GeriSeyahat Yavaş Şehir’in umut tohumları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yavaş Şehir’in umut tohumları

Yavaş Şehir’in umut tohumları

Yola çıkmak için hep bir bahane olması gerektiğini söylerim. Alışılmışın dışındaki bahaneler, insanı şaşırtıcı yolculuklara çıkartır, bunu aklınızdan hiç çıkartmayın. Ben bu kez Tohum Takası’nı bahane ettim, Türkiye’nin ilk Yavaş Şehri Seferihisar’a gittim, gördüm, hem dost insanlarla hem de dayanılmaz lezzetlerle tanıştım. Bu hafta Yavaş Şehir’deki yaşam keyfini sizinle paylaşmak istedim.

Geçen ay, baharla erkenden buluşan Ege’ye yolculuk ettim. Gölgelerin üşüttüğü, güneşin ise insanı gevşettiği günlerin tadını çıkarmaktı niyetim. Tabii yolculuğumun nedeni sadece baharla buluşmak değildi. “Tohum Takas Şenliği”nde, üreticilerin tohumlarına nasıl sahip çıktıklarını, tohumlarını nasıl takas ettiklerini, tohum yasasına neden karşı çıktıklarını öğrenecektim.
İlki geçen yıl Torbalı’da yapılan “Yarımada Tohum Takas Şenliği”nin ikincisi, Türkiye’nin ilk “Yavaş Şehri” Seferihisar’da düzenlenmişti. Şenliğe geçmeden önce, “Yavaş Şehir”in anlamını bilmeyenler için açıklayalım. Küreselleşmenin, şehirlerin dokusunu, sakinlerini ve yaşam tarzını standartlaştırmasını ve yerel özelliklerini ortadan kaldırmasını engellemek için, ortaya çıkmış bir kentler birliği oluşumudur. İtalya’da 11 yıl önce filizlenen bu hareket, bu gün 20 ülkede 134 ülkeye sahip bir “Cittaslow / Yavaş Şehir” ağına ulaşmıştır. Buna, Yavaş Şehir yerine “Sakin Şehir” tanımlamasını da kullanabilirsiniz.
Yerel kimliğini ve özelliklerini koruyarak, dünya sahnesinde yer almak isteyen her kasaba ve kent bu birliğe katılabilir. Tabii ki bir takım koşulları yerine getirmek kaydıyla. Burada amaç, şehrin dokusunun, renginin, müziğinin ve hikayesinin, kentin sakinleri ve ziyaretçilerinin keyif alabilecekleri bir hızda yaşanmasıdır. Bu kentlerde otomobilin yerine ulaşım aracı olarak bisiklet kullanılır. Alışveriş, zincir marketlerden değil de küçük dükkanlardan, pazarlardan yapılır. Kente gelen konuklar, çok yıldızlı büyük otellerde değil de, şirin pansiyonlarda ağırlanır. Hem kent sakinleri hem kenti ziyarete gelenler, lokantalarda fast food yerine, yörenin lezzetli yemekleri ile karınlarını doyururlar.

