Rio’nun arka sokaklarında tehlike cazibenin vazgeçilmezi
Rio de Janeiro büyülü bir şehir, tehlikenin kucağında bir cennet. Bağımlılık yapıyor, dönmek istemiyorsunuz. Meşhur Copacabana’da gece gezintisi, favelalarda keşif turu Rus ruleti kadar tehlikeli olabilir. Ben ikisini de denedim. Üstelik favelada bir gece partiye katıldım!
Eğer bir şehir olsaydın hangisini seçerdin” diye sorsalardı kesinlikle Rio de Janeiro derdim. İlk gittiğimde sadece 17 yaşında olduğumdan mıdır, geçmiş hayatımda Rio’lu olduğuma inandığımdan mıdır, insanı duygulardan duygulara sürükleyen büyülü havasından mıdır, yoksa Rio’nun ‘Irmak’ demek olmasından mıdır bilmem! Benim için ilk görüşte aşk, yaşamak istediğim şehir, büyülü bir memleket, tehlikenin kucağında bir cennet... İnsanın kanına giren, bağımlılık yapan, bir daha hiç dönmek istemeyeceği bir şehir! Bana tüm bu hissettirdikleriyle kanıma işleyen adaşımı bileğime dövme yaptırmam hiç de uzun sürmedi. Rio’nun ismimle aynı anlamı taşıması rastlantı olmamalı!
EN BÜYÜK GÜVENCE DEV İSA HEYKELİ
Bir şehir ki İstanbul kışı yaşarken orada yaz ve inanılmaz sıcak. Kışın da yazı aratmayacak sıcaklıkta; yağmurlu gününde bile ayrı bir romantizme ve karizmaya sahip! Bana sıcak hava deyin, ciğerimi alın zaten! Alabildiğine uzun sahillerinde her adımda biriyle tanışıp, arkadaş olmak mümkün. Plajda voleybol ve futbol oynayanlara katılmak, Copacabana’da agua de coco (hindistancevizi suyu) içmek, Ipanema’da karides yemek, kumsalda uyuyakalmak, bin bir çeşit pareyo ve mayo satın almak, sahilde spor yapmak, sokaklarda çeşit çeşit bira, doğal meyve suları ve guarana (kola gibi asitli içecek) içmek… Bir Riolu gibi hissetmek için yapılacak en basit şeylerden sadece birkaçı. Aynı Türkler gibi misafirperver, komşuluk kültürü olan, arkadaş canlısı Rioluların Türklerden en büyük farkı çok rahat olmaları. Ne bir kıskançlık duygusu ne de kafaya bir derdi takma... Şehirlerini dünyanın en güzel, en güvenli yeri olarak gören Riolular, İsa heykelinin onları koruduğuna ve bu sebepten doğal afetlerden bile etkilenmeyeceklerine inanıyor.
ÜÇ KEZ DENEDİM CÜZDANIMI KAPTIRMADIM
“Copacabana’da yürüyüp de paranı kaptırmadıysan şanslısın” Riolulardan en çok duyduğum cümlelerden biri. Gündüz capcanlı olan bu plajlar, geceleri her ne kadar canlı olsa da bir o kadar tehlikeli. Birkaç sefer gitmeme rağmen hiçbir şeyimi çaldırmadığım için gerçekten çok şanslıyım. Genelde Rio’da sokağa çıktığımda yanıma az para, eğer çok gerekliyse bir kredi kartı almak yeterliydi. Gündüz plaj çantama değerli bir şey koymamak, üzerimdeki takılardan başkasını bavulumda bile bulundurmamak, sokakta dolaşırken yanıma çanta almamak hem Brezilyalı ailemin ve arkadaşlarımın bana verdiği tavsiyelerdi hem de orada zaman geçirdikçe daha rahat dolaşmak adına kendi edindiğim tecrübelerdi. Ben böyle anlattıkça, duyanlar Rio’ya gitme fikrini tekrar gözden geçiriyor. Ama öyle yapmamalı, ‘tehlikeli’ kelimesinin üzerinde çok durmadan, sadece dikkat ederek inanılmaz bir deneyim yaşamalı Rio’da. Nasıl İstanbul’da Tarlabaşı’nda gecenin bir vakti tek kız dolaşılmazsa Rio’da da dolaşılmaması daha sağlıklı olur. Her ülkenin, şehrin kendine göre nispeten tehlikeli olan bölgeleri vardır. Önemli olan buraları bilip, ona göre davranmak!
