GeriSeyahat Venedik etrafımda dolandı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Venedik etrafımda dolandı

Venedik etrafımda dolandı

Yeni bir yeri görmenin iki yolu var. Birincisi, gitmeden okumak. Tarihini öğrenmek. Elinde harita, yolunu kaybetmiş turist karikatürüne benzememek. Bir ülkeye gitmeden önce dil kursuna bile yazılan, o ülkenin haberlerini özellikle takip eden, edebiyatını hatmeden tanıdıklarım var. Ben tersini yapıyorum. Önce görüp, yaşıyor, sonra okuyup öğreniyorum. Venedik maceramı da işte böyle yaşadım.

Santa Lucia’da sabah trenden indim. İstasyondan çıkar çıkmaz karşınızdaki tabela, Türkçenin denizcilik deyimlerini İtalyancadan aldığının örneği; vaporetto. Kanallarda işleyen yolcu motoruyla San Marko Meydanı’nda otelimize giderken günümü tek bir yerde geçirmeye karar verdim. Ben Venedik’te değil, Venedik etrafımda dolansın.

Rialto Köprüsü’nün ayağında kahveye yerleştim. Yağmur çiseliyor. Kanalda tek tük gondollar. Gondollarda şemsiyeli turistler. Çoğu Çinli. Para artık onlarda. Dünyanın ticaret merkezi Venedik’ten yola çıkan Marko Polo, Kubilay Han’ın Pekin Sarayı’nda yaşarken Batı’nın Doğu’yu keşfetmesinin şaşkınlığındaydı. 700 sene sonra yolculuk ters yönde. Venedik’i, en çok Doğu’nun tüketici turistleriyle, sanat festivalleri ayakta tutuyor.

Birçok turistik yer gibi bence burayı ziyaretin en iyi mevsimi kış. Oteller ucuz. Venedik’in dar yolları tenha. Lunaparkta çarpışan otomobildeymişçesine, üstüne gelene toslamamak, adım attığında birisinin çektiği fotoğrafın karesinden kaçma derdi yok. Bu gizemli şehir kış aylarında normal yaşantısının seyrinde.

Venedik etrafımda dolandı


Rialto Köprüsü’nün ayağındaki kahveye sizle gördüklerimi paylaşmak niyetiyle oturmuştum. Vazgeçtim. Saatlerce aynı yerde bulunmanın huzuru içindeyim. Size anlatmak istediğim de bu. Bir sonraki seyahatinizde benzer duyguları yaşamanıza teşvik etmek.

Oradan buraya koşuşturma duygusunun tam tersi. Onca milletten insan önümden geçerken, penceremden bakarcasına evimde oturmanın huzuru içinde onları seyrediyorum. Kahvedeki köşemden, gondollarla, kanallarla, kıyıda palazzolarla bütünleşmişçesine, önümden geçenlerin manzarasının içindeyim. Buralıymışım gibi, çaktırmamaya gayret ederek fotoğrafımı çekenler oldu. Sri Lankalı satıcıdan (bu pazarı onlar kapmış) otuz Euro’ya aldıkları selfie sopasını ‘Şöyle tut!’ ‘Hayır böyle tut!’ diye tartışarak köprüde poz poz kendi fotoğraflarını çeken Türkiyeli çift, tabletlerinin ekranında beni de kartpostallaştırdı.

BURAYA TAŞINMADIK MI?

Venedik etrafımda dolandı

Barok stilinde, üstündeki heykel ve desenlerle oyulmadık yer kalmayan Rialto Köprüsü’nün bir özelliği de üstünde onlarca dükkân olması.

Venedik’e bir gün geldiğinizde benle aynı duyguyu hissedecek misiniz? Aklımda Nasreddin Hoca fıkrası. Hırsızlar evini basmış. Hoca saklanmış. Eşyalarını sırtlamış, götürmüşler. Dayanamamış, gitmiş peşlerinden. Nesi varsa hırsızların ininde. İçeri dalmış. Hırsızlar şaşkın. Hoca, istifini bozmamış: “Buraya taşınmadık mı?” Venedik’e gelen İstanbullular, hırsızların inine giren Nasreddin Hoca konumunda.

Şehrin geçmişi yağma üstüne kurulu. Beşinci yüzyılda Attila’nın önderliğinde Hunlar’dan kaçıp bataklıkta kütüklerin üstüne yaptıkları kulübelere yerleşenlerin ecdadı, kendilerine tarih yaratmak için dünyayı yağmalamışlar.

