Plitvice’deki her manzara bir öncekinden etkileyiciydi, en güzelini seçemedim
Plitvice Gölleri, Güneydoğu Avrupa’nın en eski ve en büyük ulusal parkı. Hırvatistan’ın Bosna Hersek sınırında. Yüzölçümü yaklaşık Gökçeada kadar. 63 yıl önce koruma altına alınmış, 1979’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ilk doğa parklarından biri olmuştu. Yılda 1.2 milyon ziyaretçi çeken parka Avrupa’da karavan turuna çıkan okurumuz Pelin Dönmez gitti, izlenimlerini yazdı.
Güneşli ve güzel bir sabaha uyandığımızda başladı her şey. Karavan turumuzun en güzel duraklarından birinde, Hırvatistan’daydık. İpsala sınır kapısından çıkıp Yunanistan’dan İtalya’ya uzandığımız gezide bu ülke diğerlerinin arasında doğası, halkı, kültürüyle adeta inci gibi parlıyordu. Zadar’da dolaşırken Plitvice Gölü turlarının tanıtımıyla karşılaşmış, fotoğraflarından etkilenmiştik. Ülkedeki son durağımızdaydık ve ayrılmaya hazırlanıyorduk. Rotamızda yokken, bu muhteşem manzara bizi çekti. Zadar’daki kampta rastladığımız Alman turistler de bizi uyarmıştı: “Çoğu kişi rotasına uymadığı için Plitvice’yi es geçer. Bu göle gitmezseniz çok şey kaçırırsınız.” Annem ve babamla birlikte rotamızı bu uğurda baştan çizdik...
Zadar’dan Plitvice Gölü yaklaşık 130 kilometre uzaktaydı. Güzel manzaraları hayal ederek bir çırpıda bitirdik yolu. Saat 13.00 gibi Plitvice Lakes Jezere’ye geldik. Otoparka 70 kuna, girişe de iki tam bir öğrenci için 300 kuna (toplam 116 TL) ödedik.
YEMYEŞİL ADACIKLAR KRİSTAL GİBİ GÖLLER
Plivitce çok geniş alana yayılmış yüzlerce gölü, şelaleleri ile tam bir tabiat harikası. İlk etap için iskeleye indik ve 20-25 kişilik küçük vapurlardan birine bindik. Dünyanın her yerinden gezgin vardı çevrede. Vapur dolunca hareket ettik, kısa zamanda ilk göle vardık. Burası küçük bir bölgeydi. Göldeki adacığın çevresine tahtadan merdivenler yerleştirilmişti. 2-3 kilometrelik yürüyüşle tüm çevresi görülebiliyordu. Doğa mükemmeldi. Yemyeşil bir doku, su o kadar berrak ki dipteki canlıları görmek mümkün. Ağaçların kökleri suyun altında şekiller oluşturmuş. Daha ilk durağımızda enfes bir manzara şöleniyle karşılaşmıştık. Tek sorun adanın küçük, ziyaretçilerin çok olmasıydı. Yığılmayı engellemek için hızlı fotoğraf çekmek, duraklamamak gerekiyordu. Hatıra fotoğrafına zaman kalmadı.
İlk etap bitince tekneyle karşıya geçmek için bekledik. Biraz uzun süren bir yolculuk sonrası bence ilkinden güzel ve yorucu bir etaba geçtik. Uzunluğu 7 - 8 kilometre vardı. Göl ve şelalelerin yanı sıra mağaralar da mevcuttu. Eğer dilerseniz onları da gezebiliyorsunuz. Burada da su akvaryum gibi, daha berrak ve adeta ünlü plajları aratmayacak kumsalı var. Öyle ki balıkların dans edişini izleyebilirsiniz. O kadar güzeldi ki su, içimden atlamak geldi. Fakat yüzmek yasaktı. Doğanın korunması için zorunlu bir karardı.
EN GÜZEL ADA ÜÇÜNCÜSÜ
Üçüncü etap için kalkan vapurlar daha büyük. Yaklaşık 40 kişilik. Çünkü yol daha uzun. Eğer 7-8 saatlik rotayı seçtiyseniz, vapurla 20 dakika süren bu etabı yürüyerek geçiyorsunuz. Yürüyüşçüler için iyi bir fırsat. Vapurumuzda turla gelmiş, çoğu orta yaşlı Fransız, Alman, İtalyanlar vardı. O kadar mutlulardı ki görmeye değerdi. Hatıra fotoğraflarına bizi de kattılar. Neşeli bir yolculuktan sonra üçüncü ve son adaya ulaştık. En büyük parkur, en güzel göl ve şelaleleri içeriyordu. Yani buraya uğramadan Plitvice Gölü gezilmiş sayılmaz. Zaten öyle bir sistem yapılmış ki en son burayı gezmek zorundasınız. Birinci parkurdan geçmeden ikincisine ve diğerlerine girmek imkansız. İsterseniz birinci parkuru gezmeden direkt ikinci, sonra orayı da gezmeden üçüncü parkura varabilirsiniz ama ilk önce teker teker bu parkurlara varmanız gerekiyor. Üçüncüden başlarsanız geri dönüş şansınız yok. Görevliler her durakta bileti işaretliyor. Bir öncekine dönemiyorsunuz. Kimse o kadar paraya tek parkur gezmek istemez, o yüzden her parkuru sırayla yerinde gezmek en iyisi.
