Psidia Antioch’dan Yalvaç’a
Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınlarındaki Psidia Antioch, İncil’e aşina olanlar için önemli bir yerleşim. Bu antik kenti mutlaka görün.
Efes, Afrodisyas ya da Perge ile kıyaslandığında Psidia ören yerinde yazacak fazla bir şey olmadığını söyleyebilirim. Bununla beraber buradaki farklılık huzur dolu uzaklık. Faytonlarla gelip giden gruplar var elbette ama gruplar gittikten sonra tüm kent ve devedikenleri arasında uçuşan kelebekler ve kuşlar tamamiyle size kalıyor.
Adı, doğduğu Tarsus’la anılan Aziz Pavlus, İsa’nın ölümünü takip eden yüzyılda Anadolu’yu boydan boya kat eden dört yolculuk yapmış. Biri haricinde tümü onu Psidia Antioch’a getirmiş. Burası, Helen krallığının yöneticisi Birinci Seleucus Nikator ya da oğlu Antiochus tarafından Büyük İskender’in ölümünden sonra ortaya çıkan kaotik ortamda kurulmuş bir şehir. Orontes yani Asi Nehri üzerindeki Antioch’tan (Dilimizdeki adıyla Antakya) ayırt edebilmek için şehre “ad Psidiam” (Psidia bölgesine bitişik) unvanı verilmiş. Zamanla şehir önce Roma’nın Galatya Eyaleti’ne bağlanmış, sonra Colonia Caesarea Antiocheia ismiyle koloniye dönüşmüş. İncil’de Aziz Pavlus’un vaaz verdiği yer olarak tarif edilen binanın bir sinagog olduğuna inanılıyor. Bu sinagog günümüzde muhteşem bir kilisenin kalıntıları altında. Kilise ise büyük gri taş levhalardan inşa edilmiş yarım kubbeleriyle hatırı sayılır ölçüde ayakta. Efes’te yaşananların bir benzeri burada da meydana gelmiş. İlk gelişindeki sözleri öfkeye ve tepkiye neden olunca hem Aziz Pavlus hem de beraberindeki Aziz Barnabas şehirden kovulmuş.
İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Pavlus, Hıristiyanlığı yayma çalışmaları sırasında burada iki yıl yaşamış. Bu nedenle Hıristiyanlığın yayıldığı yer olarak kabul edilen Psidia Antioch’da Hıristiyanlık serbest bırakılınca bu kilise yapılmış. Aziz Pavlus’un ilk vaaz verdiği sinagogun yerine, 325 yılı civarında inşa edilen bina, Aziz Pavlus için yaptırılmış ilk kilise. Zemini renkli mozaiklerle kaplı, süslemede bitki ve geometrik desenler kullanılmış.
Kentteki ikinci kilisenin 5’inci yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Latin haçı şeklindeki yapı geniş alana yayılmış, ibadet yeri ferah tutulmuş.
Bu geniş alana darmadağın yayılmış taşlara hayat verebilmek için güçlü bir hayal gücüne ihtiyaç duyacaksınız. Girişin yanındaki kalıntılar bir zamanlar şehri koruyan duvarlara aitmiş. Yanındaki üç kemerli kapıyı hayalinizde canlandırmak için bilgi panosuna güvenmek zorundasınız. Daha sonra şehrin ana caddesi olan Decumanus Maximus’u kaplayan büyük gri döşeme taşları adımlayarak yolun büyük bölümünü yürüyebilirsiniz. Sağa doğru dönüp tepeye çıkan uzun bayır boyunca yerdeki taşların üzerinde geçmişin arabalarının tekerlek izlerini göreceksiniz.
Antik kentte geçmişi en çok hatırlatan harabe, tanrılaştırılmış Roma imparatoru için yapılmış Augustus Tapınağı’ndan ayakta kalmayı başarmış olan küçük bir podyum. Tapınağa açılan bir propylon (tapınak kapısı) üzerinde imparatorun başarılarının anlatıldığı ve Res Gestae Divi Augusti (Tanrısal August’un yiğitlikleri) olarak bilinen resmi bir kayıt varmış, bu yazıtın bir kopyası ise Ankara’da Hacı Bayram Camii’nin yanındaki Augustus Tapınağı’nın duvarlarını süslüyor. Tapınağın arkasındaki kıvrık kaya bir perdeyi andırıyor. Arkeologlar bu yapının bir zamanlar iki katlı, sütunlu bir bina ile çevrilmiş olduğunu düşünüyor. Zemin kat ise tıpkı Atina Stoa’sında olduğu gibi halkın yürüyüş, sohbet mekanıymış.
