Son Güncelleme:
Riga’nın bulutlarına, sükunetine, biblo gibi binalarına hayran kaldım
Letonya’nın başkenti Riga, Baltık kıyısının üçüncü büyük şehri. 700 bin’i aşan nüfusuna karşın, İstanbul ya da Ankara’dan giden bir gezginin gözüne çok tenha geliyor. Bir o kadar da yeşil ve huzurlu. Kentin tarihi bölgesi Alman Art Nouveau stili mimarinin dünyadaki en nadide örneklerini barındırıyor. Bu sayede Riga, 1997’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girdi. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü öğretim üyesi, Doçent Seriye Sezen geçen ay gezdiği şehri yazdı.
Riga’ya İstanbul’dan üç saatlik bir uçuştan sonra vardım. Geçen yıl 4 milyon yolcunun geçtiği Riga Uluslararası Havaalanı, Esenboğa’nın eski halini anımsatıyor: Apronda birkaç Baltık Air uçağı, birkaç görevli... Havaalanındaki terk edilmişlik görüntüsü, 0,5 LAT (yaklaşık 1,5 TL) vererek bindiğim belediye otobüsünde kent merkezine doğru ilerlerken de devam ediyor. Düz ama hayli yeşil alanlardan ve kenti ikiye bölen Daugava Nehri’ni geçerek kent merkezine vardığımda etraf biraz kalabalıklaşıyor. Şehrin tarihi bölgesi turistler sayesinde kalabalık. Dış bölgelerde ise tenhalık dikkat çekici. Adeta sokaklar boş kalmasın diye insanlar serpiştirilmiş. Nüfus verilerine baktığımda tenhalığın nedenini anlıyorum. Riga’da 716 bin kişi yaşıyor. Zaten ülke nüfusu da 2,5 milyon.
Uçaktan indiğimizde bizi karşılayan boğucu temmuz sıcağı, otele yerleşip dışarı çıktığımızda yerini etkili bir sağanağa bırakıyor. Bu hızlı hava değişimi Riga’da kaldığımız sürece hep devam edecek. Bu nedenle, Riga bavuluna mutkala ince bir yağmurluk veya hafif bir şemsiye konulmalı. Temmuzda Akdeniz sıcaktan kavrulurken Riga’da güneş ve yağmur adeta kısa aralıklarla gün boyu nöbeti devralıyor. Bu sürede bulutlar renkten renge, biçimden biçime giriyor. Bir kuzey şehri olarak Riga’nın en önemli güzelliklerinden biri, başınızı kaldırdığınızda sizi selamlayan lacivert, mavi ve grinin muhteşem tonlarındaki bulutları.
AKADEMİ TERASINDAN KUŞBAKIŞI ŞEHİR
Riga, dingin, telaşsız, süratsiz şehirlerde gezmeyi sevenler için ideal. Kentin kalbi, çekim merkezi tarihi bölgede. Meydanlar, bunları çevreleyen pırıltılı maketleri andıran tarihi binalar, oteller, lokantalar, kahveler, mağazaların oluşturduğu renkli atmosfer görülmeye değer. Bira bahçelerinde soğuk bira eşliğinde etrafı seyrederek tembellik yapın, kalabalıktan sıkıldığınızda sokaklara, meydanlara kaçın ve yeniden dinginliğe kavuşun. Bir öğle saatinde Dom Square’de çalan çellistin müziğine, yalnızca sararmış yaprakları sürükleyen rüzgarın sesi ve yakından geçen mini etekli kızın topuk sesleri eşlik ediyorsa, şaşırmayın.
Riga’nın geniş, yeşil ve dingin parkları; kendinizi dinleyerek, okuyarak veya ördekleri ve kuşları besleyerek uzun süre zaman geçirebileceğiniz alanlar. Eski Kent tarafındaki Pilsetas Kanalı’nın her iki yakasına cömertçe yayılmış Kronvalda parklarını köprüler birbirine bağlıyor. Bu görüntü ve kanaldaki gezinti botları Cambridge’deki Cam Nehri’ni anımsatıyor.