Üçüncü parkur tam bir doğa harikası. Kendinizi cennette hissediyorsunuz. Göl daha derin ve temiz. Su masmavi. Adacığın her yerini şirin ve şık tahtadan yürüme bantlarıyla çevirmişler. Kendinizi sahilde iskeledeymiş gibi hissedebiliyorsunuz bu yürüme bantları sayesinde. Balıklar yine bize eşlik ediyor. Etraf yemyeşil... Sanki ressamın tablosundan çıkmış gibi. Sıcak yaz gününde bile ferah. Karşınıza birbiri ardına o kadar güzel manzaralar çıkıyor ki her seferinde “En güzeli bu olmalı” diyorsunuz. Seyretmeye koyuluyorsunuz. Biraz ilerde yanıldığınızı anlıyorsunuz. Daha güzeli çıkıyor.
SOLUK KESEN ZİRVE
Son etabın diğerlerinden farkı, gittikçe yükselmesi. Yaklaşık iki saat sürüyor. Gezilecek yeri çok. Tepelere çıktıkça gölden uzaklaklaşıyorsunuz ama şelaler ve mağaralar sizi karşılıyor. Bu mağaralar doğal oluşum. Zamanımız kısıtlı olduğundan girmedik ama aklım mağaralarda kaldı.
Yukarıya tırmandıkça şelaleleri daha net görüyorsunuz. En tepeye çıkmak biraz meşakkatli olsa da zirveye vardığınızda Plitvice Gölü’ne şöhretini kazandıran manzaraya kavuşuyorsunuz. İki büyük şelalenin ardı ardına bir göle dökülmesine tanık oluyorsunuz. Nefis manzaranın tadına varmak isteyen turistler saatlerce orda bekliyor. Çok sayıda hatıra fotoğrafı çektiriyor. Manzarayı daha iyi izleyebilmek için ahşaptan teraslar yapmışlar tepeye.
Gezimizin sonuna geldik ama henüz bitmedi. Durağa doğru ilerliyoruz ve bizi tren formundaki araç alıyor. Otoyoldan aşağıya doğru inerken kendimizi safari turuna çıkmış gibi hissediyoruz. 20 dakikada bizi farklı ve kısa bir rotadan parkın girişine götürüyor.
Plivitce Gölü gezilmesi gereken milli bir park. Habitatı bozulmasın diye gerçekten özenle bakılıyor. Turistler de yeterince saygılı, zira ülkemiz sahillerinde veya parklarında gördüğümüz gibi pet şişeler, sigara izmaritleri, poşetler ortaya saçılmamış. Parka girişte verdiğiniz paranın karşılığını sonuna kadar alıyorsunuz.
Gezimizi sonlandırıp Rijeka’ya doğru yola çıktık. Ama hâlâ parkın manzaraları gözümüzün önündeydi. Hemen, anılarıma kazınsın, Hırvatistan’a gideceklere faydam olsun diye defterime sarıldım. Ve size bu satırları yazdım...
3 SAATTE VAPURLA 8 SAATTE DOYASIYA
Pvitlice Milli Parkı üç bölümden oluşuyor. Tabii buna bakarak sadece üç göl ve gezilecek üç küçük alan var zannetmeyin. Her bölüm o kadar büyük ki 2-3 saat harcıyorsunuz ayrıntılı bir gezi için. Zamanınıza göre dört tur alternatifinden birini seçiyorsunuz. İlki en kısası, 2 saat sürüyor. İkinci rota 3-4 saat, üçüncü rota 5-6 saat, son ve en uzunu 7-8 saatte tamamlanıyor. Her rotanın nasıl ve hangi ulaşım aracıyla yapılacağı biletle verilen krokide yazılı. Yürüyüş yolları, gezilecek yerler de. Rotalar A’dan D’ye harflerle işaretlenmiş. En kısa rotayı seçen her yere küçük vapurlarla gidiyor. O zaman şelaleri görme imkanınız pek kalmıyor. Parkı üstünkörü gezip bitiriyorsunuz. 7-8 saat süren etapta ise her yeri doyasıya gezmek mümkün. Ama çok vakit alıyor ve yorucu. Biz orta yolu bulup 3-4 saatlik etabı seçtik. Çünkü karavanla tatile çıkmıştık, her ülkeye maksimum 3 gün ayıracaktık ki bir ayda yolculuğu tamamlayalım. Eğer siz sadece Hırvatistan’a gidecekseniz tavsiyem Plitvice’ye tam gün ayırmanız. Sabah erken gidin, en uzun rotayı seçin, doyasıya gezin. Zamanınız yetmeyecekse, bizim gibi vapurla gezmek zorunda kalırsanız üzülmeyin, en az yürümek kadar eğlenceli.