Ağustos ayına adını veren İmparator Augustus’un tanrısal özellikleri olduğuna inanılıyordu. Böylesi görkemli bir tapınağı ölümünden sonra inşa edip ona adamışlar. Podyumu, arkasındaki iki katlı galerisi kayalara oyulmuş. Katlardan birinde Dor, diğerinde İyon tarzı kullanılmış. Tapınağın önündeki Augustus Meydanı’nı Tiberia Meydanı’na bağlayan üç taklı kapı da ziyaretçilerin ilgisini çeken detaylardan. Kapının üzerindeki yazıt tapınağın eksik kısımlarının tamamlanmasına yardımcı oluyor. Bu anıtsal kapı (Propylon) muhteşem heykel ve kabartmalarla süslenmiş, ulaşmak içinse yine ziyaretçilerin dikkatine mazhar olan bir merdiveni çıkmanız gerek. Tapınakta, Eros, Nike, Demeter gibi tanrı tasvirlerinin kullanıldığı kabartmaların yanı sıra insan figürlerine de yer verilmiş. Savaş gemileri, çeşitli silahlar ve hayvan kabartmaları süslemede kullanılan diğer detaylar. O zamanda da insanlar yaşam koşullarından şikayetçilermiş ve zaman zaman bunu ifade etmek için bir araya gelirlermiş. Tiberia Meydanı, bu ve benzeri amaçlar için halkın kullandığı alanmış. Heykel ve sütunlarla süslenmiş ana caddesi, uzunluğu 3 bin metreyi bulan surları, tüm şehri kucaklayan bir noktaya inşa edilmiş tiyatrosu, su kemerleri, hamamı, stadyumu ile bu antik kent görkemli tarihini gözlerinizin önüne sermek için sizi bekliyor.
Kentin 15 bin kişilik tiyatrosu kötü durumda. Aziz Pavlus’un müridi Azize Thecla’nın (Bugün mezarının Suriye’de olduğuna inanılıyor) vahşi hayvanlara atıldığı yer burası olmalı. Hayvanların Azize Thecla’yı parçalamayı reddetikleri ve böylece mucizevi bir şekilde burnu bile kanamadan alandan ayrıldığı anlatılıyor.
BAŞYAPITLAR MÜZENİN BAHÇESİNDE
Antioch’un en güzel heykelleri Yalvaç Müzesi’nde. Aziz Pavlus’un ülkeyi boydan boya geçen yolculuklarına ait rotaları gösteren bir de harita göreceksiniz sergide. En güzel obje iki odanın gerçek boyutlarda canlandırıldığı geleneksel bir Yalvaç evine ait. Duvarlarında, tavanında hatta baca çıkıntılarında bile görebileceğiniz ahşap oymalarıyla burası, hızlı bir modernleşmede neleri kaybettiğimizi gösteren muhteşem ama bir o kadar da can acıtıcı örnek.
Mis gibi şimşir kokulu bahçesini dolaşmadan müzeden sakın ayrılmayın. Bahçede sergilenen mermer eserler eğer dünyanın başka bir yerinde olsalardı el üstünde tutulurlardı. Hareket halindeki gladyatörlerin betimlendiği sunak taşına ve kabarık yeleleriyle kremalı pastayı andıran muhteşem aslan figürüne dikkat edin.
MEN TAPINAĞI’NDA TEŞEKKÜR MESAJLARI
Anadolulu tanrılardan Men (Mensis), sembolü nedeniyle Ay Tanrısı olarak da biliniyor. Hasta, yoksul ve güçsüzlerin koruyucusu. Antik kentin birkaç kilometre uzağına, muhteşem bir manzaraya hakim Karakuyu Tepesi’nin üzerine MÖ 4’üncü yüzyılda Men’e adanmış bir tapınak yapılmış. Bu yerden, ünlü coğrafyacı Amasyalı Strabon’un eserlerinde de söz edilmiş. Tapınağın çevresinde göreceğiniz binaların arasında daha sonraki yıllarda Bizanslıların inşa ettiği kilise var. Kutsal alanda stadyum, ev gibi birçok bina olmasına rağmen en etkileyici yapı Zeus Altarı’nı hatırlatan tapınak. Bu alanda yazılı adak taşları da bulunmuş, yazılar tanrı Men’e yakarışları olduğu kadar kendilerine sunulan şifa için teşekkürleri de ifade ediyor. Ne yazık ki burada birçok şey Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde tahrip edilmiş.