MASAL GİBİ GİRİŞİM

Türkiye’nin ilk “Sakin Şehri” Seferihisar’ın Belediye Başkanı olmakla gurur duyduğunu söyleyen Tunç Soyer, bu harekete üyelik için 60’a yakın koşulu yerine getirmek gerektiğini belirtip, konuyu şöyle özetledi: “Yavaş Şehir fikrinin temelinde, küreselleşmenin kentsel kültürler ve kimlikli yaşamda yarattığı olumsuz etkilere karşı, yöresel üretim olanaklarıyla yerel kalkınmanın sağlanması var.”
İnsanın kulağına bir masal gibi gelen girişimlerdi bunlar. Masal gibi ama yavaş yavaş ağını genişleten bir gerçek aynı zamanda. İzmir’in Seferihisar ilçesi bu ağın içinde yer almayı başaran ilk Türk yerleşim birimi oldu. Geçenlerde de Gökçeada “Yavaş Şehir” unvanını kazandı. “Kardeşlik” duygularını geçmişten geleceğe aktaran Gökçeada, hem çok kültürlü gelenekleri, hem bağcılık ve şarapçılıktaki geçmişten gelen birikimleri, bu seçimde önemli rol oynadı. Darısı sırada bekleyen cennet Akyaka’ya, kimliğini yaşatarak koruyan Taraklı’ya ve Yörük Ali’nin köyü Yenipazar’a.
Seferihisar, konumu itibariyle bu unvanın doğal sahibi sanki. Dünyanın en lezzetli Satsuma mandalinalarının yetiştiği mandalina kokulu bahçeleri, 50 kilometrelik sahil şeridi, Sığacık antik limanı, Teos antik kenti, Şarap Tanrısı Dionysos’un tapınağı, denizin kıyısındaki keyif kaynağı balıkçı lokantaları ile Seferihisar, zaten “Sakin bir Şehir”. Yaz sıcağında da, ılıman kış aylarında da, hep aynı keyifli günleri sunuyor yaşayanlarına.
Bu Yavaş Şehir’i merak edenler için biraz geçmişe doğru yolculuk etmemiz gerekecek. Mesela Evliya Çelebi burayla ilgili izlenimlerini şöyle aktarır: “Sivrihisar derler ama hisardan bir alamet yoktur. Herhalde şehrin batısında gördüğümüz bağların içindeki bağların içindeki kaleye benzeyen kayalardan dolayı bu ismi almıştır... Sivrihisar’ın havası ve suyu gayet tatlıdır. Ve halkı da cana yakındır. Bu kentin evleri birbirinden seyrek sıralanmış ve bahçeli evlerdir. Fakat çarşı, pazarı azdır. En fazla 20 dükkandır. Haftada bir kez etraftaki nahiye ve köylerden binlerce adam toplanıp, büyük pazar kurarlar.”
Tahmin edebileceğiniz gibi, Seferihisar’ın bugününde pek bahçeli ev kalmamış. İlçenin eski bölümünde, ayakta kalabilmiş birkaç ev, eski mimarinin ne kadar güzel olduğunun tanıklığını yaparken, diğer kimliksiz yapılar görüntüyü çirkinleştirmişler.