Kenti kuşbakışı izlemek ve fotoğraf çekmek için ideal yerlerden biri, Stalin zamanında yapılan ve dönemin Sovyet mimarisini yansıtan Letonya Bilimler Akademisi binası. 15’inci kata kadar asansörle çıkılan binanın 17’inci katındaki teras, 360 derecelik açılardan panoramik görüntüler sunuyor. Daugava Nehri’nde yapılacak bot gezintisi ise kenti kıyıdan izleme fırsıtı veriyor.
İŞGALİN BİLE MÜZESİ VAR
33 müze, 51 kütüphane, altı tiyatro ve 18 kültür merkezinin bulunduğu Riga’da kültür turizminden hoşlanan gezginler tercihlerine göre seçim yapabilir. Benim tercihim, kısa kalışlarda, bir ülkenin tarihinin, geleneğinin, kültür ve sanatının izlenebileceği mükemmel mekânlar olan müzelerden yana oldu. Başlıca müzeler arasında Ulusal Sanat Müzesi, Riga Tarihi ve Denizcilik Müzesi, Savaş Müzesi, Doğa Müzesi, Tarih Müzesi, 1993’te, yurtdışında yaşayan Letonyalıların mali desteği ile kurulan İşgal Müzesi, Demiryolu Müzesi, Fotoğraf Müzesi sayılabilir.
Riga, mimari açıdan da görülmeye değer eserlere sahip. Mimariye meraklılar, dini ve sosyal yapıların bulunduğu tarihi bölgenin yanı sıra Art Nouveau’nun seçkin örnekleri için Alberta, Elizabetes ve Strelnieku sokaklarını ziyaret edebilir. Piyasa ekonomisine geçişle birlikte ederleri astronomik rakamlara ulaşan Alberta Sokağı’ndaki binaların pek azı restorasyondan geçerek parlatılmış; çoğunluğu bakıma muhtaç halde.
DENİZ İÇİN JURMELA
Riga’nın sahildeki tatil bölgesi trenle yarım saat uzaklıktaki (25 kilometre) Jurmela. Kaplıcaların da bulunduğu bu kıyı bölgesi, üç küçük yerleşim alanından oluşuyor: Majori, Kemeri ve Dsuntairi. Daha doğrusu, Jurmela’da bu üç yer, insanların toplu olarak yaşadıkları, çarşısı pazarı olan yerler. Eski Sovyet nomenklatura’sının tatil beldesi olan Majori iki ana sokaktan oluşuyor. Ama yaşam, lokantalar, dükkânlar ve seyyar satıcıların bulunduğu Jamas Sokağı’nda geçiyor. Diğer sokakta ise film dekorlarını andıran, geniş bahçeli yazlıklar bulunuyor. Sessizliğin egemen olduğu bu sokakta pek az insana rastlıyorsunuz. Merkezdekilerin yanı sıra çevredeki otel ve motellerde konaklama, denize girme olanağı var.
