Soğuk deniz kaçamakları
Sabah saat 8.30. Cep telefonları arka arkaya çalıyor. İlk buluşma noktası, TEM otoyolunun girişindeki gişeler. Saat 9.30'da üç araba birbiri ardına gişelerin yanında sıralandı. Sayım yapıldı, iki kişi eksik. Ekip lideri yüzünde hafif alaycı bir ifade, ‘‘Bir arkadaşımız eşinden izin alamadı. Üstelik sabah erken saatlerde evden gizlice çıkarken ekipmanıyla birlikte yakalandığı için birkaç hafta süreyle bizlere katılamayacak. Kanka'sı ise bildiğiniz gibi onsuz bir şey yapamaz,’’ dedi. Yüzlerdeki belli belirsiz gülümsemeye az da olsa hafif bir küçümseme ifadesi eklendi. İkinci buluşma noktası da saptandıktan sonra herkes arabalarına döndü ve yaklaşık 3.5 saat sürecek olan Keşan yolculuğu başladı.
Bagajları ağzına kadar dalış tüpleri ve malzemeleriyle dolu bu üç arabanın yolcuları, dalışı deli gibi seven bir grubun küçük bir bölümü. Yaz kış hemen hemen her hafta sonu soluğu Saroz Körfezi'nde, özellikle de İbrice Koyu'nda alıyorlar. Grubun lideri bolca yıldızlı rehberlik ve eğitmenlik bröveleri olan Uğur Karakavak. 35 yaşındaki Karakavak'ın kara hayatında işi teknik ressamlık (şanslı biri, yaptığı işi de çok seviyor). 15 yıldır tüplü dalış yapıyor (buna kendi aralarında SCUBA diyorlar. Bu bir başka dil; biz kara canlılarının onları çözmesi biraz zor). Fikret Altay 27 yaşında olmasına karşın yoğun bir günlük yaşamı var. Hem Tahtakale'de pil ithalat ve ihracatıyla uğraşıyor, hem de DYP İstanbul Şişli İlçesi Gençlik Komisyonu Başkanı. 28 yaşındaki Neşe Doğan ise turizmci (Doğan, Keşan'a doğru yola çıkmadan bir gün önce işinden ayrılmıştı. Dönüşte ise yeni kabul ettiği işinin programını yapıyordu.) Grubun diğer elemanlarından 26 yaşındaki O.P.'nin (hani şu sabahın köründe evinden sessiz sedasız Saroz'a kaçmaya çalışırken yakalanan) bir oto galerisi var. Kısa süreliğine de olsa ev cezası alan O.P.'nin aynı yaştaki 'kankası' C.A. ise şu günlerde askerlikte son günlerini geçiriyor. Bu beş kişinin hepsi de dalışta tanışıp, yıllardır su üzerinde de dostluklarını sürdürüyorlar. Tek tek bakıldığında hiçbirinin diğeriyle ortak bir yanı yok gibi görünüyor. Ne ekonomik durumları, ne zevkleri ne de politik görüşleri birbirine uyuyor ama birarada olmaktan çok keyif alıyora benziyorlar.
İstanbul'dan Saroz'a yapılan bu seferin diğer hafta sonu dalışlarından ufak bir farkı var; hafta sonlarında tüp doldurmak için bile sıraya girmek zorundayken şimdi bu tür hiçbir sorunları yok. Kendileri gibi birkaç hafta içi kaçağı grup dışında Saroz bomboş. İbrice'ye gitmeden önce Keşan'da otele uğrayıp tüplerini dolduruyorlar. Otel personeli ekibi o kadar iyi tanıyor ki, tüplerin boyasından yeni filelerine kadar her şey üzerine söyleyecekleri bir şeyler var. Yaklaşık bir saatlik mecburi moladan sonra yola çıkıyorlar. Gerçekten de İbrice tam da tahmin ettikleri gibi bomboş. Alışkanlıkla, herkes nelerin taşınması ve nereye yerleştirilmesi gerektiğini biliyor. Batuhan Kıran'ın sürekli fotoğraf çekmesiyse ‘‘Artist yaptın bizi’’ şikayetlerine neden oluyor.
DALDIM ENGİNE
Malzemelerin taşınmasından sonra, önce grubun lideri eğitmen balıkadam Uğur Karakavak sırayla herkese bir kağıt okutuyor ve imzalatıyor. Karakavak'a göre bu, dalıştan hemen önce, dalgıçlara dalışta neler olabileceğini son kez hatırlatmaya yarıyor. Sonra dalış yapılacak yerin çevreden farkedilmesini sağlayan şamandıra şişirilip yerine yerleştiriliyor.
