GeriSeyahat Trakyalı su perisinin evinde
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Trakyalı su perisinin evinde

Trakyalı su perisinin evinde

Turun adı gizemliydi: “Trakların Pagan Mabetleri.” Kırklareli’nde, Kazandere Barajı’nı besleyen akarsuların kıyısında ve mağaralarda bir gün geçirecektik. Güneşli bir aralık günü 15 meraklı yürüyüşçüyle düştük yola...

Bulgaristan’dan İstanbul’a yaklaşık 300 kilometre boyunca uzanan Istıranca (Yıldız) Dağları’nın kuzeyi Türkiye’nin önemli sulak alanlarından biri. İğneada longozu, Kazandere ve Papuçdere barajları, Durusu Gölü burada. Karadeniz kıyısından Yenice, Vize, Saray, Çerkezköy hattındaki yerleşimlere kadar 20-25 kilometrelik orman şeridi su havzası sayesinde kısmen korunuyor.
Bölgede su açısından en şanslı yerleşim Kıyıköy. Papuçdere kuzeyinden, Kazandere güneyinden denize dökülüyor. Kuşuçumu 2,5 kilometre uzaklıkta iki baraj var. Dereler meşe, gürgen, kayınla kaplı tepelerden doğuyor, vadilerde sayısız kavis çizerek kıyıya yaklaşıyor. Bu yolculuk boyunca kireçtaşını oyarak ormanların içinde sıradışı oluşumlar yaratıyor. Kimi zaman yeraltında nehirler oluşturuyor, bunlar mağaralara açılıyor.

UFUKTAKİ TEHLİKE

Yaklaşık dört bin yıl önce bu bölgede Trakların en savaşçı boyu Tynlar yaşardı. Diğer halklar onlardan, onlar ise doğanın gücünden korkardı. Savaşa giderken şarapla doldurdukları boynuzdan kadehlerini rüzgara, sellere, depreme hükmeden tanrıların şerefine kaldırır, zaferlere kurban adar, mağaraların derinlerine girip yeraltındaki güçlerle iletişim kurmaya çalışırlardı. Mağaralar onlar için kutsal mekanlardı. Herbirini tapınak kabul edip, doğal haliyle korudular.
Büyük İskender, Trak uygarlığını tarihe gömdükten sonra da bu gelenek yaşadı. Mağaralar halk için kutsaldı. Bizans, pagan geleneklerini silip Hıristiyanlığı yaygınlaştırmak için çok uğraşmıştı. Buna karşın keşişler Trak mağaralarını mekan tutmaktan çekinmedi. Belki de suyun bolluğundan etkilenip bölgenin kutsal olduğuna karar verdiler. Ormanların içine şapeller, sarnıçlar, kuyular yaptılar.

SİHİRLİ PINARLAR SİM KAPLI TAVANLAR

/images/100/0x0/55ea222bf018fbb8f86d47d7

Günümüzde bu mağaralar kaderine terk edilmiş durumda. Geçen yıl aralık ayının ikinci haftasında bir grup doğaseverle Balkaya Köyü’ne gittim. Kazandere civarındaki ormanlarda yürüdüm, dört mağarayı gezdim. Patika ve Antik Yolları Koruma Derneği’nin kurucusu Emrah Özkök rehberimizdi. “Biz buraya su perisinin evi ismini taktık. Tüm doğaseverleri bölgeyi tanımaya ve mağaralara sahip çıkmaya çağırıyoruz” diyordu.
Yürüyüş sırasında en çok dikkatimi çeken patikalardaki derin çukurlardı. Defineciler kimi yerlerde eve temel olabilecek genişlikte çukurlar kazmıştı. Anlaşılan geçmişin dağ yollarında yürüyüşçülerden çok defineci dolaşıyordu. Tek tehlike onlar değildi. Yerel yönetimin dağlara yol açıp mağaraları “turizme kazandırma” hazırlığı yaptığı söyleniyordu...
İlk durağımız Soğukpınar’dı. Yeraltına doğru akan küçük pınar oymuştu bu mağarayı. Kireçtaşlarına binlerce yılda bir geçit açmıştı. Yüksek bir girişten sonra tavan alçalmaya başlıyor, geçit karanlığa gömülüyordu. Tepe ışıklarımızı yaktığımızda beklemediğimiz bir manzarayla karşılaştık: Mağara tavanı simle kaplıymışcasına ışıl ışıl parlıyordu. İncecik akan pınarı takip ettiğimizde, 60-70 metre içeride ilk havuzu gördük. Kayalardan inen su bitişikteki ikinci havuza dökülüyor, sonra karanlık bir kuyudan yeraltına akıyordu. Aşağıdaki odalara yürüyerek ulaşmak imkansızdı.
Cinisli, Soğukpınar’a yaklaşık bir saatlik yürüyüş mesafesindeydi. Geçmiş yerleşimlerin izini taşıyan tek mağaraydı bu. Girişindeki kaya mezarları yağmalanmış, bazı geçitler define beklentisiyle dinamitlenmişti. Yaklaşık 50 metre içerideki ikinci geniş salonda dikitler yükseliyordu. Tepe ışıklarıyla 20 metre yüksekteki tavanı aydınlattığımızda Samanyolu’nu andıran o müthiş manzarayla karşılaştık yine.
Cinisli’nin altında, yaklaşık 15 dakika yürüyüş mesafesinde zemini kumla kaplı, dar geçitli bir başka mağara vardı. Muhtemelen geçmişte içinden bir yeraltı nehri geçiyordu. Fakat bugün sudan iz kalmamıştı.