SOKAK TEZGAHINDA 10 DOLARA KUYUMCUDA 2 BİN DOLARA AMBER
Amber, keten ve siyah balzam Letonya’nın en önemli turistik ürünleri. Aslında amber Letonya’nın yanı sıra Litvanya ve Estonya’nın da en önemli turistik objesi. Takı meraklıları, Riga’nın tarihi bölgesindeki seyyar satıcılardan veya amber dükkânlarından bütçelerine ve zevklerine göre seçim yapabilir. Fiyatlar, amberin niteliğine, hacmine, rengine, saydamlığına ve pürüzsüzlüğüne göre değişiyor. İster tezgah üstünden 10 dolara bir taş, isterseniz şık bir dükkândan iki bin dolara takım alabilirsiniz. Amberin çok açık sarıdan siyaha yakın koyulukta 300-400 civarında tonu olduğu söylendi. Keten de Letonya’nın geleneksel ve turistik ürünleri arasında. Ancak, İtalyan ve Fransız ketenlerinin yanında sıradan kalıyor. Tadı, Macarların Unicom’unu, Çeklerin Becherovka’sını anımsatan siyah balzam ise tütün ve alkollü içki dükkânlarından veya marketlerden alınabilir. Çok sayıda baharattan yapılan ve sindirici özelliği olan bu geleneksel içkinin soğuk algınlığına iyi geldiği söyleniyor. Tren istasyonunun arkasındaki Merkez Pazar da görülmesi gereken yerlerden. Şarküteri, balık, kuruyemiş, şekerleme gibi ürünlerin satıldığı ve satıcıların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu pazarın özelliği, I. Dünya Savaşı’nda zeplinlerin korunduğu hangarlarda kurulmuş olması. Hangarların çevresindeki alanda ise sebze-meyve, çiçek ve giyim-kuşamın satıldığı, Ankara’nın eski Maltepe Pazarı’nı anımsatan açık pazar yer alıyor. Güzel bulutları, mimarisi, parkları, yeşilliği, dinginliği ve eğer istenirse temiz kıyıları ile Riga, fabrikasyon turizmden sıkılanlar için alternatif bir gezi durağı.
RUS VE İSKANDİNAV ETKİSİ BELİRGİN
Tarihi 13. yüzyıla uzanan Riga, ortaçağın önemli liman kenti, 17. yüzyılda İsveç İmparatorluğu’nun en büyük yerleşimi ve 18. yüzyılda Rus İmparatorluğu’nun önde gelen limanı. Letonya tarihinde çeşitli ülkelerin yönetimi altına girmiş: Polonya, İsveç, Rusya, Almanya ve Sovyetler Birliği. 1991’de Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan eden Letonya’da Sovyet etkisi halen devam ediyor. Riga nüfusunun yaklaşık yüzde 30’u Rus. Polonyalı, Belarus ve Ukraynalıların oranı da yüzde 2-4 arasında. Türklerin sayısı ise 100’ün altında. Rusça yaşlı kuşak arasında hâlâ yaygın bir dil. İngilizceyi daha çok genç kuşak biliyor. Ekonomik açıdan İskandinav ülkelerinin etkisi hissediliyor. Kentin en büyük süpermarketiyle bankaların çoğu İskandinav sermayeli. Letonya’nın dış satımında da komşu ülkeler, Litvanya, Estonya ve Rusya ön sıralarda. Ulusal para birimi LAT Euro’dan daha değerli (1 LAT yaklaşık 1,40 Euro). 2009’da aktif nüfusta işsizlik oranının yüzde 7’ye yükselmiş. Küresel kriz ülkeyi derinden etkilemiş. Riga’da da krizin etkileri gözlenebiliyor; Eski Kent bölgesinden uzaklaşıldığında lokantaların ve mağazaların boşluğu dikkat çekiyor.
Uçaktan indiğimizde bizi karşılayan boğucu temmuz sıcağı, otele yerleşip dışarı çıktığımızda yerini etkili bir sağanağa bırakıyor. Bu hızlı hava değişimi Riga’da kaldığımız sürece hep devam edecek. Bu nedenle, Riga bavuluna mutkala ince bir yağmurluk veya hafif bir şemsiye konulmalı. Temmuzda Akdeniz sıcaktan kavrulurken Riga’da güneş ve yağmur adeta kısa aralıklarla gün boyu nöbeti devralıyor. Bu sürede bulutlar renkten renge, biçimden biçime giriyor. Bir kuzey şehri olarak Riga’nın en önemli güzelliklerinden biri, başınızı kaldırdığınızda sizi selamlayan lacivert, mavi ve grinin muhteşem tonlarındaki bulutları.