İlk dalış başlıyor. 18 metrede bir kalamar ailesi, bir de yavru ahtapot dikkatle izleniyor (aslında kimin kimi izlediği tartışılır). Yaklaşık 40 dakikalık dalış tamamlandığında sabahki masmavi gökyüzü yerini kara bulutlara bırakıyor. İkinci dalışı sadece Altay ve Karakavak gerçekleştiriyor. İkinci dalış tamamlandıktan 10 dakika sonra ise fırtına başlıyor ve ekipman (yedi tüp, dört koca kutu, onlarca kiloluk ağırlık kemerleri, paletler vb.) hızla arabalara yükleniyor. İstikamet otel.
Günün bitiminde İbrica limanındaki lokantada şık bir masa kuruluyor. Gerçi bütün gün balıklarla bu kadar dip dibe ve barışcı ilişki kurduktan sonra, akşam balıkadam ve balıkkadınların iştahla balık yemeleri biraz tuhaf geliyor (insan arkadaşını nasıl yer?). Röportajlar ve fotoğraf çekimleri bitip İstanbul'a doğru yola çıkarken içimizde orta şiddette kıskançlık fırtınaları kopuyor. Biz dönüyoruz ama onlar daha üç gün boyunca denizin keyfini çıkarmaya devam edecekler. Tek teselli, üç gün sonra onların da işlerinin, masalarının başına dönecek olmaları.
KEŞAN'IN BALIKADAMLARI
Saroz, özellikle son yıllarda gittikçe yaygınlaşan sualtı sporlarının en önemli merkezlerinden biri. Dalmaya gelenlerin bir kısmı çadırı tercih ediyor ama büyük çoğunluk Keşan'daki iki otelde kalıyor.
Dalış okullarının uğrak yerlerinden Yener Otel'in sahipleri de, çalışanları da bu sporla yakından ilgili. Otel yaklaşık üç yıldır tüp dolumu hizmeti de veriyor. Sezonda hafta sonları yaklaşık 500 kişi (sadece otellerde kalanlar) dalmak için Keşan'a geliyor. Otelin ortaklarından Şafak Çelik yeni projelerinden söz ediyor. İnşaatı bu yıl başlayacak olan yeni merkezde, eğitim havuzları da olacak. Özellikle balıkadam eğitimi veren okulların tüm ihtiyaçlarının karşılanması planlanıyor.
KESİN KURALLAR
Tek yıldızlı dalgıçlar sadece üç yıldızlı bir dalgıçla birlikte ve en fazla 20 metreye kadar dalabiliyorlar.
Her dalıştan önce bir dalış planı yapılıyor ve bunun dışına da kesinlikle çıkılmıyor.
Tek başına dalış kesinlikle yasak ve bir numaralı kural.
Suyun altında grup liderinin kararları padişah fermanından bile daha bağlayıcı.
Daha derinde ne var!
Uğur Karakavak ya da balıkadam camiasındaki ismiyle 'Uğur Abi', 15 yıldır dalıyor. Bugüne kadar 200'ün üzerinde öğrenci yetiştirmiş. Şimdi birlikte daldığı insanların büyük bir bölümü eski öğrencileri. Gördüğümüz kadarıyla bir öğretmenle birlikte dalmak bir yandan iyi, bir yandan da beter bir şey. Çünkü muhabbetin en koyu anında bile işin teorisiyle ilgili bir soruyla karşı karşıya kalıyor ya da suyun altında huzurlu huzurlu çevreyi seyrederken birden maske tahliyesi yapmanız istenebiliyor. Dinamik bir ilişki yani! Karakavak ise, ‘‘İnsanlar gelip kurs alıyorlar sonra da gruba katılıyorlar. Ama bu iş sadece kursta anlatılanlarla bitmiyor. Her zaman öğretilen şeyleri soruyorum. Bilemediği zaman da canını okuyorum,’’ diyor.