Venedik’in azizi olmadığından yüzyıllarca ikinci sınıf şehir sayılmış. Ne yapacaklar? Tüccarlar, İskenderiye’deki mezarından San Marko’nun cesedini kaçırmış. Bugün, adını taşıyan, karnavallara ev sahipliği yapan meydandaki devasa kilisede, azizin kabri turistlere pazarlanıyor. Yetmemiş! Tarihin en büyük kıyımlarından IV. Haçlı Seferinde Constantinople’u talan edip Ayasofya’yı yağmalarken, Sultanahmet Meydanı’ndaki dört bronz atı da Hipodrom’da yerinden söküp buraya getirip şehirlerinin simgesi yapmışlar. Yağmacı başı Venedik Hükümdarı Dandolo. Yıllar önce Bizanslılar’ın Konstantinople’da kendisini kör etmesinin intikamını almakla kalmamış, ganimetleriyle Venedik’i Avrupa’nın en zengin şehri yapmış.

SHAKESPEARE’E HAYAT VEREN ŞEHİR

Venedik etrafımda dolandı


Kahvedeki köşemden şehrin günlük hayatı önümden geçiyor. Turistleri dolaştıran gondolların arasından demin çöp motoru geçti. İskeleden, elinde alet edevat çantası, camcı indi. Özel motorunda baba, iki oğlunu okula götürüyor. Rialto pazarının sebzesi, meyvesi, şarapları, deniz mahsulleri karşı kıyıdaki iskeleden boşaltılıyor. Pazar yeri, atıştırmak için ideal. Her şey taze, ucuz, lezzetli. Hele bin küsur yıl avlanmalarına rağmen nesillerini koruyan çeşit çeşit körfez balıkları.

Venedik Cumhuriyeti, Bizans’tan sonra Osmanlı’nın, ticaret ve diplomaside yüzyıllar boyunca bir numaralı kapısı. Lakin, Türk tarihçi, edebiyatçı ve filmcileri, tek tük istisna dışında, yerelliklerinde çakılmış. Burası hâlâ dikkatlerini çekmiş değil. Osmanlı’dan kim bilir kimler gelip geçti buradan? Aklımızda hep saltanat. Ya İslam’ın dar- ül- harbinde esir düşüp Venedik’te kölelik yapan on binlerce Türk? Neler gördüler? Neler yaşadılar? Tarihimize sırtımızı çevirmişiz. İstanbul’u ille de Müslüman şehri görme alışkanlığımızdan Haliç’te yüzyıllar boyunca mukim Venedik kolonisi hakkında ne biliyoruz?

Oysa Venedik, bu şehirle hiç ilgisi olmayan Shakespeare’e bile hayat vermiş.

VENEDİK’İ EVİNİZ YAPIN!

Venedik etrafımda dolandı


Osmanlı’ya karşı Kıbrıs’ta savaş veren muzaffer komutan Otello buralı. Hukuk devletinin yasalarını zorlayarak, ödenmemiş borcunun akıl almaz karşılığını talep eden Venedik Taciri, bizim de yabancısı olmadığımız ama suskunluğumuzu da bozmadığımız, azınlıkların konumunun kızım sana söylüyorum örneği.

Venedik etrafımda dolandı


Kahveye gelirken özellikle bilmediğim yerlere sapıp yolumu kaybettim. Tavsiye ederim. Burası sandığımız gibi ille de turistten geçilmeyen bir yer değil. Kalabalık ana yolların dışında kendi hallerinde sessiz sakin mahalleler sizi burada yaşamaya davet ediyor. İki gecelik otel parası yerine bir haftalığına ‘airbnb’ sitesinden daire kiralayabilir, internette ‘couchsurfing’ sitesinden bedava yer bulabilir, dünyaca meşhur Rialto pazarından alışveriş yapıp mutfakta istediğiniz yemekleri pişirebilir, Venedik’i kısa bir süre için eviniz yapabilirsiniz. Aynı sizden önce yüzyıllar boyunca buraya özgürlük için yerleşen düşünürlerle sanatkârlar gibi.