AKADEMİ TERASINDAN KUŞBAKIŞI ŞEHİR
Riga, dingin, telaşsız, süratsiz şehirlerde gezmeyi sevenler için ideal. Kentin kalbi, çekim merkezi tarihi bölgede. Meydanlar, bunları çevreleyen pırıltılı maketleri andıran tarihi binalar, oteller, lokantalar, kahveler, mağazaların oluşturduğu renkli atmosfer görülmeye değer. Bira bahçelerinde soğuk bira eşliğinde etrafı seyrederek tembellik yapın, kalabalıktan sıkıldığınızda sokaklara, meydanlara kaçın ve yeniden dinginliğe kavuşun. Bir öğle saatinde Dom Square’de çalan çellistin müziğine, yalnızca sararmış yaprakları sürükleyen rüzgarın sesi ve yakından geçen mini etekli kızın topuk sesleri eşlik ediyorsa, şaşırmayın.
Riga’nın geniş, yeşil ve dingin parkları; kendinizi dinleyerek, okuyarak veya ördekleri ve kuşları besleyerek uzun süre zaman geçirebileceğiniz alanlar. Eski Kent tarafındaki Pilsetas Kanalı’nın her iki yakasına cömertçe yayılmış Kronvalda parklarını köprüler birbirine bağlıyor. Bu görüntü ve kanaldaki gezinti botları Cambridge’deki Cam Nehri’ni anımsatıyor.
Kenti kuşbakışı izlemek ve fotoğraf çekmek için ideal yerlerden biri, Stalin zamanında yapılan ve dönemin Sovyet mimarisini yansıtan Letonya Bilimler Akademisi binası. 15’inci kata kadar asansörle çıkılan binanın 17’inci katındaki teras, 360 derecelik açılardan panoramik görüntüler sunuyor. Daugava Nehri’nde yapılacak bot gezintisi ise kenti kıyıdan izleme fırsıtı veriyor.
İŞGALİN BİLE MÜZESİ VAR
33 müze, 51 kütüphane, altı tiyatro ve 18 kültür merkezinin bulunduğu Riga’da kültür turizminden hoşlanan gezginler tercihlerine göre seçim yapabilir. Benim tercihim, kısa kalışlarda, bir ülkenin tarihinin, geleneğinin, kültür ve sanatının izlenebileceği mükemmel mekânlar olan müzelerden yana oldu. Başlıca müzeler arasında Ulusal Sanat Müzesi, Riga Tarihi ve Denizcilik Müzesi, Savaş Müzesi, Doğa Müzesi, Tarih Müzesi, 1993’te, yurtdışında yaşayan Letonyalıların mali desteği ile kurulan İşgal Müzesi, Demiryolu Müzesi, Fotoğraf Müzesi sayılabilir.
Riga, mimari açıdan da görülmeye değer eserlere sahip. Mimariye meraklılar, dini ve sosyal yapıların bulunduğu tarihi bölgenin yanı sıra Art Nouveau’nun seçkin örnekleri için Alberta, Elizabetes ve Strelnieku sokaklarını ziyaret edebilir. Piyasa ekonomisine geçişle birlikte ederleri astronomik rakamlara ulaşan Alberta Sokağı’ndaki binaların pek azı restorasyondan geçerek parlatılmış; çoğunluğu bakıma muhtaç halde.
DENİZ İÇİN JURMELA
Riga’nın sahildeki tatil bölgesi trenle yarım saat uzaklıktaki (25 kilometre) Jurmela. Kaplıcaların da bulunduğu bu kıyı bölgesi, üç küçük yerleşim alanından oluşuyor: Majori, Kemeri ve Dsuntairi. Daha doğrusu, Jurmela’da bu üç yer, insanların toplu olarak yaşadıkları, çarşısı pazarı olan yerler. Eski Sovyet nomenklatura’sının tatil beldesi olan Majori iki ana sokaktan oluşuyor. Ama yaşam, lokantalar, dükkânlar ve seyyar satıcıların bulunduğu Jamas Sokağı’nda geçiyor. Diğer sokakta ise film dekorlarını andıran, geniş bahçeli yazlıklar bulunuyor. Sessizliğin egemen olduğu bu sokakta pek az insana rastlıyorsunuz. Merkezdekilerin yanı sıra çevredeki otel ve motellerde konaklama, denize girme olanağı var.
