Tropicana gecelerinden ‘Komandante’nin huzuruna
Yarım yüzyıllık yalıtılmışlığın ardından dünya turizminin gözbebeği oldu. Bunda yeni dünya düzeni karşısında anıt gibi duruşu kadar, ABD ile flörte başlamasının ardından sosyalizmin bu son kalesinin yıkılacağı endişesi önemli etken. Küba’ya seyahat, her adımda farklı ve renkli bir rüyanın içine girmek gibi.
Cancun havalimanından Cubana havayollarına ait uçakla 35 dakikalık bir uçuşun ardından Havana’ya iniyoruz. Daha yola çıkmadan Che Guevara’nın o simge resmi tur otobüsümüzün farlarında parlıyor. Gün batımı şehrin kalbine doğru yol alırken badanasız, mimarisi geçen yüzyıla ait, kapı önlerine atılmış sallanır koltuklarda akşamı karşılayan yorgun Kübalıları, temiz ama pek aydınlık olmayan sokaklara açılan caddelerde top koşturan çocukları ve tabii ki ülke turizminin simgesi haline gelmiş, devrim öncesinden kalma, bakımlı, rengârenk Amerikan arabalarını seyre dalıyoruz.
İÇİNDEN UÇAK GEÇEN KULÜP
Ülkedeki 5 yıldızlı otellerin hepsi devrim öncesinden kalma. Bunların işletmesinde de bir tek ülke Küba devletiyle beraber işletme hakkına sahip; yüzyıllarca adayı sömüren İspanya. Melia Cohiba da bunlardan biri. Resepsiyon ve odalar 60 yıllık tarihten izler taşıyor. Bitişiğindeki Havana Club meşhur. Tavanından gerçek bir uçak sarkıyor, koltuk ve masalar Amerikan arabalarının arasına serpilmiş, duvarlarında asılı tarihi resimlerle Amerikan klasik filmlerinin seti gibi. Devrim meydanındayız işte. Hani ulusal kahraman Jose Marti anıtıyla, Che Guevara’nın dev figürünün bulunduğu, Castro’nun 1 Mayıslarda dinmeyen bir devrim heyecanıyla bir milyon kişiye ateşli nutuklar attığı, ziyaretçi devlet büyüklerinin ilk iş fotoğraf çektirdiği o meydan.
PURO FABRİKASINDAKİ ACI GERÇEK
Oradan ülke turizminin göz bebeği Küba purolarının üretildiği yüzlerce fabrikadan birini ziyaret ediyoruz. Kapısında Fidel Castro’nun Revolution (devrim) yazılı resmi karşılıyor sizi. Orada bir acı gerçekle; puronun o hikâyedeki gibi melez güzellerin bacaklarında sarılmadığını öğreniyoruz. Öyle özenle sarıyorlar ki puroları; bir yandan tüttürüyorlar neşeyle. Puroların babası Cohiba; tanesi yüzlerce dolardan satılıyor. Maaşları düşük ama her işçiye günde 5’er puro veriliyor. Bu purolar olsa gerek, sokaklarda önünüzü kesen Kübalılar bandrolsüz ve uygun fiyata satış yapıyor.
FIRÇALARIN İZİNDEN HAVANA
Havana’nın kalbine yürüyoruz. Her yanı bir tablo güzelliğinde; o rengârenk, klasik Amerikan arabaları gıcır gıcır akıyor önümüzden. Köşe başlarında puro içen, yerel kıyafetler içinde yaşlı teyzeler. Tek ya da beraber fotoğraf çekmenin karşılığı birkaç pezo. Yetenekli sokak ressamlarının o rengârenk tablolarından fırça izleri var her köşesinde şehrin. Sokak ressamlarını ve el zanaatkârlarını bir araya toplayan eski gar binası turist kaynıyor. Kübalı ressamlar göz nuru eserleri için sıkı pazarlık yapıyorlar. Turiste purodan sonra en önemli ihraç kalemi bu tablolar. Tema; tarihi Havana sokakları ve vazgeçilmezi klasik Amerikan arabaları.
