Oyun ablaları, okulöncesi eğitmeni olduğundan çocuklarla tam anlamıyla mükemmel ilgileniyorlar. Otelde görevli tüm personel de keza böyle...
Lorin kendine birçok arkadaş buldu. Bahar, Zehra, Lina, Azra... Tam bir kız çetesiydiler. Birlikte denize girdiler, otelin kocaman bahçesinde oyunlar oynadılar... 4 senedir hayalini kurduğum bu tatil, sonunda Ayvalık’ta bizi buldu. Ayvalık’ın neresinde kalırsanız kalın plajlarının birçoğu kum ve sığ. Uzaklaştı mı, ne olur gibi vesveseleri bırakıp rahatça şezlongunuza uzanabiliyorsunuz. Üstelik suyun ısısı da tam çocuklara göre... Yalnız plajların birçoğunda denizkestanesi ya da kumun içine gömülü küçük çakıllar olabiliyor, yanınızda deniz-havuz babeti götürmeyi unutmayın... Kova-kürek de tabii. Sarımsaklı, Badavut ve Ortunç Koyu gözde sahiller.
Yeni sanat rotası Küçükköy Gelelim çocukla Ayvalık’ta görülebilecek yerlerin listesine... Pandemiyle birlikte bir hayli göç almış. Artık rakı-balık-Ayvalık tanımını geride bıraktığını söyleyebiliriz. Ara sokaklarında butik pizzacılar, makarnacılar, tasarım eşya satan dükkânlar var. Arnavutkaldırımı ara sokaklarda pusetle ileri sürüş tekniği geliştireceğinizin de garantisini veriyorum. Yürüyebiliyorsa, ara sokakları yürütün, puset ancak sahilde işe yarıyor.
Ayvalık merkezde görülecek önemli noktalardan biri Taksiyarhis Anıt Müzesi. Dışarıdan oldukça mütevazı görünen bu kilisenin içi oldukça ihtişamlı ve zarif. Hemen yakınındaki Saatli Cami de görülmesi gereken bir başka yapı. Ve tabii Şeytan Sofrası’nı unutmamak lazım. Burası günbatımını izlemek için ülkedeki en iyi yerlerden.
Tatilinizin bir akşamını Ayvalık’a ayırırsanız bir diğer akşam da Cunda’yı gezebilirsiniz. İkisi bir arada zor ama Cunda’yı deniz hariç tutarsak yarım günde de gezebilirsiniz. Sıralamak gerekirse, Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı, Cunda Yel Değirmeni, Rahmi M. Koç Müzesi, Taş Kahve ve Anelemmatik Güneş Saati. Tüm bunların arasında Cunda’da Lorin’in en çok mutlu olduğu yerler Rahmi Koç Müzesi ve Anelemmatik Güneş Saati oldu. Elips biçimindeki çizginin içinde, bulunduğunuz ayın levhasının üzerinde duruyorsunuz. Gölgeniz hangi saat aralığına düşüyorsa saati yanılmadan öğrenebiliyorsunuz. Lorin’in 3’er saniye arayla arka arkaya “Peki şimdi saat kaç anne” diye sorduğunu not düşeyim.
Bizim 3 günlük kısa tatilimizde son rotamız eski adıyla Yeniçarohori yani Yeniçeri, yeni adıyla Küçükköy oldu. Mübedelede Boşnaklar yerleşmiş. Hâlâ Boşnakların da yaşadığı bir sanat köyü artık burası. Ayvalık merkeze 10-15 dakika uzaklıkta. Birkaç yıl önce şehirden sanatçı bir grubun buraya yerleşmesi ve köyü dönüştürme çabasıyla başlıyor her şey. Şimdi arnavutkaldırımları ve taş evleri olan bu köyün her bir yerinden adeta sanat fışkırıyor. Çocukların sanatla iç içe olacağı süper bir tatil rotası, kesinlikle tavsiye ederim.