MACERA MAĞARASI

Son mağaramız Yenesu, Kazandere’nin yanıbaşındaydı. Balkaya Alabalık Çiftliği’nde öğle yemeğimizi yedikten, biraz soluklandıktan sonra dereyi izleyen patikadan vadiye girdik. Salkımsöğütlerin altındaki güzelim çayır yaz piknikçilerin çöpleriyle doluydu. İnce patika içerilere girdikçe çevre güzelleşti. Sabırsız kardelenler şubatı beklemeden patlamış, meşelerin dibinde çiçek bahçeleri oluşturmuştu. Kazandere küçük çağlayanlar yaparak akıyordu.
Yenesu başlı başına bir maceraydı. Yaklaşık 50 santimetrelik geçitten, çamurda sürünerek girmek gerekiyordu. Yere muşamba serip, alçak sürünmeyle yaklaşık 3 metre çapında bir koridora girdik. Yol yüksek kayalarla doluydu, aralarından slalom yapmak gerekiyordu. Tepe lambalarının ışığında 50 metre kadar gittikten sonra iki büyük geçite vardık. Havuzlar soldaki geçitin sonundaydı. Siyah kayaların arasında ine çıka 100 metre daha yürüdükten sonra su sesi duyulmaya başladı. Dar geçit soldan sağa akan bir yeraltı deresiyle kesiliyordu. Tepe lambalarıyla aydınlatıldığında masmavi iki havuzla karşılaştık. Bundan sonrası birbirine bağlı yedi havuzdu. Kimi ayak bileği, kimi bel derinliğindeydi. Yaklaşık bir saat yürümek gerekiyordu.
Maceraperest yol arkadaşlarım son havuza doğru yürüyüşe geçti. Ben ise tepe lambamı kapatıp zifiri karanlıkta yankılanan suyun sesini dinlemeyi tercih ettim. Muhtemelen dört bin yıldır hiçbir şey değişmemişti bu mağarada. Ellerinde meşalelerle giren, yeraltı tanrılarına yakaran Traklarla aynı havayı soluyordum. Aynı kayalara dokunuyordum...

Rehbersiz asla

Özellikle Yenesu Mağarası’nda birden fazla geçit olduğu için çıkışta yolu kaybetme riski yüksek. Mutlaka rehberle gezilmesi gerekiyor. Karanlıkta başınızı sarkıtlardan korumak için kask takın, biri su geçirmez olmak üzere en az iki fener (tepe lambası), yedek pil alın. Havuzlara girecekseniz yanınızda yazlık dalış kıyafeti bulundurun.

Atları ve altını seven halk

Bugünün Trakya’sına ismini veren Traklar günümüzden yaklaşık dört bin yıl önce tarih sahnesine çıkmıştı. Kimi Anadolu’dan, kimi Avrupa’dan bölgeye gelmiş 40 civarında kabileden oluşuyordu Trak medeniyeti. Savaşçıydılar. At yetiştirmekte üstlerine yoktu. Vücutları dövmelerle kaplıydı. Antik Yunan kaynakları kızıl saçlı, cesur ve eğlenceye düşkün olduklarını yazıyor. Şehir kurmak yerine köylerde yaşamayı tercih ettiler. Bölgedeki altın madenlerini işletip, gösterişli takılar yaparlardı. Höyük şeklindeki mezarlarına ölüleri takılarıyla gömerlerdi. Kötü ruhlardan korumak için ölünün yüzüne mutlaka gümüş maske takılırdı. Bu nedenle tüm mezarları tarih boyunca yağmalandı. Traklar’ın Troya Savaşı’nda Truvalılar’ı desteklediği, hatta bir dönem Troya’yı başkent kabul ettikleri söyleniyor. Yaklaşık 1500 yıl Trakya’yı yöneten kavim, MÖ 4’üncü yüzyılda Büyük İskender’e yenildi. Daha sonra İskender’in ordusunun korkusuz savaşçıları oldular.

False