SIĞACIK’TA DÜN BUGÜN

Aslında Seferihisar’ı üç bölümde anlatmakta fayda var. Birinci bölümde, çoğunluğun yaşadığı ilçe merkezi yer alıyor. İkinci bölümde, mandalina bahçelerinin arasından geçen yoldan ulaşılan Sığacık limanı, üçüncü bölümde ise Teos antik kenti bulunuyor. Seferihisar’ı bu üçleme ile anlatmak gerekir. Yoksa ortaya çok özelliği olmayan bir ilçe görünümü çıkar.
Bugünkü Sığacık, modern yat limanı, yazlıkçıların evleri, kıyıdaki balıkçı lokantaları, kahveleri, limanı çevreleyen ağaçlıklı tepeleri ile şirin bir yazlık görünümdedir. Ama geçmişteki Sığacık’ı görmek için kalın kale duvarlarından içeri girmek gerekir. Bu kaleyi Kanuni Sultan Süleyman’ın emri üzerine, Rodos kuşatmasına hazırlık olması amacıyla donanma komutanı Parlak Mustafa yaptırmıştır. Evliya Çelebi, o dönemdeki surların içini şöyle anlatır: “Kalede 120 tane asker evi vardır. Bunlar kiremit örtülü, tek katlı ve tümüyle kerpiçten yapılmış bahçeli evlerdir. Şehir içinde kaldırım yoktur. Bir camisi, iki mescidi, bir mektebi ve küçük bir hamamı vardır.”
Şimdiki kale içinin görüntüsü pek değişmemiştir. Tek katlı evlerin dar sokaklara açılan kapılarının önünde oturan kadınlar, bir yandan örgü örüp, bir yandan sohbet ederken, çocuklar, sokakların dolambaçlarında koşturup dururlar.
Sığacık’tan deniz yönüne doğru devam edip, tepeyi aştığınızda antik Teos kentine gelirsiniz. Şimdi yazlıkçıların evleri, siteler ve otellerle çevrilmiş olan Teos, MÖ 1080’de kurulan bir İon şehridir. Burada en önemli kalıntı Dionysos Tapınağı’dır. Şimdi birkaç sütunun ayakta kaldığı bir tapınak görüntüsü, antik dönem anlatılarından habersiz olanlara pek bir şey ifade etmez. Ama bir zamanlar burada şiirsel törenler düzenlendiği, süslü maskeleri takmış tören liderlerinin, bugünün operasını andıran gösteriler yaptıkları, tanrının onuruna söylenen şarkıların, bugünkü trajedinin kökenini oluşturduğu, buradaki gösterilere katılan tüm sahne ustalarına, Teos kentine yerleşme hakkı verildiği bilinirse bu taş yığınının önemi daha iyi kavranır.
Dionysos şarap tanrıçasıdır ama Osmanlının buraya gelmesi ile şarap ortadan yok olur. 1765 yılında Teos’a gelen İngiliz seyyah Richard Chandler, bu konuda şöyle yakınır: “Sığacık Limanı’nda demirli Venedik gemisinin kaptanı bize kötü sayılabilecek şarap ikram etti. Yoksa Dionysos’a adanmış bu kutsal yerde sadece su içmiş olacaktık. Burasının şimdiki sahibi olan mağrur Türkler, üzümleri ancak yemek için toplamakta veya kurutup kuru üzüm olarak satmaktadır.”
Şükürler olsun ki, bugün de Sığacık Limanı’nın çevresindeki mekanlarda hâlâ lezzetli şaraplarla dolu kadehler, Dionysos’un ruhu için kalkmaktadır.
İşte size, çok detaylı olmasa da bir “Yavaş Şehir” portresi. Tatilinizin bir bölümünü Seferihisar’a ayırırsanız, hem keyifli birkaç gün geçirir hem de “Yavaş Şehir” girişimcilerini cesaretlendirirsiniz.

TOHUM TAKAS ŞENLİĞİ

Seferihisar’a asıl gidiş nedenim, pazaryerinde yapılacak olan “Yarımada Tohum Takas Şenliğini” izlemekti. Bu şenliğin düzenleyicileri, Seferihisar, Urla, Karaburun, Mordoğan Belediyeleri ile Ekolojik Üreticiler Derneği, Karaot Tohum Derneği, Slowfood birlikleri, Ziraat Mühendisleri İzmir Şubesi, GDO’ya Hayır Platformu idi.
Bu şenliğin ilki, geçen yıl Torbalı’da yapılmıştı. Bir önceki şenliği izleyenler, bu yılın daha kalabalık ve coşkulu geçtiğini söyledi. Takas öncesi panelde bir konuşma yapan Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Özkaya, şenliğin amacını şöyle özetledi: “Köylerde kaybolmak üzere olan tohumları genellikle yaşlı kadınlar saklar. Bu kadınlar öldüğünde onların eşyalarının arasındaki tohumlar, kente göçmüş çocukları tarafından çöpe atılır. Böylelikle yüzyıla dayanan bir geçmiş çöpe gider. Öncelikle üreticide bu bilinci oluşturup bu tohumları kurtarmak istiyoruz. Daha sonra tüketicide de bu bilinci oluşturup, bu tohumlardan üretilen ürünler için iyi pazar olanakları yaratmak istiyoruz.”
Özkaya, tohumculuk yasasıyla tohuma eroin muamelesi yapıldığını, üreticinin bu ürünü pazarda satmasının suç sayıldığını ifade ederek, etkinliğin bu nedenle takas üzerine kurulduğunu belirtti.
Bu şenliğin öncülerinden biri olan Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer ise şenlik kapsamında dört ilçedeki köyleri ev ev dolaşarak ellerindeki tohumları sorduklarını ve bunları şenliğe getirmeleri konusunda ricada bulunduklarını söyledi. Soyer, bu ziyaretler sırasında kaybolmak üzere olan yüz yıllık tohumlara rastladıklarını belirterek, bu etkinliğin bir “Tohum Bankası”nın kuruluşunun ilk adımı olacağını müjdeledi.
Konuşmalardan sonra kurulan pazar yerinde, şarkılar türküler eşliğinde üreticiler tohumlarını takas ettiler. Domates tohumu olan, onu verip biber tohumu aldı. Biberi olan onu salatalıkla değiştirdi. Salatalığı olan kabak tohumu aradı. Bu arada kadınların yapıp sattıkları börekler, tatlılar, bazlamalar damakları şenlendirdi. El işleri, takılar hediyelik eşya olarak satıldı.
Benim değiştirecek tohumum yoktu ama, bir üretici domates tohumu paketini gizlice cebime sokuverdi. Şimdi heyecanla o domateslerin filizlenmesini, çiçeklenmesini, domates vermesini bekliyorum. Gelecek yılki şenlikte benim de takas edecek tohumlarım olacak.

