Sadece filmlerde görebileceÄŸiniz doÄŸallıkta bir yer: Masai Mara
Kenya'daki Masai yerlilerinin yaşam tarzları ve adetlerini görmek herkesin deneyimlemesi gereken bir anı bence. Yokluk içinde, medeniyetten uzak ama küçük yerleşim alanlarında mutlular. Buradan geri dönerken, gerçekten değişmiş hissediyorsunuz. İşte size Masai Mara gezi rehberi...
Kenya, Masai Mara
‘’Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik’’ der masalda. Biz de öyle gittik. Bu Kenya'ya gitme özlemi nereden başladı, neden başladı hiç bilmiyorum ama Kenya beni çağırdı. Kenya gibi uzak ülkeler ha deyince gidilebilen yerler değiller maalesef. Aylar öncesinden alınan biletler, öncesi olunan aşılar, yanınıza almanız gerekenler var. İlk etapta gitme zamanı kesinleşince bir hafta öncesinden aşı olmanız gerekiyor. Her ilde farklı yerlerde bulunan bu aşı merkezlerine İnternet’ten ulaşabilirsiniz. Doktor size aşınızı yaptıktan sonra antibiyotiklerinizi ve bir de aşı karnesi veriyor. Bunu yanınızdan ayırmayın. Biz Doha aktarmalı uçuyoruz. İki saat aktarma zamanımız var. Bu tür aktarmalı uçuşlarda ilk uçuş yerinden binmezseniz diğer tüm uçuşlarınız yanıyor. 4 saatte Doha'ya, 6 saatte Nairobi'ye ulaşıyoruz. Yeşil pasaportlular vizesiz, bizse 50 dolar verip kapı vizesiyle giriyoruz.
İlk durağımız Graffe Center. En sevdiğim hayvanlar zürafalar. Burası zürafa yetiştirilen bir yer. Bizimle birlikte biraz kalabalık oldu burası. Herkes zürafalara hücum etti. Bir bakıcı zürafa yemini iki dudağının arasına koyup zürafayı böyle besleyince dayanamıyorum ve defalarca deniyorum. Her defasında yemeyi başarıyor. Ortaya harika fotoğraflarım çıkıyor.
Burada hediyelik eşya satışı da var. Daha yolun başındayız alırız başka yerden diye düşünmek Afrika için pek geçerli değil. Beğendiğiniz ne varsa almalısınız. Bir daha rastlama şansınız olmayabilir. Genelde satılanlar el ürünü ya da o bölgeye ait olduğu için başka yerde aynısından bulamıyorsunuz. Hala Graffe Center'da almadığım oraya özgü örtüler rüyalarıma giriyor.
Dünyanın en büyük fay hattı Rift Valley. Bir gün büyük bir depremle Afrika'nın doğusunun kıtadan ayrılacağı düşünülüyor. İsrail'den Mozambik'e kadar 9600 kilometre. Üstündeyken tedirgin olmamak mümkün değil. Yol neredeyse bütün gün sürüyor. Akşam saatlerine doğru Lake Naivasha'ya ulaştık sonunda. Burada bir gölde safari yapacağız. Bize can yelekleri giydiriyorlar. Hava artık biraz serince… Hipopotamları ve akbaşlı kartalı göreceğiz. Kanoların içindeyiz. Devrilsek suyun soğukluğunu geçtim her yer hipopotam ve başka bir sürü şey dolu. Düşmeyi hiç istemeyiz. Bizim düşmek istemediğimiz suda balıkçılar suda avlanıyor. Kano rehberimiz havalara balık attıkça akbaşlı kartallar kapıp duruyor ama çok da istekli değiller. Anlaşılan biz gelinceye kadar bütün gün bu şovu yapmışlar ve yemekten çatlamışlar.
Hayatımda ilk defa hipopotam gören ben bir masalın içinde gibiyim. Masalda hissedebiliyorum yalnız. İnce giyinmişim. Donuyorum. Kano rehberimiz bana rüzgârlığını verince rahatlıyorum. Safari sonrası oradaki maymunlarla oynuyorum. Çok yakınıma kadar geliyorlar. Muhteşem bir gün batımı yaşıyoruz. Her şey çok masalsı… Orada olduğum ve bunları yaşıyor olmama hala inanamıyorum. Ertesi sabah kısa bir Nakuru safarisinden sonra araç rehberlerimiz kişi başı 5 dolar verirsek bizi ekvator çizgisine götürebileceğini söylüyor. Ekvator çizgisinin olduğu yerde barakalar kurulmuş. Her birinde çok değişik Afrika'ya has ürünler satılıyor. En ucuz yer orasıymış aslında.
Bir kadın bize su deneyi yapıyor. Çamurlu bir su dolu çanaktaki tahta parçası bir adım sağa geçince sağa bir adım sonrası sola dönüyor. Tam çizginin üstünde ise hareketsiz kalıyor. Kitaplardan okuduğumuz şeylerin gerçekleriyleyiz. Bundan sonra Masai Mara'ya yola çıkıyoruz ve saat birden gece 12'ye kadar süren, bir türlü bitmeyen, Afrika bozkırlarında zıplaya zıplaya, toz toprak içinde bir yolculuk başlıyor. Buraya kadar yollar gayet düzgündü ama dünyanın en büyük ve özel milli parkına giden yol tamamen toprak. Zamanında buradaki yol yapılsın diye dünya örgütleri para göndermiş ama bu parayı ne yaptılarsa bu yol yapılamamış.