ALABİLDİĞİNE ÖZGÜRLÜK
Senelerdir Rio’da yaşayan Şilili arkadaşım Jorge, birlikte çıktığımız tekne turundan sonra gece evine dönerken cep telefonunu çaldırdı. Portekizce bilmesi, hırsızların huyuna gitmesi hiçbir şeyi değiştirmedi. Beraber seyahat ettiğim Güney Koreli dostum Sun her akşam kahve içmek için kentteki tek Starbucks’a giderdi. Leblon’daki AVM’ye yürürken iki çocuk bıçak tehdidiyle 20 Real’ini aldı. Öyle korkmuştu ki bu olayı bana birkaç gün sonra anlatabildi! Hostelde aynı odada kaldığım İsrailli arkadaşım Idan bir ATM’den para çekmişti. Ardından tüm hesabı boşaltıldı. Şifresini makineye yerleştirdikleri kamerayla öğrenen, kartın sıkışmasını sağlayan hırsızların kurbanı olmuştu. Tüm bunları anlattığımda birçok kişi “Ee nesine âşıksın bu şehrin” diye soruyor. Bilmiyorum... Belki sokaklara taşan müzik sesleri, bir bara gittiğimde garsonundan aşçısına, yeni tanıştığım arkadaşlardan barmenine herkesle dans etmek, müziği iliklerime kadar hissetmek, içinden yaşama sevinci taşan insanlarla plajlarda futbol oynamak, bir gece sokakta yürüyüp havaya bakarken üst katlardan birinde parti olduğunu görüp, pat diye eve dalıp partiye katılmak… Kısacası özgür olmak, özgürlüğü dünyanın en güzel ve canlı şehrinde yaşamak beni bu şehre bağlayan şeydi galiba! Hisler karmaşası, keşmekeş, heyecan, korku, mutluluk, aşk… İnsana yaşadığını hissettiren bir şehir. Arka sokaklarında tehlikenin kol gezdiği kadar ana caddelerinde de dikkatli olunması gereken bir kent.
TURİSTLERE FAVELA TURLARI BAŞLADI
Bir yanda Barra da Tijuca gibi ünlülerin yaşadığı bir yer, bir yanda Rio’nun iyi halli insanlarının yaşadığı İpanema ve Leblon, bir yanda eski karizmasını İpanema’ya kaptırmış Copacabana, bir yanda gece hayatının kalbi Lapa ve bir yanda da bu görkemin içinde bambaşka bir âlem; favelalar (gecekondular). Zenginlik ve fakirliğin aynı potada eridiği, iç içe yaşandığı Rio’daki çoğu favelaya polisler bile bir yere kadar girebiliyor. Suç oranının çok yüksek olduğu Rio’da bu suçları işleyenlerin, uyuşturucu satıcılarının, cebinde beş parasız gezen insanlarının yaşadığı yerler olan favelalara bir süredir turistik tur bile düzenleniyor. Artık her şeyi turizme çeviren otel ve hosteller; favelaları tanıtmak için tur düzenleyip, oradaki partilere turistleri götürüyorlar. Fakat benim gittiğim bir favela gece kulübüyle bu turistik gezilerin uzaktan yakından alakası yoktu!
