GeriSeyahat Türkiye’nin yüksek virajı: Artvin
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Türkiye’nin yüksek virajı: Artvin

Türkiye’nin yüksek virajı: Artvin

Artvin denince aklınıza Karadeniz mi gelir, Doğu Anadolu mu? Yoksa her ikisi de mi? Aslında bu kent için, Karadeniz’i Doğu Anadolu’ya bağlayan yüksek viraj deyimini kullanmak galiba en doğrusu. Harita üzerinde Türkiye’nin yarım daireyi andıran kuzeydoğu köşesinin bir parçası olması yanında, hiç de düz olmayan kent içi ve kent dışı yollarının biçimi de viraj nitelemesini fazlasıyla haklı kılıyor. Artvin, öyle pek de "alçakgönüllü" olmayan, yüksek bir viraj: İl topraklarının yaklaşık yüzde 79.8’i sarp ve geçit vermeyen dağlarla kaplı. İşte bu coğrafi yapı, kentin tarihinin şekillenmesinde temel unsur olduğu gibi, günümüzdeki kültürel, toplumsal hayata da damgasını vuruyor.

Öncelikle Doğu Karadeniz’in bir kenti olduğundan, Artvin’i anlamaya kıyılardan başlamak gerek. Miletoslular, yerli halklar tarafından dostça karşılandıkları için, kıyılarında koloniler kurdukları denize "Pontos Eukseinos" yani "Konuksever Deniz" adını vermişler. Artvin’in Karadeniz kıyısındaki ilçeleri Arhavi ve Hopa bu tanımlamayı fazlasıyla kanıtlayan Lazların yoğunlukta olduğu yerler. Maviyle yeşilin birbirine karıştığı noktada derli toplu, şirin Arhavi, nüfusunun hemen hemen tamamı birbiriyle akraba olan, önemli bir Laz yerleşim merkezi.

CAN KURTARAN GEÇİT

"Konuksever Deniz"in kıyısında yaşamalarına karşın Arhavili Lazlar, bağımsızlıklarına düşkünlükleriyle bilinirler. Hopalıların dediğine bakılırsa aşırı kibarlıkları nedeniyle "konuşmalarından Laz oldukları fark edilen" bu insanlar, paradoksal olarak, kendileri gibi özgürlük sevdalısı bir canlıyı yani atmacayı, her yıl ağustos-ekim arasında avlamayı bir prestij gösterisine dönüştürürler. Arhavi’yle kıyaslanınca çok da renkli bir yer olmayan Hopa, Türkiye’nin en büyük beş limanından birine sahip olduğu için, ekonomik açıdan Artvin’in en gelişmiş ilçesi. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazanan bölge ülkeleriyle geliştirilmeye çalışılan ekonomik ilişkiler kapsamında, yeniden canlanma sürecine girmiş gibi görünüyor. Aynı zamanda, Artvin’in dünyaya açılan kapısı.

Bu kapıdan içerilere doğru yöneldiğinizde her şey değişiyor. Maviyi geride bırakıp, yeşilin içinde, sağlı sollu çay bahçelerinin arasından geçerek, kıvrıla kıvrıla yükseliyoruz. Bu yükseliş sırasında, bahçelerde iki büklüm çalışan ya da sırtladıkları çuvalları toplama merkezlerine taşıyan kadınları izlerken, çay tarımının ne denli zahmetli bir iş olduğuna bir kere daha tanık oluyoruz. Yükselişin sona erdiği yer, bir fotoğraf molasını fazlasıyla hak eden Cankurtaran Geçidi. Soluk kesen bir manzarayla karşı karşıyayız. Uzakta, adına inat güneşin etkisiyle kehribar cümbüşü yapan Karadeniz. Ayaklarımızın altında, küçük tepeleri çocuklarıymışçasına okşayan bembeyaz bulutlar. Rakım pek önemli değil (700 m) ama birden yükseldiğimiz için her şeyi kuşbakışı görebiliyoruz. Kış aylarının zorlu koşullarında herkesin yardımına koşan karayolları ekiplerinin burada bir barınağı var. Adını bu ekiplerin işlevinden alan geçit, aslında Artvin’i dış dünyaya bağlayan en önemli nokta olarak da "can kurtarıyor."

