Yalnız seyahat edenlerin bilmesi gereken 7 şey
Bir gün gazetede şöyle bir yazı okudum: 40 yaşından önce kesinlikle yapmanız gereken şeyler. Yalnız seyahat etmek listenin başını çekiyordu. Ben de limiti 30 yaşın altına çekerek, ilk yurt dışı seyahatimi yalnız başıma planladım.
CANA YAKIN EV SAHİPLERİNİZ OLSUN!
Aldım uçak biletlerini, internette evlerini kiralayan İspanyollardan en cana yakınlarını buldum. Eğer yalnız seyahat ediyorsanız kalacağınız yerde sizin turistik sorularınıza sabredecek birileri şart! Barcelona ve Madrid için oda kiraladım. Geri kalan her şey ise doğaçlama olacaktı. Canım nereye isterse oraya gideceğim. Lükse bakın!
GSM HATTINIZIN YURT DIŞINA AÇILDIĞINA EMİN OLUN
İlk durağım Barcelona. Havaalanından indim. Bilmediğim bir şehirde, daha önce hiç geçmediğim yollardan tek başıma geçecektim. Bitmedi, henüz tanışmadığım İspanyol ev sahiplerimin verdiği adrese göre evi bulacaktım. Evet, yürek yedim. Telefonumu yurt dışı görüşmelerine açtırmama rağmen aktive edilmediğini fark ettim. Ama çok geçti! Neticede telefonumu kullanamadığımdan “hangi durakta ineceğim, oradan nereye gideceğim” gibi deli sorularla baş başa kaldım. İki saatlik bir maceradan sonra yolu Türk usulü sora sora buldum. Gracia tarafındaki eve ulaştım. Ama size tavsiyem daha hareketli olan La Rambla ya da El Born civarındaki otellere bakmanız olur. En azından yürüyerek civardaki müze, cafe ve barlara ulaşabilirsiniz.
Picasso Müzesi
ÖZGÜRLÜĞÜN TADINI ÇIKARIN
Eve yaklaştığımı fark edince bir oh çektim. Ve evet, hayatımda ilk defa kendimi çok özgür hissettim. Yollar, insanlar, cümleler, şarkılar… Hepsi yabancı. O an zaman dursa, yepyeni bir hayatın ilk günü olmasını dilerdim. Yalnız seyahat etmenin en güzel yanı kendinizi hiç olmadığı kadar özgür hissetmeniz. Düşünün, sokağın ortasında bağırıp, çığlık atarak koşmaya başlasanız sizi kimse tanımıyor. En fazla “deli” deyip geçerler. Özgür bir deli olmanın tadını çıkarın.
CANINIZ NEREYE İSTİYORSA ORAYA GİDİN
Turla seyahat etmenin en büyük handikapı bitmek bilmeyen tur programı. O gün modunuz düşük, canınız miskinlik yapmak istiyor olabilir. Belki başka bir gün Picasso Müzesi’ne gitmek istiyorsunuz. Zorla mı? İşte bu noktada yalnız seyahat etmek paha biçilemez. Alırsınız elinize şehrin haritasını (Her şehirde bulunan turistik danışma noktalarından kapsamlı bir şehir haritası almanız yeterli) açarsınız Tripadvisor’ın offline haritasını. Sonrası tabana kuvvet.
YENİ İNSANLAR, YENİ HİKAYELER…
Barcelona’da bir akşam vakti. El Born sokaklarında Gaudi’nin eseri birkaç katedral gezmişim. Güzel sangria yapan bir yer arıyorum. (Meşhur İspanyol içkisi. Bu içkinin içinde kırmızı şarap, doğranmış meyve ve az miktarda konyak bulunur) Avare gezerken arada derede yola oturan İspanyollar gördüm. Minik bir sagria dükkanına girdim. Plastik bardağa doldurduğum sangria’mla sokakta dolaşmaya devam ediyorum. Kulağıma bir İspanyol gitarı çalındı. Sesi takip ettim. El Born’da … Katedrali önünde bir sokak müzisyeni. Birbirini hiç tanımayan insanlar, hepimiz katedralin önündeki merdivenlere oturup, İspanya sokaklarına yayılan müziği dinledik.
YEPYENİ LEZZETLER!
Yalnız seyahat ettiğimden, diğerleriyle ortak bir yemek kararı vermek zorunda değilim. Özellikle turistik yerlerde yemedim. Sokak aralarına dalıp, minik kafeler keşfettim. Bir akşam ise, evlerini paylaştığım Jose ve Sabina olduğumuz şirin teraslarında (Barcelona’da evlerdeki teraslar meşhurdur. Tüm İspanyollar akşam oldu mu terasa çıkar, orada vakit geçirirler. Sabaha kadar teraslardan yükselen İspanyolcayla uyursunuz) akşam yemeği verdiler. Hatta mutfağa girip, birlikte hazırladık. İspanyol usulü tortilla nasıl yapılır Jose’den öğrendim. Haydi, sizinle de paylaşayım :)
İspanyol usulü tortilla tarifi:
İspanya’da güneyin zeytinyağı nefismiş. Türkiye’nin Ege’si gibi. Jose, Grana’da dan gelen organik zeytinyağını tavaya boca ett. Neredeyse yarım litre koydu. Tortilla’nın bol ve sızma yağda pişeni makbulmüş. 5 adet patates, 3 soğan. Önce patatesleri cips gibi ince ince yuvarlak şekilde dilimledi. Onları tavaya atıp, yumuşayana kadar pişirdi. Sonra başka bir tavada soğanları yine çok ince dilimlerle kavurdu ve pişmiş patatese ilave etti. Ayrı bir kapta çırptığı 4 adet yumurtayı kızgın patates ve soğan karışımına ekledi. Büyük düz bir tabağı tavanın üzerine kapatıp, tavayı ters çevirdi. Omleti ters yüz etti. Biraz daha pişirip kapattı. İşin en zor kısmı yumurtayı ekledikten sonra çevirip orta kıvamda pişmesini sağlamakmış. Yemeğin yanında Grana’dan gelen şarabımızı yudumladık.
ÖZGÜVEN TAVAN!
Yalnız seyahat ederken, kimseye eyvallah etmediğiniz için kendi başınızın çaresine bakmayı da öğreniyorsunuz. Bu da haliyle özgüveninizi arttırıyor. Örneğin Madrid’de Chueca’da rasgele girdiğim bir bardan sabah yedide barı kapatarak çıktım. Barmen Carlos’un hayat hikayesini dinledim, “Ne olacak bu Katalanların hali?” diye politik sohbetlere daldım. Hayatımın en harika deneyimlerinden biriydi. Düşünün hiç tanımadığınız bir şehirde, çat pat İspanyolcanızla daha önce hiç girmediğiniz bir barda paşa gönlünüz nasıl isterse öyle eğleniyorsunuz ve bir süre sonra bardaki herkesle muhtar gibi selamlaşmaya ve sohbet etmeye başlıyorsunuz… Bilmem, özgürlüğün resmini çizebildim mi?
*Madrid seyahat tüyosu:
Özellikle Madrid'de yerel içkiden ısmarlarsanız yanına tapas'larınızı ücretsiz getiriyorlar.