Yahudiler: İzmir'in olmazsa olmazları
Melis Alphan
Yahudi din adamları “Başımıza ne geliyorsa modernleşmeden geliyor. En iyisi sıkı sıkıya adetlerimize sarılalım. Okul istemiyoruz, yeni lisan istemiyoruz, Avrupalılaşmak istemiyoruz” dediler. Ve Yahudiler için duraklama ve gerileme devri başlıyor. Bu devir 200 yıl sürüyor. Lisan, beceri, okul olmayınca Yahudiler işlerini Ermenilere ve Rumlara kaptırıyor, yoksullaşıyorlar.
Yahudilerin 500 yıldır Anadolu’da olduğu söylenir. Oysa buranın çok daha eskisi onlar. Nereye bir kazma atsanız, eğer altında bir antik kent varsa orada Yahudi varlığına rastlanır. Hiçbir zaman bu topraklarda bir devlet olmasalar da, kim geldiyse onun idaresi altında, limanlarda ve ticaret yollarında yaşamışlar. M.Ö. 586’da Yehuda devleti dağıldığında, Fırat çevresine sürülen Yahudilerin bir bölümü İstanbul, İzmir, Efes ve Rodos’a göç ediyor. İki buçuk asır sonra, Büyük İskender bugünkü İsrail topraklarında yaşayan Yahudileri İzmir ve çevresine sürüyor. İzmir’in göbeğindeki Basmane’de yapılan kazılarda M.Ö. 5’inci yüzyıla ait yağ kandilleri bulundu. Üzerinde Davud Yıldızı’nın olduğu yağ kandili Yahudilere özgü bir obje. Demek ki Roma döneminde de İzmir’de Yahudiler yaşıyor.
Osmanlı tarafından fethi sırasında İzmir’de Yahudilerin varlığı soru işareti. 16’ncı yüzyılın sonlarında gelişmeye başlayıp ticaret merkezi haline gelmesiyle İzmir çevresinden Yahudiler gelip buraya yerleşiyorlar. 1600’lerin sonlarında ticaret İstanbul’dan İzmir’e kayıyor. İzmir’de ilk Yahudi cemaatinin 1605 yılında örgütlendiği söylenir. Cemaat organizasyonu kolay iş değil. Hastanesi, yaşlı bakım evi, çocuk bakım evi, okullar, ibadet yerleri, kasapları, yardımlaşma vs, her şeyin tam olması gerekiyor. 16 ve 19’uncu yüzyıllar arasında Selanik, Balkanlar, İtalya, Hollanda, Filistin, Portekiz, İstanbul ve Ankara’dan gelen Yahudiler kentteki cemaati oluştururken 19’uncu yüzyılda onlara Doğu Avrupalı ve Rusya göçmeni Yahudiler katılıyor.
17’nci yüzyılda meşhur Sabetay Sevi, hocası tarafından kentten kovuluyor. Biraz dolanıp geri dönüyor ve sözleri yüzünden zindana atılıyor. Müslüman olması isteniyor; yaşamı boyunca Yahudilikle Müslümanlığı bir arada götürüyor. Sonunda saraydan da kovularak Arnavutluk’a gidiyor ve orada ölüyor. Yahudilerin Avrupa’da çok acı çektiği, katliamlara kurban gittiği bir dönemde, “Sizi kutsal topraklara götüreceğim” sözünü veren ilk kişi Sevi oluyor. Tabii bu gerçekleşmiyor. Yahudiler de Müslümanlar da Sevi’nin müritlerini kabul etmiyor ve onlar da Selanik’e göç ediyorlar. Sevi’nin ardından pek çok Yahudi de din değiştiriyor, ki bir Yahudi’yi kaybetmek Yahudiler için büyük trajedi.
Olan biten üzerine Yahudi din adamları “Başımıza ne geliyorsa modernleşmeden geliyor. En iyisi sıkı sıkıya adetlerimize sarılalım. Okul istemiyoruz, yeni lisan istemiyoruz, Avrupalılaşmak istemiyoruz” dediler. Ve Yahudiler için duraklama ve gerileme devri başlıyor. Bu devir 200 yıl sürüyor. Lisan, beceri, okul olmayınca Yahudiler işlerini Ermenilere ve Rumlara kaptırıyor, yoksullaşıyorlar. İzmir’de sokaklar dolusu Yahudi dilencinin olduğu yıllar bunlar. 19’uncu yüzyılda okullarının yeniden açılmasıyla kentteki Yahudi toplumu yeniden gelişmeye başlıyor.
İzmir’de dolaşırken dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz bir manzarayla karşılaşırsınız: Yan yana havralar. Çünkü her Yahudi grubu, “Ben onun ya da bunun havrasına gitmem” diyerek kendi havrasını istemiş. İzmir dışında dünyanın hiçbir yerinde -Kudüs’te bilesırt sırta vermiş 4 sinagog göremezsiniz. İzmir zamanında çok önemli Yahudi din adamlarını da çıkarmış bir yer. Bugün İzmir’de 1200 civarında Yahudi yaşıyor. Nüfusları azalıyor çünkü Yahudi gençler İzmir’de liseyi bitirip ya İstanbul’a ya yurtdışına gidiyor ve oralarda kalıyorlar. İzmir’de doğum az. Ve buradaki Yahudilerin çoğu Sefarad.
Haliyle Sefarad mutfağı İzmir’de de yaşıyor. Biz Hürriyet’in İzmir’i Keşfet gezisinde, 25 yıldır kendi pastanesini işleten Emili Şen’in elinden bu mutfağa ait lezzetleri tattık: Kabaklı peynir yarığı, pırasa köftesi, kıymalı soteli el açması börek, fongos, travados ve pek tabii badem ezmesi. Şen, İzmir ve İstanbul’daki Sefarad mutfağının birbirinden biraz farklı olduğunu anlatıyor: “Mesela Kabaklı peynir yarığını İstanbullu bilmez. İzmirli de pek bilmez. Bazı şeyler sadece bizim evlerimizde pişer.”
Lokantalarda Sefarad mutfağından örnekleri pek bulamazsınız ama konuya meraklıysanız TÜRSAB’ın bu yıl 3’üncüsünü 8-11 Aralık’ta İzmir’de düzenlediği Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi’ni kaçırmayın. Sefarad, Levanten ve Ege mutfağının oluşturduğu İzmir gastronomisinden geri kalmayın.