Deniziyle Marmara’nın incisi
Ayvalık’tan sonra, İstanbul’a geçmeden önce yıllardır gitmediğim bir diğer nokta Erdek’i yol üstü rotamıza aldık. Arabayla yaklaşık 3 saat sürdü. Tatilcilerin yıllardır gözdesi olmayı başaran bu tatil beldesi, Çınarcık’ta büyümüş, İstanbul’da ve Tekirdağ’ın birçok sayfiyesinde yüzmüş biri olarak bana sorarsanız Marmara’nın en ama en güzel denizine sahip.
Çoğu zaman çarşaf gibi, berraklığı müthiş, suyu tatlı serin ve denizin tabanı kum. Ne çok sığ ne de birdenbire derinleşiyor.Parmos Boutique Otel’in sahili de havuzu da (üstte) oturma alanlarıyla çevrili, çocuklar daima gözünüzün önünde.
Biz konaklama için Erdek’te bu yıl yeni açılan Parmos Boutique Otel’i tercih ettik. Otel güzel bir sahilde... 56 tane villa tipi odası var. Odanızdan denize yürüdüğünüz çimenlik alandaki havuz hem yetişkinleri hem de çocukları mutlu edecek cinsten. Restoranlar da havuz ve denizin etrafında. Bu sayede hem çocukları kontrol etmek kolay oluyor hem de odaya gidip gelmek yormuyor. Konaklama oda-kahvaltı, iki ayrı restoranında hem akşam hem de öğle yemeği yiyebiliyorsunuz. Fiyatlar gerçekten uygun. Erdek’te yıllardır tatil yapan arkadaşlarımın tavsiyesiyle gittiğim bu lüks konsept otel, bizi mutlu etti. Çünkü bölgenin yüzde 90’ı motel ve pansiyon...Kapıdağ Yarımadası’nda görülecek pek çok güzellik var.
Çocukluğumun sayfiyesi
İlk günü deniz ve havuzda geçirdikten sonra akşamüstü kendimizi sokağa attık. Erdek aslında Kapıdağ Yarımadası’nın içinde bu nedenle etrafında görülecek çok yer var. Ocaklar, Narlı Köyü ve Çuğra popüler olanlardan. Biz ilk akşam Çuğra’ya gittik. Çocukluğumun özlediğim sayfiyesi burada yaşıyor ve yaşatılıyor. Sıra sıra balıkçılar, çay bahçeleri, gazinolar, büfeler, çocuklar için eğlence alanları, tezgâhlar... 90’lar yazlık havasını kimseler bozamamış. Kalabalık çok ama koşturma yok, kimse bir yerden bir yere yetişmiyor. Her köşe başında selfie çeken insanların yolu da buraya henüz düşmemiş.
Akşam yemeğinde Erdek’te çok meşhur olan aile işletmesi Özlem Mantı’da mantı ve çibörek yedik. Zeytinyağlı dolmaları da bir o kadar lezzetliydi. Yine Çuğra bölgesinde Kıraça mezeleriyle meşhur başka bir mekân... Uzun sahil şeridini yürüyüp biraz da takı-toka alışverişi yaptıktan sonra günü sonlandırmak için otelimize döndük. Dönmeden Lorin’in trampolinde tam yarım saat zıpladığını da belirteyim.
Ertesi sabah otelin kahvaltısına bayıldım, açık büfe kahvaltı işini çözmüşler. Ne ortada fazla çeşitten dolayı bir yemek kargaşası var ne de eksik bir şey. Az değil ama çok da değil.
Kahvaltıdan sonra biraz etrafı gezmek için son günümüzde deniz ve havuzu es geçtik. Erdek 5 bin yıl kadar geçmişe sahip olan bir ilçe aslında. Dolayısıyla Roma, Bizans ve Osmanlı eserlerini rahatlıkla görebiliyorsunuz.