SOKAK TEZGAHINDA 10 DOLARA KUYUMCUDA 2 BİN DOLARA AMBER
Amber, keten ve siyah balzam Letonya’nın en önemli turistik ürünleri. Aslında amber Letonya’nın yanı sıra Litvanya ve Estonya’nın da en önemli turistik objesi. Takı meraklıları, Riga’nın tarihi bölgesindeki seyyar satıcılardan veya amber dükkânlarından bütçelerine ve zevklerine göre seçim yapabilir. Fiyatlar, amberin niteliğine, hacmine, rengine, saydamlığına ve pürüzsüzlüğüne göre değişiyor. İster tezgah üstünden 10 dolara bir taş, isterseniz şık bir dükkândan iki bin dolara takım alabilirsiniz. Amberin çok açık sarıdan siyaha yakın koyulukta 300-400 civarında tonu olduğu söylendi. Keten de Letonya’nın geleneksel ve turistik ürünleri arasında. Ancak, İtalyan ve Fransız ketenlerinin yanında sıradan kalıyor. Tadı, Macarların Unicom’unu, Çeklerin Becherovka’sını anımsatan siyah balzam ise tütün ve alkollü içki dükkânlarından veya marketlerden alınabilir. Çok sayıda baharattan yapılan ve sindirici özelliği olan bu geleneksel içkinin soğuk algınlığına iyi geldiği söyleniyor. Tren istasyonunun arkasındaki Merkez Pazar da görülmesi gereken yerlerden. Şarküteri, balık, kuruyemiş, şekerleme gibi ürünlerin satıldığı ve satıcıların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu pazarın özelliği, I. Dünya Savaşı’nda zeplinlerin korunduğu hangarlarda kurulmuş olması. Hangarların çevresindeki alanda ise sebze-meyve, çiçek ve giyim-kuşamın satıldığı, Ankara’nın eski Maltepe Pazarı’nı anımsatan açık pazar yer alıyor. Güzel bulutları, mimarisi, parkları, yeşilliği, dinginliği ve eğer istenirse temiz kıyıları ile Riga, fabrikasyon turizmden sıkılanlar için alternatif bir gezi durağı.
RUS VE İSKANDİNAV ETKİSİ BELİRGİN
Tarihi 13. yüzyıla uzanan Riga, ortaçağın önemli liman kenti, 17. yüzyılda İsveç İmparatorluğu’nun en büyük yerleşimi ve 18. yüzyılda Rus İmparatorluğu’nun önde gelen limanı. Letonya tarihinde çeşitli ülkelerin yönetimi altına girmiş: Polonya, İsveç, Rusya, Almanya ve Sovyetler Birliği. 1991’de Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını ilan eden Letonya’da Sovyet etkisi halen devam ediyor. Riga nüfusunun yaklaşık yüzde 30’u Rus. Polonyalı, Belarus ve Ukraynalıların oranı da yüzde 2-4 arasında. Türklerin sayısı ise 100’ün altında. Rusça yaşlı kuşak arasında hâlâ yaygın bir dil. İngilizceyi daha çok genç kuşak biliyor. Ekonomik açıdan İskandinav ülkelerinin etkisi hissediliyor. Kentin en büyük süpermarketiyle bankaların çoğu İskandinav sermayeli. Letonya’nın dış satımında da komşu ülkeler, Litvanya, Estonya ve Rusya ön sıralarda. Ulusal para birimi LAT Euro’dan daha değerli (1 LAT yaklaşık 1,40 Euro). 2009’da aktif nüfusta işsizlik oranının yüzde 7’ye yükselmiş. Küresel kriz ülkeyi derinden etkilemiş. Riga’da da krizin etkileri gözlenebiliyor; Eski Kent bölgesinden uzaklaşıldığında lokantaların ve mağazaların boşluğu dikkat çekiyor.