CHE DİYE ÇINLIYOR SOKAKLAR
Havana Katedrali’nin görkemi, baktığı tarihi meydan ve çevresi kolonyal dönemden miras. Tarihi meydanlara açılan muntazam sokaklar, taş işçiliğiyle öne çıkan binalar, şehrin geçen yüzyılın başındaki gelişimini anlatıyor. Eski Havana’nın kalbindeyiz. Tarihi restoranlar, kafeler turist dolu. Sokak çalgıcıları Che Guevara’ya Küba halkının minnettarlığının ifadesi Hasta Siempre’yi çalıyor her köşede. Kübalı ressamların vazgeçilmez konu mankenleri, ağızlarında puro, kollarında çiçek sepetleri kadınlar rengârenk, kat kat elbiselerini savura savura dolaşıyorlar meydanı.
HİNDİSTANCEVİZİ VE EL ARABALARI
Ülke, devrimden bu yana 60 yıldır süren ambargonun izlerini taşıyor her köşesinde. Bazı temel gıdaların karneyle dağıtıldığı devlet dükkânları bu kısıtlı yaşamın göstergesi. İnsanlar düzgün giyimli, sokaklar sakinleri gibi temiz; telaşsız suratlarda yorgun ama mutluluk ifadeleri. Arka sokaklarda turistlerle iç içe bir hayat sürüyor halk, sıcak ve cana yakınlar. Duvara resmedilmiş Che resmi bir şey anlatır gibi. Yağmurdan bozulmaya yüz tutmuş çehresini acemi bir el tamamlamış; sevgiyle. Kokonatlar, taksi yazılı, turist taşınan el arabaları Uzakdoğu esintisi veriyor biraz.
VENEZUELA KORUR BİZİ
O tablolara ilham veren sokaklarda tur atıp, klasik Amerikan arabalarının önünde poz verirken birbirimize, halktan insanlara ABD ile flörtü ve Küba’da beklenen değişimi soruyoruz. Suratları hafif bir endişe kaplıyor, ardından Venezuela izin vermez, sisteme sahip çıkar ümidiyle gevşiyor ifadeler. Fidel Castro’nun Venezuela’nın efsane lideri Chavez ile dostluğunu yansıtan fotoğrafa kayıyor gözümüz. En büyük ticaret hacmi bu ülkeyle. SSCB’nin dağılmasıyla yeni haminin bu ülke olduğu anlaşılıyor. ABD aleyhtarlığı iliklerine işlemiş. İdeolojik düşman olmanın ötesinde 60 yıllık ambargonun ve kısıtlı hayatın müsebbibi olarak görülüyor ne de olsa.
HEMINGWAY’İN BARINDA SOLUKLANMAK
Hayatının son yıllarını Küba’da geçiren, Castro’nun yakın dostu, Amerikalı Nobelli yazar Ernest Hemingway’in mekân tuttuğu La Bodeguita del Medio Bar’da soluklanıyoruz. Duvarları Hemingway’den izler taşıyan fotoğraflarla dolu. O daracık mekânda minik konser veren orkestrayı Hemingway gibi rom katılmış mojito içerek dinliyor, ruhumuzu dinlendiriyoruz. Yol kenarlarında, eller çenede satranç oynayan yaşlı amcalar “İşte Küba” dedirtiyor.
DANS ŞÖLENİ
Sırada Havana gecelerinin vazgeçilmez aktivitesi var. 1939’dan beri, Küba devrimi sırasında bile perdelerini kapatmamış Tropicana’dan söz ediyoruz. Muhteşem bir dans ve müzik şöleni. Yıldızlı bir Havana gecesinde rom içerken, Amerikan filmlerinden fırlamış, rüya şov sizi bekleyen. Salsa, rumba, çaça Latin danslarıyla coşuyorsunuz. Amerikan klasiği otomobillerle Tropicana’ya yapılan yolculuk da eğlencenin bir parçası; iyi hissediyorsunuz.
