Yağmurlar başladı, Toroslar beyaza büründü…
ÇUKUROVA’DANY.Sinan TANYILDIZ Bugün günlerden pazartesi ve hava kapalı… Bulutlar yağmur topluyor gibi. Gerçi televizyon çarşamba günü Adana’yı güneşli gösterdi ya, göreceğiz. Bayramlarda Çukurova’nın keyfi bir başkadır. Ne soğuktan kaçarsınız, ne de sıcaktan bunalırsınız… Çukurovalı ne çekiyorsa Temmuz ve Ağustos aylarında çeker. Havalar ısındı mı nem de peşinden gelir. Hele bir de Eyyam-ı Bahur vardır ki gömlek üstünüze yapışır… Bu nedenle biz Çukurova’nın kışını severiz de yazından kaçarız. Ya Toroslara sığınırız, ya da deniz kenarındaki beton yığınlarına… Henüz tatil kültürümüz bunlarla kısıtlı… “Peki ufukta turizm atağı görünmüyor mu?” diye sorarsanız cevabım “Görünüyor” olur. Zira Adana Valimiz Cahit Kıraç “Karataş-Tarsus” arasındaki sahil kesiminin turizm alanı olacağını müjdeledi. Tabii bu müjdenin çok öncelerinde çalışmalar yapılmış, gerekli siyasi atılımlar da gerçekleştirilmişti. Örneğin Belediye Başkanı Aytaç Durak bu bölgenin turizme açılacağını çok önceleri müjdelemişti. Sanırım hükümet de kısa bir süre sonra bu bölgenin turizme açılacağını duyuracak… Nüfusu 10 milyonu geçen bölgemizde sanayimizle her zaman öğündük. Tarihi eserlerimiz gerçekten bir hayli fazla. Karataş’ta bir kazı yapılsa, ilçenin altından bir başka kent çıkar ki biz buraya Magarsus diyoruz. Kastabalamız kimbilir kaç tane Efes eder? Hele Mersin tarafında nereyi kazsanız altından tarih çıkar… Çukurova sitelerinin tamamında tarihimize ulaşabilirsiniz… Adana’da TÜRSAB merkezini açtı bile… Turizm firmalarımız seslerini duyurmaya başladı ki pazar günleri gazetemizde boy boy tur ilanları var. Galiba seyahati, gezmeyi ve turlara katılmayı öğrendik… Havaalanımıza uçakların biri inip biri kalkıyor. Özel havayollarında bile boş koltuk bulmak zorlaştı. Bu nedenle bendeniz karayolunu tercih ediyorum… (Yukarı çıkmaktan korkuyorum da!) Çukurova bu gelişimi çoktan hak etti. Sanayi konusuna biz 50 yıl önce imza attık. Bossa’larımızla, Mensa’larımızla, Milli Mensucat’la, Güney Sanayi’mizle tekstilin kalbi olduk ve hâlâ da öyle sayılırız. Organize Sanayi Bölgelerimiz, limanlarımızla işadamlarını “dünyanın dört bir yanından davet edip” ağırlıyoruz. Bir ucumuz Gaziantep’e, diğer ucumuz ise Anamur’a dayanıyor. Narenciye bölgesi olduğumuz gibi Türkiye’nin limon deposuyuz. Kadirli’nin turpu, Erdemli’nin limonu olmasa bu ülkenin insanı ne yapar bilemem… Kısaca turizmi öyle bir hak ettik ki şimdi sıra yatırımcıların gözünü Çukurova’ya dikmesine geldi. Almanlar Belemedik’te dolaşıyor. Haklılar. Çünkü onlar, Birinci Dünya Ssavaşı’ndan sonra ülkemizi raylarla döşerken Toros Dağları’nın zirvesinde küçük bir kent kurdular ve Belemedik o yıllarda bir Alman şehri gibi oldu. Belemedik’te öldüler, Belemedik’te toprağa verildiler… Dediğim gibi bu bölge turizmi çoktan hak etti… Dünyanın en büyük mozaik müzesi Antakya’da… Ayrıca ‘inanç turizmi’nin kalbi de orda. Ya Tarsus’a ne demeli? Hele bir de Kozan İlçesindeki Sis Dağı’na çıkın, ovaya bakın, ömrünüz uzar… Karataş’ın havasına, denizine doyulmaz… Feke’ye doğru gidin ve çam ormanlarını görün. Alabildiğine yeşil sizi tüm dertlerinizden uzaklaştırır… Bundan böyle turizm yazmamız gerek… Yakında Çukurova’ya gelirseniz nerelere gideceğinizi tek tek anlatacağım. Bence Çukurova’yı Tanrı, öyle güzel yaratmış ki neresine baksanız hoşunuza gider. Gölleriyle, şelaleleriyle, tarihiyle, deniziyle, eğlence mekanlarıyla bölgemiz muhteşem… Artık turizm firmalarınızdan Çukurova turu isteyin… İsteyin ki tatilin keyfine varın. Yorulmayın, tatilde dinlenin… İşte bu bölge, böyle bir bölge… Toroslar’ı bir de karlı havada gezin, görün… Bu dağlar size kışı bile sevdirir...