Her çıkışın bir inişi olduğu için Cankurtaran Geçidi’nden sonra inişe geçiyoruz. İşte şimdi, Artvin’in genelini etkileyen ortama giriyoruz. Kanatlarına güvenenlerin meskeni vahşi dağlar ile ayağını yere sağlam basmak isteyenlerin mekanı derin vadilerden oluşan bir dünyanın içindeyiz artık. Bir süre yol aldıktan sonra, Borçka’da, yüzyıllardır bölgenin kaderini avuçlarında tutan "yaşlı delikanlı" Çoruh Nehri’yle tanışıyoruz. Ülkemizin en zengin bakır madeni yatakları burada bulunuyor. Bakır dışında bentonit, manganez, pirit, kurşun, çinko ve linyit kömürü çıkarılıyor. Ancak, bunların ötesinde bir maden türü var ki, çağlardır gündemi belirlemekten vazgeçmiyor: Altın. Merkeze 25 km. uzaklıktaki, ormanlarla kaplı, bol alabalığı olan, çevresindeki kayalıklarda ilkel arı kovanlarını barındıran, ulusal park alanı Hatila Deresi’nin altın yatakları açısından zengin olduğu düşünülüyor. Son yıllarda altın işlemede kullanılan arsenik nedeniyle Bergama köylülerinin yaşamını zehir etme uğraşı içinde olduğu öne sürülen Eurogold firması, Artvinlilerin de rahatını kaçırma girişimlerini arttırdığı izlenimini veriyor. Buradaki mücadelenin öncülüğüne soyunan doğa dostları soruyorlar:
/images/100/0x0/55ea5a14f018fbb8f87a53af
"Yeraltı zenginliklerini işletmek uğruna, yerin üstündeki güzellikleri yok etmek, doğal yaşamı tehlikeye atmak, yalnız bugünü değil, geleceği de öldürmek değil midir?"

ATABARI’NIN ÖYKÜSÜ

Artvin levhasını gördüğümüzde şehre vardığımızı sanıyoruz, ancak çok geçmeden yanıldığımızı anlıyoruz. Bitmek tükenmek bilmeyen virajlarda "lambada" dansı yapan Latin gençlerini andıran Trabzonlu arabamızla yavaş yavaş yükseliyoruz. Ahmet Haşim’in "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden" dizesi sanki Artvin için yazılmış gibi. Hiç varamayacağımız kanısına iyice kapılmışken ulaştığımız kent merkezinin klasik "centrum"lara benzemediğini ilk bakışta fark ediyoruz. Oldukça dar iki cadde tarafından sarmalanan valilik, pastaneler, lokantalar, diğer dükkanlar ve tabii oteller. Çoğu yeterli hizmeti verebilecek düzeyde değil. Bu konaklama sorunları nedeniyle de Artvin yıllardır Karadeniz ve Doğu Anadolu gezilerinde, doğal ve kültürel güzellikleriyle fazlasıyla hak ettiği yeri alamamış.

Deyim yerindeyse Artvin cebi küçük, beyni büyük bir kent. Cebi küçük çünkü ilin bakır, orman ürünleri, çay ve hayvancılık dışında önemli bir gelir kaynağı yok. Bu yüzden Türkiye’nin başka illerine göç bütün hızıyla sürüyor. Buna karşılık okur-yazarlık ve okullaşma oranlarını gösteren istatistik verileri Artvin’in beyni büyük bir kent olduğunu gösteriyor.

Atabarı ülkesi Artvin’in oynayamamak gibi bir sorunu olmasa da "yerim dar" demeye gerçekten hakkı var. Kıldiyet Dağı yamaçlarında teraslar üzerine kurulmuş olan kentte bildiğimiz anlamda bir meydan kavramı yok. Az çok
/images/100/0x0/55ea5a14f018fbb8f87a53b1
meydana benzeyen, aynı zamanda viraj işlevi de gören, hafif eğimli genişçe bir alanın ortasındaki bronz boğa heykeli bizi Kafkasör’e davet ediyor gibi. Merkeze 8 km uzaklıkta ve 1.250 metre rakımlı Kafkasör Yaylası’nda, 1980’den bu yana her yıl haziran ayının üçüncü haftası boyunca düzenlenen geleneksel şenliklerin ülke çapında tanınmasını sağlayan olay üç gün süren boğa güreşleri. İspanya’daki benzerlerinden farklı olan bu güreşlerde matador yok. Bütün rakiplerini saf dışı bırakan boğa "Baş Boğa" unvanıyla o yılın şampiyonu oluyor.

Halk ozanlarının atışmalarının da ilgiyle izlendiği Kafkasör Şenlikleri’nde folklor gösterilerinin de ayrı bir yeri var. Karadeniz, Kafkasya ve Doğu Anadolu kültürlerinin harmanlandığı Artvin, çırpınan balıklara öykünerek omuz titreten Karadenizli balıkçılar gibi horon tepen, akordeon nağmelerini duyduklarında Gürcüler gibi akrobatlık damarları kabaran, kartalların izinde ağır ağır uçarken hızlanan, Erzurum dadaşları gibi bar oynayan insanların diyarı... Ama Artvin’in adını en çok duyuran "Atamızdan yadigar Atabarı." 1936 yılında İstanbul’da yapılan Balkan Oyunları Festivali’nde birinci olan Artvin Ekibi, Beylerbeyi Sarayı’nda Atatürk’ün karşısında Artvin Barı’nı oynayıp takdir kazanınca Artvin Barı’nın adı o günün anısını yaşatmak amacıyla, "Atabarı" olmuş.

