GeriSeyahat Sonsuzluk, ıssızlık ve yalnızlığın kuzey kalesi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sonsuzluk, ıssızlık ve yalnızlığın kuzey kalesi

Sonsuzluk, ıssızlık ve yalnızlığın kuzey kalesi

Yeryüzünün ne kadar uçsuz bucaksız, insanoğlunun doğa karşısında kimi zaman ne kadar çaresiz olduğunu görebileceğiniz nadir coğrafyalardan biri Sibirya.

Türkiye’nin neredeyse 20 katı genişliğindeki topraklarda, nüfusumuzun yarısından az insan yaşıyor. Kışın boydan boya buzla kaplandığında da, yazın göz alabildiğine uzanan ovalara dönüştüğünde de temel özelliği değişmiyor: Sibirya yalnızlığın, ıssızlığın, sonsuzluk hissinin kalesi. Ankaralı gezgin Timur Özkan, geçen yıl çıktığı Batı Sibirya yolculuğunda Tumen Bölgesi’ndeki en eski üç Rus kentine uğradı. İzlenimlerini yazdı.

Sibirya, Asya ile Avrupa’nın sınırı kabul edilen Ural Dağları’nın doğusundan başlayıp Pasifik Okyanusu’na kadar uzanan çok geniş bir bölge. Güneyde Kazakistan’a, kuzeyde ise Kuzey Buz deniziyle sınırlanıyor. Kelime anlamı “Uyuyan Kara.” 13 milyon kilometrekarelik alanda sadece 30 milyon kişi yaşıyor. 1 milyon kadar göl, 50 binden fazla nehir, toprak altında sayısız kıymetli maden bulunuyor. Batısı, doğuya kıyasla daha çok gelişmiş.
TUMEN’İN SÖNMEYEN ATEŞİ
Tura Nehri kıyısındaki 510 bin nüfuslu Tumen, Sibirya’ya giriş kapısı. 14. yy’da kurulan Tatar kasabası Chimgi-Tura, 16. yy’da kurulan Tumen’le birleşip bugünlere gelmiş. Petrol bulununca şehrin önemi artmış. 1964’de bölge (oblast) statüsüne kavuşmuş. Güneydeki Hanti-Mansisk ve Surgut’tan, Kuzey Kutup Dairesi’nin üstündeki Novi Urangoy’a kadar birçok önemli kent buradan yönetiliyor. Doğal gaz zengini şehir hızlı bir yapılaşma süreci yaşıyor. Bu durum kent merkezinde geleneksel ahşap evlerle modern apartmanların birbirine karıştığı tanımsız bir kent görüntüsü yaratıyor.
Kışın hava sıcaklığı eksi 30’a düşüyor, yazın 30’a çıkıyor. Sibirya’nın birçok yerinde hava sıcaklığı eksi, artı 60 arasında gidip geldiği için Tumen’in iklimi ılıman kabul ediliyor. Tumen’de iklimin sosyal hayata etkisi en iyi parklarda gözleniyor. Yazın halkın yoğun şekilde kullandığı alanlar, kışın buz heykel sergisine dönüşüyor.
Ortasında Veçniy Ogan’ın (Sönmeyen Ateş) bulunduğu Savaş Meydanı (Voyna Ploşad), kenti baştan başa geçen Respubliki Caddesi’nin başladığı nokta. Meydandaki anıtlardan, üstünde 1586 yazanı şehrin burada kurulduğunu ifade ediyor. Diğer büyük anıt İkinci Dünya Savaşı zaferinin anısına dikilmiş. İlk anıt yönünde yürüdüğünüzde, sarı kubbeleriyle uzaktan görülen tarihi Morskoya (Erkekler) Manastırı’na ve içindeki Trioski Kilisesi’ne geliniyor. Pazar günleri içeri girmek için uzun kuyrukların beklendiği kilise, Tumen’in en önemli ibadet yeri.
ZİNCİRLİ AŞK KÖPRÜSÜ
Respubliki’nin bir bölümü Tura Nehri’ne paralel devam ediyor. Karşı kıyıdaki Tatar Mahallesi, tek katlı evleriyle kent merkezinden farklı bir görüntü oluşturuyor. İki yakayı bağlayan köprülerden biri sadece yayalar için: Most Lublianah (Aşk Köprüsü). Birkaç yıl önce açılan köprü, nikahtan çıkan çiftlerin uğrak yeri. Damat gelini kucağında karşıya geçiriyor. Tumen’li damatlar Mostar’lılardan daha şanslı. Suya atlamaları gerekmiyor. Köprü zeminine aşk mesajları yazılmış, korkuluklarına asılan kilitli zincirlerin üzerine çiftlerin adı, nikah tarihleri kazınmış.
Tumen’in kültür yapılarından Flarmoniya kent merkezinde. 150 yıllık Drama Tiyatrosu ise merkezin biraz dışında, bir Türk firmasınca inşa edilen görkemli binasına taşınmış. Kent sokaklarındaki evlerin üzerinde merrmer plaketlerde, bu binalarda geçmişte yaşayan ünlülerin adı kazılı. Bazı yapılar İkinci Dünya Savaşı’nda başkentin devlet dairelerine ev sahipliği yapmış. Hatta Lenin’in mumyası bile savaş sırasında buradaki Tarım Akademisi’nde saklanmış.
Tumen, Moskova’dan sonra refah düzeyinin en yüksek olduğu Rus şehri. Sokaklarında çok sayıda şık bar, kafe,
restoran bulunuyor. Diğer şehirlerde yaygın olan, el kaldırarak taksi niyetine yoldan geçen özel araçları durdurma alışkanlığı burada yok. Taksi sayısı az, metro da bulunmadığı için şehir içi ulaşım gelişmemiş.

