Sanat ve kültür kokan gri şehir: Londra

Londra denilince herkesin aklına gelen ilk şey yağmur… Yağmuru sevmeyen biri olarak ilk başta gitmeye tereddüt etmiş olsam da, Londra uçaktan indiğim andan itibaren beni büyülemeye başladı. Bu nedenle yanınızda mutlaka şemsiyeyle dolaşmalısınız, çünkü yağmurun ne zaman yağacağı belli olmuyor. Şehrin büyüsüne o kadar kapılıyorsunuz ki, yağmura aldırmadan keşfe çıktık. İlk adım attığımda en dikkatimi çeken şey tek tip yapılı evler. Evlerin dışında restore edilen herhangi bir tarihi yapının orijinalinin dışına çıkılmıyor. Şimdi gelelim adım adım Londra gezimize…

Westminster Sarayı

Tower  Köprüsü

İlk durak Kule Köprüsü Tower Köprüsü ya da genelde ‘Mavi Köprü’ Thames Nehri üzerinde yer alıyor. İki katlı bu şirin köprü açılır kapanır özelliğine sahip.  Özellikle hava karardıktan sonra ışık şöleni görülmeye değer. Üzerinde yürüyebileceğiniz gibi üst katına çıkıp Londra’ya yukardan bakabilmeniz de mümkün.

Westminster Sarayı

Avam Kamarası ve Lordlar Kamarasından oluşan İngiliz Parlamentosuna ev sahipliği yapan bu bina muhteşem görünüşüyle turistlerin en uğrak mekânı. Westminster binasının yanında bulunan saat kulesi ‘Big Ben’ dünyanın en büyük ikinci dört yüzlü saati. London Eye, Avrupa’nın en yüksek dönme dolabı.  Turistlerin ilgi odağı olan bu dönme dolap, Londra’yı yüksekten görmek isteyenler için bire bir.  

Tower  Köprüsü

Buckingham Sarayı

Kocaman bahçesi ve müthiş ihtişamıyla beni çok etkiledi. Tertemiz oksijeni, çeşitli türde hayvanları ve adı gibi yemyeşil olan Green Park’ın içinden geçerek saraya ulaşıyorsunuz. Altın yaldızlı kocaman kapıların ardından muhteşem kırmızı kıyafetleriyle kraliyet askerlerini göreceksiniz. Hele birde keyifli bir müzik eşliğinde yaptıkları nöbet değişim saatini yakaladıysanız tadından yenmez. 

 

Küçük Venedik, birbirinden güzel kanalları ve su yollarıyla Paddington'ın kuzeyinde yer alıyor. Kanal boyunca uzanan yolda yürürken muhteşem doğayı iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Eğer yürümek istemiyorsanız Küçük Venedik'i botla keşfedebilirsiniz

Buckingham Sarayına ait ilginç bir ayrıntı verecek olursam kraliçenin evde olup olmadığını sarayın üstündeki bayraktan anlıyorsunuz. Eğer bayrak dalgalanıyorsa Kraliçe’nin evde olduğunu anlamına geliyor. Alış veriş yapmak için ise benim tercihim Londra’nın en ünlü mağazalarından biri olan Harrods. Dünyanın en popüler markalarını içinde bulunduran Harrods alışveriş tutkunları için en doğru adres.

Alışveriş merkezinin alt katında Galler Prensesi Lady Diana adına yaptırılmış hatıra anıtı var. Eğer benim gibi büyük bir hayranı olup, anıt yetmez evini de göreyim derseniz, sıradaki durağınız mutlaka Kensington Sarayı olmalı.  Kiremit rengi bu saray altın yaldızlı kapısıyla oldukça göz kamaştırıcı. Yemyeşil bahçesi ve ördek dolu gölüyle huzurun diğer adı. Sanatın kalbi olarak nitelendirilen Londra’da mutlaka uğramanız gereken yerlerden biri British Müzesi, diğeri Tate Modern Sanat Galerisi. İkisinin de girişi ücretsiz. 

Buckingham Sarayı

Müzede dünyanın her bir yanından getirilmiş seçkin antik çağ yapıtları ve etnografya koleksiyonları var. Bir odadan diğerine geçtikçe adeta tarihe yolculuk yapıyor hissine kapılacaksınız. Tate Modern ise modern sanat pahalıdır düşüncesini yıkan bir sanat galerisi. Hem de dış görünüşünün oluşturduğu beklentiyi karşılayacak nitelikte.

Regent's Park

İçinde Gauguin, Picasso, Monet ve Dali gibi sanata damgasını vurmuş ressamlarının eserlerine ücretsiz bir şekilde ulaşmak mümkün. Londra dümdüz bir şehir olduğu için yokuş tarzı engebeye pek rastlamıyorsunuz. ‘Başlangıç noktası’ ya da ‘0 noktası’ olarak adlandırılan zamanın merkezi Greenwich’e tırmanmak epeyce zor oldu.

London Eye

Osmanlı ait topun ilginç hikâyesi

Greenwich’te Kraliyet Denizcilik Okulu'nun girişinde bulunan Osmanlı topunun hikâyesine oldukça ilginç… Osmanlı topunun üzerinde 3. Selim'in tuğrası, hilal ve yıldız simgeleri var.  1807 yılında Birleşik Krallık ile Osmanlı Devleti arasında yaşanan anlaşmazlık üzerine Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Marmara Denizi'ndeki Kınalıada'ya çıkartma yapan İngiliz donanmasının bu adadan aldığı Osmanlı topu, donanmanın başındaki Amiral Sir John Duckworth tarafından İngiltere'ye getiriliyor.

Amiral tarafından İngiltere’ye getirilen bu top, dönemin Cumberland Dükü Prens Ernest tarafından Grrenwich’teki Kraliyet Denizcilik Okuluna veriliyor. Daha sonra Greenwich Hastanesine bağlanan bu okul Osmanlı topu ile birlikte Suffolk’a taşınıyor. 2007 yılında ise tekrar Greenwich’e getirilen Osmanlı topu 200 yıl sonra Türkiye’den getirildiğinde ilk konulduğu yere dönmüş oluyor. Yıllara meydan okumuş bu tarihi eser İngilizlerin özenli korumasıyla hâlâ ilk günkü gibi...