YOL ARKADAŞI ÇORUH

Artvin çevresini dolaşırken vazgeçilmez yol arkadaşı Çoruh. Kaynağı Erzurum sınırları içindeki Mescit Dağı (3.239 m) yakınında. Toplam uzunluğu 466 km. Bunun 442 kilmetresi Türkiye sınırları içinde, geriye kalan 24 kilometresi ise Gürcistan’da. Artvin’deki uzunluğu ise 150 km.’yi buluyor. Çoruh Nehri, rafting açısından dünyanın en elverişli 10 akarsuyundan biri olarak kabul ediliyor. Özellikle Yusufeli civarında mayıs-ağustos arası turlar, uluslararası yarışmalar
/images/100/0x0/55ea5a14f018fbb8f87a53b3
düzenleniyor.

TARİHİ DE ÇORUH GİBİ GÜRÜL GÜRÜL

Bölge kültürel açıdan da bir cevher. Bu cevherin özü, aynı Çoruh gibi çeşitli kaynaklardan beslenerek gürül gürül akan tarihi. Hatti ve Ermeni dillerindeki "Nigali"nin dönüşümüyle Osmanlı Dönemi’nde "Livane" olarak adlandırılan kentin bugünkü adının kökenleri biraz karanlık. Türkiye’deki Tarihsel Adlar kitabında Bilge Umar, Artvin adının kökenini ve anlamını saptayamadığını, sözcüğün muhtemelen Ardana’dan bozma olduğunu belirtiyor. Ardana’nın ise "akarsu" anlamına gelen, Pontos ülkesinde de konuşulan Luwi dilinin ardılı Kappadokia dilindeki Arda sözcüğünden türediğini ortaya koyuyor.

Geçmişte Çoroksi, Çorok, Kolhis, Klarceti, Tao, Tayk gibi adlar alan Çoruh Havzası’nın günümüzdeki Artvin topraklarına denk düşen bölgesi, MÖ 2 binden itibaren Hattiler, Mitanni Devleti, Hititler, Urartular, Kimmerler, İskitler gibi kavimlerin etkisi alanına girdi. MÖ 149’dan başlayarak, bölgede 500 yıl süren bir egemenlik kuran Arsaklılar Dönemi’nde, MS 310 dolaylarında, Artvin yöresi kilise ve manastır gibi dinsel yapıların yaygınlaşmasıyla Hıristiyanlığın benimsendiği, giderek Roma ve Bizans etkisinin arttığı bir yer oldu.

Bizans etkisi altında, 531 yılından Selçukluların geldiği 1068 yılına kadar bir-iki kesinti dışında bölgeye Gürcü-Ermeni kökenli "Bagratlı Sülalesi" damgasını vurdu. 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı topraklarına katılan Artvin, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları sonrasında iki defa Rus işgaline uğradı. 40 yıl süren ikinci Rus işgalinin ardından, bir de Mondros Mütarekesi uyarınca, İngiliz işgalini yaşayan kent, geçici Gürcü işgalinin de 23 Şubat 1921’de kaldırılmasından sonra bugünkü konumuna kavuştu.

SESSİZ AMA KENDİNDEN EMİN

Artvin yöresindeki tarihi yapıların önemli bir bölümü Bagratlıların imzasını taşıyor. Bu ailenin bölgede inşa ettirdiği muhteşem kiliseler, ilk dönem Gürcü mimarisinin başyapıtları olarak gösteriliyor. Sanat tarihçilerinin, dolaylı yoldan Avrupa’nın Romanesk mimari geleneğini etkilediklerini öne sürdürdükleri bu kiliselerin en görkemlisi İşhan. Oltu Çayı yakınında, çıplak dağların ortasında, yemyeşil bir sürpriz olarak birden önümüze çıkan sevimli, sakin İşhan Köyü, bizi kucak açarcasına karşılıyor. Köyün modern camisinin arkasında sessiz, ama kendinden emin İşhan Kilisesi, konuklarını sabırla bekliyor. Tortum Gölü’nün biraz güneyinde bulunan Bağbaşı Köyü’nde yine X. yüzyıla tarihlenen Haho Manastırı bulunmakta. Kubbe çatısı aynı İşhan’daki gibi, renkli kiremitlerle bezenmiş olan Haho, haç biçiminde bir kilise.

