Tallinn’in kanatlı cazcıları
Geçen pazar Tallinn Caz Festivali’nin ücretsiz konser günüydü. Etkinlikler sabah Kopli Parkı’nda başladı. İlk konserin solistleri dallarda şarkı söyledi. Dinleyicileri ellerinde dürbünle ağaçtan ağaca koştu.
Baltık sahillerinin en güzel başkentlerinden biri Tallinn. Avrupa’da ortaçağ dokusunu bu kadar iyi koruyabilen şehir çok az. Bu sayede 1997’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Altın kaplı kubbeler, görkemli saraylar, rekor yükseklikteki kuleler yerine arnavutkaldırımı sokaklara sıralanmış mütevazı ve zarif yapılara sahip. Bir başka özelliği seçkin beğeni, parlak zekâ ve ince espri yeteneğinin günlük yaşamın farklı alanlarına yansımış olması. Ortaçağdan kalmış daracık sokakları, küçük avluları güzelleştiren seramik, ahşap, kehribar atölyelerinin, pastane ve kafelerin vitrinine baktığınızda bunların izini görüyorsunuz.
Geçen hafta sonunda Helsinki’den başlayıp Riga’da biten kısa bir Baltık başkentleri turunun ikinci durağında Tallinn’e uğradım. Bir gün önce caz festivali Jazzkaar başlamıştı. Gitarcı Al Di Meola, Stanley Jordan’dan saksofoncu Chris Potter, basçı Charnett Moffett’a pek çok şöhret vardı sekiz günlük programda. En ilgimi çeken etkinlik pazar sabahı saat 08.00’de, şehrin kuzey ucunda, Baltık kıyısındaki bir parkta yapılacaktı. Ve solistleri ötücü yaban kuşlarıydı. Gece yarısına kadar sürecek, cazı sokaklara, meydanlara taşıyacak, açık havaya çıkaracak Jazzkaar Ücretsiz Caz Günü’nün açılışını onlar yapacaktı...
Profesyonel prodüktör gönüllü rehber
Sabah uyandığımda ilk işim otel penceresinden şehrin kuzey ufkuna bakmak oldu. 24’üncü kattan tabak kadar düz Tallinn’in kuzeyindeki Baltık sahilinden, güneyindeki Ülemiste Gölü’ne kadar her yerini görebiliyordum. Kuzeyden yaklaşan kesif sis kısa sürede her yeri kapladı. Göz gözü görmez oldu. Taksiye atlayıp Kopli’nin yolunu tuttuğumda cephesi ahşap kaplı geleneksel Baltık evleri, 4-5 katlı sosyal konutlar, yol kıyısındaki yüksek ağaçlar tül gibi inen sis perdesiyle örtülmüştü. Merkezden gelen 1 ve 2 numaralı tramvayların son durağıydı buluşma noktamız. Oraya vardığımda boynunda büyük dürbün asılı iki kişi vardı sadece: 60’ına merdiven dayamış gönüllü rehberimiz, amatör kuş gözlemcisi Peep Veedla ve eşi Taimi Alas.
Turun başlamasına 10 dakika kalmıştı. Taimi’nin tercümanlığında Peep’le sohbete başladık. Geçmişte müzik prodüktörlüğü yaptığını, kız vokal grubu Vanilla Ninja’nın menajerliğini üstlendiğini okumuştum. Aynı zamanda Viru Folk Festivali’nin kurucusuydu. “Bizim festival eylülde, sonbaharda kuşlar azalıyor, bahardaki üreme dönemi kadar ötmüyorlar. Ben de caz festivali sırasında tur düzenliyorum” diyordu. Sekiz yıldır cazseverlerle ötücü kuşları tanıtan ‘Kuşların Şarkısı’ turlarını düzenliyordu Veedla. “En fazla 60 kişiye ulaştık, katılımcı sayısı hava koşullarına göre değişiyor” diye devam etti konuşmasına. Anlattıklarına bakılırsa festivalin resmi solistlerinden henüz kanatlı cazcıları merak eden olmamıştı. Estonlardan Fransız ses ustası Olivier Messiaen gibi hayatının bir bölümünü kuşların şarkılarını anlamaya vakfeden besteci de çıkmamıştı. Peep, “Estonya Müzik Akademisi Rektörü Peep Lassman kuşlara çok meraklıdır, pek çok kez aramıza katıldı” diye ekledi gururla.
Adeta big band
Arkamı döndüğümde katılımcıların sayısı 30’u bulmuştu: Biri pusette, diğeri kucakta iki bebek, 10 yaşlarında birkaç çocuk, 20-30 yaşlarındaki arkadaş grupları, aileler, 70’lerinde birkaç meraklı. Kamuflaj tulumlu, boynunda irice dürbünlü 50 yaşlarındaki erkek hariç hepsi amatör gözlemciydi. İçlerindeki tek yabancı bendim.
Sis yavaş yavaş açılıyor, yüksek meşe ve kayınların ardındaki Baltık belirginleşiyordu. Kurşuni renkli deniz, göl izlenimi verecek kadar sakindi. 1.5 saatlik turda terk edilmiş, bir kısmı yanmış, ahşap cepheli sosyal konutlardan geçecek, Kopli Parkı’nda gözlem yapacaktık.