Dünya çapında ticaret ağının merkezi Venedik dindar olmasına dindar. Lakin devlet işlerine dini pek karıştırmamışlar. Başka yerde resim yapsa hayatından olabilecek Titian gibi ressamlar burada sanatın evrensel kültürünü yaratmış. Tapınak duvarlarında peygamberlerin hayatını resmedenler, insan vücudunu çıplaklığının güzelliğiyle de resmekte özgürler. Venedik’in İtalya’da başrolü oynadığı aydınlanmanın doğuşu, tanrıyı sorgulamaktan değil, dine sığınan cahil otoriteyi barındırmayan, merak ve yaratıcılığın gücünden kaynaklanmış.

Venedik etrafımda dolandı


Barok stilinde, üstündeki heykel ve desenlerle oyulmadık yer kalmayan Rialto Köprüsü’nün bir özelliği de üstünde onlarca dükkân olması. Burası, sanatı ve zanaatı öldüren ıvır zıvır alışverişçiler için ideal mekân. 20’nci yüzyıla kadar yayalar köprülerden geçebilmek için para ödemeye mecburdu. Asırlardır Venedik’i yöneten tüccarların bildiği var. Parayı zorla değil, alışveriş ve kiralardan topluyorlar. Bilmedikleri ise köprülerin nasıl yapılması gerektiği. Grand Kanal’ın en dar yerine yapılmış olmasına rağmen, ağırlığı taşıyamayınca çöküp yeniden yapılan bu köprü, aklıma kaçınılmaz olarak dünya mimari harikası, milliyetçilik adına yapılan bir savaşla yıkılan Mostar Köprüsü’nü getirdi.

VENEDİK’TEN ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR

Venedik etrafımda dolandı


Köprülerinin bir zamanlar çöktüğünü buradakiler hatırlamıyor. Unutmadıklarıysa 400 yıllık Venedik Cumhuriyeti’nin sonunu ‘Attila’yı arattıracağım’ diye getiren, müsveddelerini günümüzde gördüğümüz, ideolojisiyle hırsını birleştiren, ilk modern despot Napolyon. İmparatorluğuna dönüştürdüğü Fransız Devrimi’ni, Venedik’i yağmalayarak, altınlarını eriterek finanse etmiş. Eski Sultanahmetli dört bronz atı ganimet diye Paris’e götürmüş!

Napolyon’dan sonra açlıktan karınları şiş çocukların dolandığı bir şehre dönüşen Venedik’in kurtuluşunun sırrını kahvede oturduğum yerinden bile anlamam mümkün. Karnaval maskeleri!

Önümüzdeki şubat günlerinde buraya gelmeyi düşünüyorsanız, Venedik Karnaval’ına hoş geldiniz. 19’uncu yüzyılda ölmeye yüz tutmuş yıkık dökük Venedik’i taparcasına idealize eden Lord Byron gibi İngiliz, Goethe gibi Alman romantikleri, yazıları, şiirleri ve resimleriyle bu şehri sanat adına sanatkâr peşinde koşan çevrelerin uğrak yerine dönüştürmüş. Zamanla, mimari ve sanat bienalleri, film festivalleri gibi etkinliklerle de tamamlanan karnaval havası yılın 12 ayına yayılmış. Sonuç? Dışarıdan gelip yerleşenlerle, bugün burada yaşayanların yüzde 90’ı Venedikli değil.

Venedik etrafımda dolandı


Şehirden ayrılmadan önce, San Marco Meydanı’nda Avrupa’nın en eski kahvesi Cafe Florian’a uğradım. Eski müdavimleri arasında Proust, Dickens, Goethe, Casanova, Byron var. XVI. yüzyılda İstanbul’da, dünyanın ilk kahvesi Kiva Han’da bu içkiyle tanışan Venedikli tüccarlar sevdiklerini şehirlerine getirmekte gecikmemiş. Onlar için kahvenin asıl önemi ise kilise, lonca ve devlet toplantılarından uzak, insanların bir araya gelip özgürce konuşabildikleri ilk yer olması. Tevekkeli değil tarihte istibdat rejimlerinin kahveyi yasaklayıp kahvehaneleri kapatması. Günümüzdeyse, kahve yerini gören internete, sosyal medyaya saldırması.

Venedik’ten Marko Polo Havaalanı’na gidiş, İstanbul’da özlemini çektiğim bir yoldan. Vaporetto ile Lido gibi kimi plaj, Stravinsky, Brodsky, Diaghilev, Pound’un da yattığı İsola di San Michele gibi kimi mezarlık, körfezin çeşitli adalarının arasından dolanarak. İstanbul’da otomobillere köprü üstüne köprü yapıp deniz ulaşımına sırtını çevirenlerin Venedik’ten öğrenecekleri var.

False