Şiirini, neşesini yitirmeyen Şiraz
14’üncü yüzyıl şairi Hafız’ın Şiraz’daki türbesi gerçek bir şiir mabedi. Ülkenin dört bir yanından ellerinde Hafız Divanı’yla gelen okurları gün boyunca şiirler okuyor. Sevgililer el ele tutuşup aşklarını perçinliyor.
Hafız Şirazi üzerine belgesel yapmak istediğim için İran’a gitmeden epeyce külliyat yutmama rağmen Şiraz’a ve Hafız’ın kabrine ayak basar basmaz ne kadar cahil olduğumu hemen anladım. Zira babamın kütüphanesinde gördüğüm, yıllarca kapağını dahi açmadığım Hafız Divanı’nın, hayal ötesi bir büyüye, etkiye ve de yaygınlığa sahip olduğu gerçeğiyle karşılaştım, kelimenin tam anlamıyla çarpıldım.
Hafız’ın Divanı, belki de bu şehirde, hatta bu ülkede Kuran-ı Kerim’den daha fazla okunuyor. Hafız ve şiirleri adeta bu şehrin, hatta İran halkının en güçlü sesini, derin duygusunu, köklü felsefesini oluşturuyor. Politik imaja kurban gitmiş kadim İran kültürünü imgeliyor.
“İranlının evinden iki kitap eksik olmaz: Hafız Divanı ve Kuran” diyor herkes... Kısacası İran haklı, Hafız’a dünyada hiçbir şaire, sanatçıya nasip olmayan kesintisiz sevgiyle sahip çıkıyor. Baba Kuşi Dağları eteğindeki gül ve limon ağaçlarının süslediği bahçedeki türbesine binlerce okuru ellerinde Divan’la akın ediyor. İngilizlerin Hyde Park’ı nasıl özgür nutuk atma mekânıysa, burada da yüzyıllardır coşkuyla Hafız’dan şiirler okunuyor.
SANATIN KUTSANDIĞI GÜL BAHÇESİ
Elindeki bastonu Musa’nın asası ihtişamıyla tutarak gür sesiyle şiir okuyan orta yaşlı bir adamın dizeleri, ilerde on kişilik bir genç gruba çömeldiği yerden şiir okuyan genç bir kızın titrek sesine, yaşlı iki kadının çadorlarının gizemine bürünerek yaptığı fiskoslar kabrin hemen dibinde namaz kılanların dualarına karışıyor. Birbirlerine kur yapan gençler, el ele dolaşan, bankta birbirlerine sokulmuş sevgililer… Ziyaretçiler Hafız Şirazi’nin hoşgörüsüne, hayata karşı beslediği coşkuya, insan sevgisine sığınıyor. Kimi zaman kabrine dokunmak için inatla, inançla bekleyerek ayakucuna bir mürit gibi ilişip transa geçiyor… Hafız’ın yüreğe büyü gibi dokunan dizelerini mırıldanarak, onun gücünü kendine aktararak çaresizliğinden, umutsuzluğundan, dertlerinden, tasalarından arınmaya çalışıyor...
Şirazlı âşıklar, Hafız’ın aşka, coşkuya, özgürlüğe ait dizelerine sığınarak el ele tutuşmaktan imtina etmiyorlar burada... Hafız’ın aşk ve özgürlüğe dair dizeleri yasakları delerek kendisini ziyarete gelen âşıklara adeta bir dokunmazlık kazandırıyor bu bahçede… Genç torunlarının kolunda adeta sürüne sürüne merdivenleri tırmanan yaşlılar, onun şeffaf limon sarısı mermerden mezarının başına çömelip adeta dua edercesine okudukları dizelerde varoluşlarına dair soruların yanıtlarını arıyorlar.
Hafız Falı ise şairin, şiirin, felsefenin, varoluşun, sanatın kutsandığı bu bahçeye bir başka mistisizm katıyor. Bu fal o denli köklü ve yaygın ki İran’ın hemen hemen bütün park ve bahçelerinde, kâh bir tavşanın kâh bir muhabbet kuşunun çektiği fal olarak da karşımıza çıkıyor.
KADINLAR ÇOK ŞIK
Belki dünyanın en şık erkeklerini Zürih ve Cenevre’de görebilirsiniz. Ama en şık kadınlarıysa kesinlikle İran’da… Kabri çeviren bahçede Hafız dizelerinin ana öğesini oluşturan ‘sevgilinin’ günümüzdeki temsilcileri gibi dolaşan güzel İranlı kızlar ve delikanlıların yüzündeki misafirperverliği, yaklaşımlarındaki inceliği görüyorsunuz. Şöyle düşünmeden edemiyorsunuz:
“Bu zarafet ve naifliğin kaynağı ağızlarından düşürmedikleri Hafız dizeleri olmalı. Ya da Hafız halkını çok iyi anlayıp dillendirdiği için bu kadar büyük bir şair olabilmiş!”
Hafız Şirazi’nin ziyaretçileri arasında çok ünlü isimler var: İngiltere Kraliçesi Elizabeth, krallar, başbakanlar... Ne var ki Hafız’ın iktidar sahiplerini her daim eleştirmiş olması bu ziyaretlere ironi katıyor. “İşte yaşamı varoluşsal derinlikle kavrayanların iktidara tapanlar karşısında kazandığı büyük bir zaferi daha” diye düşünmeden edemiyor insan…
Bütün bunların yanı sıra büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’nın Rind Üçlemesi’ndeki şiiri Rindlerin Ölümü hafızada dönüp duruyor. Çocukluğumda Saatli Maarif Takvimi’nde okuduğum, hafızama kazınan, bu belgeseli yapmama neden olan büyülü dizeler, Hafız’ın Şiraz’daki kabrinde yirmi dört saat susmayan gazellere karışarak insanın ruhunu bir kez daha ele geçiriyor…
Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül
varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan
rengiyle.
Gece; bülbül ağaran vakte kadar
ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca
tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir
bülbül öter.
Yahya Kemal Beyatlı
Türbedeki gazeller Hafız’ın dizeleri
Büyük iki havuzun arasından kabre doğru çıkan geniş yolun iki tarafı rengârenk güller ve çiçeklerle bezenmiş. Asırlık servilerin mistik havayı daha da güçlendirdiği kabre geniş merdivenlerle çıkılıyor. Kabrin bulunduğu yer sekiz sütunun taşıdığı olağanüstü Acem çinileriyle süslenmiş bir kubbeyle örtülü. Bahçenin zemininde yer yer, yapıların kemerlerinde, kapılarının üstünde ve yekpare şeffaf mermer taşının üstünde silme Hafız’ın dizeleri yazılı. Kabrin tam arkasındaki kütüphanede ise Hafız’la ilgili ciddi bir külliyat sergileniyor. Kütüphanenin yanında küçük bir hediyelik mağazası var. Dizelerin insanın ruhuna işleyen gazellere dönüştüğü CD’ler burada satılıyor. Solda ise geleneksel sanat atölyeleri.
Türbede Hafız’ın dizeleri her yerden duyulacak şekilde ünlü gazelhanların sesinden yayımlanıyor. O gazeller ki insanı Kum Çölü’nün güneyindeki bu şehre mıhlıyor. Bu çarpılma halinin altında tabii ki, Baba Kuşi Dağları’nın arkasındaki bir zamanların Pers medeniyeti var. Ünlü İrem Bağları’nı, Persepolis’i yaratan kadim medeniyet.