YALVAÇ İSMİNDEKİ SÜRPRİZ MESAJ
Psidia Antioch, 8’inci yüzyılda Arap işgalinden zor kurtulmuş. 1176’da Kılıçarslan yönetimindeki Selçuklu Türkleri, Birinci Manuel Komnenos komutasındaki Bizans ordusuyla buraya yakın bir yerde çarpışmış. Savaştan zaferle çıkan Selçuklular olmuş, daha aşağı bölgelerde yeni yerleşim kurmuşlar, bu sayede modern Yalvaç kasabası doğmuş. İsmini bölgeye yerleşen Oğuz Türklerinin bir boyundan alıyor. “Elçi, yol gösterici” anlamını da taşıdığı için, Aziz Pavlus’u hatırlatarak seçilmiş gibi geliyor.
Çoğu kişi ören yerini görmekle yetinir. Oysa Yalvaç merkezi, Selçuklu İmparatorluğu’nun parçalanmasından oluşan yöresel küçük beyliklerin bölgeyi yönettiği dönemden kalma muhteşem bir camiye ev sahipliği yapıyor. Devlethan, İkinci Kılıçarslan’ın kardeşiymiş. 14’üncü yüzyılda harika bir cami yaptırmış. Dış duvar ve pencere çerçeveleri Antioch antik kentinden alınan mermerlerle süslenmiş.
HAMİDİYE CAMİİ
Devlethan Camii’nin yanındaki klasik tarzın zarif örneklerinden Hamidiye (Yeni Cami) İkinci Abdülhamid’in hükümdarlığında inşa edilmiş. Zemin katında Antioch’dan alınan malzemeler kullanılmış. Anadolu binlerce yıllık bir tarihe sahip olunca, 1900’lerin başında yapılmış bir caminin “yeni” adıyla anılması çok normal. Anlatılanlara göre, yapım aşamasında halkın da büyük katkısı olmuş. Antioch’tan devşirme malzemelerden en dikkat çekiciler merdiven altındaki lahit ve minare tabanındaki taşlar. İçeri girdiğinizde dört sütunun taşıdığı ana mekan bir ferahlık veriyor içinize. Kalem işleri ve renkli bezemeleri son derece zarif olan caminin duvarlarında Arapça yazılan “Allah”, “Muhammed”, “Ali”, “Ebu Bekir” ve “Osman” hatları birer süsleme detayı olarak da kullanılmış. Oyma işçiliğinin de övgü aldığı camide bir güneş saati var.
TURİSTE İLÇEYİ ANLATAN MEYDAN
Hamidiye’nin karşısında belediyenin yaptırdığı “Yalvaç Anlatan Meydanı” bulunuyor. İlçeyi turistlere anlatan meydanda rengarenk at arabalarını, eyer ustalarını, kullanışlı keçe kilimler yapan sanatçıları ve esnafı göreceksiniz. Kilimleri, diğer şehirlerdekinden çok farklı.
Yalvaç gibi yeşiliyle dikkat çeken ilçede, şahane Çınaraltı’nı mutlaka görmeniz gerek. Çınaraltı, Devlethan Camii’nin karşısında bulunuyor. İstanbul’daki Çengelköy ve Emirgan çınaraltıları bu muhteşem meydanın yanında sıradan kalıyor. 800 yıllık çınarın dalları çatı gibi alana yayılmış. Mehdanın her köşesinde bir çay ocağı yani “kıraathane” var. Diğer tarafta bulunan ve Yalvaç Bey’in adının verildiği bir kemeraltı çarşısında çok daha fazla çayevi bulunuyor. Yalvaç Bey bu bölgede 16’ncı yüzyılda yaşamış bir hayırsever, resimleri Topkapı Sarayı’nda bulunan bir minyatür kitabında ortaya çıkmış. Çay tiryakileri, nesiller boyu burada huzur ve sükuneti bulmuşlar. Daha birçok nesil de, hiç şüphe yok ki bulmaya devam edecek.
KÖK BOYALI KİLİM ALABİLİRSİNİZ
Yalvaç Pazarı, büyüklük, çeşitlilik ve renkleriyle baş döndürüyor. Pazartesileri kuruluyor. Çevre il ve ilçelerden gelen üreticilerin getirdiği ürünlerle rengarenk sebze meyve dağcıklarıyla kaplanıyor. Pazar kurulduktan sonra alışveriş toplu bereket duasıyla açılıyor. Kaymak almayı ihmal etmeyin. Yalvaç’dan sevdiklerinize hediye almak isterseniz kilim ve deri ürünlerine göz atın. Kilimlerde kök boya kullanılıyor,