ÇIKARMANIN PÜSKÜRTÜLDÜĞÜ YER
Sıradaki turumuz ülkenin en batısındaki, dünya mirası, el değmemiş doğa parçası, Pınar Del Rio bölgesi. Derin vadinin panoramik seyri büyüleyici. Masmavi göğün altında kayalık yamaçlardan vadinin yeşil derinliğine pike yapan kartallarla uçuşa geçiyor ruhlar. 1961 Domuzlar Körfezi işgalinde sahte çıkarmanın yapıldığı, Che’nin çıkarmayı püskürten kuvvetin başında çarpışırken yüzünden yaralandığı yer. Vinales ve Indian mağaralarını, yeraltı nehrinde motorla geçtik.
DAĞA ÇİZİLMİŞ RESİMLER
Fidel Castro’nun talimatıyla ressamların, vadinin yüksek yamacına rengârenk resmettiği insan ve dinozor figürlerinin amacı eğitsel; öğrenciler paleontolojik zamandan izler taşıyan bu bölgenin tarihini resimler eşliğinde öğreniyor. Rengârenk gülümseyen dağın dibindeki sazlık barda Pinacolada içerek serinlemenin keyfi anlatılmaz, yaşanır türden.
MASAL ŞEHRİNİN KEÇİ ARABALARI
Güneyin incisi, dünya mirası tarihi şehir Cienfuegas şehrine uzanıyoruz. Jose Marti Parkı, Tomas Terriy tiyatro binası, Ferre Sarayı, Valle sarayı, keçilerin çektiği arabalarıyla meşhur masal şehrindeyiz şimdi. Parkta tur atan, müşterisi çocuklar olan, keçilerin çektiği minyatür arabalar ilgi odağı. Dünyanın başka köşesinde rastlanmayan bir manzara. Ünlü bir restorana dönüştürülmüş Valle sarayında öğle yemeği turun favori etabı. Amerikan arabaları habire müşteri taşıyor.
KÜLTÜR MİRASI TRİNİDAD
Sağanak yağmur altında giriyoruz sömürgeci Avrupa’nın yenidünyada kurduğu en eski şehirlerden biri olan Trinidad’a. Adı İspanyolca üçleme (baba-oğul-kutsal ruh) anlamına geliyor ve Kristof Kolomb koymuş. Kiremit çatılı, tek katlı evleri, taştan sokakları, güler yüzlü insanlarıyla 1988 yılanda dünya kültür mirası ilan edilen şehir. Turistler evlerde konaklıyor, gün batımıyla barlar bölgesine akıyor. Sokak çalgıcıları eşliğinde dans edip, hepsinde canlı müzik çalınan bahçeli barlarında Mojita içip serinlerken Küba’yı derinden hissediyorsunuz.
KÜBA İKSİRİ CHANCANCARA
Etrafındaki müze, kilise ve galerilerle en fazla turist çeken yerlerinden ülkenin. Eskitilmiş görünümlü, rengarenk evlerin yılankavi uzandığı sokaklarında mahalle yaşamına dâhil oluyoruz. Deli gibi her karesini kaydetmek isteğiyle dünya kadar fotoğraf, gündelik hayatınızda bunaldıkça imdadınıza koşacak hoş bir imge bırakıyor geride Trinidad. Bir daha gelmeliyim bu şehre bir daha nakaratları yankılanıyor içinizde. Dünyaca ünlü limonlu, ballı, romlu içkisi Chancancara’yı çömlek kapta tadın; iksir gibi enerjinizin tavan yaptığını hisseceksiniz.
‘KOMANDANTE’NİN HUZURUNDA
İşte Fidel’in ülkesine seyahatin gerçekte biricik nedeni; Kübalılar’ın kalbine gömdüğü Komandante Che’nin anıt mezarının yükseldiği Santa Clara’dayız. Ne diyordu Che için yazılan o şarkıda; “..bütün santa clara (halkı) seni görmek için uyandığında işte burada (duruyor) tatlı varlığının kalbe sıcaklık veren saydamlığı kumandan Che Guevara rüzgarı yakarak gelirsin bahar güneşleriyle..
gülüşünün ışığıyla bayrağı dikmek için..”