Favelalardan sadece kötü insan çıkmayacağının da altını çizmek isterim. Sonuç olarak bu bölgeler yoksulların zorunlu yaşam alanı. Sadece uyuşturucu satıcıları, katiller, hırsızlar yok. Buralarda doğup büyümüş, bir şekilde temiz kalabilmiş, çaresiz ama iyi niyetliler de yaşıyor. Gecekonduda doğmak hayata 1-0 yenik başlamak anlamına geliyor. Halk da, turistler de favelalarda yaşayanlardan korkuyor. Onların üzerlerine yapışmış bir kere ‘kötü insan’ damgası. Ama 1993’te Vigario Geral adındaki bir
favelaya yapılan polis baskınında içlerinde 15 yaşında bir kızın da olduğu 21 kişi suçsuz oldukları halde canice öldürülüyorlar. Bunun üzerine de olayı anlatan belgesel ‘Favela İsyanı’ çekiliyor. Vigario Geral’de yaşayan masumların hayata bağlılığı, iyi bir hayata erişme çabaları ve favelalarda geceden sabaha kadar durmayan makineli tüfeklere rağmen buralardan da iyi insanlar çıkabileceğini anlatıyorlar. Sadece futbolu, karnavalı, güzel kızlarıyla bilinen bu tehlikeli cenneti anlatmaya doyamam, korkutsa da ürkütse de ölmeden gidilmesi gereken bir yer olduğunu hatırlatmak isterim…
Favela kulübünde çılgın eğlence sokakta makineli tüfekli korumalar
Brezilyalı bir arkadaşımızdan bir favela (gecekondu semti) partisine davet aldık. Bizim için eğlenceli olabileceğini düşünmüştü. Maceraya dünden hazır olan bizler hemen kabul ettik. Kendimizi İpanema’nın arkasındaki Cantagalo’nun ortasında bulduk. Zaten benim başıma ne geldiyse “Ay orayı da göreyim, bunu da yapmadım demeyim” merakından geldi. Favelanın içlerine doğru ilerledikçe inşaatı yarım kalmış, boyanmamış tuğlalı binaların arasından geçiyorduk. Şehrin göbeğinde balta değmemiş bir ormana girmişim gibi hissettim kendimi.
MOTOSİKLETE OTOSTOP
Sokaklarda inanılmaz bir kalabalık, altında bir kot, üstü çıplak adamlar, kısacık şortlu, çıplak ayaklı kızlar etrafta dolanıyor, dans ediyor, sohbet ediyordu. İlk başta kiremit kaplı bir binanın terasına çıkıp bir şeyler içtikten sonra asıl eğlencenin olduğu yere gitmeye karar verdik. Fakat sokaklar o kadar dardı ki minibüs bizi götüremeyeceği için yoldan geçen motosikletlilere otostop yaptık. Bara böyle ulaştık. Bu özgüven nerden geliyor bilmem. Adam belki beni kaçırıp organlarımı çalsa yeridir! Ama işte huyum kurusun, yabancılara kanım çabuk kaynar, kaynadığı gibi her nasıl oluyorsa ondan bana zarar gelmeyeceğini de yüzünden anladığımı düşünürüm (Allah şaşırtmasın!) Izbandutların arkasında, motosikletlerle yarış yaparcasına, yokuş aşağı tıngır tıngır giderek, partinin olduğu hangara ulaştık.
HAYATIMDA GÖRDÜĞÜM EN VAHŞİ KULÜP
İçeride öyle bir müzik var ki insanı aptal ediyor, bangır bangır ve çok sert! Hayatımda gördüğüm en kalabalık ve en vahşi yerlerden biri diyebilirim. Sanki Afrika’da bir kabilenin ortasına düşmüşüm gibi hissediyorum, o denli! Kendi hallerinde erotik danslar yapan çıplak ayaklı kızlar, üstü çıplak dans eden ve etrafa kötü kötü bakan adamlar, bir yanda da sarışın bir Brezilyalı. Onun kim olduğunu sorduğumda da favelanın en bilinen üç adamından birinin sevgilisi olduğunu öğreniyorum. Yani “İstersen bir yan gözle bak, bakalım ne oluyor”un Türkçesi. Hayatımda en çok korkarak eğlendiğim yer burasıydı desem yeridir. Bir yandan inanılmaz farklı ve eğlenceli bir ortam, bir yandan da “Allahım sen koru” diye diye dilimde tüy biten bir gece. Epeyce bir süreyi bu enteresan yerde geçirdikten sonra tekrar motosikletin arkasına binerek İpanema’ya döndüm. Dönerken de yanımdan geçen bandanalı, makineli tüfekli motosikletlilerin favelanın korumaları olduğunu öğrendim. Favelanın en bilinen adamı, buralardaki asayişi sağlamak için bu adamları görevlendiriyormuş. Yani buraların kendine göre bir asayişi, düzeni var. Polis bile buraya karışamıyor. Resmen Rio’nun, İpanema’nın göbeğinde özerk bir bölge!