JEOLOJİK ZENGİNLİĞİN ÖZETİ

Çoruh’un kılcal damarlarından olan Ardanuç Suyu’nun oluşturduğu vadide, 500 metre uzunluğunda, 70 metre derinliğinde ve yaklaşık 6 metre genişliğinde Cehennem Deresi Kanyonu yer alıyor. Bölgedeki jeolojik zenginliğin nefis bir özeti olan bu kanyonu görünce cehennem konusundaki düşüncelerimizi yeniden gözden geçirme gereği doğuyor. Çevresindeki gümüş madeni işletildiği için "değerli maden, cevher" anlamına gelen "Gevhernik Kalesi" adıyla da tanınan ve Bagratlılara başkentlik yapmış olan Ardanuç Kalesi, Artvin yöresinin en büyük ve en etkileyici tarihsel, askeri yapısı olarak eski Ardanuç’u kanatlarının altında hálá korumaya çalışıyor gibi. Araç yolunun bittiği noktadan itibaren 45 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılan, bir zamanlar kutsal kitap süsleme okulu olarak kullanılan IX. yüzyıl tarihliYeni Rabat Kilisesi, ilçenin doğusunda.
/images/100/0x0/55ea5a14f018fbb8f87a53b5

ŞAVŞAT TURİZME HAZIR

Artvin’in doğal güzellik açısından en etkileyici yeri kuşkusuz Şavşat yöresi. Karşısına Arsiyan ve Karçal Dağları’nı almış, sırtını Yalnızçam Dağları’na yaslamış Şavşat’ın adı Gürcü dilinde "Kara Orman" anlamına geliyor. Turistlerin şimdi değilse bile, günün birinde mutlaka buralara geleceğini hisseden Şavşatlılar, yavaş yavaş aile pansiyonculuğuna başlamışlar. Şavşat’ın muhteşem doğasında tarihi yapılar da kendine yer bulmuş. Bunlar içinde en önemlisi Cevizli Köyü’ndeki 10. yüzyıla tarihlenen Tibeti Kilisesi

NASIL GİDİLİR

Pek çok havayolu Trabzon’a uçuyor. Trabzon merkez otogardan da Artvin otobüsleri kalkıyor. Acentelerin Doğu Karadeniz başlığı altında sattığı Karadeniz turlarında Artvin maalesef nadir bulunuyor olsa bile hak edildiği gibi gezilmiyor. FEST Travel, Artvin’in de yer aldığı Doğu Karadeniz turlarını 23 - 30 Haziran, 7 - 14 Temmuz ve 4 - 11 Ağustos tarihlerinde yapıyor. www.festtravel.com)

NEREDE KALINIR?

Artvin ve çevresini rahatlıkla gezebilmek için en uygun konaklama yeri Artvin’in merkezinde bulunan Karahan Oteli. (0466 212 18 00). Şehir dışında kalmayı arzuluyorsanız, Şavşat alternatifler arasında yer alabilir. Ardahan Yolu’nun sekizinci kilometresinde bulunan Laşet Tesisleri, hem konaklama hem de yemek için uygun. (0466 571 21 36, 0535 734 67 11) Tercihiniz daha dağlık bir bölgede kalmaksa ve lüks-konfor beklentiniz yoksa Yusufeli’nde dere kenarında ve kasabanın tek içkili lokantasının bulunduğu Barhal Otel’i seçin. Otel çalışanları size Kaçkarlar’a yapılan trekkingler konusunda da yardımcı oluyor. (0466 811 31 51, 0542 405 36 58) Ayrıca Dört Kilise yolunda alçakgönüllü ama sevimli bir pansiyon olan Cemil’in Yeri var. (0536 988 58 29) Karagöl’deki Karagöl Pansiyon da lüks beklentisi olmayanlar için. (0466 531 21 37) Ekolojik turlar ve doğanın içindeki en güzel alternatiflerden biri olan Macahel TEMA Vakfı Konukevi de unutulmamalı. (0466 485 24 04).

NEREDE YENİR?

Kentte maalesef yerel yemekleri bulmak mümkün değil. Geleneksel mutfağın tadına yalnızca evlerde varılabiliyor. Eğer Karahan Otel’de kalırsanız, otel personeli kendi evlerinde bölgenin yerel mantısı olan etsiz ve kıymasız Silor’u hazırlatıyor. Ayrıca Laşet Tesisleri’nde her türlü kebap, yöresel mıhlama, alabalık var. Yusufeli’nde yemek için önerilecek bir başka adres ise temiz bir esnaf lokantası olarak lezzetli ev yemekleri hazırlayan Saray. (0466 811 28 16)
False