Son Güncelleme:
YAŞAMA İSTENCİ Tek başınıza nerelere gidersiniz? Daha doğrusu tek başına bir yerlere gider misiniz? Alışık olduğunuz bir kahve, alış-veriş ettiğiniz
YAÅžAMA Ä°STENCÄ° Tek başınıza nerelere gidersiniz? Daha doÄŸrusu tek başına bir yerlere gider misiniz? Alışık olduÄŸunuz bir kahve, alış-veriÅŸ ettiÄŸiniz bir pazar yeri ya da deniz kenarında bir park? Tek başına olmak aslında manevi anlamda derin bir iÅŸ. Ama eÄŸer tek başına olmaktan korkuyorsanız, gittiÄŸiniz yerleri geçiÅŸtirebilir ve sadece gitme amacınıza indirgeyebilirsiniz. Çünkü aslında tek başına olmak, eÄŸer bu iÅŸin manevi derinliÄŸinin farkındaysanız, zor iÅŸtir…OturduÄŸunuz masa, satın aldığınız balık, baktığınız deniz size sizi anlatır…Masa, balık, deniz kendi manevi derinliÄŸiniz olarak karşınıza dikilir. Manevi derinliÄŸinizden korkmuyorsanız tabii.Ä°stanbul'un kenar semtlerinde tam bir Baudlaire avaresi: Ahmet Hamdi Tanpınar. Manevi derinliÄŸiyle baÅŸbaÅŸa, ayaklarının götürdüğü yerde buluyor kendisini, KocamustafapaÅŸa ile surlar arasındaki o geniÅŸ ve fakir semtte…Sene 1943. SavaÅŸ yılları. Eski ve yeni, yaÅŸanmış ve yaÅŸanacak, tarih ve Türkiye'nin alabildiÄŸine belirsiz geleceÄŸi Tanpınar'a eÅŸlik ediyorlar. "Åžurada, geceleri tıkırtısını iÅŸitecek olursam ürpereceÄŸim muhakkak olan servilerine kim bilir kaç asrın duası ve rahmânîlik ümîdi sinmiÅŸ geniÅŸ ve serin bir ziyaretgâh avlusunda, o kadar zamandan beri ölümle karşı karşıya kalmış olmasından âdeta habersiz bir vakıf evinin penceresinden, başınızı kaldırıp bakacak olsanız, tıpkı yüz yıl evvelki büyük annesi gibi ürkerek beyaz perdenin altına saklanacak bir genç kızın sesi, size en son Amerikan filminin ÅŸarkısını dinletir; beride, çınarının büyük gölgesindeki rahatlık, insanı bir iklim deÄŸiÅŸtirmiÅŸ gibi baÅŸka bir zamana hazırlayan küçük kahvede (şüphesiz IV. Mehmed devrinde veya yeniçeri vak'ası gününde gene vardı) genç bir ÅŸoför, yaslandığı mâbet duvarıyla hiç barışamayan teknik bir dille makineden bahseder" (YaÅŸadığım Gibi).Bu satırlar "bütün bir hayat"ın tanımını yapıyor. Bu satırları okurken, tamlamaların bitmek bilmez sıralanışı, betimlemelerin ve karşılaÅŸtırmaların insanın içini sızlatan hakikiliÄŸi, zihnimde beliriveren resimlerin berraklığı başımı döndürüyor. Hiçbir bilimin size sunamayacağı keskinlikte bir kuram inÅŸa ediliyor burada. "YaÅŸam kuramı" ya da "kuramın yaÅŸamı". Tanpınar'la birlikte kulağınıza çalınan çocuk ÅŸarkıları, sizi de bir hakikate uyandırır. Yıkıntılar arasında kurdukları oyunun dünyasında yaÅŸayan, "bulundukları yere, kıyafetleri ne olursa olsun, derhal bir bayram ÅŸenliÄŸi veren o maskara kalabalıklardan biri"dir sesin kaynağı. "Kimdi bu çocuklar? Hangi hicretin, hangi korkunç felâketin artığı idiler?" diye sorar Tanpınar. Bu, sözlerini anlamaya geyret ettiÄŸinizde, bir zamanlar sizin de dilinizden düşmediÄŸini farkederek hafifçe yüzünüzü kızartan ÅŸarkı, "hayattaki sürekliliÄŸin en taze sırrıdır." Bu ÅŸarkının basit ve sırnaşık naÄŸmeleri arasından büyük harfle yazılan 'VARLIK'ın bütün sırları avuçlarınızın içine dökülüverir. En berbat savaÅŸların ortasında sıkışıp kalmış bir mültecinin konuÅŸurken aÄŸzının kenarından sarkan sigarası, elinden tuttuÄŸu çocuÄŸunun inatla yakalamaya çalıştığı mikrofon, arka planda ince ince aÄŸlayan karısının boynunda dizili duran boncuklar aynı ÅŸeyi anlatır: hayattaki sürekliliÄŸin en taze sırrını, yaÅŸama istencini. Yrd. Doç. Dr. Halil NALÇAOÄžLU - 28 Ocak 2000, Cuma Â