Deneyimli hoca dalış sporunun son yıllarda çok yaygınlaştığını ancak kuralların da bu yaygınlıkla ters orantılı olarak işlerliğini yitirdiğini söylüyor. O'na göre, yeterince iyi eğitim verilmeyen balıkadamlar kısa bir sürede eğitmen statüsüne çıkıyor, bu nedenle de sonuçları ölüme (buna da kendi aralarında 'patlama' diyorlar) kadar varan kazaların sayısı artıyor. Karakavak'ın insanı epeyce tedirgin eden bir iddiası ise, kuralların tamamının birebir uygulanması durumunda şu anda faaliyet gösteren dalış okullarının ancak yüzde 40'ının açık kalacak durumda olması. ‘‘Ancak birinin başına bir şey geldiğinde, kurallara uyulup uyulmadığına bakılıyor,’’ diyor. ‘‘Daha derine inmek, sualtında daha uzun süre kalmak gibi, dalışı yarışa dönüştüren insan sayısı fazla mı?’’ sorusuna ise, ‘‘Her dalgıcın vardır, daha derinde ne var sorusu. Derinlik mevhumunu kaybediyorsunuz. Bu da deneyim durumuna göre sorunlar yaratabiliyor. Hiçbir öğrencime bunu aşılamadım. Benim öğrencilerim biliyor ki, 3 metrede de 13 metrede de güzel şeyler görecek. Zaten daha derine ineyim diyen insanların grubumda yeri yok,’’ cevabını veriyor.
Atlas ekibi Romanya sularında
4 Ağustos'da Ren'de küreklere ilk kez asılan Türk kano grubu finişe yaklaşıyor
Kuzey Denizi'nden yola çıkarak Avrupa'yı baştan başa geçen Türk kano ekibi, 29 Ekim'de Karadeniz'de. Gökhan Türe, Zafer Kızılkaya, Levent Yüksel, Aslı Evrensel ve Cenk Çetinkaya'dan kurulu Atlas ekibinin amaçları Kuzey Denizi'nden Karadeniz'e, oradan da İstanbul Boğazı'na ulaşmaktı. Bu yolculukta geçtikleri Avrupa ülkelerindeki kanocularla diyalog kurarken, başta Tuna olmak üzere nehir kirliliğine dikkat çekmek ve hâlâ nehir koruma ağı bulunmayan Türkiye'nin gündemine bu konuyu getirmekti.
Avrupa ve dünyaya mesaj vermek için yola çıkan bu gençleri, Atlas Dergisi ve Alcatel Türkiye destekledi. Alcatel ‘‘sea kayak’’ denilen kanoyla giden ekibi karadan izleyecek, lojistik sağlayacak ve Türkiye ile iletişimi sağlayacak kara ekibi için son model bir jeep hazırladı. İlk kürek, 4 Ağustos'ta Ren'de. Hollanda'da çekildi. Ren'din kayalık ve akıntısının bol olduğu Loreley'den de geçtiler. 23 Ağustos'ta kendilerini Ren ve Tuna'yı birbirine bağlayan Main-Danube kanalına götürecek Main'e girdi.
Macaristan'a kadar nehirlerde mücadele eden kayak ekibinin karşılaştığı zorluklar arttı. 23 ve 24 Eylül'de Slovakya'dan geçen ekip, kamp yeri bulamadığı için tüm günü suda geçirdi. Yugoslavya'da düzgün bir yatakta uyumayı düşlerken bir karakolda durduruldular. Ekiple 20 Ekim'de yapılan son telefon görüşmesine göre, şu anda Romanya'dalar. 29 Ekim'de Köstence'den Karadeniz'e ulaşmayı planlıyorlar. Bu, Karadeniz için önlerinde 10 kürek günü anlamına geliyor. Daha sonra kanoya yelken açıp İstanbul'a gelecek ve Kasım sonlarında yolculuğu noktalayacaklar.
Kanolarında Türk ve Birleşmiş Milletler bayrağı birarada dalgalanıyor. Geçtikleri her ülkede kayak kulüpleri ve belediye başkanlarıyla kürek çektiler. Almanya'da bir grup deniz polisiyle ahbap oldular. Polislerden biri bu projeden öyle etkilendi ki izin alıp bir süre onlarla birlikte kürek çekti.
Üç aydır kürek çekerek dünyada bir ilki gerçekleştiren Atlas ekibi, nihayet yolun sonuna geliyor. Gökhan Türe liderliğindeki Trans-Avrupa kano ekibi, Kasım'ın ilk haftasının sonunda İstanbul'da olacak. Atlas, bütün okurlarını, ekibi karşılamak amacıyla İstanbul Boğazı'na, Ortaköy'e davet ediyor. karadeniz'i geçmek tamamen hava ve deniz durumuna bağlı olduğu için Ekibin İstanbul'a geliş tarihi belli değil. Bu nedenle Hürriyet Gazetesi'nde kesin tarih ayrıca duyurulacak. Okurlar Atlas Dergisi'ne telefon ettiklerinde de tarih ve karşılama şenliğini öğrenebilecekler.