Aslında kuşları dalda aramaya, dürbün kullanmaya gerek yoktu. Başta ispinozlar, pek çok ötücü meraklı çevremizde uçuşuyor, Peep’in buluşma noktasındaki çalılara iliştirdiği yemlikten karnını doyuruyordu. Yerleşim yerinde olmamıza karşın insanlardan hiç korkmuyorlardı
Peep, kısa bir giriş konuşmasıyla etkinliği, çevrenin doğasını, ötücü kuşların üreme dönemi şarkılarını anlattı. Yürüyüş başladığında güneş bulutların ardından belirmiş, dallardaki aşk şarkıları doruğa çıkmıştı. Korunun içinde, yağmurun oluşturduğu göletler, suya doymuş topraktan kendini atan solucanlar kuşları zemine çekiyor, gözlemi kolaylaştırıyordu. Ağaçların henüz yapraklanmaması da işimizi kolaylaştırmıştı. Yuvasına saklananlar hariç, kıpırdayan her kuşu görebiliyorduk.
Koruya adeta bir caz orkestrası yerleştirilmişti. Gagasını takırdatan leylekler perküsyoncu, yaban ördekleri basçılarımızdı. Trompetçimiz ise uçarken bile neşeyle zıplayan sakalar, floryalar. Wynton Marsalis’i kıskandıracak hızla, aniden soloya giriyor, kulaklarımızı 360 derece kullanmamızı sağlayacak şekilde dallarda yer değiştiriyorlardı. Tenor saksofoncu Joshua Redman kömür karası tüylü, turuncu gagalı, komik görünümlü karabakalı dinlese eminim ki balad formundaki icralarını gözden geçirme gereği hissederdi.
Günün assolistleri tabii ki güçlü hançereleri, derin tonları, uzun melodik cümleleriyle bülbüllerdi. Biblo kadar zarif, serçeparmağı kadar küçük kızıl gerdan, söğüt ve dağ bülbülleri. Onlar Dee Dee Bridgewater, Cassandra Wilson gibi sıcacık zenci gırtlağıyla söylerken şarkılarını, sığırcıklar Ella Fitzgerald’ın ölümsüz scat tekniğini yaşatıyordu.
Sessizce koruda ilerleyen topluluğumuz alkışı hak eden her solocuyu duyduğunda duraklıyor, yönünü tespit edip, dürbünle izlemeye koyuluyordu. Peep, kuşla ilgili bilgi veriyor, sağ cebindeki resimli el rehberinde bulamazsa ceketinin sol cebindeki Avrupa kuşlarıyla ilgili kılavuzu çıkarıp resimlerini gösteriyordu. Aynı anda birçok kuş ötüyorsa solistimizin sesini taklit edip “Twitt, twitt şeklinde kısa öter” gibi notlarla doğru hedefe odaklanmamızı sağlıyordu.
Sarı fosforlu ceketi ve bisikletiyle aramıza katılan 70’lerindeki Tüu Belimova, Peep’in gönüllü asistanlığını üstlenmişti. Bisikletin sepetinden kaptığı gibi kuş rehberini, resmini bulup bizlere gösteriyordu. Belimova, Leton Kuş Gözlemcileri Birliği’ndendi. Tutkusunu bizlerle paylaşmaya gelmişti.
Woody Allen kostümlü saksofoncu
Kopli Parkı’nın asırlık meşeleri arasından geçerken bir elektro gitar, ardından tenor saksofon duyduk. Oysa ortada bizden başka kimse yoktu. Sese yöneldiğimizde ağacın arkasından rengârenk kuş kostümlü iki müzikçi çıktı. Woody Allen kostümlerini anımsatan sarı- kırmızılı horoz kostümüyle soprano saksofoncu Siim Aimla, sümbül papağanı kadar mavi tüylü gitarcı Anna-Regina Kalk... Birbiri ardına dört caz standardı çaldılar. Jim Hall kadar ciddiydi gitarcı Kalk. Zaman zaman sıçrayıp kanatlarını havalandıran Aimla, horozun sabah seranadını andıran sololarla durumu dengeliyordu.
Zekice düzenlenmiş bir açılış etkinliği hınzır cazcılarla noktalanmıştı. Taimi’nin ricam üzerine aldığı notlara bakılırsa, mavi baştankara, sıvacı kuşu, ağaçkakan, turna dahil 25 tür kuş görmüştük. Ayrılırken Peep’e tebrik ve teşekkür ettim. “Dünyanın önemli kuş göçü noktalarından İstanbul’dan geliyorum. 30’a yakın türde ötücü yaban kuşumuz, iki caz festivalimiz, pek çok kuş gözlemcimiz var, fakat sizinki kadar yaratıcı bir etkinlik düzenleyen henüz çıkmadı” dedim. Gülümsedi. “Umarım Tallinn onlara ilham olur” cevabını verdi.
Bence siz birilerinin bu etkinliği akıl etmesini beklemeyin. Hemen evden çıkıp kendinizi bir parka atın. Haziran ortasına kadar sürecek şarkılardan payınızı alın. Renklerini, mevsimleri kutsayan şölenlerini hızla kaybeden, sağırlaşan bir toplumda bunalıyorsanız bundan güzel ilaç olur mu?
(Bu seyahat ProntoTour’un sponsorluğuyla yapılmıştır. Jazzkaar etkinlikleri hakkında www.jazzkaar.ee’den bilgi alabilirsiniz)