Bill Gates'in oteli de bulunuyor burada. Milli parka yarım saat uzaklıkta. Dileyen buraya gecelik 800 dolar verip helikopterle gelip bu yola katlanmadan safariye katılabilir. Ben yine olsa yine ilkini tercih ederdim. Direkt Masai Mara'ya giden küçük uçaklarda var. Bir kasabadan geçerken tuvalet için duruyoruz. Bir kaç kişiye sorunca en sonunda dar bir sokağın içini gösteriyorlar. Kızlarla beraber sokağa giriyoruz. Hayatımda gördüğüm en korkunç tuvalet sanırım burada. Kapısını kapatamıyoruz çünkü zifiri karanlık. Siyah adamlar dışarıda. İçeriye bakıyorlar. Adamla göz göze geliyorum. Dışarı çıktığımda adam yanıma geliyor. Elini çantama uzatıyor. Koluma dokunuyor. Elinde ne varsa kolum çamur oluyor. Gözleri kan çanağı. Pek kendinde değil. Sanırım ilk defa korktum. Sokağın başında bekleyenlerin bizden haberi bile yok lak lak yapıyorlar. Adamı ittirip son hızla çıkıyoruz sokaktan.
Araçlar bozuluyor. Vahşi doğanın içinde duruyoruz. Saatlerce yapılmasını bekliyoruz. Araçlar tam bir enkaz. O sarsıntıda nasıl enkaz olmasın. Keffa kasabalardan geçerken mekanik bir parça alayım diye durduğunda aldığı şey daire şeklinde bir teldi. Yine yolun ortasında durup yerden aldığı şey bir vidaydı. Burada hiç bir şey yok. Her şey değerli... Normalde araçtan inmemize izin vermiyorlar. Artık vahşi doğanın ortasındayız çünkü.
Yol boyunca çocuklar görüyoruz. Bizim inmemize izin verilemeyen yollarda çocuklar çıplak ayak okula gidiyorlar. Geçen her aracın yanından koşuyorlar. Alışmışlar. Biz de araçtan çikolata, kalem, şeker atıyoruz. Araç öyle bir toz toprak içinde ki, öyle bir sarsıla sarsıla gidiyoruz ki, öyle bir ses var ki sarsıntıdan, sesten kafam patlayacak gibi oluyor. Yanaklarımı tutuyorum. Sallanmaktan sarktılar resmen. Normalde 6’dan sonra araçla o yolda kalmak yasakmış ama biz gece 12 oldu hala yoldayız. Ekvator'a uğradığımız için böyle oldu.
Kamp alanına yaklaştıkça, zifiri karanlıkta aracın farının vurduğu ışığa bir Masai yerlisi çıkıyor. Bize yol tarif edip yine aynı karanlığa geri dönüyor. Bir kaç kez tekrarlanan bu olaydan sonra sinirlerim bozuluyor ve gülmeye başlıyorum. Doğal navigasyon dedikleri bu olsa gerek. Tanrılar gerçekten çıldırmış olmalı. Gece yarısı Kilimanjaro eteklerinde ki kamp alanındayız. Jeneratörle aydınlanıyor. Sabah erkenden Masai Mara National Park'tayız. Tüm gün aslan, fil, zürafa, leopar peşinde koşturuyoruz. Toz toprak içindeyiz, sağımızı solumuzu çarpıp morarttık, yorgunluktan da öldük ama çok mutluyuz.
AkÅŸam Masai yerlileri bizim için oÄŸlak kesip piÅŸiriyor. Çok deÄŸiÅŸik bir piÅŸirme yöntemleri var. Oldukça lezzetsiz bir et. Masai Mara da hayvanları boÄŸarak öldürüyorlar. Sonra boynundan açtıkları bir delikten kanını bir kapta biriktiriyorlar. Sütle karıştırıp içiyorlar. Protein ağırlıklı beslendikleri için de her kes fit ve kaslı.Â
Ertesi sabah Masai yerlilerinin köyündeyiz. Bizi erkeklerin dansı karşılıyor. Çocukları kucaklıyoruz. Çamurdan evlerini gezdiriyorlar. Eşyaya dair hiç bir şey yok neredeyse. Öyle bir fakirlik öyle bir yokluk. Eşi aile seçiyor, evi kadın yapıyor. Kadınlar inek karşılığı alınabildiği gibi en yükseğe zıplayan bedelsiz kadın alabiliyor. Resmen adamların havada asılı kaldığını gördüm. Dünyanın süper gücü kadınlar bence. Adamları bile uçuruyor.
Kabile çok eşli... Ergenliğe giren erkek çocuklarının evlenebilmek için köyden çıkıp aslan avlamaları ve yelesinden şapka yapması gerektiğini anlatıyorlar. Senelerce geri dönemeyen oluyormuş. Avlanmak ciddi derecede yasak olduğu için günümüzde bu anlatıların geçerli olmadığını düşünüyorum. Masai Mara'daki son durağımız bir okul oluyor. Burada okullar 3 ayda bir iki hafta ara tatil oluyor ve hiç kapanmıyor. Resmi dil İngilizce ve Swahili yerli dili. Ayrıca ülkede 48 ayrı yerli dili kullanılıyor.
Geri dönerken artık biz eski biz değiliz. Bizim için birkaç günden ibaret olan yokluk onların hayat biçimi. Hayallerimizden utanır olduk. ‘’Tanrılar Çıldırmış’’ olmalı filmlerini aratmayacak günlerden sonra toz toprak, yara bere içinde medeniyete ulaşıyoruz.
FotoÄŸraflar:Â Bahar GÃœNDOÄžDU /Âwww.nerdesinbahar.com