YAVAŞ ŞEHRİN LEZZETLERİ

Yavaş Şehir olabilmek için yöre yemeklerini de ön plana çıkarmak gerekiyor. Seferihisar bu konuda bir takım girişimlerde bulunmuş. Merkezde, köy pazarının yanındaki Sefertası Lokantası, Seferihisar’ın yemeklerini ziyaretçilere sunuyor. Lokantanın yöneticisi Neptün Soyer ve arkadaşları, köy köy, ev ev dolaşıp, yaşlılardan tarifler topluyor, daha sonra bu tarifleri lokantanın mutfağında pişirip, kayıt altına alıyor. Sefertası Lokantası’nda bu yemeklerin lezzetine bakma şansını yakaladım. Yediklerimin hepsi gerçekten çok lezzetliydi. Özellikle Girit kökenli Armola adlı peynir, damağımda unutulmaz lezzetler bıraktı. Armola yapmak için keçi tulumunun içine süt, yoğurt ve tuz konuyor. Ağzı sıkıca kapatıldıktan sonra 15-20 gün bekletiliyor. Sonra tulumdan alınıp, tabağa konan Armola’nın üstünde zeytinyağı gezdirilerek yeniyor. Ekmek dolması, enginar dolması, nohutlu mantı, tatlı tarhana, baharın habercisi oğlak dolması, Yuvalaça, mandaline tatlısı, oklavadan sıyırma, samsades tatlısı Seferihisar yöresinin başlıca yemekleri.

ORKİNOS ÇİFTLİĞİNE HAYIR

Sığacık Körfezi’nde Orkinos çiftliği kurulması çalışmalarında sona yaklaşması, Seferihisar’da sert tepki aldı. Geçen hafta Seferihisar’da bir araya gelen çevreciler çeşitli etkinlikler düzenledi. Greenpeace’in önerisiyle, Seferihisar Belediyesi Sığacık Körfezi’nin “Özel Çevre Koruma Alanı” ilan edilmesi için Çevre Bakanlığı’na başvurma kararı aldı. Başvuruya Seferihisar Belediyesi, Greenpeace, Seferihisar Kent Konseyi, Seferihisar Çevre Koruma Derneği ve birçok sivil toplum örgütü imza atacak. Ayrıca çiftliğin kurulacağı alanda, Sığacıklı balıkçılar geçen haftadan itibaren nöbet tutmaya başladı. Greenpeace gönüllüleri de, nöbete ve eyleme katılarak Sıgacık’a destek verecek. Sığacık Belediye Başkanı, Orkinos Çiftliği’nin, bakir Sığacık Limanını geri dönüşü olmayacak şekilde kirleteceğini, balıkçıların ekmeğini tehlikeye atacağını, bu girişimi engelleyebilmek için tüm çevrecilerden destek istediklerini açıkladı. / Esra ERDOĞAN

False