Biz yolumuzun üzerindeki Kyzikos Antik Kenti sınırlarındaki Hadrianus Tapınağı’nı gezdik. Tapınağın yayıldığı alan çok ufak, bu anlamda çocukları biraz arkeolojiye ve tarihe alıştırmak için süper bir başlangıç noktası. Sıkılmadan kolayca gezip, taşları inceleyip üstündeki yazıtlar hakkında sorular sordu Lorin: “Yatak odaları neresiymiş, havuzları yok muymuş?”
Yolumuz yine düşecek
Buradan sonra niyetimiz Kirazlı Manastırı’na gitmek ve bizi karşılayacak olan o müthiş doğada yürüyüş yapmak, günü geçirmekti... Ancak Lorin’in öğlen yemeği saatine denk geldi ve orada hiçbir tesis olmaması beni düşündürdü. 40 dakika gidiş, 40 dakika dönüş yolunu hesapladığımda da bu rotayı Erdek’e tekrar gelme bahanesi olması için listeden çıkardım ama hafızama kaydettim.
Güzel bir öğle yemeğinin ardından zeytin ve zeytinyağı alışverişi yapmak için merkeze indik. Pazara denk gelince de uğramadan geçemedik. Tam merkezine geldiğimizde gördüm ki limandan feribotlar kalkıyor. İçimden bir ses “Acaba İstanbul mümkün mü?” dedi ama sorduğumda Tekirdağ’a gittiğini öğrendim. Ancak buradan misal Bahçeşehir’de oturan abimlere gidecek olsaydım kesinlikle biner, Tekirdağ üstünden yolculuk ederdim. Avrupa Yakası’nın o bölgelerinde oturanlar için alternatif bir yolculuk olabilir.Ayvalık’ın geniş kumsallarının ardı zeytinliklerle bezeli...
Zeytinliklerin çevrelediği yemyeşil doğası, huzur verici havası, altın rengi kumsalları ve berrak deniziyle Balıkesir’in en güzel ilçelerinden biri olan Erdek’i biz çok ama çok beğendik. İster bir çay bahçesinde oturun, ister bir balıkçıda yemek yiyin fiyatlar kıyas tanımaz. Aile ve bütçe dostu Erdek artık İstanbul yolunda güzel bir durak olacak. Üstelik burada daha göreceğimiz yerler var.
Günbatımı için Seyit Gazi Tepesi’ne gitmek, Erdek’ten tekneyle geçilen Paşalimanı ve Zeytinli adalarında yüzmek ve mümkünse özel bir tekne kiralayıp gizli koylarını keşfetmek bir sonraki gezimizin ilk yapılacakları. Sizin tatiliniz daha uzunsa listeye günübirlik civar adaları da alabilirsiniz.
Sıkı dostlar; Kırpık ve Lorin!
İstanbul’a doğru yola çıktığımızda uzun süredir ata binmek isteyen Lorin’e bir sürpriz yaptım ve yaklaşık 30 dakika sonra Bandırma’daki Memluk Atlı Spor Kulübü’ne uğradım. Lorin’in o sevincini kelimelerle tarif etmem mümkün değil. Erdek’in yazlıkçıları, yakın olması sebebiyle yaz boyu burada çocuklarına binicilik eğitimi aldırıyorlarmış. İçeride birbirinden güzel İngiliz ve Arap atları var. 6 yaş altı çocuklar için de yaşı büyük olsa da kendi minik olan pony cinsi Kırpık haliyle ilgi odağı. Lorin ilk binicilik eğitimini Kırpık’la yaşadı. Bir süre seyis Kırpık’ı tuttu ama sonra Lorin tek başına (seyisin kontrolünde) binebildi ata. Cesaretli ve yetenekli olduğunu söylediler. Daha sonra Kırpık’ı kendi çekerek evine götürdü, eyerini çıkardı ve “Canım atım, ay sen ne tatlısın” diyerek defalarca öptükten sonra sonunda vedalaştı. Şimdi bu kış yeni talebi at binme kursuna başlamak ancak bunun için 1,5 yıl daha beklemesi gerektiğini henüz anlayamıyor.