TOBOLSK
Dostoyevski, Soljenistin ve son çarın sürgün şehri

Rus Kazakların 16. yüzyılın ikinci yarısında Uralların doğusuna yaptığı seferlerden sonra, Sibirya’da inşa edilen kalelerden büyüyerek oluşan en eski şehirlerden ikisi Salehard (Obdorsk) ve Tobolsk. Salehard, dünyada tamamı Kutup Dairesi’ne kurulan tek şehir. 105 bin nüfuslu Tobolsk ise sürgünleriyle ünlü. Rus Çarı I. Nikola’ya karşı başlatılan başarısız 1825 Aralık ayaklanmasında yakalanıp, cezalandırılanlar buraya gönderilmiş. 1917’de Ekim Devrimi başarıya ulaşınca, sürgün sırası son Çar II. Nikola’ya gelmiş. Sibirya’da sekiz yıl kürek cezasına çarptırılan Dostoyevski, “seçkinlere sonsuz düşmanlık besleyen” mahkumlarla ilk kez burada tanışmış. Nobelli muhalif yazar Soljenistin de bir süre Tobolsk’ta yaşamış. Şehirde mutlaka görülmesi gerekenlerden biri, bazılarınca Rusya’nın yedi harikasından biri kabul edilen Kremlin (Kale). İrtiş Nehri’nın kıyısındaki kale, 17.yy’da Büyük Peter tarafından İsveçli mahkumlar için yaptırılmış. Kalenin en gösterişli yapısı, Moskova’dakinin benzeri olan ve 400 yıldır bozulmadan kalabilen Sofiski-Uspenski Katedrali. Kaleden İrtiş mahallesine kadar geniş bir alan rahatlıkla görülebiliyor. Son Çar II. Nikola bir süre bu mahallede yaşamış. Şimdi valilik olarak kullanılan iki katlı binada çarın ailesiyle kaldığı oda müze olarak düzenlenmiş.
Kremlin’in önündeki geniş meydandaki, Dostoyeski’nin kaldığı hapishane şimdi kitaplık. Karşısındaki yapı Tobolsk Müzesi.
110 yıllık Drama Tiyatrosu, en eski taşra tiyatrolarından biri. Tobolsk’un çok ziyaret edilen bölgelerinden biri de 1825 sürgünlerinin gömüldüğü Zavalnoya Mezarlığı,
içindeki 7 Sürgün Kilisesi. Kentin 15
kilometre dışındaki Erkekler (Abalaks Manastırı) ve Kadınlar (Ionna-Vedenski) manastırları da diğer dini mekanlar.

RASPUTİN BU KÖYDE DOĞMUŞTU

Tobolsk’un çevresinde renkli ahşap evleriyle masalsı görüntüler sunan birçok Tatar köyü bulunuyor. Sibirya steplerinin bu şaşırtıcı köylerinden biri de Tumen’e 80 kilometre uzaklıktaki Pakrovskoye. Rus kahin, papaz Grigori Rasputin burada doğmuş. Din eğitimi almak üzere üç bin kilometre yürüyüp Yunanistan’daki bir manastıra gitmiş. Hiçbir zaman bir din adamı olamayacağını anlayıp ülkesine dönmüş. Duayla hastalıkları iyileştirdiği duyulunca şöhreti başkent St.Peterburg’a kadar ulaşmış. Önce kiliseye, sonra saraya adım atan Rasputin, çariçenin hasta köpeğini iyileştirdikten sonra efsaneye dönüşmüş. Yakışıklılığıyla saray kadınlarını, tavsiyeleriyle Çar II. Nikola’yı avucunun içine alan Rasputin, çariçeyle dostluğunu ilerletince esrarengiz şekilde ölür. Filmlere, şarkılara konu olan Rasputin’in son kehaneti şaşırtıcı. Ölümünden sonra sekreterince açıklanan mektubunda, 1 Ocak’tan önce öldürüleceğini yazmış. “Eğer soylularca öldürülürsem hepsi Rusya’dan ayrılmak zorunda kalacak, ülkede uzun yıllar kardeş kavgası yaşanacak; eğer çar öldürdüyse birkaç yıl içinde o da çocuklarıyla birlikte öldürülecek!” Söyledikleri aynen yaşanmış.

False